 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2001/9-59
K: 2001/68
T: 17.4.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
* SİLAHLI ÇETE MENSUPLARINA YARDIM ETMEK
* 4616 SAYILI YASADAN FAYDALANMA KOŞULLARI
* CEZA ZAMANAŞIMI
ÖZET: Hükümlü, daha önce Adli Sicil Yasasına göre silinmesi olanaksız olan hırsızlık suçundan 26.2.1981 günü kesinleşen hüküm giymiş ise de TCY.nın 112/4. madde ve bendinde öngörülen "10 yıllık" süre geçtikten sonra 1995 yılı Haziran ayından itibaren "örgüte yardım" suçunu işlediği anlaşılmakla 4616 sayılı Yasa hükümlerinden yararlandırılması gerekir.
(4616 s. ŞSEK. m. 1/6, 7, 8,9)
(765 s. TCK. m. 17, 169, 102, 112)
Hükümlü Ramazan'ın, silahlı çete mensuplarına yardım ve yataklık yapmak suçundan dolayı TCY.nın 169, 59, 3713 sayılı Yasanın 5. maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin (Ankara Bir Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi)nce 30.1.1996 gün ve 84/8 sayı ile verilen hükmün infazına başlanmadan önce, 4616 sayılı Yasadan yararlanmak konusundaki istemini inceleyen aynı mahkemece 16.1.2001 gün ve 112 sayı ile, "Altındağ 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1980/318 esas, 1981/51 karar sayılı ilamı ile hırsızlık suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum olup, 22.12.1981 tarihinde şartla tahliye edildiği anlaşıldığından talebinin reddine" karar verilmiş ve 16.1.2001 günü itibariyle hükmün infazına başlanmıştır.
Bu karara karşı hükümlünün itiraz yoluna başvurması üzerine, Ankara İki Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince 26.1.2001 gün ve 131 sayı ile; "4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. bendinde daha önce şartla salıverme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenlerin bu madde hükümlerinden yararlanamayacakları hüküm altına alınmıştır.
Olayımızda ise hükümlü daha önce hırsızlık suçundan mahkum olup 22.12.1981 tarihinde şartla tahliye olduktan sonra, 1992 yılından 26.11.1995 tarihine kadar işlemiş olduğu örgüte yardım suçundan mahkum olduğu ve bu durumda 4616 sayılı Yasadan yararlanma koşulları oluşmadığı" gerekçesi ve Mahkeme Başkanının "Hükümlünün şartla tahliye edildiği önceki cezanın infazı 10.2.1983 tarihinde tamamlanmış olup, ikinci suçun işlendiği 1992 yılına kadar 9 yıllık süre geçmiş bulunmaktadır. Bu süre içerisinde önceki mahkumiyeti tekerrüre esas olmaktan çıkmış ve ayrıca TCY.nın 122. maddesinde memnu hakların iadesi için öngörülen süreler de fazlasıyla geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. bendinde öngörülen koşulun gerçekleşmediği kanısındayım" şeklindeki karşı oyu ile oyçokluğuyla itirazın reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 21.2.2001 gün ve 6511 sayılı ve CYUY.nın 343. maddesi gereğince yazılı emrine atfen Yargıtay C. Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.3.2001 gün ve 769/758 sayı ile;
"4616 sayılı Kanunun 1. maddesinin 6. bendinde, madde hükümlerinden yararlanamayacakları açıklananlardan, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlananlarla ilgili düzenlemenin şartla salıverildikten sonra deneme süresi içerisinde bir suç işleyerek hüküm giyenleri kapsadığı gözardı edilerek verilen, deneme süresi dışında işlediği suç nedeniyle hükümlünün anılan kanun hükümlerinden yararlanamayacağına ilişkin karara karşı itirazın kabulüne karar verilmesi yerine, yazılı biçimdeki gerekçe ile reddi" isabetsiz görülerek kararın bozulmasına ve hükümlü hakkındaki infazın durdurularak salıverilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 28.3.2001 gün ve 30007 sayı ile;
"Bilindiği gibi, koşulla salıverilme, cezasının bir bölümünü infaz kurumunda iyi halli geçirdikten sonra geri kalanı için de hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren kasıtlı bir suç işlememe koşuluna bağlı olarak dışarıda geçirmesini sağlayan infaz hukukuna ilişkin bir bireyselleştirme kurumudur. Koşulla salıverilme tarihinden başlayarak cezanın tamamının çekilmiş sayıldığı tarihe kadar olan zaman dilimine "deneme süresi" denilmektedir.
Yasalar yorumlanırken, o yasanın söylemi ve konuluş amacı ile sınırlı kalmak zorunluluğu vardır. Uygulayıcının, yasaları yerindelik açısından değerlendirmesi, yasa koyucunun takdirine karışması ve yasada bulunmayan bir kurumu yasaya taşınmasının yorum tekniğine aykırı olacağı açıktır. Bu saptamanın ışığında, uyuşmazlık konusu olaya uygulanan 4616 sayılı Yasanın 6. bendi incelendiğinde, bu yasanın uygulamasına engel olarak sayılan ikinci mahkumiyete ilişkin suçun deneme süresi içinde işlenmesi gerektiği yolunda bir açıklama bulunmamaktadır. Karşıtı bir yorum yasa koyucunun deneme süresini bilmediği ya da unutarak yasada yer vermediğini söylemek olur ki bu doğru olmaz. Bu durumda, koşullu salıverilmeden sonra işlenen ikinci suçun kesinleşmiş olması yeterli olup deneme süresi içinde işlenmesi zorunluluğu bulunmadığının kabulü gerekir. İtiraz konusu kararın gerekçesinde, "iyi halli hükümlünün korunması ve eşitliğin sağlanması" görüşüne yer verilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan hüküm infaz hukuku alanına giren bir hüküm olduğundan her zaman eşitliği gözetmesi beklenmez. Kaldı ki yasanın 5. bendinde bu hükme benzer ve yasanın uygulanamayacağı bir çok suç türü sayılmıştır. Öte yandan deneme süresi içinde yeniden suç işlemeyen hükümlünün korunmamış olması tümüyle yasa koyucunun takdirine ilişen bir konudur." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yazılı emirle bozma isteğinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. bendinde öngörülen istisnanın, şartla salıvermeden yararlandıktan sonra yalnızca deneme süresi içinde işlenen suçlardan dolayı verilmiş mahkumiyet hükümlerine mi ilişkin olduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için 4616 sayılı Yasa, gerek bir bütün olarak gerekse ayrıntılı fıkra ve bentleri, alt bentleri itibariyle ele alınıp değerlendirilmeli, yasalaşmasında geçirdiği süreç nazara alınmalı, değişiklik öngördüğü hukuki müesseselerin nitelikleri ile bunlara ilişkin öğretideki görüşler ve yargısal kararlar üzerinde de durulmalı, gerekirse yorum yoluna başvurulmalıdır.
"23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun" adını taşıyan ve 22 Aralık 2000 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Yasanın 1. maddesiyle, özde, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle, bazı suçlara ilişkin istisnalar ve koşullar altında, a- İnfaz şekli ve ceza indirimine, b- Şartla salıverilmeye, c- Davaların açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine ilişkin düzenlemeler yapıldığı anlaşılmaktadır.
4616 sayılı Yasanın 1. maddesi bir bütün olarak incelendiğinde, aynı madde içersinde, ayrı ayrı hukuki müesseselere ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verildiği, hukuk sistemimize, 4304 ve 4454 sayılı Yasalardan önce bulunmayan, "davanın açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi" gibi yeni sayılan hukuki müessesenin getirildiği görülmektedir. Yasanın 1. maddesinin 1. bendinde, ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceği, 2. bendinde toplam hükümlülük sürelerinden 10 yıl indirim yapılacağı belirtildikten sonra 3. bendinde tutuklu ve hükümlüler hakkında yapılacak işlemler gösterilmiş, 4. bendinde davanın açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine ilişkin kurallar düzenlenmiş, 5, 6, 7, 8 ve 9. bentlerinde ise bu yasanın uygulanması olanağı bulunmayan suçlar ile koşullara yer verilmiştir.
Anılan Yasanın yayımlanmak üzere Anayasanın 89. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanına gönderildiği, infaz süreleri eşit hükümlüler arasında ayırım yapıldığının, hukuka aykırı ve çelişkili kuralları kapsadığının gerekçeleri detaylarıyla belirtilmek suretiyle uygun bulunmayarak Anayasanın 104. maddesi hükmü gereğince bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderildiği, konuya ilişkin gerekçelerden birinin de"geçmişte birkaç günlük cezayı gerektiren bir suçtan dolayı şartla salıverme ya da af hükümlerinden yararlananların, bu Yasa hükümlerinden yararlanmamaları hukuka uygun düşmemektedir. Ayrıca, iyi halli olmamaları nedeniyle şartla salıvermeden yararlanamayanlar Yasa kapsamına girerken, bu kuralla iyi halli olmaları nedeniyle şartla salıverilenler Yasa'dan yararlanamamaktadır. Olumsuzluğun ödüllendirildiği bir haksızlık ortaya çıkmaktadır" şeklinde olduğu, yasanın Parlamentoca değişiklik yapılmadan aynen kabul edilmesi üzerine yayımlanarak yürürlüğe girdiği bilinmektedir.
Cezalandırma veya cezalandırmama yetkisi Devlete ait olup, bu konuda kurallar koyma yetkisinin yasa koyucu tarafından kullanılacağı doğaldır. Fakat, bu yetkinin kullanılmasında, ortada toplumdan kaynaklanan bir gereksinim olmalı ve bu gereksinimin giderilmesinde "insan haklarına saygılı hukuk devleti ilkesi" ve bunun bir sonucu olarak da adalete uygunluk ölçüsü gözetilmelidir. Adalete uygunluk, yasa önünde mutlak bir eşitlik değil, haklı nedenlerin bulunması durumunda farklı uygulamalara da olanak veren, ancak aynı durumda olanları birbirinden ayırmadan eşit uygulamaya tabi kılan bir olgudur.
Yine hukuk ile Yasa ayrı kavramlar olup, hukuk normları yalnızca yasalardan ibaret değildir. Hukuki düzen anlamındaki "hukuk", organizasyon halinde yaşayan insanların yekdiğeriyle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk normlarının bir bütünüdür. Bu nedenle yasa normları, hukuk normlarının ancak bir bölümünü oluşturur. Çağdaş hukuk, normların yazılı kaynaklar halinde olmasını ister. Ancak yazılı hukukun yararlarına karşın bazı sakıncaları bulunduğu da ileri sürülür. Sıkça değişen gereksinimlerin süratle karşılanmaması, fert ile toplum diyalektiğinin ahenkli bir şekilde uzlaştırılamaması ve en önemlisi yasaların bazen eşitsizlikleri, dolayısıyla haksızlıkları içermesi bu sakıncaların başında gelir. Bu itibarla hüküm verecek merci hukuki normun anlamını araştırmak zorundadır. Yorum denilen bu düşünsel araştırma işlemi, ortak hukuki değerlerin sistematik bütünü olarak hukuki düzenin bir bölümünün bütünle karşılaştırılması anlamındadır. Böylece yalnızca yasanın metnine bakmak veya yasa koyucunun iradesini bulmaya çalışmak tek başına bir yorum biçimi olarak kabul edilemez. Hukuk düzeni içinde olan bir normun anlamı bir arada veya ayrı ayrı olmak üzere çeşitli yollarla belirlenecektir. Diğer bir anlatımla yazılı hukukun (kanun) hak veya adalet denilen ve yazılı olmayan hukuka dayanması gerektiğinden, yasalar hak ve adaleti, eşitliği sağlayacak şekilde yorumlanmalıdır. Yasaların yanlışlıklarından veya yeni gereksinimlere yanıt veremeyişlerinden ortaya çıkabilecek sakıncalar ancak bu suretle giderilebilir.
Konumuzu ilgilendiren düzenleme, maddenin 6. bendindeki, "Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar" hükmüdür.
Diğer yararlanma koşullarının bulunması halinde istisnaya ilişkin bu kuralın uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesi bakımından anılan düzenlemenin, yalnızca deneme süresi içinde işlenmiş suçlardan dolayı verilmiş mahkumiyet hükümlerini mi kapsadığı yoksa bu süreden sonra işlenmiş suçlardan dolayı kurulan mahkumiyet hükümlerini de istisna kapsamına almış olup olmadığı hususunda madde metninde yeterli açıklık bulunduğundan sözedilemez. Bu bakımdan sorunun çözümlenmesi bakımından yukarda değinilen ilkelerde gözönünde bulundurulmak suretiyle "yorum" yoluna başvurulmasında zorunluluk vardır. Yorum, hukuka kaynak oluşturan bir metnin anlamı ve kapsamını belirlemek amacıyla girişilen bir düşünsel işlem olduğuna göre, bu işlemde esas, yasa koyucunun metin ile öngördüğü iradenin gerçek ve asıl anlamının belirlenmesidir. Burada araştırılması gereken husus, uygulandığı zamanın sosyal koşullarına göre yasanın nesnel iradesidir. Bu yola başvurulurken yorum araçları olarak yasa metninde kullanılan kelimelerin anlamları üzerinde durulacak, gramer ve mantık kuralları, yasanın yayınlanması hususundaki amaç nazara alınacak, yasanın genel sistemi, esas fikri değerlendirilecek, metin dışı olarak da hukukun genel ilkeleri ve yasanın hazırlık çalışmaları gözönünde bulundurulacaktır.
Maddenin tamamının ve 6. bendin yorumlanmasında yardımcı olmak üzere konuya ilişkin bazı hukuki müesseselerin hukuki niteliklerinin açıklanmasında da yarar vardır. Bunlardan "şartla salıverilme" yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, cezaların infazına ilişkin bir sistem olup, özgürlüğü bağlayıcı ceza ile mahkum olan kişinin, bu cezasının yasa koyucu tarafından belirlenen kısmını iyi halli olarak tamamlaması, diğer bir anlatımla uslanması, suç işlemekten dolayı pişman olduğunu ve cezasının tüm olarak infazı tamamlanmadan topluma kazandırılması halinde hem toplum hem de kendisi bakımından olumlu olacağını göstermesi nedeniyle cezasının kalan süresini dışarıda geçirmesine izin verilmesi ve o mahkumun topluma uyum sağlamasının hedeflenmesidir. Şartla salıverilme, ancak kesin salıverilme gününe kadar geçecek süre içinde bazı kayıt ve koşullarla hükümlünün serbest bırakılmasını sağlar ve şartla salıverilmenin gereklerine uymazsa hükümlü hakkındaki şartla salıverilme kararı TCY.nın 17. maddesi gereğince geri alınır.
Yine, bu bendin anlam ve kapsamının belirlenmesi açısından yasanın TBMM.de görüşülmesi sırasında ileri sürülen fikirlerin de incelenmesi gerekir. 6. bendin uygulanması konusunda sorulan bir soruya Adalet Bakanınca verilen yanıtta, "Daha önce bir aftan yararlananlar veya şartla salıvermeden yararlananların, yeni bir şartla salıvermeden yararlanmamaları hakkındaki hüküm, suçların tekerrürünü önleme düşüncesine dayanmaktadır. Bu hükmün işlerliği bakımından, elbette adli sicil kayıtlarından yararlanılabilir, adli sicil kayıtlarımız gayet düzenlidir." açıklamasına yer verilmiştir. Yasanın TBMM.sinde görüşülmesi sırasında ileri sürülen bu düşüncelerden de anlaşılacağı üzere suçların tekerrürü önlenmek istenmiş ve birden fazla suç işleyenlerin bu yasadan yararlanmasını engellemek düşüncesiyle hareket edilmiştir.
Yerel Mahkemenin kararı, mahkumiyet hükmüne konu ikinci suçun deneme süresi içersinde işlenmiş olmasının gerektiği kabul edilerek bozulmuşsa da yasa metnin de "daha önce şartla salıverme hükümlerinden yararlandığı halde" şeklinde genel bir ifade kullanılmış olması karşısında, metin itibariyle ikinci suçun deneme süresi içinde işlenmesi gerektiği şeklinde bir sınırlama getirilmiş olduğundan söz edilemez. Kaldı ki, yasanın bu düzenleme biçiminin eşitsizliklere yol açacağına ilişkin gerekçeyle bir daha görüşülmesi isteğiyle geri gönderilmesine karşın Parlamento tarafından eski haliyle ve aynen benimsenmesi yasa koyucunun Özel Dairenin bozma kararında belirtilen şekilde bir sınırlamayı öngörmediğini ortaya koymaktadır.
Diğer yandan TCY.nın 102 ve devam eden maddelerinde dava zamanaşımı, 112 ve devam eden maddelerinde ise ceza zamanaşımı düzenlenmiş, belirtilen sürelerin bitiminden sonra kamu davasının ve cezaların ortadan kalkacağı kurallarına yer verilmiştir.
Yine 3682 sayılı Adli Sicil Kanunun 8. maddesinde, bazı adli sicil bilgilerinin adli sicilden çıkartılması hususu düzenlenmiş, çıkarılma olanağı bulunmayan suçlar ile yaş durumuna göre çıkarılma süreleri ve çıkarılma şekli belirlenmiştir. Gerek zamanaşımına uğramış gerekse adli sicilden çıkartılma süresi gerçekleşmiş mahkumiyetlerin, yasanın öngördüğü istisnalar dışında nazara alınmalarına olanak bulunmadığı süreklilik ve uyum gösteren yargısal kararlarda vurgulanmaktadır. Bu yasal düzenlemeler karşısında şartla salıverilme kararından veya af yasasından yararlanıldıktan sonra mahkumiyetle sonuçlanan diğer suçun işlenme tarihi bakımından adalet ve nesafeti, eşitliği sağlayan bir üst sınırın belirlenmesinde de zorunluluk bulunmaktadır. 4616 sayılı Yasanın metni, yayımlanmasındaki amaç, genel sistemi, esas fikri ve metin dışı olarak da hukukun genel ilkeleri ve yasanın hazırlık çalışmaları nazara alındığında bu suçun, şartla salıverilme veya af yasasına konu suçun zamanaşımı nedeniyle ortadan kalkma hali ile Adli Sicil Yasasında öngörülen silinme tarihinden önce işlenmesinin gerektiği kabul edilmelidir. Diğer bir anlatımla mahkumiyetle sonuçlanıp 4616 sayılı Yasa kapsamında ele alınan suç bu süre içersinde işlendiği takdirde 4616 sayılı Yasa hükümlerinden yararlanma olanağı ortadan kalkacak, bu süreden sonra işlenmesi halinde ise yararlanma olanağı bulunacaktır. Ceza Genel Kurulunun 27.3.2001 gün ve 32/37 sayılı kararında da aynı esaslara yer verilmiştir.
Bu değerlendirmeler ışığında somut olay ele alınıp incelendiğinde;
Hükümlünün önceki mahkumiyetinin Altındağ 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.2.1981 gün ve 318/51 sayılı hırsızlık suçundan dolayı 2 yıl 6, ay hapis cezasına ilişkin olduğu ve Ankara C. Başsavcılığının 16.1.2001 günlü cevabi yazısına göre 26.2.1981 tarihinde kesinleşen bu hüküm nedeniyle 22.12.1981 tarihinde şartla salıverildiği ve hak ederek salıverilme tarihinin ise 10.2.1983 günü olduğu anlaşılmaktadır.
Hükümlü hakkındaki uyuşmazlığa ve infaza konu ilam incelendiğinde ise, Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 30.1.1996 gün ve 84/8 sayılı kararıyla TCY.nın 169, 59, 3713 sayılı Yasanın 5. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırıldığı, bu hükmün Özel Dairece 9.12.1996 tarihinde onanarak kesinleştiği, bu hükümde sanığın ikrarı ve mahkemenin kabul ettiği eyleme göre suç tarihinin 1995 yılı Haziran ayından sonra olduğu görülmektedir.
O halde, hükümlünün önceki mahkumiyetinin Adli Sicil Yasasına göre silinmesi olanaksız bir suça ilişkin olması karşısında, önceki hükmün kesinleştiği 26.2.1981 tarihinden itibaren ceza zamanaşımına ilişkin düzenleme getiren TCY.nın 112. maddesinin 4. bendinde öngörülen 10 yıllık süre geçtikten sonra 1995 yılı Haziran ayında uyuşmazlığa konu ikinci suçu işlediği anlaşıldığından artık hükümlünün 4616 sayılı Yasanın hükümlerinden yararlandırılması gerekir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının (REDDlNE), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.4.2001 günü oybirliğiyle karar verildi.