 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2001/7-53
K: 2001/60
T: 10.4.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- 4616 SAYILI YASA
- TAZMİNİ NİTELİKTEKİ PARA CEZALARI
ÖZET:Özel yasalarda yazılı para cezalarının nevini tayinde, yasa koyucunun bu cezalan koymaktaki amacı esastır.
Hazinenin uğrayacağı zararları ödetmek ve Devletin parasal çıkarlarını korumak amacıyla konmuş cezalar tazminat kabilindedir.
1567 sayılı Yasanın 3/b maddesinde öngörülen para cezasına ayrıca faiz yürütülmesi, infazının 6183 sayılı Yasaya göre yapılması tazminat kabilinden bir para cezası niteliğinde olduğunu gösterir.
Tazminat kabilinden para cezalarını gerektiren suçların 4616 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi olanağı bulunmamaktadır.
(4616 s. ŞSEK. m. 1/4, 5, 6. bentler)
(1567 s. TPKK. K. m. 3/b,c; ek 4. madde) (6183 s. AAK. m. 3/II)
1567 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık S... Pazarlama A.Ş.nin 1567 sayılı Yasanın 3/b maddesi uyarınca yurda getirilmeyen dövizin rayiç bedeli olan 44.977.063.424 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, hükmolunan para cezasına suç tarihi ile tahsil tarihi arasındaki süre için 6183 sayılı Yasaya göre tespit edilen gecikme zammı oranında ve para cezasıyla birlikte tahsil olunmak üzere gecikme faizi uygulanmasına ilişkin (İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesi)nce 18.7.2000 gün ve 671-771 sayı ile verilen kararın sanık şirket vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 9.2.2001 gün 15249-1559 sayı ile;
"22.12.2000 gün ve 24268 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4616 sayılı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun" uyarınca;
Sanığa atılı suçun vasıf ve mahiyeti, öngörülen cezanın miktar ve niteliği, suç tarihinin 23 Nisan 1999 tarihinden önce olduğu ve eylemin anılan Kanun'un 1. maddesinin 5. bendindeki kapsam dışı suçlar içinde bulunmadığı gözetilerek, 6. bendinde belirtilen koşullar araştırıldıktan sonra 4. bendi gereğince sanık hakkındaki kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi hususunun takdirinin gerekmesi" gerekçesiyle hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 16.3.2001 gün ve 136134 sayı ile;
"Yerel Mahkemenin hükme dayanak yaptığı 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kanunun 3/b madde ve fıkrasında öngörülen ağır para cezasına, aynı maddenin (c) fıkrası uyarınca, suç tarihi ile tahsil tarihi arasındaki süreler için 6183 sayılı Yasaya göre tespit edilen gecikme zammı oranında, para cezası ile birlikte tahsil olunmak üzere gecikme faizi uygulanmakta, anılan Yasanın Ek madde 4 gereğince de tahsili yerine getirilmesi sırasında 6183 sayılı Yasa hükümlerince işlem ifa edilmektedir.
1567 sayılı Yasanın 3. maddesinde yer alan yaptırım, her ne kadar para cezası olarak adlandırılmakta ise de özel yasayla düzenlenip konulmasındaki amacın, Hazinenin uğrayacağı zararları ödetmek ve yine Hazinenin ekonomik yararlarını korumaya yönelik olduğu kabul edilmelidir.
Hazine alacağı niteliği taşıyan bu türden para cezalarının , itiraza konu edilen yargılamaya ilişkin olayda olduğu üzere, gerçek kişiler yanında tüzel kişiler adına da hükmediliyor olması özel yasasında açıkça belirtilmediğinden hapse dönüştürülmek suretiyle infazının olanaklı bulunmaması, tahsilinde özel yasasındaki yöntemin izlenmesi, ertelenemez olmaları yanında yaş küçüklüğü ve başka sebeplerle de indirime tabi tutulmaması gibi, diğer para cezalarından farklılık gösteren özellikleri dikkate alındığında; adı ve içeriği itibariyle özgürlüğü bağlayıcı cezalara yönelik düzenlemeler getiren 4616 sayılı Yasanın kapsamı dışında kaldığı, Yasa koyucunun bu türden, Hazine alacağı olarak değerlendirilip nitelendirilmesi gereken tazmini para cezalarının da erteleme kapsamına alınmasını düşündüğü varsayımını haklı gösterecek ve bizi böyle bir sonuca götürecek açık bir düzenlemeye, anılan Yasada yer verilmediği, bu düşünceden hareketle işin esasına girilmesi gerektiği kanısına varılmıştır." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel Dairenin bozma kararı kaldırılarak esasa ilişkin inceleme yapılması için dosyanın bu daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Sanık şirketin 1567 sayılı Yasanın 3/b maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanık şirket hakkındaki davanın 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 4. bendi gereğince kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine yasal olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için 4616 sayılı Yasa gerek bir bütün olarak, gerekse ayrıntılı fıkra ve bentleri, alt bentleri itibariyle ele alınıp değerlendirilmeli, değişiklik öngördüğü hukuki müesseselerin nitelikleri ile öğretideki görüşler üzerinde durulmalı, 1567 sayılı Yasanın 3/b maddesinde öngörülen yaptırımın hukuki niteliği irdelenmeli ve yasanın esas amacını ortaya koymak bakımından gerekirse yorum yoluna başvurulmalıdır. Ancak bu yola başvurulurken bu düşünsel çabanın uygulayıcılara tanınmış bir ayrıcalık olmadığı, kendine özgü kurallar içerisinde, yasa koyucunun gerçekleştirmek istediği sonuca hizmet edecek biçimde kullanılması gerektiği gözönünde bulundurulmalıdır.
"23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Bazı Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun" adını taşıyan ve 22 Aralık 2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4616 sayılı Yasanın 1. maddesiyle, özde, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle, bazı suçlara ilişkin istisna ve koşullar altında, a- İnfaz şekli ve ceza indirimine, b- Şartla salıverilmeye, c- Davaların açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine ilişkin yeni düzenlemeler yapıldığı anlaşılmaktadır.
4616 sayılı Yasanın 1. maddesi bir bütün olarak incelendiğinde, aynı madde içerisinde ayrı ayrı hukuki müesseselere ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verildiği, hukuk sistemimize 4304 ve 4454 sayılı Yasalardan önce bulunmayan "davanın açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi" gibi yeni sayılan bir hukuki müessesenin getirildiği görülmektedir. Yasanın 1. maddesinin 1. bendinde, ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceği, 2. bendinde toplam hükümlülük sürelerinden 10 yıl indirim yapılacağı belirtildikten sonra 3. bendinde tutuklu ve hükümlüler hakkında yapılacak işlemler gösterilmiş, 4. bendinde ise yine kesinleşmiş hükümlerdeki ceza indirimi ile paralellik arzedecek biçimde, davanın açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine ilişkin kurallar düzenlenmiş, 5, 6, 7, 8 ve 9. bentlerinde ise bu Yasanın uygulanması olanağı bulunmayan suçlar ile koşullara yer verilmiştir.
Yasanın 1. maddesinin konumuzla ilgili 4. bendinde;
"23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili Kanun maddesinde öngörülen şahsi hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir; varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya ve deliller, bu bentte öngörülen sürelerin sonuna kadar muhafaza edilir.
Erteleme konusu suç kabahat ise bir yıl, cürüm ise beş yıl içinde bu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsi hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlendiğinde, erteleme konusu suçtan dolayı da dava açılır veya daha önce açılmış bulunan davaya devam edilerek hüküm verilir. Öngörülen süreler, erteleme konusu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsi hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç istenmeksizin geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu davası açılmaz, açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir." hükmü getirilmiştir.
Somut olayda sanık şirket 1567 sayılı Yasanın 3/b maddesi uyarınca, yurda getirilmeyen dövizin rayiç bedeli olan 44.977.063.424 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmış, bu cezaya suç tarihi ile tahsil tarihi arasındaki süre için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Yasaya göre belirlenecek gecikme zammı oranında ve para cezası ile birlikte tahsil olunmak üzere gecikme faizi uygulanmıştır.
1567 sayılı Yasanın, 3/b maddesinde; "Bir defaya mahsus olsa dahi her türlü mal, kıymet, hizmet ve sermaye ithal ve ihraç edenler veya bu işlere aracılık edenlerden bu işlemlerinden doğan alacaklarını 1. maddeye göre alman kararlardaki hükümlere göre ve bu kararlarda tayin edilen süreler içinde yurda getirmeyenler ile ithal, ihracat ve diğer işlerinde döviz veya Türk Parası kaçırmak kasdıyla muvazaalı işlemlerde bulunanlar yurda getirmekle yükümlü oldukları veya kaçırdıkları kıymetlerin rayiç bedeli kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.";
Aynı maddenin c bendinin 2. cümlesinde;
"Hükmolunacak para cezasına, suç tarihi ile tahsil tarihi arasındaki süreler için 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme zammı oranında, para cezası ile birlikte tahsil olunmak üzere, gecikme faizi uygulanır."
3521 sayılı Yasa ile eklenen Ek 4. maddesine göre ise; "Bu Kanuna göre gerçek ve tüzel kişiler hakkında hükmolunacak para cezalarıyla 1. maddeye göre alınan kararlar uyarınca tahsili gereken alacaklar hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır." şeklinde bir düzenlemeye yer verildiği görülmektedir.
Maddede öngörülen yaptırımın, tazminat niteliğinde bir para cezası olduğu yargısal kararlar ile öğretide kabul edilmektedir. Hernekadar ceza yasalarında tazminat niteliğindeki para cezalan tanımlanmamış, bu cezaları diğer para cezalarından ayıran kriterlere yer verilmemiş, TCY.sının 92. maddesinde tazmini nitelikteki para cezalarının ertelenemeyeceği kuralının getirilmesiyle yetinilmişse de bu yaptırımlar öğretide, devletin ekonomik ve mali zararını karşılayan ve bunun yanında suç işleyeni de cezalandırmak amacını güden para cezalan olarak tanımlanmaktadır. 13.2.1935 gün ve 75/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise kriter, "Hususi Kanunlarda yazılı para cezalarının nevini tayinde Kanun koyucunun bu cezalan koymaktaki gayesi esastır. Hazinenin bu yüzden uğrayacağı zararları ödetmek ve mali menfaati korumak amacına dayanmak suretiyle konmuş cezalar tazminat kabilindendir." şeklinde belirlenmiştir.
Öğretide Dönmezer-Erman; Tazminat kabilinden para cezalarının hem ceza hem de tazminat niteliğini taşıyan para cezaları olduğunu, genellikle "mali- suçlar" karşılığı konulduğunu, bu cezalarla hazineye verilen zararları önlemek amacı güdüldüğünü belirttikten sonra "kanun koyucunun sözü geçen amacı hedef tutup tutmadığı ise, bu nevi para cezalarını benimseyen Kanunlarda yer alan cezanın infazı biçimine ilişkin hükümlerden anlaşılır." şeklinde, ayrımdaki kriterin infaz rejimi olduğunu, 1567 sayılı Yasanın 3/b maddesinde öngörülen cezanın tahsilinin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında yasa hükümlerine tabi olması yolundaki hüküm, tazminat kabilinden bir para cezasının söz konusu olduğunu gösterdiğini" belirtmişler (Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt 2, S. 694, 418, 419); S.Donay, A.Önder, F.Erem, A.Danışman, M.Emin Artuk da eserlerinde aynı görüşlere yer vermişlerdir.
Yine, yasa koyucu tarafından 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 5/j bendinde "Vergi, resim ve harçlara ilişkin kanunlarda" yer alan suçları işleyenler hakkında 4616 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanamayacağı şeklinde genel bir ifadeye yer verilmesi, "mali suçların" yasa kapsamı dışında tutulmasının amaçlandığını göstermektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 1567 sayılı Yasanın 3/b maddesinde öngörülen para cezasına ayrıca faiz yürütülmesi, infazının 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılması karşısında bu yaptırımın, Devletin parasal çıkarlarını korumaya ve uğranılan zararı gidermeye yönelik tazminat kabilinden bir para cezası niteliğinde olduğu, dolayısıyla 4616 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi olanağının bulunmadığı, diğer bir anlatımla ayrık tutulan suçlara ilişkin olduğunun kabulüyle, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, dosyanın esas yönünden incelenmek üzere 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyelerden Koparan Başal, Metin Ertuğrul, Turan Demirtaş, Abdurrahman Yalçmkaya ve Seyfettin Çilesiz;
"Olay, ihracat bedeli dövizi yurda getirmeyerek hesabı kapatmayan sanık şirket hakkında Yerel Mahkemenin 1567 sayılı Kanunun 3/b maddesine muhalefetten dolayı verdiği kararı sanık vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 9.2.2001 gün 15249/1559 sayılı kararı ile (22.12.2000 günlü ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca suçun vasıf ve mahiyeti, öngörülen cezanın miktar ve niteliği suç tarihinin 23 Nisan 1999 tarihinden önce olduğu eylemin anılan Kanunun 1. maddesinin 5. bendindeki kapsam dışı suçlar içinde bulunmadığı gözetilerek 6. bentteki koşullar araştırıldıktan sonra 4. bent gereğince sanık hakkındaki kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi hususunun takdirinin gerekmesi) isabetsizliğinden bozulması üzerine,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara özet olarak, verilen para cezasına faiz uygulanması, özel yasa ile düzenlenmesi, bu tür para cezalarının hazine alacağı niteliğinde olması, infazında hapse dönüştürülme olanağının olmaması, 6183 sayılı Yasaya göre infaz edilmesi, 4616 sayılı Yasanın içeriği itibariyle özgürlüğü bağlayıcı cezalara yönelik olması gibi gerekçelerle itirazda bulunmuştur.
1- Öncelikle uygulanan faiz feri (ikincil) nitelikte olup asıl cezanın nevini ve mahiyetini tayine esas olamaz. Nitekim 825 sayılı Ceza Kanunun Mevkii Meriyete Vazına Müteallik Kanunun 20/2. maddesinde yer alan (hapis cezasına feri olan cezayı nakdiler fiilin nevi ve mahiyetine tayine esas olamaz) şeklindeki hüküm de görüşümüzü doğrulamaktadır.
2- Verilen para cezası, nisbi nitelikte ağır para cezası olup, fiil de cürüm niteliğindedir.
3- itirazın görüşülmesi sırasında müzakerelerde ağırlık kazanan husus, verilen para cezasının tazmini nitelikte olup olmadığıdır.
a-1567 sayılı Kanunun 3. maddesinin 24 Mayıs 1985 gün 3196 sayılı Kanun ile değişikliğinde (tazminata hükmedilir) denilmiş, ancak daha sonra 28 Şubat 1989 gün 3521 sayılı Kanun ile aynı 3. madde yeniden ve tamamen değişikliğe uğramış ve tazminat konusu kaldırılarak sadece ağır para cezası verileceği hükmü getirilmiştir.
İşte bu değişiklikten sonra 1567 sayılı Kanunun 3/b maddesine göre verilen ağır para cezasının tazminat kabilinden olmayıp kamu para cezası niteliğinde ağır para cezası olduğu görüşü dairemizde kabul görmüş ve bugüne kadar da bu görüş uygulana gelir olmuştur.
b- Verilen ağır para cezasına faiz uygulanması, onun tazmini nitelikte olduğunu göstermez. Faiz feri nitelikte olup asılın vasfını tayin edemez. Fiilin mal bedeli döviz ile ilgili olması nedeni ile yaptırımı ağırlaştırma bakımından verilecek ağır para cezasına faiz uygulaması yoluna gidilmiştir.
c- Bu para cezasının infazının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna tabi tutulması onun tazmini olduğunu kabule imkan vermez. Zira bütün para cezaları dönüşümlü hapisten sonra infaz edilemiyor ise hepsi 6183 sayılı Kanuna tabi tutulmakta ve aynı Kanunun 3/II maddesi ile "para cezaları terimi içine amme, tazmini... bütün para cezalarını" almaktadır.
Doktrinde de (S. Erman, S. Donay ve S. Dönmezer kitaplarında ve makalelerinde yazılı olduğu üzere) verilen para cezasının 6183 sayılı Kanuna göre infaz edilir olmasını tazmini para cezası olarak kabulüne yeterli görülmemektedir, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun 46. maddesi gibi müşterek suçluların müteselsil sorumlu olacaklarına, 56. maddesi gibi 6183 sayılı Kanuna göre işlem yapıldığı halde infaz yapılamayıp Cumhuriyet Savcılığının müdahalesi istendiğinde, Cumhuriyet Savcılığınca tahsil edilen para cezasının ilgili idareye verileceğine ilişkin özel düzenleyici hükümlerin bulunması gerektiği belirtilmektedir.
Bu nedenle;
Hükmedilen para cezasının infazı 6183 sayılı Kanuna göre yapılan bazı özel yasaya muhalefet suçları için verilen para cezaları Yargıtayca kamu para cezası olarak kabul edilmektedir.
d- Verilen para cezasının - tazmini - nitelikte olduğu kabul edildiği taktirde, kamu adına Cumhuriyet Savcısının temyiz yetkisi tartışılıp hale gelecektir.
e- Verilecek para cezası infazında, hapse tahvili olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, 6183 sayılı Kanunda da hapsen tazyik yöntemi getirilmiştir.
İşte, bu nedenlerle 1567 sayılı Kanunun 3/b maddesi ile verilen para cezası, nisbi nitelikte kamu para cezası olup, tazmini nitelikte değildir.
f- Nitekim, Dönmezer/ Erman "Döviz Suçları" isimli eserin 89. sahifesinde de açıkça, bu tür para cezasının tazmini olmayıp, nisbi nitelikte kamu para cezası olduğu kabul edilmiştir.
4- İtirazın kabulünde, verilen para cezasının tazmini nitelikte olduğu ve bu nedenle 4616 sayılı erteleme kanununa girmediği ileri sürülmüştür.
Bu gerekçe tarafımızca kabul edilir nitelikte görülmemiştir. Verilen para cezasının tazmini olmayıp, nisbi nitelikte kamu para cezası olduğu yukarıda açıkça sayılarak belirtilmiştir. Erteleme Kanunundan istifade etmeyişi verilen para cezasının tazmini oluşuna bağlamak yersizdir. Burada asıl sorun (para cezalarının) 4616 sayılı Erteleme Kanununun şümulü içinde olup olmadığıdır. Asıl tartışılması gereken husus bu olduğu halde, sanki kamu para cezaları Erteleme Kanununa giriyor ancak tazmini para cezaları bu Kanuna girmiyor görüşü ile itirazın kabulüne karşıyız" gerekçesiyle, Bir kısım kurul üyeleri ise, Özel Daire kararı isabetli olduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 9.2.2001 gün ve 15249-1559 sayılı kararının KALDIRILMASINA, dosyanın esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için bu Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığı tevdiine, 3.4.2001 günlü birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 10.4.2001 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.