 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2001/7-205
K: 2001/180
T: 2.10.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAAHHÜDÜ BOZMA
- TAAHHÜT TUTANAĞININ NİTELİĞİ
ÖZET: l- Önceki taahhüdünü bozan borçlu-sanık hakkında yakınmada bulunduktan sonra aynı borç için yapılan yeni taahhüdü "yakınmadan vazgeçme istencini açıklamaksızın" kabul eden yakınan vekilinin bu kabulünü "yakınmadan vazgeçme" olarak kabul etmek yasaya aykırıdır.
2- Taahhüdü bozma suçunun oluşması için taahhütte bulunan borçlunun ödeyeceği tarafların anlaştığı toplam miktarın rakamsal olarak gösterilmesi zorunludur. Takip talebinde borç miktarı, taahhüt anında, işleyen ve işleyecek faizler, avukatlık ücreti ve haciz giderleri yapılmadıkça "ödeme koşulunun bozulması" halinde cezai sorumluluk doğmaz.
Borçlu sanığın borcunun 21.4.2000 günü ödeyeceği taahhüdüne ilişkin tutanakta ödenecek miktar ile ilgili herhangi bir hesaplama ve rakamsal belirleme olmadığından cezalandırılması doğru değildir.
(2004 s. İİK. m. 111,340)
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taahhüdü ihlal suçundan sanık Feridun'un İİY.nın 340. maddesi uyarınca 1 ay hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin (Turgutlu icra Ceza Mahkemesinden verilen 21.9.2000 gün ve 461-1167 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 7.6.2001 gün ve 3498-3769 sayı ve oyçokluğuyla onanmıştır. Yargıtay C. Başsavcılığı 11.7.2001 gün ve 162905 sayı ile; "18.4.2000 tarihli haciz tutanağında alacağın toplam tutarı yazılmadan ve alacak tutarı borçlu-sanık tarafından da beyan edilmediği halde, borçlu sanık dosya borcunun tamamını 21.4.2000 tarihinde ödemeyi taahhüt etmiştir. Ödenecek alacak miktarı rakamsal olarak belirtilmediğinden borç ödeme taahhüdü hukuken geçerli değildir. Ayrıca şikayet tarihinden sonra
düzenlenen 30.6.2000 tarihli tutanakta yazılı olduğu gibi, sanıktan aynı ödeme tarihli yeni bir ödeme taahhüdü alındığından şikayetçi tarafın şikayetten vazgeçmiş sayılması gerekecektir." görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık;
a) Taahhüdünü ihlal ettiği iddiası ile hakkında şikayet vuku bulduktan sonra aynı borç için yeni bir ödeme taahhüdünde bulunan borçlu-sanığın bu yeni taahhüdünün şikayetçi vekili tarafından kabul edilmesinin, şikayetten vazgeçme olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği,
b) Sanığın dava konusu olan ilk ödeme taahhüdünün hukuken geçerli olup olmadığı, buna bağlı olarak da yüklenen taahhüdü ihlal suçunun yasal öğelerinin oluşup oluşmadığına ilişkindir.
İncelemeye konu somut olayda; sanık aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine girişilerek örnek 163 nolu ödeme emrinin 23.9.1999 tarihinde usulünce tebliğ edildiği, takibin kesinleşmesi üzerine 18.4.2000 tarihinde yapılan haciz sırasında borçlu-sanığın "borcunun tamamını 21.4.2000 tarihinde ödemeyi taahhüt" ettiği, alacaklı vekilinin de kabulü üzerine tutanak düzenlendiği, ancak ödenecek miktar ile ilgili olarak herhangi bir hesaplama ve rakamsal bir belirleme yapılmadığı, şikayetçi vekilinin 2.5.2000 günlü dilekçe ile ödeme taahhüdüne uymadığından bahisle sanık hakkında şikayetçi olduğu, bu şekilde taahhüdü ihlal suçundan dava açılmasından sonra bu kez borçlu-sanık ve şikayetçi vekillerinin 30.6.2000 günü birlikte icra müdürlüğüne başvurdukları, borçlu-sanığın yeni bir ödeme taahhüdünde bulunduğu, şikayetçi vekillerinin de taahhüdü kabul ettiklerini belirtmeleri üzerine bu konuda tutanak düzenlendiği anlaşılmaktadır.
a) İİY.nın 340. maddesinde tanımlanan taahhüdü ihlal suçu takibi şikayete bağlı bir suçtur. Şikayetçi feragat ederse, Yasanın 354. maddesi uyarınca dava düşeceği gibi aynı maddenin ikinci fıkrasındaki ayrıksı durum dışında bütün sonuçlarıyla birlikte ceza da düşecektir. Yine, esasen bir yargılama şartı olan şikayetin hangi yöntemlerle yapılacağı icra ve İflas Yasasının 349. maddesinde gösterilmiştir. Ancak, aynı Yasanın feragati (vazgeçmeyi) düzenleyen 354. maddesinde vazgeçmenin hangi usulle mümkün olacağını belirleyen bir hüküm bulunmamaktadır.
Görüleceği üzere gerek İİY'da gerekse CYUY'da, şikayetten vazgeçme belirli bir şekle tabi kılınmamakla birlikte, Ceza Genel Kurulumuzun 4.5.1992 gün ve 112-134 sayılı kararında vurgulandığı üzere şikayetçinin bu iradesini hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde açıklaması gerekmektedir. Bu açıklama mahkeme önünde beyanda bulunmak suretiyle sözlü olarak yapılabileceği gibi dilekçe ile veya tutanak düzenlenmek üzere mahkeme tutanak yazıcısına beyanda bulunmak suretiyle de yapılabilir. Bunun gibi mahkeme dışında da şikayetten vazgeçme olanaklıdır. Bütün bu hallerde Şikayetçinin veya bu konuda yetkili kıldığı vekilinin vazgeçme iradesini açıklıkla belirtmesi aranmalıdır.
Bu nedenle, önceki taahhüdünü ihlal eden borçlu-sanık hakkında şikayette bulunduktan sonra, borçlunun aynı borç nedeniyle yaptığı yeni taahhüdü, önceki şikayetinden vazgeçme iradesini açıklamaksızın kabul eden şikayetçi vekilinin bu kabulü şikayetten vazgeçme (feragat) olarak değerlendirilemeyeceğinden, Yargıtay C. Başsavcılığının bu hususa ilişen itirazı isabetli bulunmamıştır.
b) İcra ve İflas Yasasının 340. maddesi hükmü ile aynı Yasanın 111. maddesine göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakati ile icra Dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ilişkin taahhüde, geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır.
Açıklanan madde ile düzenlenen taahhüdü ihlal suçunun oluşması için ödeme taahhüdünde borçlu tarafından ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak açıkça gösterilmesi ve tarafların bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları zorunludur. Her ne kadar takip talebinde borç miktarı belirtilmekteyse de bu yeterli olmayıp taahhütte bulunulduğu esnada, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri belirlenmeli ve böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktar saptanmalıdır. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeksizin saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.6.2001 gün ve 134/134 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır.
inceleme konusu somut olayda ise yukarıda açıklandığı üzere, borçlu-sanığın "borcun tamamını 21.4.2000 tarihinde ödeyeceği" yolundaki taahhüdüne ilişkin tutanakta, ödenecek miktar ile ilgili herhangi bir hesaplama ve rakamsal belirleme yapılmamıştır. Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından mahkumiyetine karar verilmesi olanaksız olduğu için, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan 7. Hukuk Dairesi Başkanı H. Örmeci; "Borçlu-sanık hakkında alacaklı tarafından yapılan icra takibi sırasında borçlu-sanık icra memuru huzurunda borcunu ne şekilde ve kaç taksitte ödeyeceğini taahhüt etmiş; borçlunun taahhüdü alacaklı ya da vekili tarafından kabul edilmiştir, icra İflas Kanununun 11. maddesi borçlunun borcunu taksitle ödemesini alacaklıya teklif etmesine imkan vermektedir. Borçlunun borcunu ödeme şekli alacaklı tarafından kabul edildiğine göre borçlu-sanık taahhüdünü yerine getirmediği taktirde suç oluşur. Çünkü, borçlu hakkında yapılan takibe göre esas borçla birlikte icra takip masraflarının tümünün ödeme emrine yazıldığı için bilmektedir. Alacaklı ya da vekili ödeme emrinde belirlenen miktar dışında yeniden tahakkuk edecek faiz ve alacakları istememiş, icra memuru da ödeme emrinde belirtilen miktar dışında taahhüt edecek parayı ödemeyi kabul edip etmediğini borçludan sormamıştır. İcra İflas Kanununun 111. maddesi hükmü taraflara taksit ile borç ödemesini karşılıklı taahhüt ve kabul edebileceklerini hükme bağladığına göre Borçlar Kanunu hükümlerince akit serbestisi nedeniyle kamunun müdahale (mahkemenin) hakkı bulunmamaktadır. Kaldı ki, alacaklının borçlunun esas borcunu (ana borç) ödemesi halinde masraflarından vazgeçmesine engel yasa hükmü bulunmamaktadır. Borçlu ile alacaklı arasında oluşan borç ödeme taahhüdü icra takip dosyasında belgelendirilmesi ile hüküm ifade eder. Önümüze gelen somut olaylarda borçlu miktarı belli olan borcunu ödememektedir. Açıkçası borcun miktarı ve ödeme günü bellidir. Açıklanan duruma göre çoğunluğun kabul ettiği gibi taahhüt sırasında esas borç ile takip masraflarının dışında alacaklı bir bedel talep etmediğine, icra memuru durumu borçluya açıklamadığına göre rakamsal olarak tüm borcun belirlenmesi ile suçun oluşacağını kabul etmek mümkün değildir. Aksi durumun kabulü borçluların borçlarını ödememesi sonucunu doğurur. Nitekim, alacaklıların yasal olmayan yollarla alacakların tahsili yoluna gittikleri basına ve medyaya yansımaktadır. Dairemiz kararı doğru olduğundan alacaklıya yasal yoldan alacağının tahsil olanağı vermeyen çoğunluluk görüşüne katılmıyorum", bir kurul üyesi de Özel Daire kararındaki gerekçeye göre itirazın reddi gerektiği şeklinde karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının;
a) Şikayetten vazgeçme nedeniyle davanın düşmesi gerektiğine yönelen kısmının isabetli bulunmadığına,
b) Ödeme taahhüdünün hukuken geçerli olmaması nedeniyle sanığın unsurları oluşmayan atılı suçtan beraati gerektiğine yönelen kısmının (KABULÜNE),
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 7.6.2001 gün ve 3498-3769 sayılı onama kararının (KALDIRILMASINA), Yerel Mahkeme hükmünün (BOZULMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 2.10.2001 günü (a) bendi yönünden oybirliğiyle, itirazın kabulüne ilişkin (b) bendi yönünden oyçokluğuyla karar verildi.