Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2001/4-86
K: 2001/92
T: 8.5.2001

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
* GÖREVDE YETKİYİ KÖTÜYE KULLANMAK SURETİYLE KİŞİYE YÖNELİK KEYFİ İŞLEM YAPMAK
ÖZET: Devlet memurlarının bir şahıs veya diğer bir memur hakkında, görevini yasaya aykırı şekilde kötüye kullanmak suretiyle bulunduğu keyfi işlem, eğer doğrudan doğruya kişiye yönelip kişisel bir hakkın zarara uğramasına neden olmuşsa TCY.sının 228. maddesinde düzenlenen suçu oluşturur.
(765 s. TCK. m. 228, 240)
(657 s. DMK. m. 125/d-g, 126/2)
Sanıklar Reyha, Nezih, Erdinç, Ali, Sabite ve Mustafa'nın görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan TCY.ım 240, 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2.220.000 ura ağır para cezası ile cezalandırılmalarına ve 3 ay süreyle memuriyetten yoksun bırakılmalarına ilişkin (Bandırma Asliye Ceza Mahkemesince 22.11.2000 gün ve 173/917 sayı ile verilen kararın sanıklar Ali, Sabite, Reyha vekilleri ile sanıklar Nezih, Erdinç ve Mustafa tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 19.3.2001 gün ve 2277/2571 sayı ve oyçokluğu ile hükmün onanmasına karar verilmiş, Daire Üyelerinden M.F. İnan ise; "Sanıkların yetkileri olmadığı halde müdahili işten çıkarmaları TCY.mn 228. maddesindeki suçu oluşturacağından hükmün bozulması düşüncesindeyim" görüşü ile karşı oy kullanmıştır. Yargıtay C. Başsavcılığı ise; 16.4.2001 gün ve 4152 sayı ile; "Sanıkların yasaya aykırı biçimde, görevli oldukları bir konumda keyfi işlem yaparak katılanı işten çıkarma kararı aldığı, sanıkların görevleri sırasında yetkilerini kişiye karşı kötüye kullanarak keyfi işlem yaptıkları sabittir.
TCY. 228 maddesinin 1. fıkrasındaki suçu TCY. 240. maddesindeki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan ayıran en belirgin özellik, birincisinin görevdeki yetki kötüye kullanılarak kişilere karşı yapılan keyfi işlem, ikincisinin ise genel nitelikte görevde yetkiyi kötüye kullanma eylemini yaptırım altına almış olmasıdır. TCY. 228/1. maddede yer alan suç, 240. maddedeki suça göre özel niteliktedir. Bu nedenle memurun görevde yetkiyi kötüye kullanarak yaptığı keyfi işlem kişinin bir hakkına saldırı oluşturuyorsa 240. madde değil, ona göre özel nitelikte olan 228. madde uygulanmalıdır (Erol Çetin, Ceza Hukukunda Memur ve Memur Suçları. Sh. 656) (Osman Yaşar, Asliye Ceza Davaları Sh. 178).
Keyfi muamele başkalarının haklarına karşı yasanın öngördüğü hallerden başka biçimde yapılan her türlü davranıştır. Başka bir anlatımla haksız ve yasal olmayan işlemdir. Örneğin Yargıtay 4. C.D. 28.3.1990-1416/1851 sayılı kararında "Kasten ve keyfi hareketle müdahili muhasiplikten, şoförlük kadrosuna atama işlemi", 4.3.1992-647/1682 sayılı kararında; "Sınav kazanan mağdurun yerine başka birini işe almaktan ibaret eylemlerin TCY. 240 değil 228. maddesine girdiğine karar vermiştir." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Bandırma Belediyesinde Disiplin Kurulu Başkan ve Üyeleri olan sanıkların, 13.8.1996 tarihinde yaptıkları toplantıda, aynı belediyede mimar olarak görev yapan katılan Önder'in, izin almaksızın basına bilgi ve demeç verdiğinden bahisle 657 sayılı Yasanın 125. maddesinin D/g bendi uyarınca brüt aylığından 1/2 oranında kesinti yapılması cezası verdikleri, bu kararın katılana 20.8.1996 günü tebliğ edildiği, fakat bu kararın kesinleşmesi beklenmeden aynı gün yapılan toplantıda, katılanın mahalli yayın yapan bir gazetede yayınlanan fotoğraflı haberde bilgi ve demeç verdiği gerekçesiyle 657 sayılı Yasanın 125. maddesinin D/g bendi hükmüne göre kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmesi uygun görülmüş, ancak 13.8.1996 tarihli karar ile aynı nedene dayalı cezalandırıldığı ve öğrenim durumu itibariyle yükselebileceği kadronun son kademesinde bulunması nedeniyle görevine son verilmesi kararlaştırılmıştır. Katılanın, bu kararı kendisine tebliğ edilmeden haricen öğrenmesi üzerine 21.8.1996 tarihinde dilekçe vererek emeklilik talebinde bulunduğu ve bu talebinin 26.8.1996 tarihinde uygun görüldüğü anlaşılmaktadır. Daha sonra katılan Önder'in iptal davası açması
üzerine, Bursa 1. İdare Mahkemesince 29.4.1998 gün ve 17/294 sayı ile Devlet memurluğundan çıkarma cezasının Yüksek Disiplin Kurulunca alınabilecek kararlardan olup, İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunca karar verilebileceğinin gözetilmemesi yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı görülerek bu işlemin iptaline karar verilmiştir. Böylece sanıkların, yasa hükümlerine aykırı olarak katılanı emekli olmaya zorlamak amacı ile hareket ettikleri tüm dosya kapsamı ile sabit olup, esasen sanıkların eylemlerinin sübutunda ve açıklanan bu oluşta bir uyuşmazlık yoktur.
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanıkların sabit olan eylemlerinin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için, konuya ilişkin yasal düzenlemenin, öğretideki görüşlerin ve yargısal kararların incelenmesinde yarar vardır.
TCY.nın 228. maddesi, "Devlet memurlarından her kim bir şahıs veya memur hakkında memuriyetine ait vazifeyi suistimal ile kanun veya nizamın tayin ettiği ahvalden başka suretle keyfi bir muamele yapar veya yapılmasını emreder veya ettirirse... cezalandırılır." hükmünü taşımaktadır.
Aynı Yasanın 240. maddesinde ise, "Yasada yazılı hallerden başka hangi nedenle olursa olsun görevini kötüye kullanan memur derecesine göre... hapsolunur." hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, her iki yasa maddesinde de düzenlenen suçlar memurların görevlerini kötüye kullanmasına ilişkindir. Bunlardan TCY.nın 228. maddesindeki düzenleme ile kişi haklarının, kamu gücünü elinde bulunduranlara karsı korunması ve kamu idaresinin işlevini yerine getirirken disiplin sağlanması amaçlanmıştır. CGK.nun 5.5.1998 gün ve 122/167 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır. Bu suçun oluşması için, failin görevini kötüye kullanmasının yanında bu kötüye kullanmanın doğrudan doğruya bir kişinin hakkını ihlal edici nitelikte "keyfi bir muamele" de olması gerekir, keyfi muamele, mevzuatın gösterdiği haller dışında başkalarının haklarına karşı yapılan her türlü haksız hareket şeklinde tanımlanabilir ve icrai ya da ihmali nitelikte olabilir. TCY.nın 240. maddesinde ise genel anlamda bir düzenlemeye yer verilmiş olup, madde bu haliyle tamamlayıcı bir hüküm taşımaktadır.
Bu iki suçun birbirlerinden ayrılması için esas alınacak ölçüt ise, eylemin, "keyfi muamelenin" doğrudan doğruya kişilere yönelmesi, bir kimsenin kişisel hakkına zarar vermesidir. Keyfi muamele niteliğindeki hareketin objektif olarak bir hakkı ihlal etmesi veya zarar tehlikesi yaratması yeterlidir. Bireysel bir zarara yol açmayan veya böyle bir tehlike taşımayan fiiller ise TCY.smm 240. maddesi kapsamında değerlendirilir. Nitekim öğretide de her iki suçun ayrılmasında aynı ölçüt kabul edilmektedir (ERMAN-ÖZEK, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, sh. 132; Prof. Dr. Emin ARTUK- Yrd Doç. Dr. Ahmet GÖKÇEN Arş. Gör. A. Caner YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, sh. 478; Prof. Dr. Durmuş TEZCAN, Ceza Özel Hukuku, sh. 143). Kaldı ki, Özel Dairenin yerleşmiş kararları da bu doğrultuda bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıkların, katılan hakkında göreve son verme kararını alırken, katılana daha önce verilen disiplin cezasının kesinleşmesini beklemeden, disiplin cezasının katılana tebliğ edildiği gün disiplin suçunun tekerrür ettiğinden bahisle "göreve son verme" cezası uyguladıkları sabittir. Kaldı ki, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 126. maddesinin 2. fıkrasında, "Devlet memurluğundan çıkarma cezası amirlerin bu yoldaki isteği üzerine, memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir." hükmü yer almaktadır. Anılan madde hükmünün açıklığı karşısında, sanıkların konuya ilişkin yasal düzenlemelerin dışına çıkarak görevlerini kötüye kullanmak suretiyle keyfi muamelede bulundukları ve katılan Önder'i emekli olmaya zorlayarak bu eylemleriyle onun hakkını ihlal edip, kişisel zararına yol açtıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle sanıkların eylemleri TCY.nın 228. maddesinde düzenlenen suça uymaktadır. Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne ve suç niteliğinin yanlış belirlenmesinden dolayı Yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Öte yandan, sanıkların suçlarının değişen bu niteliğine göre hukuki durumlarının 22.12.2000 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 4616 sayılı Yasa kapsamında ele alınarak belirlenmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 30.1.2001 gün ve 6/7 sayılı kararı ile konuya ilişkin yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, anılan Yasanın 1. maddesinin 4. bendinde, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili yasa maddesinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı davanın açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine ilişkin kurallar düzenlenmiş, aynı maddenin 5, 6, 7, 8 ve 9. bentlerinde ise bu yasanın uygulanması olanağı bulunmayan suçlar ile koşullara yer verilmiştir.
Sanıkların, 20.8.1996 tarihinde işlediği iddia olunan ve TCY.nın 228. maddesine uyduğu kabul edilen suçları, anılan maddede belirlenen cezanın üst sınırı itibariyle on yıl özgürlüğü bağlayıcı cezadan daha az olup, 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 5. bendinde onbir alt bent halinde sayılan kapsam dışı suçlar içinde de yer almamaktadır. Bu saptamaya göre, 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. bendinde belirtilen koşullar da araştırıldıktan sonra, aynı maddenin 4. bendi uyarınca davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine yer olup olmadığının Yerel Mahkemece değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğundan hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.3.2001 gün ve 2277/2571 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA;
Bandırma Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2000 gün ve 173/917 sayılı kararının,
1- Sanıkların eylemlerinin TCY.nın 228. maddesindeki suçu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden,
2- Değişen bu suç niteliğine göre de 4616 sayılı Yasa uyarınca değerlendirme yapılmak üzere (BOZULMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 8.5.2001 günü oybirliği ile karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini