 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2001/17-407
K: 2002/133
T: 29.1.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- GERÇEĞE AYKIRI MAL BEYANINDA BULUNMA SUÇU
- SÖZLEŞMEDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLERİN YERİNE GETİRİLMEMESİ
- ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAYICI CEZA
ÖZET: Gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma; kusur sorumluluğuna dayanır. Bununla korumak istenen hukuki yararın "kamu güveni" olduğu ve eylem neticesinde alacaklının zarara uğrayıp uğramamasının da Suçun oluşumunda (subutıında) etkisi yoktur. Yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük olarak değerlendirilemez
O halde; İİK. 338/1. maddesinde öngörülen gerçeğe aykırı, mal beyanında bulunma suçu; Anayasanın 38/9. fıkrasına eklenen "hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz şeklindeki kuralın bu yasak kapsamında kaldığı da öne sürülemez.
(2004 s. İİK. m. 338/1,74,89)
(2709 s. Anayasa m. 38/9)
(765 s.TCK. m. 2/2)
(AİHM. 5/1 (b) hükmü)
Gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmak suçundan sanık Kazım'ın İİY.'nın 338/1. maddesi uyarınca 1 ay hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin (Konya icra Ceza Mahkemesi)nden verilen 3.4.2001 gün ve 7908-2724 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 13.11.2001 gün ve 9316-9476 sayı ile;
"Sanığın üzerine atılı suçun içerik ve niteliğine, 17 Ekim 2001 tarih ve 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4709 sayılı Kanunun 15. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddesine eklenen son fıkra uyarınca "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmü ile yapılan bu düzenlemenin sanığın lehine bulunması ve TCK.nun 2/2. maddesi de gözetilerek sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu bulunduğu" gerekçesiyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 20.12.2001 gün ve 129359 sayı ile; "Gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma suçu sözleşmeye aykırılıktan değil, kanunla getirilen bir yükümlülüğe aykırılıktan kaynaklandığından, Anayasa'nın ilgili maddesinde ifade edilen yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük" kapsamında değerlendirilemez. Burada eşya
üzerinde kullanılan hapis hakkının icrasına, borcun tahsiline yönelik olarak veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün ihlali nedeniyle özgürlüğün kısıtlanması hali söz konusu olmayıp, kanunda düzenlenen bir suç nedeniyle özgürlük kısıtlanmaktadır. Kanunla suç olarak düzenlenen hususlar ise bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Yine burada, borcun ödettirilmesine matuf bir objektif sorumluluk hali yoktur. Kusur sorumluluğu söz konusu olup, o da borcun ifasını esas almamaktadır. Çünkü maddede "beyanı hakikate aykırı surette yapan kimse..." ibaresine yer verilmiş olup, burada esas olan kusur sorumluluğudur. O halde kusur sorumluluğu esas alınmakla, Anayasa'nın belirtilen maddesinde ifade edilen "yerine getirememe" değil, yerine getirmeme durumu söz konusudur. Öngörülen hapsin gayesi de borcun ifası değildir.
Bu nedenlerle İİK'unda düzenlenen gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçu Anayasa'nın 38. maddesinin 8. fıkrası kapsamında kalmamaktadır." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Sanığın gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda çözümlenmesi gereken hukuki sorun, Anayasa'nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasa ile 9. fıkra olarak eklenen, "Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" şeklindeki kuralın İcra ve İflas Yasasının 338. maddesinde düzenlenen ve yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olan suç bakımından nazara alınıp alınamayacağı, diğer bir anlatımla gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmanın yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülük olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Sorunun çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin, TBMM'inde yapılan görüşmelerin, öğretideki düşüncelerin ve gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma suçunun hukuki yapısının ele alınıp değerlendirilmesinde zorunluluk vardır.
Toplumsal barışı sağlamak ve fertlerin hak ve özgürlüklerini güvenceye kavuşturmakla görevli olan Devlet kendiliğinden hak almaya izin vermemiş, buna yönelik eylemleri yaptırıma bağlamış ve hakkın yerine getirilmesini kendi tekeline almıştır. Devletin üstlendiği bu görevi etkin bir biçimde yerine getirebilmesi için ceza siyaseti gereği bazı önlemlere başvurma gereksinimi bulunmaktadır. İcra hukukunda öngörülen bir kısım önlemler de bu amaca yöneliktir. Nitekim mal beyanında bulunmama suçunu konu alan 11.12.1957 gün ve 16-28 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; İcra ve İflas Kanunu ile getirilen cezai hükümlerin prensip itibariyle borçluyu Kanun emirlerine karşı itaate mecbur etmek için getirilmiş yaptırımlar olduğuna işaret edilmiştir.
İcra ve İflas Yasamızın konuya ilişkin olan ve "Hakikata muhalif beyanda bulunanların cezası" başlığını taşıyan 338. maddesinin 1. fıkrasında da;
"Bu Kanuna göre istenen beyanı hakikata aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikayeti üzerine tetkik mercii tarafından bir aydan bir seneye kadar hafif hapis cezasıyla cezalandırılır" hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere bu hükümle, İİY.nın 74. maddesine göre icra dairesine bildirilmesi gerekli beyanın gerçeğe aykırı surette yapılmış olması bağımsım suç olarak düzenlenmiştir. Yine aynı Yasanın 89. maddesine göre kendisine tebligat yapılan üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması halinde de 338. madde hükmü uygulanacaktır.
Gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, borçlunun "başkasına ait mal, alacak ve hakları kendisine aitmiş gibi göstermesi" veya "kendisine ait mal, alacak ve haklan" gizlemesidir. Maddenin kaleme almış biçiminden de anlaşılacağı gibi, suça konu beyanın yasa uyarınca yapılması gerekli olup yasal bir zorunluluk olmadan yapılan bildirimin "gerçeğe aykırı olması" halinde İİY.nın 338/1. maddesinde yazılı suç oluşmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, mal bildiriminin İİY'nın 74. maddesinde gösterilen koşulları taşıması, bildirimin bizzat borçlu tarafından ve gerçeğe aykırı olduğu bilinerek yapılması gerekir. Alacaklının gerçeğe aykırı bildirim nedeniyle zarara uğrayıp uğramaması da suçun oluşumunda etkili değildir.
Bu suç ile, Devletin cebri icra fonksiyonunun yerine getirdiği sırada yanıtılmasının önüne geçilmek, böylelikle, bir yandan kendiliğinden elde
edemediği haklarına Devletin cebri icra yöntemi aracılığıyla kavuşmayı uman fertlerin bu hususta kamuya duydukları güven korunmak diğer yandan da fertlerin yasal yükümlülüklerini yerine getirdiği sırada kendilerine kamu tarafından duyulan güvenin kötüye kullanılmasının önlenmesi istenmiştir.
Gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma suçunun hukuki yapısı irdelendikten sonra; Anayasanın 38. maddesinde 4709 sayılı Yasanın 15. maddesi ile eklenen 9. fıkrada yer verilen, "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden-doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz." şeklindeki düzenlemenin anlam ve amacı, meclisteki görüşmeler, uluslararası temel metinler ve öğretideki görüşler ışığında ele alınıp değerlendirilmelidir. Anılan Yasa değişikliğinin Mecliste görüşülmesi esnasında, bir soru üzerine Anayasa .Komisyonu Başkanı; "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 4. Protokolünün 1. maddesi, borçlar hukuku ilişkisinden kaynaklanan borçlarını rızasıyla ödeyemeyen bir borçlunun bu yüzden hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasaklamıştır. Borcun ödenmemesi, ya borçlunun mal varlığı bulunmadığı için çaresizlikten veya buna rağmen kötü niyetten olabilir. 1. halde, yani, kendi ihmal veya kusuru olmaksızın borcunu ödemekte acze düşen kişi, bu yüzden hapis cezasına çarptırılarnaz. ancak, borçlunun hileyle veya kasten borcunu ifa etmekten kaçınması halinde protokolün bu hükmünden yararlanması mümkün değildir." şeklinde açıklamalarda bulunmuş,
Değişikliğe ilişkin Anayasa Komisyonu raporunda ise, 4 Nolu Protokol gereği değişikliğin hükme eklendiği, sözleşmeden doğan yükümlülük içinde borçların da olduğu belirtilmiştir.
19.10.1992 tarihinde ülkemiz adına imzalanıp, 23.2.1994 tarih ve 3975 sayılı Yasayla onaylanarak, o tarihten itibaren yasa değerinde bir hüküm olu ve 4709 sayılı yasal değişiklik ile de Anayasa kuralı haline gelen 4 Nolu Protokolün 1. maddesinin öğretide ve konuya ilişkin sempozyumlarda ele alınarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
. Nitekim Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu 1 Aralık 2001 günü yapılan bir sempozyumda sunduğu tebliğinde (AİHS ve Anayasa md.38, f. 8 Açısından Ödenmeyen Para Borçlarında Yaptırımlar Sempozyumu sh. 4 vd.) .
"Genellikle uluslararası andlaşmalarda hazırlık sırasında kullanılan "açıktayıcı belge" (explanatory report) buna bir çeşit gerekçe belgesi denebilir, sonradan andlaşmaya eklenirken. AİHS'nin ve 4 nolu Protokole ek açıklayıcı belge bulunmamaktadır. 4 Nolu Protekolün uzmanlar komisyonunca yapılan bir açıklayıcı raporu vardır, ancak yayınlanmadığından hizmet içi belge olarak kalmıştır.
Fransız ceza hukukunda ve pek çok Avrupa ülkesinde borçlunun ödemeye zorlanması için hepsedilmesi (la contrainte par corps) denilen hukuki usul, kanundan doğan borçlarda veya kamu gücü iradesinden doğan borçlarda halen uygulanmaktadır.
Bu madde yetkili kamu makamlarının kişi özgürlüğünü kaldırma yetkisini sınırlamaktadır. Bu nedenle AİHS 5. maddesinin 1(b) hükmü ile bağlantılıdır. Madde 5/1 (b) hükmüne göre; "Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması" söz konusudur.
Başka bir anlatımla, kanunun öngördüğü yükümlülükler arasından "sözleşmeden doğan borçlan" çıkarmak gerekir.
Borçtan (obligation) ne anlaşılmak gerekir? Madde sadece "sözleşmeden doğan borcu" (obligation contractuelle) korumaktadır.
Sözleşme bir para borcuna ilişkin olabileceği gibi satın alma, satma borcuna ilişkin de olabilir. Aynı şekilde bir şeyi verme, yapma yapmama taahhütleri de kapsamdadır. Sözleşme sadece özel kişiler arasında ya da kamu özel hukuk alanında yapılanları değil, taraflardan biri kamu tüzel kişisi olan ya °da kamu hukukuna giren bütün sözleşmeler (idari imtiyaz sözleşmeleri, devlet ihale kanunu kapsamındaki sözleşmeler) 1. maddeye girer. Bu bakımdan AİHS 5/1 (b) de geçen "Yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için" deyimi 4 Nolu Protokol 1. maddenin öngördüğü "sözleşmeden doğan borç" kavramına dahil değildir.
1. madde "yerine getirememe"den (inrability) söz etmektedir. Dolayısıyla borçlu ödeyebilecek durumda olup da Ödemeyi reddediyorsa koruma kapsamına girmez. Ayrıca maddede 'yalnızca" (merely) kelimesi de kullanılmıştır. Borçlu hileyle ya da kötü niyetle hareket etmişse 1. madde hapsine engel değildir. Sonradan ödemezlik durumunda olduğu anlaşılsa bile durum değişmez. Gerçekten 1. madde iradi olmayan ödeyememe durumuna ilişkindir. Maddede geçen "yerine getirememe" (n'est pas en mesure d'exe-cuter/on the ground of inability) deyiminin "istese bile ödeyemeyecek" olan bir kimsenin durumunu anlattığı açıktır.
Avrupa İnsan Haklan Komisyonunun verdiği bir karara göre; bir kimsenin kanun emrettiği halde buna uymayarak alacaklısına malvarlığı hakkında beyanda (affidavit) bulunmamış olduğu için mahkemece hapsine karar verilmesi 1. maddenin koruduğu alana girmez.
AİHS'nin 5/1 (b) hükmü nasıl anlaşılmaktadır? Madde 5/1 (b): "Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulmasından söz etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre (Engel ve diğerleri kararı) "kanunun emrinden kaynaklanan borç" ifadesi, bir kimsenin o zamana kadar yerine getirmeyi ihmal ettiği belli ve somut bir borç veya edimi yerine getirmeye zorlanması amacıyla hapsedilmesini anlatmaktadır. Bu kural geniş yorumlanmamalıdır. "Bir vatandaşın genel nitelikte kanuna itaat ödevinden bahisle mecburi oturmaya mahkûm edilmesi" (Guzzardi kararı)," bir ordu mensubunun bundan böyle borçlarına sadık kalması amacıyla oda hapsinde tutulması" (Ciulla kararı)" genel nitelikte ödev ifasına zorlamadır. AİHS 5/1 (b) kapsamına (koruduğu alana) girmez." şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.
Doç. Dr. Metin Feyzioğlu aynı sempozyumda sunduğu tebliğinde (Sözleşmeden Kaynaklanan Yükümlülükler Nedeniyle Hürriyetin Kısıtlanması Age. sh. 15 vd.).
"Anayasa md. 38'deki yasağın kapsamına yalnızca adli bir ceza olarak uygulanan hapis cezaları değil, hareket hürriyetini kısa veya uzun süreli sınırlayan bütün müeyyide veya tedbirler de dahildir. Adli veya idari para cezaları kapsam içinde değildir. Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün mutlaka bir para borcu olması gerekmez. Herhangi bir edimin yerine getirilmesine ilişkin yükümlülükler de kapsam içinde değerlendirilebilir.
Yasağın şartları, 'yükümlülüğün bir sözleşmeden kaynaklanması" ve "yükümlülüğün yerine getirilememesi"dir.
Bu sözleşmeden kaynaklanmayan yükümlülükler, yasağın uygulanmasına sebebiyet vermez. Buna göre, örneğin vergi borcu gibi kamu hukuku kaynaklı yükümlülükler veya nafaka gibi mahkeme kararları sonucu doğan yükümlülükler, yasağın kapsamı dışındadır.
Anayasa'da kullanılmış olan ibare "yükümlülüğü yerine getirmemektir. Yerine getirememe, maddi durumun elverişsizliğinden kaynaklanır. Dolayısıyla, yükümlülüğü yerine getiremeyen borçlu, iyiniyetli olmalıdır, imkan olduğu halde yükümlülüğü yerine getirmediği durumlar, yasağın kapsamına girmez. Örneğin borcun ödenmesinin . ihmal edilmesi veya dolandırıcılık fiilleri hükmün kapsamında değildir."
Yine öğretide Dr. Şeref Ünal (Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi 329 ve 330. sh.) konuya ilişkin olarak;
"Bu hüküm .borçlar hukuku ilişkisinden kaynaklanan borçlarını rızasıyla ödemeyen bir borçlunun, bu yüzden hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasaklamıştır. Borcun ödenmemesi, ya borçlunun mal varlığı bulunmadığı için çaresizlikten veya buna rağmen kötü niyetten olabilir.
1. halde, yani kendi kusuru olmaksızın borcunu ödemekten acze düşen kişi, bu yüzden hapis cezasına çarptırılamaz. Ancak borçlunun hile ile veya kasten borcunu ifa etmekten kaçınması halinde, protokolün bu hükmünden yararlanması mümkün değildir.
Akde muhalefetin suç sayılarak hapis cezasıyla cezalandırılabilmesi için, suçun yasal unsurlarının bulunması gerekir. Örneğin, borçlarından kurtulmak için ülkeden kaçma hazırlıkları yapan bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması, sözleşmeye aykırı sayılamaz.
Nitekim, bu gerekçeyle İİK'nun 331 ve onu izleyen maddelerinde kötü niyetli borçlular için cezai müeyyideler öngörülmüştür. Buna göre, alacaklısını zarara sokmak kastıyla malvarlığını eksilten, borç ödemeden aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren borçluların hapis cezasıyla cezalandırılmaları mümkündür. Bu gibi hallerde yasal dayanak İİK'nun söz konusu hükümleri olduğu için, borçluların cezalandırılması, Protokolün bu hükmüne aykırı sayılmamalıdır." şeklinde görüş bildirmiştir.
İİY'nın 338/1.-maddesinde düzenlenen gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma suçu bu belirlemeler ışığında değerlendirildiğinde; bu suçun,. yasadan kaynaklanan bir yükümlülüğün yasadaki koşullara uygun ancak gerçeğe aykırı biçimde yerine getirilmesi suretiyle işlenen ve kusur sorumluluğuna dayanan bir suç olduğu, bu suçla korunmak istenen hukuki yararın "kamu güveni" olduğu ve eylem neticesinde alacaklının zarara uğrayıp uğramamasının da suçun oluşumunda etkisinin bulunmadığı dikkate alındığında bu suçun "yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün yarine getirilmemesi) olarak nitelendirilmesi olanaksızdır. Dolayısıyla, İİY'sının 338/1. maddesinde düzenlenen gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunma suçu, Anayasa'nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasa ile eklenen 9. fıkrada öngörülen ve kamu makamlarının kişi özgürlüğünü kaldırma yetkisini sınırlayan yasak kapsamında değerlendirilemez.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının (KABULÜNE) özel Daire bozma kararının (KALDIRILMASINA), dosyanın esas hakkında inceleme yapılmak üzere 17. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 29.01.2002 günü oybirliğiyle karar verildi.