 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 2000/9-212
Karar no: 2000/218
Tarih: 7.11.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ANAYASAL DÜZENİ ZORLA DEĞİŞTİRMEYE KALKIŞMAK
- 4450 SAYILI YASANIN UYGULANMA YERİ
Karar Özeti: Güvenlik güçleri ile mensup olduğu çete arasında meydana gelen ve iki güvenlik görevlisinin öldüğü 3 güvenlik görevlisinin yaralandığı iki çatışmaya "bizzat silah kullanarak ve ateş ederek" katılan sanık hakkında olayların özelliği nedeniyle TCY.nın 463. maddesinin uygulanma olanağı bulunmaması nedeniyle-silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarını öldürmek ya da yaralamaktan suçlu bulunup amaç suç olan TCY.nın 146/1. maddesinden belirlenen ceza kesinleşmiş olmakla sanığın 4450 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi hükümlerinden yararlanmasına karar verilmesi Yasaya aykırıdır.
(765 s. TCK. m. 146/1)
(4450 s. SFHKD. K. geçici m. 1)
Yasadışı DHKP/C örgütünün silahlı üyesi olarak Anayasa'yı zorla değiştirmeye yönelik, vahamet arzeden örgütsel nitelikteki silahlı eylemlere katılmak suçundan yargılandığı Malatya Bir No'lu D.G.M.'nin 5.12.1996 gün ve 43/238 sayılı ilamı ile TCK.nun 146/1 ve 59. maddeleri uyarınca ömür boyu ağır hapis cezası ile cezalandırılan ve resen yapılan temyiz incelemesi sonucunda hakkındaki hüküm Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2.6.1997 gün ve 1684/3947 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Abdulvahap'ın, 4450 sayılı Yasa hükümlerinden yararlanma isteğini içeren 7.10.1999 tarihli yazılı başvurusunun reddine ilişkin Malatya Bir No'lu D.G.M.'nce verilen 8.2.2000 gün ve 132/23 sayılı hükmün sanık vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 25.4.2000 gün ve 1076/1188 sayı ile;
"Hükümlünün silah kullanarak güvenlik kuvvetlerinden birisi veya diğer bir kimseyi öldürmek ya da yaralamak eylemini bizzat gerçekleştirdiği sabit olmadığı anlaşılmakla; Yasada öngörülen diğer koşulların oluşup oluşmadığı tartışılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, Yasa maddesine yanlış anlam verilerek, isabetsiz gerekçeyle talebin reddine karar verilmesi" gerekçesi ile hükmü bozmuştur.
Yerel Mahkeme 18.5.2000 gün ve 74/65 sayı ile;
"Önceden yürürlüğe konulan ve uygulanan 3216, 3419, 3618, 3853 ve 4085 sayılı Yasalarda yer almayan bir hükme, 4450 sayılı Yasa ile 3419 sayılı Yasaya eklenen geçici 1. ve bu Yasa ile yeniden düzenlenen 3419 sayılı Yasanın 1. maddelerinin son fıkralarında yer verilmiş ve "... bizzat silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarından birini veya diğer bir kimseyi öldürmek veya yaralamaktan suçlu bulunanlar, bu madde hükmünden yararlanamazlar" kuralı konulmuştur.
Maddedeki bizzat tabirinin, "bizzat yaralamak veya öldürmek" şeklinde değil, "bizzat silah kullanmak" biçiminde anlaşılması gerekir. Yasa koyucunun "bizzat silah kullanarak.... öldürmek ya da yaralamaktan suçlu bulunanlar" hükmünü koyarken güttüğü amaç ta, öldürme ve yaralama ile sonuçlanan örgütsel eylemlerde bizzat silah kullanan örgüt mensupları ile, silah kullanmayan, keşif veya gözcülük görevi yapan ya da savunma grubunda yer alan örgüt mensuplarını birbirinden ayırmaktır.
Dosya içeriğine göre; farklı tarihlerde meydana gelen ve bazı güvenlik görevlilerinin ölümü bazılarının da yaralanması ile sonuçlanan silahlı çatışmalara örgüt safında silahlı olarak katıldığını ve ateş ettiğini kollukta ikrar edip, sonraki aşamalarda da katıldığı örgütsel eylemlere ilişkin ikrarını sürdüren ve sübuta eren bu eylemler nedeniyle kesinleşmiş mahkumiyeti bulunan Abdulvahap'ın, "bizzat silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarından birini öldürmek ve yaralamaktan suçlu bulunduğu anlaşılmış" olup, bu nedenle 4450 sayılı Yasa ile 3419 sayılı Yasaya eklenen geçici 1. maddenin son fıkrası hükmü gözönüne alınarak, 4450 sayılı Yasadan yararlanmak konusunda yapmış olduğu istemin reddine karar vermek gerekmiştir." gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli 10.10.2000 günlü tebliğnamesi ile 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Hükümlü Abdulvahap'ın, Malatya Bir No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yapılan yargılaması sonunda; 1994 yılında katıldığı DHKP/C örgütü içinde askeri ve siyasi eğitim görerek örgütün silahlı militanı olduğu, örgütte faaliyet gösterdiği süre içinde, 8.10.1994 tarihinde Ovacık ilçesi Emirgan bölgesinde, 1.12.1994 tarihinde Hozat ilçesi Kinzir ormanları bölgesinde 14.3.1995 günü yine aynı bölgede ve 1995 yılı Haziran ayında Ovacık ilçesi Karadere bölgesinde güvenlik güçleri ile örgüt mensupları arasında meydana gelen ve ölümle sonuçlanan çatışmalara silah kullanarak katıldığı kabul edilerek, anayasal düzeni zorla değiştirmeye yönelik vahamet arz eder nitelikte görülen bu eylemleri nedeniyle Mahkemenin 5.12.1996 gün ve 42/238 sayılı kararı ile TCK.nun 146/1 ve 59. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, bu hüküm Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2.6.1997 gün ve 1684/3947 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
Hükmün kesinleşmesinden sonra, 4450 sayılı Yasanın 29.8.1999 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi üzerine, 7.10.1999 tarihli dilekçe ile hükmü veren Mahkemeye başvuruda bulunan hükümlü, anılan Yasa hükümlerinden yararlanmak istediğini bildirmiştir.
Açıklanan olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, mensubu olduğu örgütle güvenlik güçleri arasında meydana gelen ve bir kısım güvenlik gücü mensubunun ölümü, bir kısmının yaralanması ile sonuçlanan çatışmalara silahla ateş ederek iştirak eden hükümlünün, 4450 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkindir.
Bu konudaki yasal düzenlemeleri incelediğimizde;
Siyasi ve ideolojik amaçla suç işlemek için Türk Ceza Kanunun 313. maddesine göre kurulmuş teşekkül, veya Türk Ceza Kanununun 125 ve 131. maddeleri ile 146 ila 162 maddelerinde yazılı suçları işlemek üzere kurulmuş silahlı çete veya cemiyet mensuplarının ön görülen belli şartları yerine getirmeleri halinde, bunlardan teşekkül, cemiyet veya silahlı çetenin işlediği suçlara iştirak etmemiş olanlara ceza verilemeyeceği, suçlara iştirak etmiş olanların ise ceza indiriminden yararlanacakları yolundaki yasal düzenlemelerden ilki, 5.6.1985 tarihli ve 3216 sayılı Yasa ile yapılmış, bilahare 30.3.1988 tarihinde yürürlüğe giren Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair 3419 sayılı Yasa ile yeni bir düzenleme getirilmiş, bu düzenleme 3618, 3853, 4085 ve 4450 sayılı Yasalar ile sürdürülmüş, nihayet 4537 sayılı Yasa ile de, 3419 sayılı Yasanın 4450 sayılı Yasa ile yeniden düzenlenen 1. maddesinin yürürlük süresi uzatılmıştır.
3419 sayılı Yasanın 1. maddesi 29 Ağustos 1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4450 sayılı Yasa ile yeniden düzenlenirken aynı Yasanın geçici madde 1/B son fıkrasıyla da, silahlı teşekkül, çete veya cemiyetteki konumları ile örgütsel eylemlerinin niteliğine göre bu yasadan yararlanamayacaklarının ayrıca belirlenmesi yoluna gidildiği görülmektedir.
Hükümlü hakkında uygulanma olasılığı tartışılan 4450 sayılı Yasanın geçici madde 1/B son fıkrası "yukardaki fıkralarda yazılı suçları işlemek için silahlı teşekkül, çete veya cemiyet teşkil edenler ile böyle bir teşekkül, çete veya cemiyette üst seviyede amirlik ve kumandayı haiz olanlar ile bizzat silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarından birini veya diğer bir kimseyi öldürmek veya yaralamaktan suçlu bulunanlar, bu madde hükmünden yararlanamazlar" hükmünü taşımaktadır.
Somut olayda hükümlünün, konumu itibariyle mensubu olduğu çeteyi teşkil ettiği, yönettiği, üst seviyede amirlik ve kumandayı haiz olduğu belirlenemediğine göre, 3419 sayılı Yasanın 4450 sayılı Yasa ile değişik 1/B maddesi hükmünden yararlanıp yararlanamayacağının örgütsel eylemlerinin niteliğine göre ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarda değinildiği gibi anılan düzenleme "bizzat silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarından birini veya diğer bir kimseyi öldürmek ve yaralamaktan suçlu bulunanlar" şeklindedir. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki görüş ayrılığının bu düzenlemenin yorumundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Yerel Mahkeme ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan olayda bizzat silah kullanılmasını yeterli görmekte, Özel Daire ise ölüm veya yaralanmanın bizzat sanığın silahıyla husule gelmiş olmasını aramaktadır.
Yorumda esas, yasa koyucunun metinde belirtilmiş olan iradenin saptanması, bu saptamayla objektif olarak ulaşılan sonuca göre metnin gerçek ve doğru anlamının belirlenmesidir. Yasa koyucunun iradesini metinden çıkarmaya çalışırken başvurulacak çeşitli araçlar mevcuttur. Yasa koyucunun iradesi, temelde anlamı araştırılan "metin" vasıtasıyla bulunmaya çalışılır. Bunun için de metinde kullanılmış olan sözcüklerin kapsamı, gramer ve mantık kuralları, yasanın genel sistemi, esas fikri (ratio legis) ve yasanın yayımlanması hususundaki amaç (occasio legis) üzerinde durulur. Yasanın esas fikri, korumak istediği hukuki değerdir. Yayımlanmasındaki amaç ise yasa koyucuyu böyle bir düzenlemeye götüren durum ve koşullardır. Bu yorum araçları gözetildiğinde inceleme konusu düzenlemenin, Yerel Mahkeme hükmünde de tartışılıp kabul edildiği gibi, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan olayda bizzat silah kullanılmış olunmasının yeterli olduğu, ayrıca kullanılmış silahtan husule gelmesinin aranmasına mahal bulunmadığı şeklinde yorumlanması gerekmektedir. Nitekim;
1- Anılan düzenlemede "suçlu bulunanlar" sözcüklerine yer verildiği görülmektedir. Şayet yasa koyucu istisna koşulu olarak öldürme veya yaralama eyleminin bizzat failin silahıyla husule getirilmiş olmasını arasaydı, metinde "öldürenler", "yaralayanlar" veya örneğin TCY.sının 448. maddesinde olduğu gibi "öldürürse" sözcüklerine yer verebilirdi. Metinde "suçlu bulunanlar" sözcüklerinin yer alması, öldürme veya yaralama ile sonuçlanan eylemlerde silah kullananların anılan Yasa hükmünden yararlandırılma-masının bilinçli olarak öngörüldüğünü ortaya koymaktadır.
2- TCY.nın 463. maddesiyle, adam öldürme veya yaralama suçlarında irtikap edenler bakımından, failin birden fazla olması, asli failin saptanmaması hallerine ilişkin özel bir düzenleme getirilmiş, madde de öngörülen koşullara uygun eylemlerde bulunan faillerin adam öldürme ve yaralama cürümlerinden suçlu sayılacakları kabul edilmiştir. Bu kişilerin adam öldürme veya yaralama cürümlerinden dolayı suçlu bulunmadıklarından söz edilmesine olanak yoktur.
3- Diğer silahlı örgütlerde olduğu gibi hükümlünün sair efradı bulunduğu çete mensuplarının da, kendilerini izleyen güvenlik görevlileriyle, guruplar halinde sürekli olarak silahlı çatışmalara girdikleri, bu çatışmalar sonucu kimlerin, hangi örgüt mensubunun silahıyla yapılan atışlar sonucu öldüğünün veya yaralandığının belirlenmesinin mümkün bulunmadığı herkesçe bilinen bir olgudur. Buna karşın yasa koyucunun düzenlemesinde, istisna kuralı olarak öldürme veya yaralamanın bizzat failin silahıyla husule getirilmesini aradığını, öngördüğünü kabul etmek geçerli bir yorum şekli sayılamaz.
4- TCY.sının, Devletin arsıulusal şahsiyetine ve Devlet kuvvetleri aleyhine işlenen suçlar ile ortak hükümlerinde, eylemlerin niteliklerine göre ağırından hafifine doğru giden bir sistem izlendiği görülmektedir. Yasanın amaç suçlara ilişkin 125 ve 146/1. maddelerinde, ülke bütünlüğü ile Anayasal düzenin bozulmasına matuf, araç suçları niteliğindeki eylemler ölüm cezasıyla cezalandırılmış, 168. maddesinin 1. fıkrasında yukarda değinilen maddelerde yazılı cürümleri işlemek için cemiyet ve çete teşkili yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirlik ve kumandayı veya özel bir görevi haiz olma eylemleri onbeş yıldan, cemiyet ve çetenin sair efradı olma on yıldan, 169. maddesinde ise böyle bir çete veya cemiyete yardım, yataklık, erzak ve esli-ha, cephane sağlanması üç seneden başlayan ağır hapis yaptırımları altına alınmıştır. Yasa koyucunun böyle bir düzenlemeye rağmen 4450 sayılı Yasanın geçici madde 1/B son fıkrasıyla bir yandan daha hafif yaptırımları gerektiren silahlı cemiyet ve çetede amirlik ve kumandayı haiz bulunanları yararlanma dışında bırakırken diğer yandan amaç suç doğrultusunda vahim, öldürme veya yaralama eylemlerinde silah kullanmış olan faillerin yararlanacaklarını öngörmesi mantık kurallarıyla bağdaşması olası bir kabul değildir. 5- Yasa koyucunun, 4450 sayılı Yasa ile 3419 sayılı Yasanın 1. maddesini yeniden düzenlerken ayrıca geçici bir maddeyle bu Yasa hükümlerinden yararlanacakları sınırlamasındaki esas fikrin, korunmak istenen hukuki yararın, Türkiye Devletinin bütünlüğünü ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmeme ve yaşama hakkı olduğu anlaşılmaktadır. Bu hukuki yarar gözönünde tutulduğunda yararlanmama sınırları içinde öldürme veya yaralama olaylarında silah kullananların da alındığının kabulü gerekir.
Burada son olarak Yasanın parlementoda müzakeresi sırasında verilen bir değişiklik önergesinin reddinin, red sebebi de bilinmediğine göre metnin yorumlanmasında nazara alınmasının mümkün olamayacağı belirtilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp incelendiğinde, kesinleşmiş mahkeme ilamıyla sabit olduğu üzere hükümlü, güvenlik güçleri ile mensubu bulunduğu silahlı çete arasında meydana gelen bazı silahlı çatışmalara bizzat silah kullanarak ve ateş ederek katılmış, bunlardan 1.12.1994 günlü çatışma iki güvenlik görevlisinin ölümü, bir güvenlik görevlisinin yaralanması ile sonuçlanmış, 14.3.1995 günlü silahlı çatışmada da iki güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Nitekim, TCK.nun 146/1. maddesindeki amaç suç yönünden araç suç teşkil eden örgütsel amaçlı öldürme ve yaralama suçlarına silah kullanarak katıldığı mahkemece sabit görüldüğünden, amaç suç olan Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs etmek suçundan TCK.nun 146/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir. Buna göre, bizzat silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarını öldürmek veya yaralamaktan suçlu bulunduğu anlaşılan Abdulvahap'ın 4450 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi hükümlerinden yararlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetli olduğundan onanmasına karar verilmelidir.
Bir kısım kurul üyeleri Özel Daire bozmasında belirtilen nedenle Yerel Mahkeme hükmünün bozulması gerektiğine ilişkin karşı düşünce ileri sürmüşlerdir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün (ONANMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak 7.11.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.