 |
T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 2000/1-22
Karar no: 2000/27
Tarih: 15.02.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Kasten adam öldürmek suçundan sanık İbrahim Ç...'ın yasal savunmada zaruretin tayin ettiği sınırı aşmak suretiyle maktülü öldürdüğü kabul edilerek TCY.nın 448, 50 ve 59 ncu maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında TCY.nın 31 ve 33 ncü madde hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına, suçta kullanılan av tüfeğinin TCY.nın 36 ncı maddesi gereğince zoralımına, sanığın tutuk halinin sürdürülmesine, ilişkin Denizli 2.Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.12.1998 gün ve 109/335 sayılı karar, sanık vekili ve katılanın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Nöbetçi Ceza Dairesince 3.8.1999 gün ve 1616/2670 sayı ile;
1-Ceza Kanunu normları arasındaki dengenin bozulmaması bakımından TCK.nun 50. maddesine göre yapılacak indirimin TCK.nun 51/2. maddesi ile yapılacak azami indirimden fazla olması gerekirken, bu husus gözetilmeden TCK.nun 50. maddesi gereğince yazılı şekilde indirim yapılması,
2-TCK.nun 50. maddesi de uygulanarak ceza tesbit edildikten sonra, bu maddenin son cümlesi gereğince TCK.nun 20. maddesinin uygulanmaması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 7.10.1999 gün ve 239/200 sayı ile;
(2) nolu bozma nedenine uyup buna göre uygulama yapmış, (1) nolu bozma sebebine karşı "TCK.nun 50. maddesinin uygulanması halinde hapis cezasından ½ ile 5/6 oranında, 51/2. maddenin uygulanması halinde ise hapis cezasından en fazla 2/3 oranında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. 51/1. maddesine göre ise ¼ oranında indirim yapılacaktır. 51/2. maddenin uygulanması durumunda da 1/3 oranı ile 2/3 oranı arasında indirim yapılacaktır. TCK.nun 49, 50 ve 51. maddeleri genel tahrik maddeleridir. Bunlardan 49. madde, 50. maddeye göre, 50. madde de, 51. maddeye göre sanığın daha lehinedir. Bu maddeler rastgele değil, belli bir uyum içinde sıralanmışlardır. 51/2. maddenin uygulanması halinde sanığın en fazla lehine olan 2/3 oranı ile yapılan indirim sonucu verilecek olan 8 yıl "ağır" hapis ile, 50. maddenin uygulanması durumunda gerekçe gösterilerek takdiren 4/6 oranında yapılan indirim sonucu bulunan "hapis" cezası, miktar olarak eşit olmakla birlikte, ağır hapis cezası, doğuracağı sonuçlar bakımından, sanığın aleyhinedir. 51. maddenin aksine, 50. maddede tek bir indirim oranı olmadığı gibi, 5/6 oranında indirim yapılması da zorunlu değildir. Mahkememizce tesbit edilen 4/6 oranındaki indirim 50. maddede belirlenen sınırlar arasındadır. Olayımızla benzerlik arzeden bir başka dosyada, mahkememizce bu doğrultuda yapılan uygulama, Ceza Genel Kurulunun 7.7.1998 gün ve 1998/274 sayılı kararı ile onanmıştır." biçimindeki gerekçelerle önceki hükümde direnmeye karar vermiştir.
Bu kararın da, süresinde sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma isteyen 14.1.2000 günlü tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren kararlarında da vurgulandığı gibi (örneğin 26.5.1986 gün 6/296 sayılı), Ceza Yargılama Usulü Yasası ve İçtihatlarla oluşan sistemimizde, temyizde "istek dışı" yargılama ilkesi işlemekte, Yargıtay tarafların ileri sürmedikleri hususlara ilişkin olarak da inceleme yapabilmektedir. Bu bakımdan, ileri sürülsün veya sürülmesin, dosyadaki her hususu inceleyebilen ve bütün aykırılıkları res'en ortaya çıkarmak durumunda olan Yargıtay'ın kararına etken olan önemli hususları gözden kaçırması durumunda, bunu düzeltmek için konulmuş bir yolda, bazı noktaları inceleme dışı bırakmaması gerekir.
Yukarda değinilen görüş ışığında somut olay, sanık hakkında TCY.nın 49 ncu maddesinin uygulanma olasılığı bakımından da bir bütün olarak ele alınarak incelendiğinde:
Sanık gönüllü orman bekçisidir. Aksi sabit olmayan savunmasına göre, 16.4.1998 günü, saat 20.30 sıralarında kendisine ait otomatik av tüfeği ile orman içinde giderken maktül Mehmet, sanık İbrahim'e kesin olarak belirlenemeyen bir nedenden dolayı ve aralarında hiçbir tartışma veya kavga geçmeden, 10-15 metre mesafeden tabanca ile 2-3 el ateş etmiştir. Tabancadan çıkan mermilerden birinin sanığın beline isabet etmesi üzerine sanık da, silüet halinde gördüğü maktüle otomatik av tüfeği ile 2-3 el ateş ederek tüfekten çıkan saçmaların 17.4.1998 günlü ölü muayene ve otopsi tutanağında belirtildiği gibi göğüse ve batına nafiz olacak biçimde isabetinden kaynaklanan yaralanma sonucu maktül ölmüştür.
Tanık İsmail A... aşamalarda evinin önündeki arızalı sokak lambasının Türkiye Elektrik Kurumu görevlilerince tamir edildiği sırada maktülün yaralı olarak oraya geldiğini, "beni vurdular" dedikten sonra yere yattığını, elindeki tabancayı TEK görevlisinin aldığını söylemiştir.
Adli Tıp kurumu 2. İhtisas kurulunun 28.8.1998 günlü raporunda; sanık İbrahim Ç...'ın ateşli silahla aldığı isabet sonucu sağ lombar bölge yandan giren kurşunun oluşturduğu yaranın, lomber bölgede transvers olarak cilt altında seyrettiği ve sol lomber bölgede kurşun çıkış deliği ile nihayetlendiği, yumuşak doku seyirli bu ateşli silah yaralanmasının şahsın hayatını tehlikeye maruz kılmadığı, (15) gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği bildirilmiştir.
Tanık Mehmet K... duruşmadaki yeminli anlatımında; olay yerine 200 metre kadar uzaklıkta bulunan evinin yanında iken, önce peş peşe üç el tabanca sesi, aradan bir iki saniye geçmeden, yine üç el av tüfeği sesi duyduğunu, ancak, bu silahları kimlerin attığını bilmediğini söyleyerek, ateş etme sırasına ve önceliğine ilişkin savunmayı doğrulamıştır.
Olaydan sonra maktüle ait tabanca ile sanığa ait otomatik av tüfeği ele geçirilip zaptedilmekle beraber, maktülün ölmesi ve yaralı sanığın da hastahanede yatması nedeniyle kolluk görevlileri, kendilerine verilen tarife göre, iki kere olay yeri araştırması yapmışlarsa da, olayın geçtiği yerin tam olarak bulunamadığı, tabancaya ait boş kovan elde edilemediği, 17.4.1998 günlü tutanak içeriği ile sabittir.
16.4.1998 günlü ve bir astsubay ile iki uzman çavuş tarafından düzenlenen tabanca inceleme tutanağında; "Tedaş' ta çalışan Harun Tiğre tarafından maktül Mehmet S...'den elde edilip kendilerine teslim edilen ve fabrika yapımı olmayan tabancanın namlusunda sürülü şekilde, ancak, arkasına iğne vurulduğu halde patlamamış vaziyette (1) adet 7.65 mm.çapında mermi ile tabancaya takılı durumdaki sarjörde iki adet aynı çapta dolu mermi bulunduğu, namlunun ateş etmekten kaynaklanan barut koktuğu, olayın oluş şekline göre; silah sahibinin, silahın tutukluluk yapması sonucu eylemine devam edemediğinden vurulduğu, silahın tutukluluk yapmasının mühümmat bozukluğundan ileri geldiği, bunun dışında tüm aksamının atışa elverişli olduğu" belirtilmektedir.
İnceleme tutanağında belirtilen olgular, sanığın tabanca ile Adli Tıp Kurumun raporunda açıklanan şekil ve seyirde yaralanmış olması, bu türde bir yaranın cezadan kurtulmak için olsa bile, sanığın kendisi tarafından meydana getirilmesinin düşünülemeyeceği gözönünde tutulduğunda; olay yerinde önce maktülün, sanığa 10-15 metre gibi etkili mesafeden tabanca ile üç el ateş ettiği, ancak tetik indirmesine rağmen namludaki merminin ateş almaması sonucu atışlarına ara vermek zorunda kaldığında, sanığın da, nefsine yönelik, ölenden gelen ağır ve haksız bu saldırıdan kurtulmak amacıyla savunma zorunluluğunun gereğini yaptığı anlaşılmaktadır.
Gerek öğretide ve gerekse Ceza Genel Kurulunun bu güne kadar süren kabul şekline göre yasal savunma; Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
Yasal savunma halinde işlenen fiil, hukuka uygundur, çünkü, hukuk düzeni hakkın ve haklının saldırıya uğramasına izin vermez. Yasal savunmada hiçbir zaman ve hiçbir koşulda sanığa kaçma yükümlülüğü yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağı da dikkate alınamaz.
Yasal savunmadan söz edilebilmesi için; somut bir saldırının bulunması, saldırı ile savunmanın hemzaman olması, savunmanın saldırının devamı sırasında yapılması, savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması gerekir. Saldırı başlamadan önce savunmaya geçilmesi haklı sayılamayacağı gibi, saldırı bittikten sonra savunmada bulunulması da meşru sayılamaz.
Ancak, "saldırının halen varlığını" geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen "tekrarından korkulan" bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur. Örneğin, elindeki bıçağı uyarıya rağmen bırakmayan bir kimsenin saldırıya başlamış sayılacağı, hasmını yere yıkan kişinin, saldırılarını daha ileri derecelere götüreceği anlaşıyorsa saldırı sona ermiş sayılamaz. Henüz başlamamış saldırı tehlike teşkil edebilir ve "sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de" bulunabilir.
Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı her olayın özelliğine göre saptanmalıdır. Saldırıya uğrayanın bizzat fail olması gerekmez. 3. bir kişinin tecavüze maruz kalması halinde de yasal savunma koşulları gerçekleşebilir.
Yasal savunmada aşırılığa kaçılması, ya da zaruretin tayin ettiği sınırın aşılıp aşılmadığı ise, failin karşılaştığı şartlarla uygun olmayan vasıta ile kendini savunması yahut saldırganı etkisiz hale getirdikten sonra da, savunmaya ilişkin tepkilerinde ısrar edip sürdürmesidir. Zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı belirlenirken, failin o anda içinde bulunduğu ruh halinin, psikolojik durumunun gözönünde bulundurulması gerekir.
Kaldı ki, öldürme olayının yasal savunma şartları içinde işlendiği Yerel Mahkemece de tartışılıp kabul edilmiş, ancak; maktülün tabancasından çıkıp sanığın belinin sağ tarafından giren ve sol tarafından çıkan merminin yumuşak dokuda seyretmesi, sanığın da olay yerinden hemen kaçma imkanı bulunduğu halde böyle yapmayıp tabancasının namlusu içindeki mermi, tetiğe basılmasına rağmen patlamaması nedeniyle, daha fazla atış olanağı kalmayan maktüle ateş etmesi savunmada aşırılık olarak değerlendirilmiş ise de, bu değerlendirme ve gerekçeye katılınmamıştır. Çünkü; maktülün tabancasından çıkan mermilerden birisi ile yukarda belirtilen şekilde yaralanan sanığın o anda içinde bulun bulunduğu ruh hali ve psikolojik durumun etkisi ile Yerel Mahkeme kararında belirtilen biçimde mantıklı düşünüp davranamayacağı açıktır. Yine sanık, maktülün ateşi kesmesinin, onun tabancasının tutukluk yapmasından kaynaklandığını bilmemekte ve bilebilecek durum ve yerde de bulunmamaktadır. Ve yukarıda açıklandığı gibi, olaya sanığın içinde bulunduğu ruh hali ile bakıldığında, " sona eren silahlı saldırının tekrar edilmesi tehlikesi her an mevcuttur." Açıklanan oluşa göre, sanığın yasal savunma sınırını aşmadığı, öldürme fiilini, yasal savunma koşulları altında işlediği anlaşıldığından hakkında TCY.nın 49 ncu maddesinin uygulanması gerekmektedir.
Bu itibarla, direnme kararının yukarda belirtilen değişik gerekçeyle bozulmasına ve tutuklu sanığın derhal salıverilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden Yılmaz Turan ve Seydi Yetkin Yerel Mahkemenin suç vasfına yönelik kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından asıl uyuşmazlık konusunun müzekkeresine geçilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün yukarıda belirtilen değişik gerekçeyle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tutuklu bulunan sanık İbrahim Ç...'ın salıverilmesine, tahliyesinin mahalline telle bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına yazı yazılmasına, 15.02.2000 günü, sonuçta istem gibi oyçokluğuyla karar verildi.