 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 1999/9-145
Karar no: 1999/160
T: 15.06.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen tahkir ve tezyif etmek suçundan sanık Hasan M...'nın TCY.nın 159/1 ve 59. maddeleri uyarınca 10 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 2.Ağır Ceza Mahkemesince 25.9.1997 gün ve 151/180 sayı ile verilen kararın, sanık vekilleri tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9.Ceza Dairesince 19.4.1999 gün ve 1247/1825 sayı ile;
"Sanığın milletvekili olduğu dönemde bir gazetede sorunların çözümü ile
ilgili görüşlerini ileri sürürken kullandığı sözcüklerin görevini gereği gibi yapmadığına inandığı,Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret suçunu oluşturmadığı, ağır eleştiri düzeyinde kaldığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 12.5.1999 gün ve 17515 sayı ile;
"TCK.nun 159/1. maddesinde; "....Büyük Millet Meclisini....alenen tahkir ve tezyif edenler.... cezalandırılırlar." hükmü yer almıştır. Maddede geçen sözcüklerden tahkir: aşağılama, onur kırma, tahkir etmek: onu aşağılamak, onurunu kırmak, hakaret etmek, Tezyif: bir şeyi değersiz gösterme, küçültmeye çalışma; alay etme, Tezyif etmek: Hor ve değersiz görmek, aşağılamak, alay etmek anlamındadır. Maddeyle korunmak istenen yarar TCK.nun 159/1. maddesinde sayılan Anayasal kuruluşları önemleri ve nitelikleri itibariyle her türlü tecavüzden korumak amacına yöneliktir.
Burada şu hususu da belirtelim ki, doğal olarak, sayılan müesseselerin davamız yönünden Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin faaliyetleri eleştirilebilir. Eleştiri: tenkit, bir kişiye, bir şeye yöneltilen genellikle olumsuz nitelikte yargılayıcı değerlendirmedir. Bir şeyin doğru olup olmadığını, gerçeğe uyup uymadığını yanlışları varsa bunların neler olduğunu saptamaya yönelik ayrıntılı incelemedir. Eleştirinin iki işlevi vardır. Bunlar bilgi verme ve çözümlemedir. Eleştiri, yapıcı, uyarıcı ve yol gösterici olmalıdır. Bu sınırlar dahilinde TBMM. faaliyetleri de eleştirilebilir. Bu çok doğaldır. Ancak bu hiç bir şekilde TBMM. ne hakaret etme hakkını vermez. Eleştiri için hakaretin varlığı gerekmez. Hakaretamiz sözler ağır eleştiri olarak da kabul edilemez. Olayımıza dönersek sanığın söylediği "Bu Meclis'ten tiksiniyorum." sözünü Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni küçültücü, aşağılayıcı saymamak mümkün değildir. Hele sanığın açıklamasında "Ben birinci Meclis'ten daha şerefli Meclis tanımıyorum. Ondan sonraki bütün Meclis'ler darbeciler tarafından oluşturulmuş. Ben Lozan'ı tanımıyorum. Çünkü Lozan Antlaşması da tayin edilmiş Meclis'ten çıkmış." sözleri yer alıyorsa... Görüldüğü gibi sanık tahkir ve tezyif kastıyla hareket etmiştir. O halde sanığın sözleri ağır eleştiri sınırını da aşmış olup, yüklenen suç unsurları bakımından oluşmuştur." gerekçesiyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırıp Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık sanığa isnat olunan suçun yasal unsurları itibariyle oluşup oluşmadığına ilişkindir.
Konunun çözüme kavuşturulabilmesi için TCY.nın 159 ncu maddesiyle korunmak istenilen değerler ve suçun yasal öğeleri üzerinde durmak gerekir.
TCY.nın 159/1. maddesinde, "Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler... cezalandırılırlar" hükmü yer almaktadır.
Bu hükümle, Devletin siyasal ve hukuki varlığının ve aynı doğrultudaki çıkarlarının korumaya çalışıldığında kuşku yoktur. Devlet kavramını, diğer bir anlatımla Devletin varlığını oluşturan ve bir sentezin bölünmez ve ayrılmaz unsurları sayılan müesseselerin madde metninde ayrı ayrı sayılması ve bunlara yönelen hareketlerin yaptırım altına alınmasıyla güdülen amaç temelde Devletin tüzel kişiliğinin, saygınlığının ve hukuki yararının korunmasıdır.
Suçun maddi öğesi, maddede belirtilen kurumların varsayılan tüzel kişiliklerine yönelik, onları aşağılayan ve küçük düşüren hareketlerdir.
Manevi öğesi ise tahkir ve tezyif kastıyla hareket edilmesidir.
İnceleme konusu somut olayda; 19. dönem İstanbul Milletvekili olan sanık Hasan M...'nın, bu sıfatı taşıdığı ve Meclis kulisinde bulunduğu bir sırada Sabah Gazetesi Muhabiri Ayşegül Akın'a verdiği ve 20.3.1992 tarihli Sabah Gazetesinin 18. sayfasında yayınlanan beyanatında "Bu Anayasa ve bu Meclis ülkenin hiçbir problemini çözemez, bir darbeye daha vesile olur, çare şeriat düzenidir. Bu mecliste oturamıyorum. Bu meclisten tiksiniyorum" sözlerini söylediği anlaşılmaktadır. Nitekim;
Sanık Anayasa ve Adalet Komisyonu Başkanlığına sunduğu yazılı savunmasında; iddia edilen manaya gelebilecek bir açıklamada bulunmadım,...zaman zaman meydana gelen ve hepimizi üzen sıkıntılı, kavgalı, argolu ve polemikli günlerden birinde, Mecliste meydana gelen ve Meclisin manevi şahsiyetine yakışmayan bu ve benzeri olaylardan tiksindiğimi, Meclisin işleyen biçimini sağlıklı bulmadığımı, Meclisten kaynaklanan tıkanıkların kötü niyetli güç odaklarına ve darbecilere fırsat vereceğini ihtiva eden açıklamada bulundum, duruşmada ise odasına giderken bir basın mensubunun kendisine yönelttiği sorulara, o günkü genel ortamı özetleyerek milletvekillerinin hür iradesiyle hareket edemediklerini, fonksiyonunu yerine getirmeyen bir kişi olarak ortamdan tiksindiğimi ifade etmek istedim, parlamentoya karşı hakaret kastıyla hareket etmedim, konuşmamın içinden bazı bölümler alınarak aktarıldı ve konuşmam çarpıtılarak yazıldı şeklinde savunmalarda bulunmuştur. Tanık Ayşegül Akın ise, aşamalarda değişmeyen şekilde, sanık ile TBMM. kulisinde konuştuğunu, yazıda yer alan sözlerin sanık tarafından söylendiğini, konuşmayı kendisine bizzat sanığın dikte ettirdiğini ve gazetede aynen yayınlandığını beyan etmiştir.
Savunma ile tanık beyanı birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde yazıda yer alan sözlerin sanık tarafından söylendiği hususunda bir kuşku bulunmamaktadır
Sanığın Milletvekili olduğu dönemde ve TBMM.kulisindeki beyanında iddiaya konu edilen sözleri söylediği anlaşıldığından sözlerinin "yasama sorumsuzluğu" kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği de irdelenmelidir. Anayasanın 83 ncü maddesinin 1 nci fıkrasında Milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden ve bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açıklamaktan sorumlu tutulmayacakları hükmü yer almış, Öğretide ve Yargısal uygulamalarda da Yasama sorumsuzluğunun Meclis çalışmaları sırasındaki oy, söz veya düşünce açıklaması ve bunun dışarıda tekrarlanması halinde sözkonusu olacağı kabul edilmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda olay incelendiğinde oy, söz veya düşünce açıklaması niteliğini taşımadığı, söylenen sözlerin Meclis çalışmaları sırasında da söylenmediği bu nedenle Yasama sorumsuzluğu kapsamında değerlendirilemeyeceği; sanığın "Bu Anayasa ve bu meclis ülkenin hiçbir problemini çözemez bir darbeye daha vesile olur, çare şeriat düzenidir, bu Mecliste oturamıyorum, bu MECLİSTEN TİKSİNİYORUM" sözlerinin ağır eleştiri olarak da kabul edilemeyeceği; sanığın kullandığı sözcüklerin, Türkiye Büyük Millet Meclisini aşağılayıcı ve küçültücü değer yargısı taşıdığı anlaşılmaktadır. Esasen sanık da beyanının devamında "Ben 1. Meclisten daha şerefli Meclis tanımıyorum. Ondan sonraki bütün Meclisler darbeciler tarafından oluşturulmuş" sözlerine yer vermek suretiyle tahkir ve tezyif kastıyla hareket ettiğini açıkca ortaya koymuştur.
Olayda "aleniyet" ögesinin oluştuğunda da kuşku yoktur. Nitekim aleniyet, suçun herkesin görebileceği bir yerde işlenmesi anlamındadır. Aleniyette esas olan şey, suçun başkaları tarafından görülüp işitilebilecek surette işlenmesidir. Bu nedenle aleniyette fiilin başkaları tarafından görülüp işitilmesi şart olmayıp görülebilir, işitilebilir olması yeterlidir. Somut olayda sanığın bir gazete muhabirine beyanat verdiği Meclis Kulisi Milletvekillerinin, ziyaretçilerinin, Meclis çalışanlarının, bulundukları bir yerdir. Bu itibarla sanığa yüklenen suç tüm ögeleri ile oluştuğundan Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri; sanığın savunmasında da belirttiği gibi tahkir ve tezyif kastıyla hareket etmediği, konuşmanın ağır eleştiri niteliğinde olduğu, itirazın reddi gerektiği yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının KABULÜ ile; Özel Daire bozama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün ONANMASINA, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 15.6.1999 günü yapılan ikinci müzakarede oyçokluğu ile karar verildi.