 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 1999/6-87
Karar no: 1999/92
T: 04.05.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Sanık Kemal G..'nin; müşteki Hamit C... ve mirasçılarını dolandırmak suçundan T.C.K.nun 503/1, 522. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis ve 240.000.000 lira ağır para cezası ile, müdahil Mustafa K...'ı dolandırmak suçundan T.C.K.nun 03/1, 522. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis ve 166.666.666 lira ağır para cezası ile, cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.7.1997 gün ve 510/980 Sayılı karar, sanık vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.5.1998 gün ve 5120/4948 Sayı ile;
"1- Taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukuki nitelikde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
2- Kabule göre de;
a) Sanığın müşteki Mustafa C...'ya karşı eylemi nedeniyle, T.C.K'nun 522. maddelerinin uygulanması sırasında hesap hatası sonucu 1 yıl 15 ay yerine 2 yıl hapis cezası ve 270 milyon lira yerine 240 milyon lira ağır para cezası tayini,
b) Müşteki Mustafa K...'a karşı eylemi nedeniyle, T.C.K'nun 522. maddesinin uygulanması sırasında, T.C.K'nun 30. maddesine aykırı olarak 1 yıl 12 ay yerine 2 yıl hapis cezası tayini" isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise, 16.12.1998 gün ve 956/1942 Sayı ile;
(2) nolu kabule göre yapılan bozma nedenlerine uymuş, (1) nolu asıl bozma nedenine karşı "Taraflar arasındaki uyuşmazlık hukuki nitelikte değildir. Zira,inşaatın daire sayısı ve kapasitesi bellidir. Önceki kararda da belirtildiği gibi, sanık, ancak kaçak kat ilave edildiği takdirde her birine birer daire verebileceğini savunmuş ise de; hukuka aykırı olan bir işlem ve eyleme dayanarak bir hakkın tesis edilmesi mümkün değildir. Hukuka aykırı faraziyelerle müştekilerden para alınıp işin gereğinin yerine getirilememesi hukuki bir nitelik değil aldatma ve dolandırma unsurlarını içeren bir eylemdir. Kaçak inşaat yapma kastı taşıması ve aldığı paraları bu faraziyeye dayandırması sanığın dolandırıcılık kastını ortaya koymaktadır. Bu nedenle eylem hukuki nitelikte değildir." biçimindeki gerekçe ile direnmeye karar vermiştir.
Bu kararın da sanık vekili tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma isteyen 24.3.1999 günlü tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık sanığa yüklenen dolandırıcılık suçlarının yasal unsurları itibariyle oluşup oluşmadığına ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Müteahhit olan sanığın, tapuda 5303 parsel numarası ile kayıtlı taşınmazdaki 218/260 payından 10 payını müdahile, 8 payını da müştekiye satarak bu taşınmaz üzerinde yapacağı binadan birer daireyi kendilerine noter sözleşmesi ile bedeli mukabilinde vermeyi vaad ettiği, ancak, müdahil ile müşteki tarafın edimlerini yerine getirmesine rağmen, biten inşaattan kendilerine daire tahsis etmeyerek onları dolandırdığı iddiasıyla hakkında dava açılmıştır.
Müşteki Hamit C... ile mirasçılarından oğlu Mustafa C..., eşi Fatma C... ve müdahil Mustafa K... yargılama aşamalarında vaadedilen dairelerin kendilerine verilmediğini belirtmişler, bu husus bir kısım tanık anlatımları ile de doğrulanmıştır. Ancak, dosya içersindeki bilirkişi raporları ve sanığın "Birden fazla kişiye daire satmadığı, başlangıçta binanın 21 daireli olarak planlandığı, belediyece planın tadil edilmesi üzerine inşaatın 18 daireli olarak bitirildiği,çekilen kura sonucu mevcut dairelerden bir kısmına alıcıların yerleştiği, ancak;
müşteki ve müdahil tarafın kendilerine çıkan daireleri beğenmedikleri" biçimindeki savunması, Tapu Sicil Muhafızlığının suça konu taşınmazın 10 payının katılan Mustafaya, 8 payının müşteki Hamit'e satılıp devredilmiş olduğunu bildiren yazısı karşısında somut olayda dolandırıcılık suçunun yasal öğelerinin oluşup oluşmadığının tartışılması gerekmektedir.
T.C.Y.nın 503. maddesinde tanımı yapılan dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiselerle hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası yararına haksız bir çıkar sağlaması gerekmektedir. Somut olayda, sanık taşınmazda kalan payından bir kısmını katılan ve müştekiye, tapuda değişik tarihlerde satmıştır. Bu olgudan da, sanıkla katılan ve müşteki arasındaki sözleşmelerin, dolandırıcılık suçunun oluşması için aranan ögeler altında değil, rızaya dayalı ve tarafların karşılıklı özgür iradeleri ile yapıldığı anlaşılmaktadır. Ne varki; müştekilerin edimlerini yerine getirmelerine mukabil, sanık, belki de savunduğu gibi elinde olmayan nedenlerle, müşteki tarafa, inşaat bitiminde birer daire verme borcunu yerine getirmemiş/getirememiştir. Dolayısıyla, sanığın aynı nitelikteki fiillerinde kandırıcı nitelik bulunmadığı ve yüklenen her iki dolandırıcılık suçunun yasal ögeleri itibariyle oluşmadığı hukuki nitelikte bulundukları anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme kararının istem gibi BOZULMASINA, 4.5.1999 günü oybirliği ile karar verildi.