 |
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1999/6-15
K. 1999/27
T. 23.02.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Hırsızlık suçlarından sanık M.G.G.nin TCY'nin 493/1, 80, 522, 523, 55/3, 59 ve 647 Sayılı Yasa'nın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 385.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine; sanık M.M.nin TCY'nin 493/1, 80,522,523,59 ve 647 Sayılı Yasa'nın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 580.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine ilişkin Tomarza Asliye Ceza Mahkemesi'nce 24.6.1997 tarih ve 20-57 sayı ile verilen kararın, sanık M.G.G. müdafii ile yerel C.Savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce 8.6.1998 tarih ve 6106-5957 sayı ile;
"Sanıkların ayrı yerlerden, iki ayrı müştekiye ait kuşları çaldıklarının anlaşılması karşısında, TCY'nin 71. maddesi yerine, aynı yasanın 80. maddesi ile uygulama yapılması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.11.1998 gün ve 40-75 sayı ile; "Yasa koyucunun amacının sanıkların birden çok suç işlemeleri halinde mağdur olan kişileri aynı mekanda tutmak veya ikamete zorlamak olmadığı izahtan varestedir. Açıklanan bilimsel görüşler ve Yargıtay kararları birlikte değerlendirilerek olayımıza baktığımızda; lise öğrencisi olan sanık M.G.G.nin kaçan kuşunun müşteki A.T.de olduğunu öğrenerek istemesine rağmen, vermemesi üzerine diğer sanıkla birlikte önce saat 20.30. sularında tek bir kararla müştekilerden M.P.ye ait evin altındaki ahırın kapısındaki asma kilidi demir parçasıyla kırarak 8 adet güvercini çalıp, sanık M.M.nin evine bıraktıktan sonra önceki karar doğrultusunda bu kez müşteki A.T.ye ait evin çevrili bahçesinde yer alan, müştemilat niteliğindeki ahırın kapısının kilidini kırıp 9 adet güvercini alarak ikinci hırsızlık suçunu işledikleri, böylece ikinci suçu işleme kararını daha birinci suç işlemeden vermiş oldukları sabit olup mağdurların farklı olmasının sonuca etkili olmadığı" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da yerel C.Savcıları ve üst C.Savcısı tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay C.Başsavcılığı'nın "Bozma" istekli 5.2.1999 tarihli tebliğnamesi ile birinci başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Görüldüğü gibi çözülmesi gereken sorun, müşteki M.P.ye ait evin altındaki ahırdan 8 adet güvercini çaldıktan sonra, başka bir sokakta bulunan müşteki A.T.ye ait ahırdan da 9 adet güvercini çaldıkları kabul edilen; sanıklar hakkında TCY'nin 71. maddesinin mi, yoksa 80. maddesinin mi uygulanması gerektiğine ilişkindir.
Çözümlenmesi gereken konuda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için TCY'nin 80. maddesinde düzenlenen müteselsil ( zincirleme ) suçun hukuki niteliğine ilişkin olarak öğretide ileri sürülen görüşler ile yargısal kararlar göz önüne alınmalı ve somut olay bu verilerin ışığında irdelenerek değerlendirilmelidir.
Ceza hukukumuzda, yasadaki tarife uygun her netice, ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak, her bir neticeden dolayı ayrı ve bağımsız cezalara maruz kalır. Ancak, bazı hallerde değişik neticelerden dolayı faile ayrı cezalar verilmeyerek, tek bir ceza hükmedilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri de müteselsil ( zincirleme ) suçtur.
TCY'nin 80. maddesinde düzenlenen müteselsil suç, "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün birkaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar arttırılır" şeklinde tanımlanmıştır. Bu yasal tanımlamadan anlaşılacağı üzere, müteselsil suçun varlığı için şu koşulların gerçekleşmesi gerekir;
1- Birden fazla suçun oluşması,
2- Bu suçların, yasanın aynı hükmünü ihlal etmeleri,
3- Birden fazla suçun aynı suç işleme kararına bağlanmasıdır.
Somut olayda sanıkların, birden fazla ve yasanın aynı hükmünü ihlal eden hırsızlık suçunu işledikleri konusunda Özel Daire ve yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmadığına göre, müteselsil suçun "birden fazla suçun aynı suç işleme kararına bağlanması"na ilişkin üçüncü ve en önemli koşulu üzerinde durmak gerekmektedir.
Türk Ceza Yasası'nın 80. maddesi, 4055 Sayılı Yasa ile değiştirilmiş ve maddedeki "aynı kasdı cürmi" sözcükleri çıkartılarak yerine "aynı suç işleme kararı" sözcükleri konulmuştur. Yapılan bu değişiklikle haklı olarak müteselsil suçlarda suç kastlarının ayrıldığında zorunluluk bulunduğu, "aynı suç işleme kararı" kavramının kasttan başka bir anlam taşıdığı vurgulanmak istenmiştir.
Kaynak yasa ile yasamızdaki "aynı suç işleme kararı" kavramlarından ne anlaşılması gerektiği öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiş olup, bunun, yasanın aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ( Antolisei-Maggiore, Manzini'ye atfen Dönmezer-Erman, cilt 1, s. 387; Alacakaptan, U., Suçun Unsurları, s.57 ), yasanın aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususundaki genel bir niyet ( Raineri- Pannain'e atfen Dönmezer-Erman ) anlamında bulunduğu ileri sürülmüştür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun konuya ilişkin 2.3.1987 tarih ve 341-84 sayılı, 20.3.1995 tarih ve 48-68 sayılı ve 13.10.1998 tarih ve 205-304 sayılı kararlarında, yukarıda değinilen öğretideki görüşlere yer verildikten sonra, "aynı suç işleme kararından" yasanın aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin fakat, eylemi bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, bu plan çerçevesinde hareket etmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm bu hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir.
Aynı suç işleme kararının varlığı, her olayda suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, eylemlerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, eylemler arasındaki geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri olaysal olarak değerlendirilerek belirlenecektir.
Yine öğretide ve yargısal kararları göre, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağının genel bir kabul gördüğü de açıkça anlaşılmaktadır.
Somut olay, öğreti ve yargısal kararlardaki yukarıda açıklanan görüşler doğrultusunda ele alınıp, değerlendirildiğinde;
Sanıklar, olay günü saat 20.30 sıralarında müşteki M.P.ye ait ahıra, kapıdaki kilidi kırmak suretiyle girerek 8 adet güvercini çaldıktan sonra, bu güvercinleri sanık M.M.nin evine bırakmışlar ve çaldıkları bu güvercinlerle yetinmeyerek bu kez ayrı bir sokakta bulunan müşteki A.T.ye ait ahırın kapı kilidini kırmak suretiyle 9 adet daha güvercin çalmışlardır. Sanıklar, ikinci hırsızlık eylemini başka bir mağdura ait, değişik bir yerden, ayrı ve yeni bir kararla gerçekleştirmişlerdir. Olayın akışına ve dosya içeriğine göre, eylemler arasında subjektif bir bağlantı, dolayısıyla aynı suç işleme kararı bulunmamaktadır. Özellikle sanık M.G.G.nin savunmasında, ilk hırsızlık olayından sonra çaldıkları güvercinleri sanık M.M.nin evine bıraktıktan sonra başka güvercin aramaya çıktıklarını belirtmesi karşısında sanıkların yeni bir karar alarak hareket ettikleri, çaldıkları 8 adet güvercin ile yetinmedikleri, önceden yapılmış bir plan ve mağdurların ahırlarından hırsızlık yapılacağına ilişkin genel bir niyet, bir suç işleme kararının mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece bu savunma yanlış dğerlendirilerek, sanıkların eylemlerini gerçekleştirmek için önceden plan yaptıklarının kabul edilmesi isabetsizdir. Bu nedenle yerinde olmayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün isteme uygun olarak bozulmasına, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay Başsavcılığı'nca tevdiine, 23.2.1999 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.