Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1999/5-61
K. 1999/74
T. 20.04.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Nitelikli zimmet suçundan sanık M.S.`nin 202/2, 80, 202/son ve 59/2. maddeleri uyarınca 15 yıl 6 ay 20 gün ağır hapis ve 229.211.233 lira para cezasıyla cezalandırılmasına, TCK`nun 219. maddesi uyarınca memuriyetten sürekli yasaklanmasına, tutuk halinin sürdürülmesine,
Faizin talep edildiği tarih olan 11.06.1998`den itibaren hesaplanan banka zararı 68.763.370 liranın % 50 yasal faizi ile birlikte sanıktan alınmasına ilişkin Develi Ağır Ceza Mahkemesince 08.07.1998 gün ve 3/52 sayı ile verilen karar, sanık ve katılan vekillerinin temyizi re`sen de temyize tabi olması üzerine dosyayı inceleyen, Yargıtay 5. Ceza Dairesince 18.11.1998 gün ve 3406/4381 sayı ile;
"Faizin başlangıç tarihi olarak 11.06.1998 tarihinin esas alınmasında bir isabetsizlik görülmediği gibi, ... sair temyiz itirazları da yerinde görülmediğiden reddine, Ancak;
1 - Dosya içerisinde bulunan mahkemenin 1994/43 esas sayılı dava dosyası içeriğinden sanığın 20.06.1994 suç tarihinde 735.853.035 lirayı zimmetine geçirmesi nedeniyle 14.07.1994 günlü iddianameyle açılan kamu davası üzerine sonuç olarak 6 yıl 8 ay ağır hapis, 817.614.483 lira ağır para cezasına mahkum edilerek bu hükmün dairemizce onanmasına karar verilmek suretiyle kesinleştiği ve sanığın bu dava konusu eylemleri de mahkumiyet dosyasındaki iddianamenin düzenlendiği 14.07.1994 tarihinden önce 1993 yılı Eylül ve Ekim ayları içerisinde gerçekleştirdiği anlaşılmış bulunmasına göre aleyhinde iki ayrı kamu davası açılmış olmasına rağmen hukuki bir kesinti söz konusu olmadığından eylemleri tümü itibarıyle müteselsil nitelikli zimmet vasfında bulunduğu ve buna göre hakkında yeniden uygulama yapılarak önceki mahkumiyeti ile tayin edilen cezasının mahsubuna karar verilmesi gerektiği halde hakkında aksine uygulama yapılması,
2 - Yasal faiz oranının yıllara göre değişken olduğu nazara alınarak faize hükmedilirken ( yasal faiz ) ibaresi ile yetinilmesi gerekirken ayrıca % 50 oran belirtilmesi" isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 14.01.1999 gün ve 102/7 sayı ile;
"Sanığın önceden işlediği müteselsil nitelikli zimmet suçu ile sonradan işlediği adiyen zimmet suçu arasında 8 aya yakın bir zaman aralığı vardır. Kanunumuz müteselsil suçta yer alan suçların "muhtelif zamanlarda" gerçekleşebileceğini hükme bağlamaktadır. Ancak bu hükmü yorumda aşırılığa gidilmemelidir. Kanun muhtelif suçlar arasında aranması gereken kronolojik bir limit koymamış olmasına rağmen ihlaller arasında uzun bir zaman aralığının bulunması "suç kararında birliğin olmadığına" karine teşkil edebilir.
Ayrıca eylemlerin işlenişindeki şekil farklılıkları da eylemlerin iki ayrı suç teşkil ettiğini göstermektedir. Her ne kadar ihtilasen zimmet ve adiyen zimmet suçlarının TCK`nun aynı maddesinde düzenlenmiş olması nedeniyle, bu husus, tek başına eylemin iki ayrı suç oluşturduğunun söylenebilmesi için yeterli değil ise de, suç işleme kararında birliği belirlemede yardımcı olabilecek durumlardan birisidir. ( Türkan Yalçın Sancar A.G.E.99 ) Suçların işleniş şekillerinin birbirine benzemesi, aynı suç işleme kararının varlığını gösteren bir işaret olarak kabul edilebilir. Olayımızda ise, suçların işleniş biçimleri de farklıdır. 20.06.1994 tarihinde sanık veznede bulunan paraları alıp İstanbul`a kaçmıştır. Bu tarihten 8 ay önce işlenen müteselsil suçta ise, H.U. isimli şahsın hesabından onun imzasını taklit ederek 9.000 DM çekmiştir. Bu nedenle sanığın ayrı kasıtlarla hareket ettiği kabul edilmiştir." biçimindeki gerekçe ile ( 1 ) nolu bozma nedenine direnmiş, ( 2 ) nolu bozma nedenine ise uyup gereğini yerine getirmiştir.
Bu kararın da, sanık vekili tarafından temyiz edilmesi ve ayrıca re`sen de temyize tabi bulunması üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının bozma isteyen 11.03.1999 günlü tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Sanığın müteselsil nitelikli zimmet suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanığın, bu davanın konusu olan suçtan sonra işlediği, ancak, daha önce yargılanıp mahkum olduğu diğer bir zimmet suçu da dahil olmak üzere, eylemlerinin tümü itibarıyle müteselsil nitelikli zimmet vasfında bulunup bulunmadığı ve buna bağlı olarak sonradan işlediği ancak daha önce yargılanıp mahkum olduğu suç nedeniyle aldığı 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasının, önceden işleyip sonradan yargılandığı müteselsil nitelikli zimmet suçundan dolayı aldığı cezadan mahsubuna gerek bulunup bulunmadığına ilişkindir.
... Bankası ... Şubesinde veznedar olan sanığın görev yaptığı sırada banka müşterilerinden H.U.`nun hesabından, imzasını taklit ederek düzenlediği tediye fişleriyle, 28.09.1993, 18.10.1993 ve 27.10.1993 tarihlerinde, sırasıyla 2.000, 3.000 ve 4.000 olmak üzere; toplam 8.000 Alman Markını kendisine görevi nedeniyle teslim edilen banka vezne kasasından alarak zimmetine geçirdiği iddiasıyla hakkında 12.01.1996 günlü iddianameyle kamu davası açılmış, yargılama sürerken getirtilen Develi Ağır Ceza Mahkemesinin 1994/43-71 sayılı dosyası içeriğinden; sanığın ayrıca, 20.03.1994 tarihinde, aynı şubede, bankaya ait 601.108.935 TL ile, 1.500 Amerikan Doları ve 3.465 Alman Markını zimmetine geçirdiği iddiasıyle hakkında 14.07.1994 tarihli iddianameyle kamu davası açıldığı, yargılama sonunda suçu sabit görülerek 29.11.1994 tarihinde TCK`nun 202/1, 202/son ve 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay ağır hapis ve 817.614.483 lira ağır para cezasına mahkum olduğu ve bu kararın sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 27.09.1995 gün ve 1799/2762 Sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Sanık hakkında 12.01.1996 günlü iddianameyle açılan davaya devam eden ve sanığa atılan müteselsil nitelikli zimmet suçunu sabit gören Yerel Mahkeme; "Davamıza konu müteselsil suçun işleniş tarihi teselsülün sona erdiği 27.10.1993`tür. Kesinleşmiş cezaya konu suçun işleniş tarihi ise 20.06.1994`tür. Arada 8 ay gibi bir zaman aralığı vardır. Bu zaman aralığı, sanığın kastını yenilediğinin ve 20.06.1994 tarihinde işlenen suçun müteselsil suçtan ayrı ve bağımsız bir suç olduğunun göstergesidir" biçimindeki gerekçe ile sanığın yazılı biçimde cezalandırılmasına karar vermiştir.
Yukarıda yazılı olduğu üzere, bu hükmün Özel Dairece bozulması üzerine, Yerel Mahkeme, önceki hükmünde direnmiştir.
Uyuşmazlık konusunu teşkil eden husus hakkında sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için TCK`nun 80. maddesinde düzenlenen müteselsil ( zincirleme ) suçun hukuki niteliğine ilişkin olarak öğretide ileri sürülen görüşler ile yargısal kararlar gözönüne alınmalı ve somut olay bu verilerin ışığında irdelenerek değerlendirilmelidir.
Ceza Hukukunda, yasadaki tarife uygun her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak, her biri nedeniyle ayrı ve bağımsız cezaya maruz kalır. Ancak, bazı hallerde, değişik neticelerden dolayı, faile çeşitli cezalar verilmeyerek tek bir ceza hükmedilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenn meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri, müteselsil ( zincirleme ) suçtur.
TCY`nın 80. maddesinde müteselsil suç, "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır." biçiminde düzenlenmiştir.
Bu yasal tanımlamadan anlaşılacağı gibi, müteselsil suçun varlığı için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan birisi, birden fazla suçun ( neticenin ) bulunması, diğeri; bu suçların kanunun aynı hükmünü ihlal etmeleri, üçüncüsü ise; birden fazla suçun aynı suç işleme kararına bağlanmasıdır.
Somut olayda Özel Dairece, sanığın her iki davaya konu suçları müteselsil nitelikli zimmet suçu vasfında bulunduğu ileri sürülmüş olduğundan, müteselsil suçun "birden fazla suçun, aynı suç işleme kararına bağlanması"na ilişkin üçüncü ve en önemli koşulu üzerinde durmak gerekmektedir.
Ceza Yasası`nın 80. maddesi 4055 Sayılı Yasa ile değiştirilmiş ve maddedeki "aynı kasdi cürmü" sözcükleri çıkartılarak yerine, "aynı suç işleme kararı" sözcükleri konulmuştur. Bu değişiklikle, haklı olarak müteselsil suçlarda suç kastlarının ayrılığında zorunluluk bulunduğu, "aynı suç işleme kararının" kasttan başka bir anlam taşıdığı vurgulanmak istenmiştir.
Kaynak yasa ile yasamızdaki "aynı suç işleme kararı" kavramından ne anlaşılacağı öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiş, bunun, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ( Antokosei-Maggiore, Manzini`ye atfen Dönmezer-Erman, Cilt 1, Sh. 387 ), kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususundaki genel bir niyet ( Raineri-Pannen`e atfen Dönmezer-Erman ) anlamında bulunduğu ileri sürülmüştür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun konuya ilişkin 02.03.1987 gün ve 341/84 sayılı, 20.03.1995 gün ve 48/68 sayılı kararlarında öğretideki yukarıda değinilen görüşlere yer verildikten sonra "aynı suç işleme kararından" Yasanın aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, bu plan çerçevesinde hareket etmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir.
Aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenecektir.
Yine öğreti ve yargısal kararlarda, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağının genel bir kabul gördüğü de anlaşılmaktadır.
Kesinleşmiş cezaya konu ve 20.06.1994 tarihinde işlenen zimmet suçunun, davamıza konu müteselsil nitelikli zimmet suçunun kapsamında olup olmadığı öğreti ve yargısal kararlardaki yukarıda değinilen görüşler doğrultusunda ele alınıp değerlendirildiğinde; veznedar olan sanık davamıza konu müteselsil nitelikli zimmet suçunu 28.09.1993, 18.10.1993 ve 27.10.1993 tarihlerinde aynı yöntemle ve aynı şahıs hesabındaki parayı banka vezne kasasından alarak, 20.06.1994 tarihli zimmet suçunu da doğrudan doğruya yine banka kasasından alarak gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Olayda, şahıs zararının da, banka tarafından ödenmiş olması gözönüne alındığında, her iki olayın mağdurunun da banka olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, teselsül oluşturan öncek üç eylem ile sonraki eylem arasında subjektif bir bağlantı, dolayısıyla aynı suç işleme kararı bulunduğunu göstermektedir. Esasen, önceki müteselsil nitelikli zimmet suçu ile sanığın sonraki zimmet suçu aynı anda ortaya alınmış bulunsa idi, süreklilik gösteren yargısal uygulamaya göre her iki suçta müteselsil nitelikli zimmet suçu vasfında kabul edilerek, buna göre dava açılıp, mahkumiyet kararı verilecekti. Her iki suçun farklı yöntemlerle işlendiği ve aralarında 8 aya yakın bir süre bulunduğu görüşüyle aksini kabul; yukarıda değinildiği gibi, adalet ve hakkaniyet ilkelerine de ters düşer.
Bu itibarla, sanığın bu davaya konu eylemleri kesinleşmiş mahkumiyetine ilişkin dosyadaki iddianamenin düzenlendiği tarihten önce işlediğinden ve arada hukuki bir kesinti de söz konusu bulunmadığından Özel Daire bozma kararında işaret edilen biçimde uygulama ve işlem yapılmak üzere Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul üyeleri, her iki suçun ayrı yöntemlerle işlenmesi yanında, sonuncu eylemin aradan 8 ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra yeni bir suç işleme kararının icrası suretiyle gerçekleştiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi BOZULMASINA, 20.04.1999 günü oyçokluğu ile karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini