 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 1999/4-169
Karar no: 1999/196
T: 21.09.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Mukaddes değerlere hakaret ve etkili eylem suçlarından sanık Ercan Ç...'in TCY.nın 175/3,51/1,81/1,456/1,51/1,81/1,647 Sayılı Yasanın 4 ve TCY.nın 72. maddeleri uyarınca 2.734.000 lira ağır para cezasıyle cezalandırılmasına, 10.000.000 lira manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin Gördes Asliye Ceza Mahkemesince 27.3.1998 gün ve 18/50 sayı ile verilen hüküm sanık vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4.Ceza Dairesince 28.4.1999 gün ve 3328/4682 sayı ile; "toplama sonucu para cezalarının 4.214.000 lira olması gerekirken, 2.734.000 lira olarak belirlenmesi, koşulları oluşmadığı halde kutsal değerlere sövme suçundan TCY.nın 51/1. maddesinin uygulanması" karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmayarak; Üye Sn. N.Erdoğan'ın sövme suçunun doğrudan doğruya Allah'a, Dine ve kitaba yönelik özel kasıtla işlenmeyip yakınanı aşağılamak amacıyla işlendiği, TCY.nın 175/3. maddesinde belirtilen suçun oluşmadığı, eylemin TCY.nın 482/3.maddesinde belirtilen suçu oluşturduğu" karşı oyu ile oyçokluğu ile onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 8.6.1999 gün ve 64079 sayı ile; Türk Ceza Yasasının 175/3. maddesindeki suçun oluşabilmesi için bu madde ile korunan değerlere doğrudan doğruya bir saldırının bulunması, eylemin doğrudan, anılan kavramlara yönelik ve onları hedef alan bir saldırı anlayışının sonucu olarak işlenmesi ve failde kutsal değerlere tahkir özel kastının bulunması gerekir. Sanığın hakareti kavga ettiği kişiye yöneliktir. Allah, din ve kitap gibi dini duygular ve din tarafından korunan kavramlara hakaret edilmemiştir, gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire onama kararının kaldırılıp, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
CEZA GENEL KURULU KARARI
Oluş ve sübutta uyuşmazlık bulunmayan somut olayda; Yargıtay C.Başsavcılığı ile Özel Daire çoğunluğu arasındaki uyuşmazlık; sanığın aralarındaki tartışma ve kavga sırasında mağdura hitaben "senin Allah'ını, kitabını, dinini sinkaf ederim" biçiminde sövmesinin TCY.nın 175/3 ncü maddesinde düzenlenen; Kutsal değerlere hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
TCY.nın 175 nci maddesi, Türk Ceza Yasasının "Hürriyet Aleyhine işlenen Cürümler" başlığını taşıyan ikinci babının, "Din Hürriyeti Aleyhinde Cürümler" başlıklı ikinci faslında düzenlenmiştir.
Bu fasılda yer alan 175, 176 ve 177 nci maddelerde uzun bir süre herhangi bir değişiklik yapılmamış; 15.1.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3255 Sayılı Yasa ile 175, 176, 177 ve 178. maddeler yeniden düzenlenmiştir.
TCY.nın 175 nci maddesi değiştirilmeden önce; "Her kim Devletçe tanınmış olan dinlerden birini tahkir maksadıyle dinî işlerin yahut ibadet ve ayinin icrasını men veya ihlâl ederse, bir aydan altı aya kadar hapis olunur ve otuz liradan ikiyüz liraya kadar ağır cezayı nakti alınır.
Eğer bu fiilin işlenmesi zamanında cebit ve şiddet ve tehdit veya tahkir vaki olmuş ise fail üç aydan üç seneye kadar hapis ile cezalandırılır.
Din ve mezheplerden birini tezyif veya tahkir yolunda neşriyatta bulunanlar bir aydan altı aya kadar hapis ile cezalandırılır" hükmünü taşımakta iken; 3255 Sayılı Yasanın 1 nci maddesi ile; "Her kim semavî dinlerden birine ait dinî işlerin yahut ibadet ve ayinin yapılmasını men veya ihlal ederse altı aydan bir yıla kadar hapis ve beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Eğer bu fiilin işlenmesi sırasında cebir, şiddet, tehdit veya hakaret vaki olmuş ise, fail bir yıldan iki yıla kadar hapis ve onbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Her kim Allah'a veya semavî dinlerden veya bu dinlerin peygamberlerinden
veya mukaddes kitaplarından veya mezheplerinden birine hakaret ederse; bir kimseyi dinî inançlarından veya mensup olduğu dinin emirlerini yerine getirmesinden veya yasaklarından kaçınmasından dolayı kınar, tezyif veya tahkir eder yahut alaya alırsa altı aydan bir yıla kadar hapis ve beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
3. fıkrada yazılı suçlar basın, yayın yolu ile işlenirse, ceza bir misli arttırılarak hükmolunur.
1. fıkrada yazılı suçların basın ve yayın yolu ile teşvik ve tahrik edilmesi halinde aynı ceza uygulanır." şeklinde yeniden düzenlenmiş, bu düzenlemenin nedeni ise; değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde; "175 nci maddede "Devletçe Tanınmış olan Dinlerden Birini" tabiri yerine "Semavî Dinler" tabiri kullanılarak maddenin muhtevası düzeltilmiş, ayrıca Dine ve Dini değerlere doğrudan sataşanlara, tahkir edenlere veya hakaret edenlere ceza verilmesi madde muhtevasına dahil edilmiş, bu suretle 175 nci maddeye işlerlik getirilmiştir." şeklinde belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 4.11.1986 gün ve 11/26 sayılı kararı ile, " .... Din özgürlüğüne karşı işlenen cürümlerde korunmak istenilen hukuki yarar bizatihi din değil, kişinin dini inanç ve din duyguları olduğuna göre 175. maddenin eski metninde yer alan, kamu ve devlet düzenine aykırı olmayan, kanunların açıkça yasaklamadığı dinler şeklinde anlaşılan "devletçe tanınan dinler" ibaresinin semavî dinler olarak değiştirilmiş bulunması 175. maddenin uygulama alanını oldukça sınırlamış, kimi din ve itikatlerin bu yolla tesis edilmiş bulunan hukuki himayenin dışında kalmaları sonucunu doğurmuştur.
....................
Modern devlette din, kimi haklara sahip olmanın bir şartı değildir. Günümüzde devlet, vicdan hürriyetine olabildiğince saygılı bünyesinde çeşitli din ve mezheplere inançlara ve bunlara ait teşekküllere yer veren bir kurumdur.... Anayasanın 24. maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa güvencesinde olan din ve vicdan özgürlüğü sadece semavî dinlere inananlara özgü bir temel hak niteliğinde değildir. Bu ayrım, Anayasanın 2. maddesinde ve başlangıç bölümünde ifadesini bulan laik devlet düzeni esaslarına ve herkesin din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğunu ilan eden ve bu özgürlüğün güvencesini getiren, Anayasanın 24. maddesi ve 10.maddesinde ifadesini bulan yasa önünde eşitlik ilkesine aykırı düşmektedir" gerekçeleriyle TCY.nın 3255 Sayılı Yasa ile değişik 175 ve 176. maddelerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptaline karar verilmiştir. İptal kararından sonra Yasama organınca 20.5.1987 gün ve 3369 Sayılı Yasa ile TCY.nın 175 ve 176. maddeleri yeniden düzenlenmiş, ancak maddelerde yer alan "Semavî Dinler" ibaresi "Dinler" olarak değiştirilerek, diğer düzenlemeler önceki Yasada olduğu gibi korunmuştur.
Bu belirlemeler ışığında TCY.nın 175. maddesinin 3. fıkrasında yer alan suçun oluşabilmesi için, Allah'a veya dinlerden birine, veya bu dinlerin peygamberlerine ya da kutsal kitaplarından veya mezheplerinden birine hakaret edilmesi veya bir kimsenin dini inançlarından veya mensup olduğu dinin emirlerini yerine getirmesinden yahut yasaklarından kaçınmasından dolayı kınanması, tezyif (değersiz olarak gösterme, eğlenme) veya tahkir (aşağılama, hor görme) edilmesi, alaya alınması gerekir. Eylem doğrudan doğruya Allah, din, peygamber, mezhep kavramlarına yönelik ve onları hedef alan bir saldırı anlayışının sonucu olarak işlenmeli
yani fail bu değerlere yönelik özel kastla hareket etmiş olmalıdır. Eylemin bizatihi maddede sayılan değerlere yönelik olması gerektiği, 3255 Sayılı Yasanın değişiklik gerekçesinde, "Dine ve dini değerlere doğrudan sataşanlar, tahkir edenlere, veya hakaret edenlere ceza verilmesi madde muhtevasına dahil edilmiştir" ibaresiyle açıklanmış, failde özel kastın bulunması gerektiği Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 25.5.1987 gün ve 153/305, 5.6.1989 gün ve 152/215, 10.2.1992 gün ve 319/12, 16.3.1992 gün ve 57/80 sayılı kararlarında vurgulanmış, Doktrinde de; suçun oluşumu için özel kastın aranması gerektiği belirtilmiştir.(Prof.Dr.F.Erem, TC.Hukuku C.3 Sh.196 vd., Prof.Dr.Ç.Özek Türkiye'de Laiklik, Sh.236 vd., Prof.Dr. L.Artuk, A.Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuk Özel Hükümler sh.85 vd.)
Somut olayda; "katılanın sanığın babasından alacağını istediği, aralarında tartışma çıktığı, bu sırada sanığın kamyonun üzerinden inerek katılana müdahale ettiği, katılanın küfür etmesi ve sanığın babasını hırsızlıkla suçlaması üzerine, sanığın katılana hitaben "senin Allah'ını, kitabını, dinini sinkaf ederim" şeklinde küfrettiği, küfürlerin muhatabının katılan olup, Allah, kitap ve dine tahkir özel kastını gösterir bir halin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. İsnat edilen suçun oluşabilmesi için sanığın doğrudan doğruya bu kurum ve kavramlara yönelik ve onları hedef alan bir saldırı anlayışının sonucu olarak hareket etmesi gerekir.
Bu nedenle sanığın eyleminde "özel kast unsuru" bulunmadığından yüklenilen suç oluşmamıştır. Yargıtay Başsavcılığı itirazının açıklanan nedenlerle kabulüne Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri;
"3369 Sayılı Yasa ile yeniden düzenlenen TCY.nın 175 nci maddesinin 1. fıkrasında olduğu gibi 3 ncü fıkrasındaki, Allah'a, dinlere, dinlerin Peygamberlerinden ya da Kutsal Kitaplardan veya mezheplerden birine hakeret suçunun oluşabilmesi için genel kast yeterlidir. Ayrıca, özel kast aranmaz. Zira, bu suç din hürriyetine karşı cürümler içerisinde düzenlenmiş olup, dinsel duygulara karşı işlenen suçlar da, bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu itibarla kişileri araç yaparak bu kavramlara sövmeyi Yasa Koyucu cezalandırmayı amaçlamıştır. Bu tür sövme ve hakaretler karşısında dinsel duyguları çiğnenen toplumun tepki gösterdiği ve bu duygunun yaptırımla koruma altına alındığı bir gerçektir.
O halde, TCY.nın 175/3 ncü maddesindeki suçun oluşması için genel kast yeterli bulunduğuna göre, sanık, mağdura; "Senin Allah'ını, dinini, Kitabını S.K.
ederim" demek suretiyle onun dini duygularına yönelik olarak hakaret ettiğinden, yüklenen suçun yasal unsurları oluşmuştur." gerekçesiyle itirazın reddi yönünde oy kulmanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine; 29.6.1999 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 21.9.1999 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.