Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 1999/4-152
Karar no: 1999/162
T:  15.06.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
Basın yoluyla sövme suçundan sanık Erbil T...'ın beraetine ilişkin Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.3.1998 gün ve 771/165 Sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4.  Ceza Dairesi 9.3.1999 gün ve 1457/2389 sayı ile;
"Sanık Erbil T...'ın Radikal Gazetesinin 8.2.1997 tarihli nüshasının 6. sayfasında "Yüreğimi Kuşanıyorum" başlıklı yazıda zamanın Adalet Bakanı olan katılana "kirli elleriyle beni/bizi temizlemeye kalkışan Adalet Bakanına" biçimindeki sözlerle küçük düşürücü değer yargısında bulunduğu ve eylemi hukuka uygun kılan eleştiri sınırı aşılarak yükletilen suçun ögeleri oluştuğu halde yazının bir bütün olarak eleştiri niteliğinde bulunduğu ve özellikle katılanı hedef almadığı biçiminde yerinde olmayan gerekçe ile beraet kararı verilmesi" isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı 26.5.1999 gün ve 48469 sayı ile;
"28 Şubat sürecine girerken toplumun sosyal katmanlarında laik, demokratik rejimin korunmasına yönelen ciddi rahatsızlıklar yaşanmaktadır. Siyasete ve siyasetçiye olan güven azalmakta, siyasetin kirlendiği tartışmaları yoğunlaşmaktadır. Bu ortam içinde haber verme ve eleştirme hakkı, katılanın basında yapacağı değişikliğe dair açıklaması gözetilerek yapılmıştır. Yazı bir bütün olarak ele alındığında, kusurları azalmış bir demokrasi özlemi ifade edilmektedir. Makaledeki sözler,sert bir eleştiri niteliğindedir." gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire bozma kararının kaldırılıp hükmün onanmasını talep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında basın yoluyla sövme suçundan açılan davada, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık suçun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığına ilişkindir.
Basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk halleri haber verme ve eleştirme hakkı ile mağdurun rızasıdır. Temelini Anayasanın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. Ancak eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birinin olmaması halinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.
Ayrıca hakaret ve sövme suçlarında özel bir kastın aranmadığı, genel kastın yeterli olduğu öğreti ve yargı kararlarında kabul edilmiştir. TCY.nın 480 ve 482. maddelerinde saikten sözedilmemiş, sanığın amacına önem verilmemiştir. Yazılan yazının mağduru küçük düşürücü nitelikte olması ve bu durumun bilerek yazının yazılması yeterlidir.
Somut olayda, sanık tarafından günlük bir gazetede yazılan "Yüreğimi kuşanıyorum" başlıklı yazının birinci bölümünde aydınlık bir gelecek için yapılması gerekenler açıklanıp sorunun, "geri gidişin nasıl ve ne zaman durdurulacağı noktasında düğümlendiği" belirtilmiştir. 2. bölümde ise, ya İran ya da Cezayir gibi olmanın bekleneceği veya sahte İslamcılara boyun eğileceği ya da dinin siyaset içinde kazandığı etkinlik gerçeğinin sorgulanacağı, halk ya da ümmet, birey ya da kul olunacağı açıklandıktan sonra üçüncü bölümde bunun bir tercih/seçim sorunu olduğu, ya şeriat özlemcilerinin dayatmalarına katlanılacağı ya da birey olarak onlarla savaşılacağı belirtilmiştir. Bazı siyasilerin isimleri belirtilerek "onların başbakan ve bakan oldukları bir ülkenin yurttaşı olmaktan utanıyorum" ve bazı kişilerden de bahisle "onların yönettikleri bir ülkenin yurttaşı olmaktan eziklik duyuyorum" denmiş, siyasetten şeriatı, demokrasiden tankları arındırmak için herkes sokaklara, alanlara eyleme çağrılmıştır. Peşinden son parağrafta, "kirli elleriyle beni/bizi temizlemeye kalkışan Adalet Bakanına "halkı kanunlara itaatsizliğe sevk ettiğimi, peşin peşin itiraf ediyorum" denmiştir.
Yazılan "kirli eller"  sözü, "lekeli, şaibeli" anlamındadır. Konuyla yakından da ilgisi yoktur.Övgü olmadığına göre eleştirinin sert olması doğal isede, bu sertlik kamu yararı ile sınırlıdır. Topluma mal olmuş kişilerin ve politikacıların hayatları, davranışları öncelikle toplumu ilgilendirmektedir. Halkın politikacıları yakından tanıma hakları mevcutsa da,bu konuda topluma yardımcı olunduğundan, politikacıların iyi ve kötü yanlarının anlatıldığından bahisle kişileri küçük düşürücü sözler söylenemez, yazı yazılamaz. Oysa, suç tarihinde Adalet Bakanı olan katılan hakkında "kirli elleri ile beni/bizi temizlemeye kalkışan....."denmek suretiyle, lekeli, şaibeli, ayıplı olduğu ima edilmiş, küçük düşürücü değer yargısında bulunulmuştur. Yüze karşı söylendiğinde suç olan bu sözlerin, bir köşe yazısında yazılması halinde eleştiri niteliğinde olduğunun, suç oluşturmayacağının, hoşgörü ile karşılanması gerektiğinin kabulü olanaksız olup söz veya yazı ile işlenen fiiller arasında çelişkilere neden olacaktır.
Bu itibarla; suça konu yazıda, eleştiri sınırı aşılmış olup katılanın yasadışı eylemlerinin olduğu izlenimi uyandırılarak küçük düşürüldüğü anlaşıldığından itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami Selçuk "3. bin yıla girerken, Türkiye'yi çetin bir hukuk sınavı beklemektedir. İnsanları özgürleştiren bir hukuk anlayışını uygulamaya yansıtamamış bir Türkiye, yasalarını benimsediği ülkelerin gerisinde kalmaya yargılı bir Türkiye'dir. Böyle bir durum, elbette  ülkenin yararına olamaz. Türkiye özgürlükler/haklar sorunlarını çözerek üçüncü bin yıla girmelidir."
"Bunlardan biri de hiç kuşkusuz düşünceyi açıklama özgürlüğü sorunudur."
"Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştirel akılcılık, demokratik toplumlarda vazgeçilemez bir değerdir. "Eleştirene pençemizi değil, elimizi uzatalım (..) Düşünceleri saymam tartarım" (Montaigne) anlayışına ulaşmak için, batılı toplumlar çok kanlı evreler yaşamışlardır. Aynı evrelerden geçmek elbette gerekmez. Bugün, artık eleştirinin bireysel ahlakın alanına giren vazgeçilebilir bir hak değil kamusal ahlakın alanına giren bir görev olduğu ve bireyin ondan vazgeçme hakkı olmadığı; toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunlu bir kaldıraç bulunduğu bilinci uygar toplumlarda yer etmiştir. Ne zaman ki bir görüş, inanç ya da sistem eleştirilemezse, dogmalaşır;hem kendisi çürüyüp yozlaşır ve hem de toplumu kötürümleştirir. Ortaçağ kendini eleştiremediği için ortaçağ olmuştur.Düşünce özgürlüğünün ve eleştirinin olmadığı toplumlarda, tartışan insanlar değil, çarpışan ordular üretilir."
"Demokratik toplumda,bireyler düşündükleri gibi konuşmalı,yazmalı; konuştukları, yazdıkları gibi düşünmelidirler. Bunlar örtüşmezse, orada ikiyüzlülük ve aldatma egemen olur."
"Volney'in "Yıkıntılar", Renan'ın "İsa'nın Yaşamı" adlı yapıtlarıyla; Hugo'nun, Zola'nın konuşma ve yazılarında Hıristiyanlığa, Kiliseye onaylanamayacak oranda saldırıda bulundukları ve özgür Fransa'nın bunlar karşısındaki tutumu bilinmektedir."
"Amerika'da çevrilen "Kökler" filminde siyahlar beyazları doyasıya aşağılamışlardır. Ama eleştiri ve hoşgörü bilinci filmi yasaklamayı önlemiştir. Ülkemizde ise 1970'lerde TRT'de oynanan "Fadik Kız" filmi, bir meslek adamının ahlaka aykırı düşen davranışına,o meslek grubunun örgütü katlanamamıştır."
"B.Shaw: "Burası İngiltere mi, tımarhane mi?","İngiliz kibarları, zenginliğin kutsandığı bir tapınak ve bakirelerin satıldığı bir pazardır", "İngilizler, şaşkın, kibirli, budala bir ulustur", "...bu ülkede başbakan olmaktansa köpek olmayı yeglerim"; J.P.Sartre: "Cezayir'i önce işgal ettik.  Sonra da ikiyüzlü bir sırıtkanlıkla adını değiştirdik, Fransız Cezayir'i dedik" der ve Fransızlara "katiller" diye saldırırken, ne İngilizler,ne Fransızlar yazarlarını cezaevine sokmayı düşünmüşlerdir."
"Yazar Averçenko, "Devrimin Sırtına Saplanan Oniki Bıçak" adlı yapıtında Lenin'le alay etmiş ve ona sövmüştür. Buna karşılık Lenin şunları yazmıştır: "Son kertesine varmış bir nefretin, bu ustaca yazılmış kitaba,nasıl yer yer gerçekten güçlü, yer yer de gerçekten zayıf bölümler getirdiğini görmek ilginç oluyor.....Bence kitaptaki anlatımlar yeniden yayımlanmaya değer.Yetenekli insanlara cesaret vermeliyiz".Zor kullanarak devrim yapan bir kişinin bu hoşgörüsü, Stalin döneminin kanlı sayfalarıyla elbette karşılaştırılamaz."
"Bir süre önce, Fransız Cumhurbaşkanı Chirac ve Başbakanı Jospin, ikinci dünya savaşında Fransa'nın yahudilere karşı suç işlediğini itiraf edebilmişlerdir; Fransızlar bu itiraflara tepki göstermek şöyle dursun, bu devlet adamlarını alkışlamıştır."
"Avusturalya'da, her yıl "ulusal özür günü" yapılmakta, Avusturalyalılar, geçmişteki kötü davranışları nedeniyle yerli halktan özür dilemektedirler."
"Japon Tarihçisi Saburo İenega, Japon Tarihi adlı yapıtında Japon ordusunun Çin'de, Singapur'da ikinci dünya savaşı sırasında kimyasal silah kullanarak suç işlediğini yazmış, yönetim kitabın okullarda okutulmasını yasaklamıştır.Ancak Japon Yüksek Mahkemesi, bilimsel/tarihsel gerçeklerin yasaklanamayacağına karar vererek yönetimin işlemini iptal etmiştir. Daha sonra Japonya, Çin ve Kore'den özür dilemiştir."
"Amerikan Yüksek Mahkemesi, protesto için bayrağı yırtmayı,düşünceyi açık-lama özgürlüğüne sokmuş ve eylemin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir."
"Kanada Yüksek Mahkemesi, mahkemeyi aşağılama ve ona saldırının (Kopyto 1988, Coates 1988), kinci ve açık saçık propagandanın (Taylor 1987, Keegstra 1988, Andrews 1989, Luscher 1985, Red Hot Video 1985) düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsamına girdiğini; bu özgürlüğün gerçeğin araştırılması, toplumsal ve siyasal kararlara katılma ve kişisel açılım ve zenginleşme için zorunlu bulunduğunu (Ford 1988) vurgulamıştır (Brun, Henri/Tremblay, Guy, Droit Constitutionnel, Québec, 1990, s.888, 890)."
"AİH Mahkemesine göre, Sözleşme; hakları, kuramsal ve yanılsamacı biçimde değil, uygulanabilir, etkili ve somut biçimde güvence altına almıştır (Artico, 13.5.1980).Çoğulculuk, hoşgörü, görüş açıklama demokratik toplumun kurucu öğeleridir. Toplumlarda, yalnızca hoşgörülen, saldırgan ve zararlı olmayan görüşleri değil, toplumu yüreğinden yaralayan, onu sarsan, aşağılayan, rahatsız eden görüşleri/inanışları sergilemek de, düşünceyi açıklama özgürlüğüne girer (Handyside, 7.12.1976, Sunday Times 26.4.1979, Türkiye Komünist Partisi, 30.1.1998). Din/düşünce ve bunları açığa vurma özgürlükleri demokratik toplumun olmazsa olmaz temelidir. Dindar, dinsiz, kuşkucu, agnostik olabilme, çoğulcu toplumda olağan yaşama biçimleridir (Kokkinakis, 25.5.1993). Öğreti aşılayan ideolojik öğrenim sözleşmeye aykırıdır. Devlet; dinler, düşünceler karşısında yansız ve öğrenim de nesnel (objektif), eleştirel ve çoğulcu olmalıdır (Kjeldsen, 7.12.1976)."
"AİH Mahkemesi, bu temel ilkeleri birçok kez vurguladıktan sonra,daha somut olaylarda tutumunu belirgin biçimde ortaya koymuştur."
"Profil dergisinin basımcısı Peter Michael Ligens, Avusturya Başbakanı Kreisky için "oportünizmin en aşağılığı,ahlaksızlık,onursuzluk, vahşilik, siyasal ahlaktan yoksunlık" sözcüklerini kullanarak onu aşağılamış ve Avusturya mahkemelerince hüküm giymişti. Yukarıdaki ilkelerden yola çıkan AİH Mahkemesi, düşünceyi açıklama özgürlüğünün demokrasinin temel taşı, birey ve toplumun gelişmesi için zorunlu olduğunu, yalnızca sakıncasız hak ve görüşleri değil, incitici, kaygı verici olan haber ve görüşleri de içerdiğini, çoğulculuk, hoşgörü, görüş açıklama ve dolayısıyla basın özgürlüğünün demokratik toplumunun kalbi bulunduğunu vurgulayarak, Lingens'in Avusturya mahkemelerince hükümlülüğüne karar verilmesini doğru bulmamıştır (8.7.1986)."
"Distillers Şirketinin çıkardığı Thalidomide adlı ilacın sakat doğumlara yol açması üzerine, Sunday Times, yetkiliyi "cimrilik yapacak kadar pişkin ve utanmaz" olmakla suçlamış ve gazete İngiltere'de hüküm giymişti. AİH Mahkemesi yukarıdaki gerekçeyle bunu da düşünceyi açıklama özgürlüğüne (md.10) sokmuştur (26.4.1979)."
"Forum dergisi basımcısı Gerhard Oberschlick, Parti lideri ve eyalet valisi Jörg Halder'i "ahmak, geri zekalı (Trottel)" diye aşağılamış ve Avusturya'da hüküm giymişti. AİH Komisyonu (29.11.1995) ve Mahkemesi (1.7.1997) bu sözleri de düşünceyi açıklama özgürlüğü (md.10) içinde düşündüler (Ayrıntı için bakınız: Cohen-Jonathan, Gerard, article 10, Commentaire, s.365-408)."
"Bir kez daha vurgulayayım ki, hoşgörü; davranış, düşünce başkalıklarını onaylamak, onları paylaşmak değildir. Böyle olursa, kişi kendisini hoşgörmüş olur. Bu ise, başkalık öğesi taşımadığından hoşgörü kavramına girmez, giremez. Hoşgörü, onaylamadığı başkalıklara katlanmaktır ve bu yüzden başkalık ve katlanma olarak iki ayrı öğeyi bağrında taşır."
"Yukarıda sergilenen AİH Mahkemesinin bir kesim kararlarındaki sövgüleri, düşünce özgürlüğü kapsamında algılaması benim için de şaşırtıcıdır. Ancak, bu görüşü paylaşmasak bile, düşünceyi açıklama özgürlüğü konusunda Batının ve AİH Mahkemesinin hoşgörü sınırlarını geniş tutmaktaki bu tutumu, yargı kararlarımızı yeniden gözden geçirme konusunda, sanıyorum, bizi en azından düşündürecek boyutlardadır."
"Eleştiri ve hoşgörü, çağcıl ceza hukukunda, suçun hukuka aykırılık öğesini hukuka uygun kılan etkenlerdir. Eleştiride estetiği aşmamak ve incelik elbette asıldır. Ancak eleştiri estetiği aşıldığında,onaylamadığımız bu aşırılığa katlanmak, onu hoşgörü sınırları içinde değerlendirerek hukuka uygunluk öğesini geniş tutmak, toplum ve eleştirilen düşüncenin yararınadır.Korunan değerle toplum yararı arasındaki çatışmada optimum denge, hoşgörünün sınırları genişletilerek kurulmalıdır."
"Çağcıl ceza yasaları ulusal simgeleri (md.145),anayasal kurumları (md. 158, 159),kutsal değerleri (md.175), görevlilerin (md.266) ve bireylerin onurlarını (md.480-486) elbette koruyacaklardır, korumalıdırlar da.  Suç işlemeye özendirme (md.311), yasaya uymamaya ve halkı düşmanlığa kışkırtma (md.312) için de durum elbette böyledir. Ancak, bu konuda hoşgörü sınırları dar tutulursa, her eleştiri suç sayılırsa, korunan bu değerlerin ve toplumun gelişmesi durdurulmuş olur. Bu hem toplumun ve hem de bu değerlerin zararınadır."
"Bunun çarpıcı bir örneğini, dünya Salman Rüşti olayında yaşamıştır. "Şeytan Ayetleri" gibi sıradan bir roman, Humeyni'nin fetvası sayesinde hem yapıtı, hem de yazarını hak etmedikleri biçimde ünlü kılar ve zenginleştirirken, İslam'a zarar vermiştir. Aynısı, ülkesinden kaçmak zorunda kalan Bengladeş'li kadın romancı Teslima Nasrin olayında yaşanmıştır. Gerçekten, İslam, tarihsel gerçekler ve bilimsel gerekçelerle bunlara yanıt verebilecek güçte iken, sanki veremezmiş gibi bir haksız duruma düşürülerek batılı insanın kafasında yapıtın gerçeği yansıttığı, İslam'ın bundan korktuğu izlenimi yaratılmış, hatta ucuz ün ve zenginlik peşinde koşan kimi serüvencileri İslam'a saldırarak rant sağlamaya  özendirmiştir. Ayrıca "Herkesin bir yolu, yöntemi vardır. Allah sizleri sınamak için böyle yaptı. Hayırlarda birbirinizle yarışın" (Bakara, 148, Mâide 48, Fâtır, 32, Mü'minûn 61) diyen ve başkalıkları/çoğulculuğu/ hoşgörüyü özendirdiği doğulu ve batılı İslambilimcilerce vurgulanan İslam'ın özü konusunda yaratılan kuşku, kimi yazarlarda İslam'ın köktendinci olup olmadığı kaygısını uyandırmıştır (Örneğin, Bernard-Henry Lévy, La pureté dangereuse, 1994, s.99, 112, 116, 124, 189 vd, 238. Kepel, Gilles, La Revanche de Dieu gibi yapıtlar)."
"Oysa, İslam, hiçbir zaman köktendinci ve integrist olmamış, Alain Tourain'in dediği gibi, köktendinciliği laikler kadar İslam'a inananlar da eleştirmişlerdir (Touraine, Alain, Critique de la modernité, Paris, 1993, s.356)."
"Bu çarpıcı örnekler çok yenidir. Esasen düşüncelerin/inançların yasaklanması hep aynı sonuçları doğurmuştur. Sokrates, Nesimi, Galileo, Bruno, Voltaire v.b.nin başına gelenler ve günümüzde bu düşünürlerin taçlandırıldıkları anımsanmalı ve tarihin tekerrür etmemesi için ondan ders alınmalıdır."
"Özetle demokratik bir toplumun insanı, güne söyleyeceği ya da yazacağı bir sözün, yazının suç olup olmadığı kaygısıyla başlayamaz. Çünkü özgürlük asıldır. Hukuk insanı özgürleştirdiği oranda meşrudur.  10.12.1998'de Sakharov ödülünü verirken, Avrupa Parlamentosu Başkanı José-Maria Gil-Roblès:"düşman, ilgisizliktir. Ötekilerin sessizliği umut yaratmaz" diyordu. Sessizlik yaratan bir hukuk, hukuk değil, yasalar yığınıdır. Türkiye'nin girmeye çabaladığı Avrupa Birliği, insan haklarını savunmayı, dış politikasının yüreği olarak görmektedir (Tribune pour l'Europe, Décembre 1998)."
"Türkiye bir hukuk devrimi yapmış; temel yasalarını kendi kotarmamış; Batıdan olduğu gibi alarak, uygarlığın ulaştığı son değerleri topluma yansıtmaya karar vermiştir. Batı toprağında oluşan bu yasalar ve dolayısıyla değerler; Rönesans, Reform, Aydınlanma ve sanayi devrimini yaşamamış bir toplumun değerleriyle elbette çoğu zaman çatışacaktır ve çatışmıştır. Ancak, hukuk devriminin temel felsefesi ve amacı, Türk Yurttaşlar Yasasının (T.Medeni Kanunu) gerekçesinde de yansıtıldığı üzere, toplumu alınan yasaların düzeyine yükseltmektir; asla yasaları toplumun düzeyine indirmek değildir. Tersi durumda, hukuk devrimi amacından saptırılmış olur. Türk yargıcı, her uygulamasında bu amacı göz önünde tutmak ve gerçekleştirmeye çabalamak zorundadır. Zira hukuk devrimi, salt Batıdan yasa almakla bitiveren kabuk bir alıntı değil, Türk toplumunun düzeyini yükseltmek için bir kaldıraç işlevini üstlenmiş bir devrimdir. Yeter ki bu işlev, yüzeysel ve sığ taklitlerle değil, batılı yasaların özündeki felsefi birikim özümsenerek ve Türk toplumunun uygarlıkla çatışmayan öz değerlerine kıyılmadan gerçekleştirilsin."
"Hoşgörü de bu değerlerden biridir ve esasen Türk toplumunun kültürel geçmişinde ve yaşamında, Mevlana'sında, Yunus'unda, Veysel'inde görkemli biçimde sergilenmiştir."
"Türk hukukçusu, bu hazır hoşgörü malzemesini, uygulamaya yansıttığı takdirde, uygar dünya ile kolayca yan yana gelebilecektir.  Çünkü, kendi kültürel toprağında boy gösteren hoşgörü anlayışıyla uygar dünyada gelişen hoşgörü anlayışı çatışmamakta; yalnızca uygulamaya aktarılmayı beklemektedir; o kadar."
"Bugüne değin süren uygulamalarda Türkiye'nin bu konuda başarılı olduğunu söylemek güçtür. 1999'da düşünceyi açıklama özgürlüğüyle ilgili olarak AİH Mahkemesinin önünde Türkiye'ye karşı açılmış 128 dava bulunmaktadır. Uluslar arası Basın Kurumunun (IPI) 1999 listesine göre, sayısal açıdan 32 ülke arasında en çok hüküm giyen ve cezaevine giren gazeteci Türkiye'dedir. Listede ülkeler şöyle sıralanmıştır: Türkiye, Çin, Etiyopya, Suriye, Nepal, Burma, Kogo, Küba, Kuveyt, Sierra-Leone, Vietnam, Yemen, Gabon, Tacikistan, Benin, Yugoslavya, Tunus, Sudan, Cezayir, Irak, Azerbeycan, Mısır, İran, Özbekistan, Lübnan, Libya, Pakistan, Rusya, Somali, Ukrayna, Togo. Burada dikkati çeken noktalar şunlardır: Bu bir.  Hiç birisi Batılı ya da uygarlık düzeyi yüksek ülke değildir. Bu iki.  Türkiye dışında hiç birisinde, eleştirel akılcılığa açık demokratik rejim yoktur. Hepsi tümelci/otoriter rejimlerle yöneltilmektedir. Bu üç. Yeğlemisini demokratik rejimden yana yapmış bir Türkiye'nin bu ülkeler içinde yer alması düşündürücü ve üzücüdür. Böyle bir Türkiye elbette ne Atatürk'ün ne de Türk halkının düşlediği Türkiye'dir."
"Somut olayda geçen sözler, hiç kuşkusuz, eleştiri estetiğinin ve inceliğinin sınırlarını aşmıştır.Bu sözleri paylaşmak, onaylamak olanaksızdır. Ancak,bu sözlerin yukarıdaki ülkelerdeki örnekler ve AİH Mahkemesi kararları gözetildiğinde eleştiri ve hoşgörü sınırları içinde kaldıkları, suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı görüşü benimsenmelidir." görüşüyle ve bir kısım kurul üyeleri de "haklı nedenlere dayanan itirazın kabulü gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,  dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine,15.6.1999 günü oyçokluğu ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini