 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no: 1999/1-166
Karar no: 1999/183
T: 29.06.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Kasten adam öldürmek suçundan sanık Mustafa Y...'ın TCK.nun 448, 51/1 ve 59/2 nci maddeleri uyarınca 15 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sanık hakkında TCK.nun 31 ve 33. madde hükümlerinin uygulanmasına, suçta kullanılan av tüfeği ile boş fişeklerin TCK.nun 36.maddeleri uyarınca zoralımına,sanığın tutuklanmasına ilişkin Elmalı Ağır Ceza Mahkemesince verilen 1.12.1998 gün ve 168/181 sayılı karar, res'en temyize tabi olması yanında sanığın ve katılanlar vekillerinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.5.1999 gün ve 589/1718 sayı ile tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 3.6.1999 gün ve 1/1128 sayılı itiraznamede;
Kastı aşan müessir fiil sonucu adam öldürme ile kasten adam öldürme arasındaki ayırıcı kriterin belirlenmesine ilişkin olarak öğretiden İtalyan hukukçusu Carrara'nın görüşüne yer verip, uygulamada ise; Ceza Genel Kurulunun 29.9.1978 gün ve 230/231 sayılı, 1. Ceza Dairesinin 21.2.1994 gün ve 288/367 sayılı, 19.10.1990 gün ve 2848/2884 sayılı kararlarını emsal gösterdikten sonra;
"Maktül ile sanık arasında öldürmeyi gerektirecek bir neden bulunmamaktadır. Sanık Mustafa Y..., olayın başlangıcında elinde öldürmeye elverişli olan ve peşpeşe ateş etme özelliği bulunan pompalı av tüfeği olduğu ve müteaddit kez ataş etme olanağı bulduğu halde, atışlarını şoför mahallinde bulunan maktüle yöneltmemiş, onun, sebebiyet verdiği maddi hasarı ödemeyip küfretmesine kızarak ızrar kastıyla maktülün otomobilinin ön paneline altı el ateş etmiştir. Bunun akabinde otomobilden inen maktülün sanığın üzerine atladığı ve yaralanmasının bu aşamada olduğu, olayı başlangıcından beri izleyen taraflarla akrabalığı ve husumeti bulunmayan, tarafsızlığından kuşku duyulmayan (düğün evinde kameraman olarak bulunan) tanık Mustafa Topçu tarafından ifade edilmiştir. Bu tanığın anlatımına itibar edilmesi gerekmektedir. Sanığın aşamalardaki tutarlı savunması ile eşi tanık Semra Y...'ın anlatımları da bu doğrultudadır.
Yerel Mahkeme ise; kastı belirlemede, maktülün otomobilinde bulunan ve arkadaşları olan Ramazan Durmaz ve Zafer Günay'ın anlatımlarına itibar ederek hüküm kurmuştur. Oysa bu kişiler başlangıçta maktülün safında tartışma ve küfürleşmede taraf olan, kavgada dahli bulunan kimseler olup özellikle maktülün, isabet alıp yere düşmesinden sonra sanığın " o benim arabama vurdu, bende onu vururum, ölürse ölsün" biçiminde söz sarfettiğini sadece tanık Ramazan söylemektedir. Tarafsız görgü tanığı Mustafa Topçu ise, bu konuşmayı doğrulamamıştır. Kuşkuda kalan bu anlatım sanık aleyhine sonuç çıkarmaya elverişli değildir. Yerel Mahkeme, delilleri takdir ederken yanılgıya düşmüştür. Kaldı ki sanığın, olaydan sonra hastahaneye götürülmesini engellemeye yönelik bir davranışından söz edilemiştir. Ayrıca sanık, maktülün yaralanmasından sonra mani bir sebep bulunmadığı ve cebinde dolu fişek bulunduğu halde eylemine devam etmemiştir.
Maktül olaydan 40 gün sonra vefat etmiştir.
Bu itibarla, olayın başlaması ve seyir tarzı itibariyle sanığın, üzerine atlayan maktüle hedef gözeterek ateş ettiğinin kabulüne olanak yoktur. Öldürme kastı ve niyetini açığa çıkarmaya elverişli kanıtların bulunmadığı olayda sanığın eylemi kastın aşılması suretiyle adam öldürme eylemi olup TCK.nun 448. maddesi delaletiyle 452/1 nci maddesinin uygulanması gerektiği halde, TCK.nun 448 nci maddesinin uygulanması,yasanın amacına ve yerleşik uygulamalara aykırıdır." biçimindeki gerekçe ile itiraz ederek, Özel Daire kararının itirazla ilgili bölümün kaldırılıp, Yerel Mahkeme hükmünün, yukarıdaki nedenler kapsamında bozulmasını istemiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
CEZA GENEL KURULU KARARI
İncelenen dosya kapsamında bulunan iddia, savunma, tanık bildirimleri, keşif ve otopsi tutanakları, bilirkişi bildirimleri ve tabib raporlarından; Alkollü olan maktülün, düğün konvoyunun düzenini bozacak ve trafiği teh- likeye düşürecek şekilde araç kullanıp, damadın evine gelindiğinde, o sırada aracını parkedip inmekte olan sanığın otosunun kapısına kendi otosunun ön tarafı ile hafifçe çarptığı, bu duruma sinirlenen sanığın, sürekli yanında taşıdığı otomatik ve pompalı av tüfeğini araçtan alarak,maktülün aracının ön kısmına önce 7 el ateş ettiği, maktülün bu sırada aracından dışarı çıkıp, "Yeter artık Mustafa, ne isti yorsun benim arabamdan" diye söylediği, sanığın da elindeki tüfekle 1.20 m. mesafeden maktüle doğru bir el ateş edip, mevcut raporlara göre; maktülün sol femur kırığı, geniş yumuşak doku harabiyeti ve büyük damar yaralanması oluşturacak biçimde yaraladığı, hastahaneye kaldırıldıktan sonra 30.9.1997 tarihinde taburcu edildiği, sanık hakkında kasten adam öldürmeye tam teşebbüs suçundan kamu davası açıldıktan sonra 13.10.1997 günü tekrar hastahaneye alındığı, yapılan tüm tıbbi müdahalelere ve gösterilen ihtimama rağmen, kurtarılamıyarak, olaydan 40 gün sonra 24.10.1997 tarihinde ölmesi üzerine, sanık hakkında kasten adam öldürmek suçu nedeniyle dava açıldığı, anlaşılmaktadır.
Yukarıda oluş biçimi açıklanan bu olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında TCY.nın 452/1 nci maddesinin uygulanıp uygulanmaya-cağı hususundadır.
Kastı aşan müessir fiil sonucu adam öldürme ile kasten adam öldürme arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır. 1. durumda sadece daha hafif netice (darp ve yaralama) istenilmiş olup daha ağır netice (ölüm) istenilmiş değildir. Fakat bu sonuncu durum yine de failin hareketinden doğrudan doğruya doğmuş bulunmaktadır. Ancak fail, daha ağır neticenin gerçekleşmesini istemiş olduğu takdirdedir ki, kasten adam öldürme suçunun oluştuğu kabul edilir.
Failin iç dünyasını ilgilendiren kastının niteliğinin belirlenebilmesi için dış dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır. Failin olay öncesi, olay sırasında ve olay sonrası davranışları kastının belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır.
Bu durumda;
a) Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir
husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati bakımdan önemi,
e) Failin, davranışlarına kendiliğinden mi, engel bir sebebin etkisi ile mi son verdiği,
f) Failin kullandığı aracın kullanılış biçimi,
g) Olay sonrasında failin ölene (veya mağdura) yönelik davranışları gözetilerek, kastı ortaya çıkarılmalıdır.
Sanık somut olayda, maktülün otosunun ön tarafına, hasar vermek amacıyla 8 fişek kapasiteli otomatik av tüfeğiyle 7 el ateş ettikten sonra, aracından inip sanığa sözle engel olmaya çalıştığı sırada, 1.20 metre mesafeden bir el de maktüle ateş etmiştir. Maktül yaralı iken sevkedildiği Kumluca Devlet Hastahanesinde düzenlenen 15.9.1997 günlü raporda "...Radial nabız okunamadığı, şuur kapalı, pupillalar izokorik, hastanın hipovolomik şokta olduğu, sol forsa ovalis altında iç yüzde 5-6 cm. çapında parçalı abonman kanamalı yara olduğu,acilen ameliyata alındığı artaria popliteavena safena magna ve yan dallarının kopmuş olduğu, scrotum sol tarafta geniş doku kaybı ve femurda toplu saçma yaralanmasına bağlı parçalı kırık olduğu ve hayati tehlikesinin bulunduğu," 25.10.1997 günlü ölü muayene ve otopsi tutanağında; "..... kişinin ölümünün ateşli silah (av tüfeği saçma tanesi)
yaralanmasına bağlı, açık etraf kemik kırığıyla büyük damar yaralanmasından geli
şen iç ve dış kanamayla ortaya çıkan komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu," Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 27 Mayıs 1998 günlü raporunda ise, yukarıdaki tıbbi belgelerdeki bulgulara da işaret edilerek; "..... kişinin ölümünün otopsi raporunda belirtilen nedenden kaynaklandığı, yaralanmanın bizatihi ölüm tevlit eder nitelikte olduğu, ölümünde yaralanma dışında başkaca ortak neden bulunmadığı bildirilmektedir.
Keşiften sonra mahkemeye verilen bilirkişi raporunda; suçta kullanılan 12 kalibrelik 8 fişek kapasiteli otomatik av tüfeğinin 1.5 m. gibi, kısa bir mesafeden her türlü canlıyı ve insanı öldürebilecek bir yapıya sahip olduğu gibi 60-70 metre mesafeden dahi ölüme neden olabileceği bildirilmiştir.
Savunmanın ve itirazda ileri sürülenin aksine, sanığın bu nitelikteki bir silahla maktülün hayati öneme haiz kasık bölgesine bir el ateş ettikten sonra yaralının yerden kaldırılması sırasında tüfeğini omuzuna koyarak "ölürse ölsün, ellemeyin" şeklinde sözler söylediği tanık anlatımları ile sabittir.
Yine itiraznamede, maktülün yaralanmasından sonra mani bir sebep bulunmadığı ve cebinde dolu fişek bulunduğu halde, sanığın eylemine devam etmediği ileri sürülmüş ise de; dosyada böyle bir savunmaya ve olay yerinden elde edilen boş kovanlar dışında, sanığın cebinden de ayrıca dolu av tüfeği mermisi elde edildiğine ilişkin bir belgeye rastlanılmamıştır. Esasen, kullandığı silahın öldürücü etkisini bilmesi gereken sanığın, cebinde dolu mermi olsa bile, sonucu alacağı kanaati ile tekrar maktüle ateş etmeye gerek duymayacağı açıktır. Ayrıca, maktülün hastahaneye götürülmesini engelleyici bir davranışı bulunmaması kastını belirleyici başlıca bir etken olmadığı gibi; bu yönde olumlu bir tavır da ortaya koymuş değildir. Yukarıdan beri açıklanan veriler kül halinde değerlendirildiğinde, kastının adam öldürmeye yönelik olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 29.6.1999 günü oybirliği ile karar verildi.