 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1998/7-135
Karar No: 1998/ 200
Tarih: 2.6.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
RUHSATSIZ İSPİRTOLU İÇKİ SATMAK
560 SAYILI KHK'NİN 21. MADDESİNİN ETKİSİ
YASA MADDELERİNİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI
BİÇİMİ
KARAR ÖZETİ: 4250 sayılı Yasanın 19. maddesi, her çeşit ispirtolu içki satmak isteyenlerin ruhsat almasını amir olup aksi eylem 31. madde de cezalandırılmaktadır.
560 sayılı KHK'nin 21. maddesi ile andan 31. maddenin yürürlükten kaldırılması Anayasanın 7, 38 ve 87. maddelerine aykırıdır. Anayasa Mahkemesinin ve Ceza Genel Kurulunun kararları "yasa ile düzenlenen durumun ancak yasa ile yürürlükten kaldırılacağı yolunda olduğundan" 4250 sayılı Yasanın 31. maddesi yürürlüktedir.
(2709 s. Anayasa m. 7, 38, 87)
Ruhsatsız içki satmak suçundan sanık Dursun'un beraetine ilişkin, (Elazığ 2. Asliye Ceza Mahkemesi)'nce26.12.1996 gün ve 765-905 sayı ile verilen kararın, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 19.3.1998 gün ve 2145-2366 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı'nca 24.4.1998 gün ve 24363 sayı ile; "Anayasanın 91. maddesine göre "Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar.... kanun hükmündeki kararname ile düzenlenemez hükmü ve ayrıca Anayasanın 38: ve keza 91. maddesinin devam eden fıkrasına göre de kanun hükmündeki kararnameler, Resmi Gazetede yayınlandığı gün yürürlüğe girer ancak yayınlandıkları gün TBMM. ne sunularak kanunlaşması asıldır. Aksi halde bu tarihte TBMM. ne sunulmayan kararnamelerin bu tarihte yürürlükten kalkacağı ifade olunmaktadır.
Açıklanan bu nedenler ve değerlendirmeler çerçevesinde kanun hükmünde kararname ile bir ceza hükmünün kaldırılması mümkün olmadığı ve 4250 sayılı Yasanın 31. maddesinin yürürlükte olduğu açıklaması ile özel Daire kararına itiraz edilmiş ve onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Sanığın, 4250 sayılı Yasanın 19. maddesi uyarınca alkollü içki satmak için ruhsat alması gerekirken ruhsat almaksızın, köyde işletmekte olduğu bakkal dükkanında alkollü bira sattığı iddia ve kabul edilerek 4250 sayılı Yasanın 31. ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 2.550.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine özel Dairece 17.10.1996 gün ve 6896-6694 sayı ile;
"28.6.1995 gün ve 22327 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 560 Sayılı KHK. nin 21. maddesi ile 4250 sayılı Yasanın 31. maddesi yürürlükten kaldırıldığından dava konusu eylemin müeyyidesiz kaldığının gözetilmemesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme, özel Dairenin bozma ilamına uyarak yaptığı yargılama sonucunda bozma ilamındaki gerekçeyle sanığın beraatine karar vermiş ve katılan vekili tarafından temyiz edilen bu hüküm özel Dairece onanmıştır. Yargıtay C. Başsavcılığınca, "KHK. ile ceza hükmünün kaldırılmasının mümkün olmadığı, 4250 sayılı Yasanın 31. maddesini halen yürürlükte olduğu, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği" açıklaması ile özel Dairenin bu kararına itiraz edilmiştir. Görüldüğü gibi özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık bir ceza hükmünün Kanun Hükmündeki Kararname ile kaldırılmasının mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Konuyla ilgili yasal düzenlemeler incelendiğinde;
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Yasasının 19. maddesinde, "İspirto ile bira ve şarap dahil her çeşit ispirtolu içki satmak isteyenler inhisarlar idaresinden ruhsat almaya mecburdurlar." hükmü getirilmiş ve 31. maddesinde de 19: maddeye göre ruhsat almadan içki satanların cezalandırılacakları öngörülmüştür. Ancak, 8.6.1995 gün ve 4113 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak çıkartılıp, 28.6.1995 tarihinde yayımlanan 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 21. maddesinin 4. fıkrasında 4250 sayılı yasanın 31. maddesinin yürürlükten kaldırıldığı hükmü yer almaktadır. Bu hüküm halen Anayasanın 91. maddesinin 7 ve müteakip fıkraları uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisince görüşülüp kanunlaşmamıştır. Görüldüğü gibi Kanun Hükmünde Kararnameyle bir ceza hükmünün yürürlükten kaldırılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Anayasanın 38/3. maddesinde yer atan "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur" hükmü ile "cezaların yasallığı" ilkesi getirilmiştir.
Keza, Anayasanın 91. maddesinin 1. fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisince, Bakanlar Kuruluna Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilebileceği öngörülmüş ve aynı madde de KHK. ile düzenlenemeyecek konularda sayılmıştır. Buna göre, olağanüstü haller ve sıkıyönetim hali ayrık kalmak üzere Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyecektir.
Açıklanan bu düzenlemelere göre; "cezanın yasallığı" ilkesini getiren, Anayasanın Suç ve Cezalar Başlıklı 38. maddesi, Anayasanın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer almakta olup, KHK. ile bu konuda düzenleme yapılmasına yasal olanak yoktur. Suç ve cezanın ancak yasa ile konulabileceği ve yasa çıkarma yetkisinin de Anayasanın 7. ve 87. maddeleri uyarınca TBMM. ne ait olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği yadsınamayacak bir gerçektir. Nitekim, gerek Anayasa Mahkemesinin 6.7.1993 gün ve 5-25 sayılı kararında gerekse, Ceza Genel Kurulunun 19.4.1993 gün ve 16-100 sayılı kararı ile 10.5.1993 gün ve 11-151 sayılı kararında açıklanarak yerleşen uygulamaya göre, bir suç ve ceza hükmünün düzenlenmesi nasıl yasa ile yapılmak gerekirse, yasalarda yer alan bu tür bir düzenlemenin de ancak yasa ile yürürlükten kaldırılması veya değiştirilmesi olanaklıdır.
Yine somut olayda sanık suçunu, 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımlanmasından önce 15.3.1995 tarihinde işlemiş bulunduğundan suç işleme kastının bulunmadığından da sözedilemez.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üyeler Osman Kösebalaban ile Abdurrahman Yalçınkaya; bilindiği üzere kanun hükmündeki kararnameler çıkartılmaları, amacı, kapsamı ile yürürlüğe girme ve yürürlükten kalkma koşulları belirtilmek suretiyle önce 1961 tarihli Anayasa'da yapılan değişiklikler ve daha sonra da 1982 tarihli Anayasanın 87, 91,148,150, 151,152 ve 153. maddelerinde ayrıntılı şekilde yer almak suretiyle hukukumuza girmiş olan kanuna eşdeğer güçte pozitif hukuk kurallarındandır, gıdaların üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair olan 560 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Anayasal koşullara uygun olarak 4113 sayılı Kanunun belirlediği amaç ve çizdiği çerçeve içinde kalınmak suretiyle Bakanlar Kurulunca çıkartılmış olup 28.6.1995 gün ve 22327 sayılı Resmi Gazete de yayınlanarak aynı gün yürürlüğe girmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Bu kanun hükmünde kararnamenin 21. maddesi ile diğer bazı kanunlar yanında 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu içkilerin İnhisarı Hakkındaki Kanunun izinsiz olarak ispirto ve ispirtolu içki satmak eyleminin cezasını belirleyen 31. maddesini yürürlükten kaldırmıştır. Bu nedenle de eylem cezasız kalmış olup Dairemizce de 28.6.1995 tarihinden beri bu yönde uygulama yapılmakta olup bu uygulamalara istikrarlı şekilde devam edilmektedir. Buna karşılık Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu uygulamamıza karşı düşünce ve görüş ileri sürerek yaptığı itiraz üzerine verdiği 2.6.1998 günlü kararında özetle cezanın yasallığı ilkesini getiren Anayasanın 38: maddesi ile temel haklar ve ödevler başlığını taşıyan 2 nci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemenin kanun hükmünde kararname ile yapılamayacağı, suç ve ceza hükmünün nasıl yasa ile getiriliyorsa yasalarda yer alan bu tür düzenlemenin de yine yasa ile yapılması gerektiği düşüncesi ileri sürülerek 4250 sayılı Kanunun 31. maddesinin halen yürürlükte olduğu düşüncesi kabul edilmektedir. Dairemizce bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır. Çünkü öncelikle yukarıda değinildiği üzere kanun hükmünde kararname hükümleri kanuna eşdeğer güçtedir. Anayasanın 91. maddesine göre resmi gazete de yayınlandığı tarihte yürürlüğe girer. Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamış ise bu tarihte sunulmuş olup da red edilmiş ise red kararının değiştirilerek kabul edilmişse değiştirilmiş hükümlerinin yine Anayasanın 153. maddesi gereğince iptal kararı verilmiş ise bu kararın resmi gazete de yayınlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Yürürlükte kaldığı sürece de geçerliliğini korur. Bütün kurum ve kişileri bağlar. Bu itibarla, yürürlükte kaldığı sürece onu yok saymanın hiç bir yasal dayanağı olamaz. Bu şekilde ki Kanuna eşdeğer güçte pozitif hukuk kuralının Anayasa'ya aykırı bir düzenleme yaptığı düşüncesi ileri sürülürse yapılacak olan işlem Anayasa kuralları çerçevesinde Anayasal denetimin sağlanmasını ve sonucunu beklemektir. Şayet bu düşünce de olan bir yargı merci ise Anayasanın 152 nci maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine başvurmak ve bu mahkemeden verilecek olan kararı beklemektir. Yoksa, böyle bir başvuru da bulunmadan kendiliğinden verilen bir kararla anılan nitelikteki bir pozitif hukuk kuralının yok sayılması mümkün değildir.
Diğer yönden suç ve cezanın kanun hükmünde kararname ile ortadan kaldırılmayacağına dair kanunlarımızda bir hüküm yoktur. Anayasanın 13. maddesi ile 38. maddesi ve TCK. nun 1. ve 2nci maddeleri de bu konu da bir engel teşkil etmez. Çünkü temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlığı altındaki bu madde de açıkca hangi şekil ve koşullarda bu hakların kanunla sınırlanacağı sayılmakta olup bu hakların artırılmasının da yine aynı şekilde kanunla olacağına dair bir hüküm yoktur. Ayrıca bir eylemin suç olmaktan çıkarılmasının da yine aynı şekilde kanunla olacağına işaret edilmemiştir. Madde de sıralanan hakların özüne verilen evrensel değerin önemi dolayısıyla onları artırmanın yolunu güçleştirmek değil kolaylaştırmak gerekir. Bu hakları artırmanın kolay yolu ise yapılmaları uzun zaman ve koşullara bağlı olan kanun ile değil daha kısa zamanda ve daha çabuk şekilde çıkartılıp yürürlüğe konulan kanun hükmündeki kararnamelerle sağlanabilir. Bu hakları kısıtlamanın ağır şartlara tabi olması gerekirse de yine bu hakları artırmanın koşullarını kolaylaştırmak gerekir. Bunun gibi suç ve cezaların kanuniliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 38. maddesi ile TCK. nun 1. ve 2 nci maddeleri de suç ve cezayı belirleyen bir kanun maddesinin kanun hükmündeki kararname ile yürürlükten kaldırılmasına engel değildir. Aksini söylemek biraz önce değinildiği üzere insan hak ve özgürlüklerine verilen değerle bağdaşmadığı gibi sözü geçen kanun maddelerinde açıkca cezaların ancak kanunla getirileceği ilkesini belirlemekte olup suç ve cezaların kanun hükmünde kararname ile ortadan kaldırılmayacağına dair bir hüküm getirmemektedir. Suç ve ceza kanunla getirilir demek bu suç ve cezayı belirleyen kanun maddesinin kanun hükmünde kararname ile ortadan kaldırılamaz demek değildir. Suç ve ceza kanunla düzenleniyorsa cezanın kaldırılmasının da yine kanunla düzenlenir düşüncesine varmak mümkün değildir.
Kaldı ki; TCK. nun 1. maddesinde kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez hükmü getirilmektedir. 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 21. maddesi ile izinsiz olarak ispirto ve ispirtolu içki satmak eyleminin cezasını belirleyen 4250 sayılı Kanunun 31. maddesi yürürlükten kaldırıldığına göre bu eylemin hala sarih olarak suç olma niteliğinin devam ettiğini ileri sürmek mümkün olmadığı gibi bu düzenleme böyle bir eylemde bulunanlar için onların lehine olarak bu konuda ortaya şüpheli bir durum meydana getirmektedir. Ceza uygulamasında her zaman şüphenin sanık lehine uygulanacağına göre o şüpheden daha çok sanığın lehine olan böyle bir düzenlemenin lehe uygulanmaması mümkün değildir. Böyle olunca 4250 sayılı Kanunun 31. maddesinin yürürlükten kaldırıldığını kabul etmek gerekir.
Ceza Adaleti kanun önünde eşitlik ve mahkemelerde uygulama da birliğin sağlanması ilkesi gereği olarak da 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4250 sayılı Kanunun 31. maddesini yürürlükten kaldırdığı düşüncesini zorunlu kılar, çünkü kanun hükmünde kararnamenin yürürlüğe girdiği 28.6.1995 tarihinden sonraki tarihte izinsiz olarak ispirto ve ispirtolu içki satmak eyleminde bulunanlara özel ve genel suç kastı nın bulunmadığı ileri sürülerek haklarında ceza verilmesi mümkün olmayacak ancak buna karşılık yine aynı kanun hükmünde kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki bir tarihte aynı eylemde bulunanlar için böyle bir imkan olmayacak haklarında bir ceza verildiği takdirde veya verilen cezanın kesinleşmesi halinde bu cezaların infazı durumunda sözü edilen ilkelerin zedeleneceği kuşkusuzdur.
Konuya hangi açıdan bakılırsa bakılsın 4250 sayılı Kanunun 31. maddesinin halen yürürlükte olduğunu kabul etmek mümkün değildir.,
Arz ve izaha çalıştığımız Dairemizin uygulamalarında esas alınan bu düşünce ve gerekçelerle aksine kabul ve uygulama yapan Yüksek Ceza Gene Kurulunun çoğunluk görüşüne katılmıyoruz düşüncesiyle oy kullanmışlardır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer iki üye ise, "Anayasanın 38. maddesinde suç ve cezaların ancak yasa ile konulabilecekleri öngörülmüş olup, yürürlükten kaldırılamayacaklarına ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. 560. sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 21. maddesi ile ceza hükmünü taşıyan 4250 sayılı Yasanın 31. maddesinin yürürlükten kaldırıldığı bildirildiğine göre, sanık lehine olan bu düzenlemenin öncelikle dikkate alınması gerekir. Gerek Anayasanın 38. maddesi gerekse, 91. maddesi yasalarda yer alan bir ceza hükmünün KHK. ile yürürlükten kaldırılmasına engel değildir. Bu itibarla, yerinde olmayan Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 19.3.1998 gün ve 2145-2366 sayılı onama kararının kaldırılmasına sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, beraatine ilişkin Yerel Mahkeme hükmü isabetli olmadığından (BOZULMASINA), 2.6.1998 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.