 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1998/6-326
Karar No: 1998/392
Tarih: 29.12.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
GASP, SİLAHLI GASP SUÇLARI
SUÇA AZMETTİRME
SUÇA İŞTİRAK
KARAR ÖZETİ: Kendisinin iyi tanıdığı müştekiyi diğer iki sanığa çok zengin olarak tanıtıp onları, müştekinin parasını gasp etmeleri için ikna edip azmettiren, tanınmasından korktuğu için onlar suçu işlerken dışarıda gözcülük yapan sanık Dursun 'un eylemi "gasp suçuna iştiraktir."
Diğer sanıklar bu sanığın dışında, eylemde bıçak kullandıklarından sanık Dursun hakkında TCYnın 52/1. madde uyarınca TCYnın 497. maddesi yerine 495/1. maddenin uygulanması doğrudur.
(765 s. TCK. m. 495/1, 52; 497,64, 512/1)
Silahlı gasp suçlarından Dursun'un TCK.nun 64. maddesi delaletiyle 495/ 1, 59, 497/1, 59 ve 71. maddeleri uyarınca 20 yıl 10 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK.nun 31 ve 33. maddelerinin hakkında uygulanmasına suçta kullanılan eşyanın TCK.nun 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin (İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi)nce24.10.1997 gün ve 143/724 sayı ile verilen karar, sanıklar ve vekillerinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.5.1998 gün ve 2679/5001 sayı ile;
"(... sanıklar Mehmet ve Hüseyin'in müştekiler Muhammet ve Mehmet'e karşı işledikleri gasp suçlarından dolayı verilen mahkumiyet hükmünün onanmasına), sanık Dursun müdafiinin temyiz dilekçesiyle duruşmada ileri sürdüğü itirazlarına gelince;
Sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Adı geçenin müşteki Muhammet'e karşı eyleminin TCK.nun 512/1. maddesinde yazılı suçu oluşturduğunun gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise, 13.10.1998 gün ve 189/212 sayı ile;
"Sanık olaydan dört sene önce ve askere gitmeden evvel bu lokantada komi olarak, dört ay önce de aynı lokantada bir ay garson olarak çalışmış olması nedeniyle her iki müştekiyi de tanımakta ve özellikle de müşteki Mehmet'i paralı bir kişi olarak bilmektedir. Diğer iki sanık Hüseyin ile Mehmet ise, müştekilerin hiç birini tanımamaktadır.
Sanık Dursun, Mehmet ve Hüseyin'e "Patronumuzda çok para var, tehditle ondan para alalım" diyerek kandırmış, bu yolda ikna etmiş, hukuki ifadesi ile gasp suçunu işlemeye azmettirmiştir. Sanık, lokanta sahibi ve çalışanlarınca önceden tanındığı için, dükkanın içine girmemiş dışarıda gözcü olarak kalmıştır. Azmettirdiği iki sanık eylemi gerçekleştirdikten sonra dışarı çıkıp sanık Dursun'la beraber olay yerinden uzaklaşmışlar ve alınan parayı üçü bölüşmüşlerdir. Görüldüğü gibi, iki olayın planlayıcısı ve azmettiricisi sanık Dursun'dur.
1. olaya gözcülük yapmak suretiyle, ikinci olaya da fiilen katılarak, her iki gasp suçuna iştirak etmiş, gasp edilen paradan payını almıştır. 0 halde, müşteki Muhammet'e gasp olayındaki eylemi, TCK.nun 512. maddesi kapsamında değerlendirilemez. Eylem TCK.nun 495. maddesine uygundur" biçimindeki gerekçe ile önceki hükümde direnmeye karar vermiştir.
Bu kararın da, sanık vekili tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının onama isteyen 11.12.1998 günlü tebliğ namesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunda duruşma yapılmasına yasal olanak bulunmadığından bu hususa ilişkin isteğin oybirliğiyle reddine karar verildikten sonra okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Olaydan önce müştekilerden Mehmet'in lokantasında belirli aralıklarla komi olarak çalışan sanık Dursun'un haklarındaki mahkumiyet hükümleri onanarak kesinleşen diğer sanıklar Hüseyin ve Mehmet'i "bizim patronun çok parası var" diyerek gasp suçuna azmettirdiği ve bu amaçla 26.2.1997 günü, birlikte, müşteki Mehmet'in lokantasına gittikleri, sanık Dursun'un dışarıda gözcü olarak kaldığı içeri giren sanıklardan Hüseyin'in masa üzerinde bulunan ekmek bıçağını alarak o sırada lokantada yalnız olup, sabah çorbasını hazırlamakta olan diğer müşteki ahçı Muhammet'i bu bıçakla tehdit ettiği ve cebindeki 3.600.000 lirasını zorla aldıkları,
Bu olaydan sonra, müşteki Mehmet'e telefon edip 100.000.000 lira istedikleri, polise bilgi vermemesini isteyip ölümle tehdit ettikleri, 27.2.1997 günü saat 05.00 sıralarında şikayetçi Mehmet'in evinin önüne gelip pencere camına taş atıp kırdıktan sonra sanıklardan Hüseyin'in elindeki kuru sıkı tabir edilen tabancayı göstererek, pencereye gelen müştekiden tehditle para istedikleri, müştekinin "ancak bu kadar var" diyerek attığı 7.000.000 lirayı sanıkların alarak, olay yerinden uzaklaştıkları iddiasıyla açılan davada özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluş ve sübutta bir uyuşmazlık bulunmayıp, çözülmesi gereken hukuki sorun sanığın birinci olaydaki eyleminin TCK.nun 495/1. maddesindeki düzenlenen basit yağma suçunu mu yoksa TCK.nun 512/1. maddesinde belirtilen ".... kendisi cürümün irtikabına iştirak etmeksizin... cürümden hasıl olan para...."yı bilerek kabul etmek suçunu mu oluşturduğuna ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için öncelikle "suça iştirak" kavramı üzerinde durulduktan sonra TCK.nun 495 ve 512. maddelerinde düzenlenmiş bulunan suçların öğelerini tartışıp, bu tartışmadan çıkan sonuçlara göre, sanığın eyleminin hukuksal değerlendirilmesi yapılmalıdır.
Tek bir kişi tarafından da işlenebilen bir suçun, çeşitli kişilerin önceden anlaşmaları ve işbirliği yapmaları sonucu gerçekleştirilmesi halinde failler arasında iştirakin mevcudiyetinden söz edilir.
Ceza Yasasının iştiraki düzenleme biçimine göre, öğreti ve yargısal kararlarda iştirakin varlığı için 5 hususun gerçekleşmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bunlar sırasıyla; -
1- Failler birden ziyade olmalıdır.
2- Faillerden her birinin, muhtelif şekillerde gerçekleşen bir harekette bulunması gerekir.
3- Bu hareketlerin illi bir değer taşıması zorunludur.
4- Failler arasında iştirak iradesi bulunmalıdır.
5- Faillerden biri tarafından tipe uygun bir fiilin icrasına başlanması ve bunun bütün şerikler için aynı olması gerekir.
Somut olayda sanık Dursun ile haklarındaki mahkumiyet hükümleri onanmış bulunan Mehmet ve Hüseyin arasında, gasp suçlarının işlenmesine yönelik iştirakin yukarda değinilen ilk dört koşulunun gerçekleşmiş olduğu hususunda hiç bir kuşku bulunmadığından burada faillerden biri tarafından icrasına başlanan suçun bütün şerikler için aynı olmasına ilişkin son koşul üzerinde durmak gerekmektedir. Bu koşula göre iştirakten söz edebilmek için failler tarafından yapılması zorunlu ve değer taşıyan hareketlerle iştirak iradeleri aynı suçun işlenmesine yönelik olmalıdır. Suçta ayniyet bakımından belirtilmesi gereken bir cihet, suçun fiili yanılma veya inhiraf gibi bir nedenle asıl mağdurdan başka bir kişinin zararına ika edilmesinin yukarıda değinilen "ayniyet"i ihlal etmeyeceğidir. Öğretideki görüşler de bu doğrultuda bulunmaktadır (Dönmezer-Erman, Nazan ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 2. sh. 488-489).
Olayda sanık Dursun'un diğer sanıkları, önceden yanında çalıştığı Mehmet'in zengin olduğunu bildirerek parasının gaspı suçuna azmettirdiği, birlikte bu müştekinin lokantasına gittikleri, sanık Dursun'un dışarda gözcü olarak kaldığı diğer sanıkların ise lokantaya girerek oradan aldıkları bir bıçakla önceden hiç görmemiş olmaları, tanımamaları nedeniyle ve müşteki Mehmet zannıyla diğer müşteki Muhammet'i tehdit etmek suretiyle 3.600.000 lirasını gasp ettikleri ve parayı aralarında paylaştıkları anlaşılmakla illi değer taşıyan hareketlerle iştirak iradelerinin aynı suça yönelik bulunduğu kabul edilmelidir.
Yağma suçunun basit hali TCY.nın 2. kitap, 10 Bap, 2. faslının 495. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metninden anlaşılacağı gibi, menkul malın faydalanmak kastı ile, cebir şiddet kullanıp alınmasıyla bu suç oluşur. Yağma suçu, bir kişinin malını cebir şiddet kullanıp almak suretiyle oluştuğundan, unsurları itibariyle kişinin hem zilyetliğine, hem de hürriyetine yönelik bir suçtur. ancak, burada kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleştirilmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle "mal aleyhine" işlenen bir suçtur.
TCY.nın 495 ve 496. maddelerinde düzenlenen her iki yağma suçunun ortak ağırlatıcı nedenleri ise yasanın 497. maddesinde gösterilmiştir. Bu maddedeki düzenlemeye göre fiilin geceleyin, silahla tehdit ederek, yol kesmek suretiyle, içlerinden velev birisi görünür şekilde silahlı bulunan ikiden çok kimse tarafından veya kıyafetleri değiştirilmiş kimseler tarafından işlenmesi hallerinde yağma suçuna tayin edilecek cezalar artırılacaktır.
TCY.nın aynı babının 5. Faslının 512/1. maddesinde düzenlenen "eşyayı cürmiyeyi satın almak ve saklamak" suçunun oluşması için ise;
TCY.nın 296. maddesinde beyan olunan haller haricinde, kendisi cürümün irtikabına iştirak etmeksizin bir cürümden elde edilen para veya sair eşyayı, sanığın bilerek, kabul etmesi, saklaması, satın alması veya ne suretle olursa olsun kabul etmek ve saklamak ve satmak hususlarında "tavassut' etmesi gereklidir. Maddenin açık metninden anlaşılacağı gibi, sanığın bu suçtan cezalandırılabilmesi için; kendisinin cürümün işlenmesine hiç bir biçimde iştirak etmemesi ön koşuldur.
Somut olayda ise, sanık Dursun, direnme kararında da vurgulandığı gibi, suçun işlendiği lokantada belirli aralıklarla komi alarak çalışmış olup her iki müştekiyi tanımakta ve özellikle müşteki Mehmet'i paralı bir kişi olarak bilmektedir. Diğer iki sanık ise müştekilerin hiç birini tanımamaktadır. Sanık, Dursun bu bilgisi nedeniyle, diğer iki sanığı, Mehmet'ten tehditle para alma hususunda ikna ederek gasp suçuna azmettirmiş ve olaya ayrıca gözcü olarak katılmıştır. Sanık gasp suçunun işlenmesine iştirak etmiş olduğundan hakkında TCY.nın 512/1. maddesi değil, eylem onun bilgisi dışında silahlı olarak gerçekleştirildiğinden, TCK.nun 52. maddesinin 1. cümlesindeki kural da gözönünde tutulup, TCY.nın 497/1. maddesi yerine, 495/1. maddesi uygulanmalıdır. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin belirtilen doğrultudaki nitelendirme ve uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığından, direnme hükmün ün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri, "eylemin kararlaştırılan kişi yerine bir başkasına karşı gerçekleştirilmiş bulunmasına ve sanığın da müşteki Muhammet'ten gasp edildiğini bilmeden payına düşen parayı almasına göre, TCY.nın 512/1. maddesi uyarınca cezalandırılmalıdır" biçimindeki görüş ile karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi (BOZULMASINA), dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 29.12.1998 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.