 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1998/3-138
Karar No: 1998/201
Tarih: 2.6.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ORMANDAN AĞAÇ KESME
ORMAN DIŞI TAPULU ARAZİDEN "AKÇAKESME" KESMEK
KARAR ÖZETİ: İki tanıdığının tapulu arazilerinden kestiği bilirkişi raporunda "akça kesme "ya da "ağaççık" olarak nitelendirilen emvali taşırken yakalanan, tutanak düzenlenirken kestiği ağaççıkların yerlerini gösteren, ancak tapu sahiplerinin zarar görmemeleri için önce bu durumu açıklamayan, sonradan bu yoldaki savunması, tutanak tanığı, savunma tanıkları ve keşifte ilgili bilirkişi raporu ile doğrulanıp "suç tutanağının aksini kanıtlayan sanığın eylemi OK'nun 116/son maddesinin yollaması ile 109. maddesine uyan suçu oluşturur.
(6831 s. OK. m. 91/5, 109, 116/son)
Ormandan kaçak ağaç kesmek suçundan sanık Osman'ın 6831 sayılı Yasanın 116. maddesi delaletiyle 109. maddesi ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca 225.000 lira hafif para cezası ile cezalandırılmasına ve yediemindeki suça konu emvallerin 6831 sayılı Yasanın 116/son maddesi uyarınca zoralımına ilişkin, (Manisa Sulh Ceza Mahkemesi)nce 12.7.1996 gün ve 382/1076 sayı ile verilen kararın katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 17.3.1997 gün ve 1935/2893 sayı ile;
"1- Sanığın imzasını taşıyan ve aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde bulunan ve zabıt münzilerince doğrulanan suç zaptında sanığın emvali ormandan kestiğini bildirmesi, ilk savunmasında tapulu kesimden söz etmemesi karşısında eylemi Yasanın 91/5. maddesindeki suçu oluşturduğu dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabule göre; pırnal meşesinin ağaç niteliğinde bulunmamasına göre Yasanın 1 16/B maddesindeki unsurların oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyet hükmü tesisi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 20.6.1997 gün ve 673/993 sayı ile; "Sanık 26.4.1996 tarihli ilk duruşmada ormandan odun kesmediğini, odunu demirci köyünden Mehmet ve Mustafa'nın tapulu arazisinden kestiğini, köyüne giderken yolda yakalandığını ve zaptı imzala dediklerini ve imzaladığını söylemiştir.
Ayrıca, sanığın bu savunması doğrultusunda tapu kayıtları getirtilmiş, mahallinde keşif yapılmış, keşifte dinlenen makta muayene tutanağını tanzim eden Zekeriya, sanığın kestiği ağaçları tek tek gösterdiğini ve keşifte de gösterilen ağaçların makta muayene raporuna uyduğunu belirtmiştir. Sanığın savunması doğrultusunda tapu malikleri dinlenmiş ve savunmayı doğrulamışlardır. Mahallinde yapılan keşifte tapu maliklerinin arazisi içinden sanıkta yakalanan nitelik ve vasıfta ağaçların kesilmiş olduğu bizzat müşahede edilmiş ve bilirkişice de bu husus açıkça belirtilmiştir. Böylece sanığın, tapulu yerden yakalanan emvalleri kestiği açıklık kazanmıştır.
116. madde, 6831 sayılı Yasanın 1. maddesinde belirtilen orman sayılmayan yerlerdeki ağaç ve ağaççıklardan sahiplerinin ne şekilde yararlanacağını düzenleyen madde olması nedeniyle bu maddede ağaç ve ağaççık ayrımının bulunmadığı, her iki emvalin kesilmesi halinde 116. maddenin kapsamına girdiği açıkça anlaşılmaktadır.
Yine aynı gün birlikte hareket eden Mehmet hakkında da zabıt düzenlenmiş, tüm delilleri aynı olan ve aynı şahıslara ait tapulu araziden ağaçları kestiğini beyan etmiş, yapılan yargılama sonunda mahkememizin 1996/ 383-1 078 sayılı hükmü, tüm belgelerinin aynı olmasına göre Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 1997/1934-2961 sayılı ilamı ile onanmıştır.
Dosyamızın sanığı ile bahsedilen dosyanın sanığı Mehmet'in aynı köylü olup birlikte hareket ettikleri ve odunu birlikte kestikleri ve dosyanın biri onanıp biri bozulduğundan adaletten şüphe duydukları açıktır. Eylemin aynı olması, delillerin aynı olması, her ikisinin de aynı şahıslara ait tapulu araziden kesim yapmaları karşısında her ikisinin de aynı netice ile karşılaşmaları gerektiği açıktır." gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da katılan vekili tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli 20.4.1998 günlü tebliğ namesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Sanığın, olay günü Devlet ormanından römorklu traktörü ile kaçak olarak pırnal meşesi ve sandal odunu naklederken yakalandığı iddiası ile açılan davada; Yerel Mahkemece yapılan yargılamada toplanan kanıtlar doğrultusunda sanığın tapulu araziden izinsiz ağaç kestiği kabul edilerek, Orman Yasasının 109, 116. maddeleri ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin hüküm kurulmuştur.
Özel Dairece, Yerel Mahkeme hükmü; "1- Sanığın eyleminin Orman Yasasının 91/5. maddesindeki suçu oluşturduğunun gözetilmemesi, 2- Kabule göre de; pırnal meşesinin ağaç niteliğinde bulunmamasına göre Orman Yasasının 1 16/B maddesindeki unsurların oluşmadığı" isabetsizliğinden bozulmuştur. Yerel Mahkeme ise eski hükümde direnmiştir.
Görüldüğü gibi Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık,. sanığın eyleminin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Dosya içeriğine göre;
Bir ihbar üzerine D.... Köyü Karasilli mevkiine gidildiğinde, sanığın traktöründe 1500 kg. yaş pırnal meşesi ve sandal odunu olduğu halde yolda karşılaşıldığı ve sorulduğunda "Ben düğün yapacaktım, yakmak için devlet ormanından odun keserek evime getiriyordum" dediği belirtilerek 18.2.1996 tarihli suç tutanağı düzenlendiği ve tutanağın sanık tarafından da imzalandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı - gün düzenlenen makta muayene tutanağında emvallerin kesildiği yerin devlet ormanı olduğu, tapusunun bulunmadığı ve yakalanan emvallerin cins ve ebatlarının zeminde yer alanlara uygun olduğu bildirilmiştir.
Sanık, 26.4.1996 günlü oturumdaki ilk savunmasında; suç tutanağında belirtildiği gibi ormandan emval kesmediğini, D Köyünden Mehmet ve Mustafa'nın tapulu arazilerinden kestiğini, yolda Orman Muhafaza Memurlarınca yakalandığını, düzenlenen tutanağı okumadan imzaladığını, görevlilere tapulu yerden kesim yaptığını söylemediğini, tapu sahibinin zarara uğrayabileceği düşüncesiyle sakladığını belirtmiştir. Keza, olay mahallinde yapılan keşifte duruşmadaki savunmasını tekrar ettiğini belirterek suç konusu emvali kestiği yeri göstermiştir.
Suç tutanağını ve makta muayene tutanağını düzenleyen tanıklar Orman Muhafaza Memurları Zekeriya ve Dursun duruşmadaki anlatımlarında sanık hakkında düzenledikleri tutanağın doğru olduğunu, sanığın kendilerine tapulu yerden kesim yaptığını söylemediğini, yer göstermesi üzerine makta tutanağı düzenlediklerini beyan etmişlerdir.
Tutanak tanıklarından Zekeriya mahallinde yapılan keşifteki anlatımında ise, makta muayenesi için olay yerine gittiklerinde, sanığın kestiği ağaçların yerlerini gösterdiğini, buna göre makta muayene raporu düzenlediklerini, sanığın keşif sırasında göstermiş olduğu ağaçlar ile makta tutanağı içeriğinin uyduğunu belirtmiştir.
Savunma tanıkları Mehmet ve Mustafa mahallinde yapılan keşifte dinlenmişler ve sanığın düğünü olması nedeniyle ihtiyacı Olduğunu belirterek tapulu arazilerinden ağaç keserek odun yapmak istediğini söylediğini, izin vermeleri üzerine bir miktar pırnal meşesi ve sandal tabir edilen ağaççıklardan kesip götürdüğünü, kesim yapılan yerin tapulu arazileri Olduğunu beyan etmişlerdir.
Savunma tanıklarından Mustafa'ya ait D Köyü Başdere mevkiinde yer alan 35 sayılı parsel ile Mehmet 'e ait aynı yerdeki 37 sayılı parselin tapu kayıtları ve çap haritaları getirtilerek mahallinde yapılan keşif sonucunda serbest Orman Mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 26.6.1996 tarihli raporda; 35 ve 37 numaralı parsellere ait çap haritalarının zemine uygulandığı ve zemine uygun Olduğu, 35 numaralı parselin kuzey ve batı sınırında ve 37 numaralı parselin kuzey ve doğu sınırında sıra halinde bulunan, mahalli halkın pırnal olarak adlandırdıkları akça kesme ile saçlı meşe ağaç ve ağaççıklarının ve münferit olarak bulunan sandal ve katran ağaççıklarının bir kısmının balta ve tahra ile kesilerek gövde, dal aksamını teşkil eden yakacak nitelikteki kısımlarının sahadan kaldırıldığını, kesilen bu ağaççıkların dip kütüklerinden 1996 yılı ilk veietasyon devresinde çıkan şah ve filizlerin 30 - 50 cm. boya eriştikleri, buna göre kesimin 1996 yılı şubat ayı içinde gerçekleştiği, bu verilere göre;
1- 35 - 37 parsel sayılı taşınmazların geçerli tapuya dayanan, sahipli kültür arazisi niteliğinde ve Orman Yasasının l/F maddesi kapsamına göre orman sayılmayan yerlerden bulunduğu,
2- Bu yerlerdeki sıra haldeki ağaç ve ağaççıklardan kesilmiş olanların suç tutanağına konu olan emvalin kesim tarihi, emval cinsi ve miktarı yönünden benzer oldukları,
3- Ancak, bu gibi yerlerden sahiplerinin gerek zati ihtiyaçların gerekse pazar satışları için yapacakları kesim için orman idaresine haber vermeleri gerektiği ve bu hususun idare tarafından bir tutanakla belgelenmesinden sonra kesim izni verileceğini, dosyada böyle bir başvuru belgesi bulunmadığına göre eylemin Orman Yasasının 116/B maddesinin uygulanmasını gerektireceğini belirtmiştir. Rapora ekli krokide de kesim yapılan yerlerin tapulu arazi içinde gösterildiği anlaşılmaktadır.
Bütün bu bilgi ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde
Sanığın, suç tutanağına konu olan emvalleri tapulu araziden kestiğine ilişkin savunması, tutanak tanığı Zekeriya'nın keşifteki anlatımı, savunma tanıklarının beyanları ve bilirkişi raporu ile doğrulanmış ve suç tutanağının aksi kanıtlanarak sanığın söz konusu emvalleri devlet ormanından değil tapulu araziden kestiği açıkça belirlenmiştir. Sanığın kesim yaptığı tapulu arazilerin Orman Yasasının 1/Fmaddesine göre orman sayılmayan yerlerden olduğu bilirkişi raporunda belirtilmiştir.
11.12.1987 tarihli ve 19661 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, 6831 sayılı Orman Yasasının 1. maddesine göre orman sayılmayan yerlerdeki ağaç ve ağaççıklardan sahiplerinin faydalanma şekli ve esaslarına ilişkin Yönetmeliğin 4. maddesinin (d) bendinde, "ağaççık"; "tabii olarak boylanmayan, yan dallarının çoğalması ve fazlaca gelişmesi sonucunda tepesi yayvanlaşan, genel olarak genişliğine bir büyüme şekli gösteren, boyu 8 metreyi bulmayan uzun ömürlü odunsu bitkilere çapı ne olursa olsun ağaççık denir" şeklinde tanımlanmıştır. Keza, Orman Genel Müdürlüğünün 3.9.1964 tarihli ve 1950/ 138 sayılı tebliğinde ağaççık tanımı aynı şekilde yapıldıktan sonra, başlıca ağaççık türleri sayılmış ve "akçakesme"de sayılanlar arasında yer almıştır. Somut olayda, bilirkişi raporunda suç tutanağına konu emvallerin, mahalli halk arasında pırnal olarak bilinen, "akçakesme" ağaççıkları oldukları belirlendiğine göre, sanığın tapulu araziden idareden izin almadan ağaççık kesmek eyleminin orman Yasasının 116/son maddesinin yollaması ile 109. maddesine uyduğu açıktır. Bu itibarla, yerinde olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri, "dosya içeriğine göre haklı nedenlere dayanan Özel Daire bozma kararına uyulması gerektiğinden direnme hükmü bozulmalıdır." gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğ namedeki düşünceye aykırı olarak (ONANMASINA), 2.6.1998 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.