 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No : 1997/368
Karar No : 1998/29
Tarih : 10.02.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Yeddieminlik görevini suistimal suçundan sanık S.A.'in TCK.nun 276-2-son, 81/2-son maddeleri uyarınca 4 gün hapis ve 233.334 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin; (Havza Asliye Ceza Mahkemesi)'nce 29.5.1996 gün 220/72 sayı ile verilen karar, Üst C. Savcısı ve sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nce 30.10.1997 gün ve 8640/9167 sayı ile;
Usul ve yasaya uygun görülerek, iki üyenin "sanığın tekerrüre esas alınan ve yerine getirilen önceki hükümlülüğü özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilen para cezası olup 24.7.1987 tarihinde yürürlüğe giren ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesini değiştiren 3355 sayılı Yasa uyarınca para cezası asıl hükümlülüğü oluşturduğundan 4 gün hapis cezasının paraya çevrilmesinin gözetilmemesi" nedeniyle hükmün bozulması gerektiği yolundaki düşüncelerine karşı oyçokluğu ile onanmıştır.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 9.12.1997 gün ve 95014 sayı ile;
Karşı oy doğrultusundaki görüşte belirtilen ve ayrıca TCK.nun 81/2. maddesi uygulanırken küsurat atılmayarak 1 lira fazla para cezası tayinin TCK.nun 30/2. maddesine aykırı olduğu şeklindeki gerekçelerle itiraz ederek Özel Dairenin onama kararının kaldırılıp Yerel Mahkeme hükmünün ileri sürülen iki nedenle bozulması istenmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulunca okundu gereği konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Yeddieminlik görevini kötüye kullanmak suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluş ve sübutta bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Çözülecek sorunlar;
1- Suç tarihinden önce hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilmiş para cezasından ibaret hükümlülüğü bulunan sanığın sonradan işlediği suç nedeniyle verilen 30 güne kadar (somut olayda 4 gün) hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca paraya veya bu maddede yazılı tedbirlerden birine çevrilmesinde zorunluluk olup olmadığı,
2- Para cezasının TCK.nun 30/2. maddesindeki kurala uygun biçimde saptanıp saptanmadığı hususuna ilişkindir.
647 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasında; ağır hapis hariç, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların "TAKDİRE" dayalı olarak paraya ve maddede yazılan tedbirlerden birine çevrilme hali, 2. fıkrasında ise; "suç tarihinden önce, para cezasına veya tedbireçevrilmiş olsa dahi, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmemiş bulunma ÖN KOŞULUNA bağlı olmak kaydı ile "ZORUNLU" olarak para veya tedbirlerden birine çevirmenin iki hali düzenlenmektedir. Bu iki halden birincisi; hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın 30 günü aşmaması, ikincisi, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan kişinin suç tarihinde 18 yaşını ikmal etmemiş bulunmasıdır.
Yürürlüğe girdiği 16 Temmuz 1965 tarihinden bu yana birçok kez değişikliğe uğrayan 647 sayılı Kanun, en son 15.4.1987 tarih ve 3355 sayılı ve 7.12.1988 tarih ve 3506 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonucu bugünkü şeklini almıştır.
3355 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce Kanunun 4. maddesinin 4. fıkrası; "Uygulamada asıl ceza, bu madde hükümlerine göre para cezasına veya tedbire çevrilen hürriyeti bağlayıcı cezadır" biçiminde düzenlenmişken 3355 sayılı Kanunun 1. maddesi ile "Uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen para cezası veya tedbirdir" biçiminde yeniden düzenlenmiş, 3506 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle bu son ibare aynen muhafaza edilmekle beraber, 4. fıkraya ayrıca; "Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez" tümcesi eklenmiştir. Bu ilave değişiklikle yasa koyucunun, hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilen para cezalarının, CMUK.nun 305. maddesi 2. fıkrasındaki koşullara bağlı olmaksızın temyiz edilebilmesini amaçladığı açıkdır.
647 sayılı Kanunda yapılan bu değişiklik süreci içinde 4. maddenin 2. fıkrasında yer alan; "suç tarihinden önce, para cezasına veya tedbire çevrilmiş olsa dahi hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmemiş" olmak ön koşuluna hiç dokunulmadığı ve tüm evrelerde aynen muhafaza edildiği görülmektedir. Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, 2. fıkradaki bu koşulun örtülü biçimde bile olsa ilga edildiğinden söz etmek mümkün değildir. Yargıtay Ceza Dairelerinin süre gelen uygulama ve kabulleri de bu doğrultudadır. Sanığın somut olayda suç tarihinden önce para cezasına dönüştürülmüş hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin mahkumiyetinin olması da nazara alındığında Yerel Mahkemenin bu hususa ilişkin uygulamasında bir isabetsizlik yoktur.
Öte yandan, Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK.nun 81/2. maddesi uygulanarak bulunan sonuç para cezasının 233.333 lira yerine TCK.nun 30/2. maddesi hükmüne aykırı biçimde küsuratı atılmayarak 233.334 lira şeklinde hesaplanması yasaya aykırı, olup açıkça bozma nedenidir. O halde bu hususa ilişkin itirazın kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün saptanan yasaya aykırılık nedeniyle bozulması gerekir.
Ancak, itiraza konu edilen para, günümüzün ekonomik koşulları nedeniyle ticari hayatta satınalma gücü olmayan bir miktara ilişkin olup, usul ekonomisi açısından bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemektedir. Bu itibarla Yerel Mahkeme hükmünün sonuçta düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Başsavcılık tebliğnamesinde ileri sürülen ve 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasının uygulanmasına yönelik birici itiraz sebebi yerinde görülmediğinden REDDİNE, TCK.un 30/2. maddesiyle ilgili ikinci itiraz sebebinin KABULÜNE ve Yerel Mahkeme hükmünün bu nedenle BOZULMASINA, ancak bozmaya konu olan husus, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak ağır para cezasının 233.33 liraya indirilmesi suretiyle sair yönleri yasa ve usule uygun bulunan hükmün düzeltilerek (ONANMASINA), 10.2.1998 gününde, oyçokluğuyla karar verildi.