 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E. 1996/4-86
K. 1996/91
T. 14.5.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MANEVİ TAZMİNAT İSTEĞİ
AVUKATLIK ÜCRETİ
TEMYİZ İSTEMİ
(Zımnen şahsi hakkı kapsaması)
KARAR ÖZETİ HUMK.nun 423. maddesi, "karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine re'-sen hükmedilmesini" amirdir.
Katılanın manevi tazminat isteğinin reddedilen kısmı üzerinden sanık vekili yararına avukatlık ücretine hükmetmeyen yerel mahkeme kararı; temyiz dilekçesinde bu hususa açıkça değinmemiş, ancak; "inceleme sırasında dikkat buyurulacak noksanlıklardan dolayı da hükmün bozulması" ibaresini yazan sanık vekilinin bu talebinin şahsi hakkı kapsadığı kabul edilerek, "reddedilen miktar üzerinden sanık yararına avukatlık ücretine hükmedilmesi" yönünden bozulmalıdır.
(1412 s. CMUK. m. 320, 313)
(1086 s. HUMK. m. 413/son, 423)
Görevi kötüye kullanmak suçundan sanıklar Mustafa ve Neriman'ın, TCK. nun 230, 59; 647 sayılı Yasanın 4, TCK.nun 72. maddeleri uyarınca 425.000'er lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına, 647 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince sanıkların bu cezalarının ertelenmesine, 10.000.000 lira manevi tazminatın sanıklardan müteselsilen alınıp müdahile verilmesine, 60.000 lira nisbi harç ile dökümü yazılı yargılama giderinin sanıklardan müteselsilen tahsiline ilişkin hükümleri içeren ve (Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemes)i'nce 12.12.1994 gün ve 141 -336 sayı ile verilen karar, sanıklar vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nce, 12.3.1996 gün ve 33/1 79 sayı ile;
Sanıkların eylemleri hakkında TCK.nun 240. maddesi yerine 230. maddesi uygulanmış, ayrıca nisbi harç eksik belirlenmiş ise de karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmadığı, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak, katılanın ödenceyi sanık Mustafa'dan istemesi karşısında, diğer sanığın ödenceden zincirleme sorumlu tutulması" isabetsizliğinden, kısmen tebliğname doğrultusunda bozulmuştur.
Bu karar için, 15.4.1996 gün ve 43687 sayı ile itiraz yoluna başvuran Yargıtay C. Başsavcılığı;
"Katılan Esma, 20.12.1993 tarihli dilekçesinde; sanık Mustafa'dan 15 milyon lira manevi tazminat talep etmiş, mahkemece 10 milyon manevi tazminata hükmedilmiş, başka bir deyişle tazminat talebinin 5 milyon lirası reddedilmiştir. Mahkumiyet kararı ile kişisel hak isteminin bir bölümü kabul edilmiş bulunduğundan, hükmün tarihinden yürürlükte olan avukatlık asgari ücret tarifesinin 15. maddesine göre red edilen miktar üzerinden avukatlık ücreti tayin edilmesi gerekir.
HUMK.nun 423, CYUY.nın 413/son maddeleri ve 5.3.1941 tarih ve 5017 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulu'nun yerleşmiş uygulamalarına göre, avukatlık ücretinin yargılama giderinden olduğuna şüphe bulunmadığı gibi, aynı zamanda kişisel hak niteliğindedir.
Sanık savunmanı layihada ileri sürdüğü temyiz sebeplerinden ayrı olarak, "inceleme sırasında dikkat buyurulacak noksanlıklardan dolayı" da hükmün bozulmasını talep etmiştir. Kullanılan bu ibare vekalet ücretinin kişisel hak olma niteliğini de kapsar ve hükmün bu yönden de incelenmesini zorunlu kılar.
Ceza Genel Kurulu'nun 12.12.1994 gün ve 319/337 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu itibarla, vaki temyiz ve dilekçede yer alan ibarenin şahsi hakkı da kapsadığı ve hükmün her yönüyle incelenmesi gerekeceğinden reddedilen miktar üzerinden sanık yararına vekalet ücreti tayin edilmemesi noktasından da esas mahkemesi hükmünün incelenip bu sebepten de bozulması gerekmektedir" biçimindeki gerekçe ile Yerel Mahkeme kararının bu sebepten de bozularak Özel Daire bozma kararına ilave edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında sübutunda uyuşmazlık bulunmayan olayda çözümlenecek sorun, sanığın temyiz dilekçesinde yer alan "inceleme sırasında dikkat buyurulacak noksanlıklarından dolayı da hükmün bozulması" ibaresinin kişisel hakkı içerip içermediği ve buna bağlı olarak red edilen miktar üzerinden sanık yararına avukatlık ücreti hükmedilmesine gerek bulunup bulunmadığının belirlenmesidir.
CMUK.nun 320. maddesinde, "Yargıtay temyiz dilekçe ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313. maddesinin 2. fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını tayin için yeniden müstenidat göstermeye lüzum yoktur.
Bununla beraber böyle müstenidat gösterilmişse kabul olunur" hükmü yer almaktadır.
Bu maddenin gerekçesinde de aynen: "Temyiz Mahkemesi, kanunun doğru tatbik edilip edilmediğini araştırmakla mükellef olduğundan velevki layihai temyiz de dermeyan edilmemiş olsa bile kanunun herhangi bir suretle ihlal edildiğini gördüğü takdirde hükmü nakzedebilir... Hukuk Usulü Muhakemelerinin terviç ettiği dairede mahkemei temyizin kendisine sevk olunan işlerde resen tetkikatını teşmil ederek layihada serdedilmemiş olan ve fakat muhalifi kanun görülen esbaptan dolayı da hükümlerin nakzolunabilmesi kabul edilmiştir" denilmektedir.
Bu madde hükmü ve gerekçesinden anlaşılacağı üzere Yargıtay, gösterilen temyiz sebepleri ile bağlı değildir. Temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilir.
Nitekim Ceza Genel Kurulu, asıl ceza yönünden temyiz incelemesine tabi olmayan bir hükme bağlantılı olarak verilen "müsadere", "iş yerinin kapatılması", "meslek ve sanatın tatili", "tecilli cezanın aynen çektirilmesi", "sürücü belgesinin geri alınması" ve benzeri kararlarda suç niteliğine veya şahsi hakka yönelik temyizin hükmün tümüne temyiz edilebilirlik vasfını kazandıracağını ve hükmün her yönüyle inceleneceğini kabul ederken Yargıtay'ın temyiz istemi ile bağlı olmadığı İlkesine dayanmıştır.
Bu itibarla, sanık Mustafa vekilinin temyiz dilekçesinde yer alan "inceleme sırasında dikkat buyurulacak noksanlıklardan dolayı da hükmün bozulması" ibaresinin şahsi hakkı da kapsadığı ve hükmün her yönüyle incelenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Öte yandan "davanın ehemmiyetine göre kanunu mucibince takdir olunacak vekil ücretlerinin yargılama giderlerinden olduğu HUMK.nun 423. maddesi ile hükme bağlandığı gibi, 29.5.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; "Karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine, diğer yargılama giderleri gibi mutlak suretle talep olunmaksızın kendiliğinden (re'sen) hükmedilmesi gerektiği ve bu gibi karşı tarafa yükletilmesi gereken vekalet ücreti taleplerinin ayrı bir dava konusu yapılamayacağı" belirtilmiştir.
Yerel mahkeme, katılanın 15 milyonluk manevi tazminat talebinin 10 milyonluk bölümünün kabulüne hükmetmiş, red edilen miktar üzerinden sanık yararına avukatlık ücreti belirlenememiştir. Oysa, suç tarihinde yürürlükte olan ve 13.5.1993 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 15 ve 11. maddelerinin 2. fıkraları uyarınca manevi tazminat talebinin reddedilen miktarı için, katılan lehine takdir olunan miktarı geçmeyecek şekilde, sanık yararına da tarifelerin üçüncü kısmına göre vekalet ücreti takdir edilmesi gerekmektedir.
O halde, yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazı-nın kabulüne ve red edilen miktar üzerinden sanık yararına vekalet ücretine hükmedilmeden karar verilmesi isabetsizliğinin, Özel Dairenin kararına ikinci bozma nedeni olarak eklenmesine karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün Özel Daire bozma nedenine ilaveten "red edilen miktar üzerinden sanık yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi" isabetsizliğinden de (BOZULMASINA), 14.5.1996 günü oybirliği ile karar verildi.