 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No : 1996/24
Karar No : 1996/34
Tarih : 12.03.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Hırsızlık suçundan sanık Yaşar'ın beraatine ilişkin, (Şebinkarahisar Sulh Ceza Mahkemesi)'nce verilen 14.04.1993 gün, 125/33 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 08.03.1994 gün, 1760/1843 sayı ile; "eksik soruşturma" nedeniyle hükmü bozmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, 28.12.1994 gün, 23/183 sayı ile^sanığın TCK.'nun 494/2, 522; 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri gereğince 100.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün da, C. Savcısı ve sanık tarafından temyizi üzerine, 6. Ceza Dairesi, 19.12.1995 gün, 12964/13735 sayı ile; "Sanığın birden fazla hırsızlık suçunu işlediği anlaşıldığından, TCK.'nun 71. maddesi yerine 80. maddesinin uygulanması gerektiği" karşı oylarıyla ve oyçokluğuyla hükmün onanmasına karar vermiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 30.01.1996 gün, 103451 sayı ile;
"Sanık, 16 gün ara ile katılana karşı hırsızlık suçlarını işlediğinden eylemleri bir bütünlük arzetmektedir. Kısa, makul bir süre içerisindea aynı şikayetçiye karşı birden fazla suç işlemiş ve bu suçlarıyla yasanın aynı hükmünü ihlal etmiştir.
Müteselsil suçları oluşturan eylemlerin aynı gayeye yönelik olması halinde, suç işleme kararında birlik sizkonusudur. Eylemlerden birinin, başka bir iddianameye konu teşkil etmesi, müteselsil suç olma vasfını kaybettirmez. Bu nedenle derdest davada sanığın sadece, TCK.'nun 80. maddesi ile yapılacak arttırmadaki miktar kadar bir ceza ile cezalandırılması gerekmektedir." gerekçesiyle itiraz ederek, onama kararının kaldırılıp hükmün bozulmasını talep etmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Şikayetçi, 22.09.1992 günlü dilekçesinde; kendine ait taşınmazdaki ağaçların, sanık tarafından bir gün önce kesilerek götürüldüğünü iddia etmiştir. 30.09.1992 günlü iddianame ile sanığın hırsızlık suçundan TCK.'nun 491/ilk, 522. maddeleri gereğince cezalandırılması için kamu davası açılmıştır. Bu davanın açılmasından sonra, şikayetçi tarafından verilen 08.10.1992 tarihli dilekçede, müşterek - muristen kalan taşınmazdaki ağaçların sanık tarafından tekrar kesildiği belirtilmiş ve sanık hakkında bu eyleminden dolayı hırsızlık suçundan 14.10.1992 günlü iddianame ile ikinci kez dava açılmıştır.
Her iki davanın yargılaması sırasında 14.04.1993 günlü oturumda, katılan vekili davaların birleştirilmesini talep etmiş, eylemlerin ayrı ayrı suç teşkil ettiği gerekçesiyle bu talep irdelenerek reddolunmuştur.
Sanık hakkında, ilk eyleminden dolayı 30.09.1992 tarihli iddianame ile açılan kamu davasında, 06.07.1994 günü sanığın TCK.'nun 494/2; 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ilişkin 28.12.1994 günlü Yerel Mahkeme kararı ise, C. Savcısı ve sanığın temyizi üzerine Özel Dairece onanmıştır.
Açıklanan olayda, Yargıtay C. Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluş ve sübutta bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Çözümlenecek sorun, sanığın eylemlerinin iki ayrı suçu mu, yoksa zincirleme (müteselsil) suçu mu oluşturduğuna ilişkindir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere iddianamenin düzenlenmesi, mahkumiyet hükmü, şikayetten vazgeçme üzerine verilen düşme kararı, Af Yasası hukuki kesinti oluşturmaktadır. Mütemadi (sürekli) suçlarda hukuki kesintiden sonra fiile devam edilmesi, müteselsil suçlarda ise fiilin tekrarlanması, yeni ve müstakil bir suçu oluşturmaktadır. Yargıtay'ın duraksamasız ve kararlıkık gösteren içtihatları da bu doğrultudadır.
İncelenen dosyada; 30.09.1992 tarihli iddianame ile hukuki kesinti oluştuktan sonra, 08.10.1992 günü ikinci kez işlenen hırsızlık fiili, ayrı bir suç teşkil etmektedir. Bu nedenle olayda, Yerel Mahkeme'nin de TARTIŞTIĞI ve kabul ettiği gibi, TCK.'nun 80. maddesinin uygulanması olanaksızdır. Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluğun görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami SELÇUK: "T. Ceza Yasası'nın 80. maddesinde öngörülen ve suçların içtimamı düzeğnleyen kesintili (müteselsil) suç; "her suça ayrı ceza uygulanır" ilkesinin bir ayrığıdır. O yüzden kesintili suçta, ceza uygulaması ve süreaşımı hükümleri (md. 103) dışında ve bu ilke doğrultusunda her suç bağımsızlıklarını korur. Tek ceza ve süreaşımı açısından getirilen ayrık durumun nedeni de, ayrı kasıtlllarla ve fakat bu kasıtları kapsayıcı ve kavrayıcı nitelikteki "ayrı suç işleme kararı"yla suçların işlenmesidir. Bu ise eylemlerin / suçların niteliklerine, işleniş biçimlerine, benzerliklerine göre çözülecek bir fiili sorundur. Bunu çözme yetkisi Yargıtay'ın değil, duruşma yapan organındır. yargıtay, duruşma yapan yargı organının yerine geçerek hüküm kuramaz. incelem konusu olayda, iddianame düzenlemesinden sonra yeni suçun işlenmiş olması, yeni bir karar olduğuna ilişkin sadece gülü bir karinedir. Ancak, bu tersi kanıtlanamaz nitelikte bir karine değildir. Bu konuda kesin kural getirilemez. Yargıtayın eski görüşleri bu açıdan gözden geçirilmeli ve sorunun tartışılması duruşmayı gerçekleştiren mahkemece mutlaka yapılmalıdır. Bu gerekçeyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum. İtiraz kabul edilmelidir" düşüncesiyle karşı oy kullanılmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), 12.03.1996 günü oyçokluğuyla karar verildi.