 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1995/1
Karar no : 1995/158
Tarih : 22.05.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Kastem adam öldürmek ve 6136 sayılı Yasaya aykırı davranışta bulunmak suçlarından sanık Ertan'ın TCK.nın 448, 51/2, 59 ve 6136 sayılı Yasanın 13/1, TCK.nın 59. maddeleri uyarınca 10 yıl ağır hapis, 10 ay hapis ve 133.333 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi)'ince 30.12.1993 gün ve 227/235 sayı ile verilen kararın, sanık müdafi ve C.Savcısının aleyhe temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce, 29.9.1994 gün ve 2156/2982 sayı ile;
(C.Savcısının tüm itirazlarının, sanık müdafinin sair itirazlarının reddine. Ancak:
Olay günü; sanık Ertan ve arkadaşlarının, Kızılcahamam'da gözlem altında bulunan arkadışlarını ziyarete gittiklerinde, ilçede karışıklık çıkması üzerine karakola sığındıkları, karakolda bekledikleri sırada polis görevlilerinin Ankara'ya dönmelerini tavsiye ettikleri, bu tavsiyeye uyarak Ankara'ya dönerlerken, yolda pusu kuran çık kalabalık bir grubun taşlı sopalı saldırısına uğradıkları, adı geçen sanığın bindiği aracın da saldırıya uğrayıp, camlarının kırıldığı sırada, paniğe kapılan sanığın kalabalığı doğru iki el ateş ettiği, kurşunlardan birini ölen Hacı Ömer'in sol kaçasından girerek, kasığından çıkmak suretiyle aşırı kan kaybından ölümüne neden olduğunun dosya içeriğinden açıklıkla anlaşılması karşısında, sanığın yasal savunma koşulları içinde hareket etmekle birlikte, savunmada aşırılığa kaçtığının kabulü ile TCK.nın 448, 50, 59 ve 6136 sayılı Yasanın 13/1, TCK.nın 59. maddelerinin uygulanması suretiyle cezalandırılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi) isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 29.11.1994 gün ve 223/195 sayı ile; olayda yasal savunma koşullarının bulunmaması nedeniyle yasal savunmada sınırın aşalmasından da sözedilemeyeceği, açıklamasıyla önceki kararda direnmiştir.
Bu karar da, sanık müdafi tarafından süresinde temyiz edildiğinden dosya, Yargıtay C.Başsavcılığı'nın "onama" istekli 27.2.1995 gün ve 1/1665 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay 1. Başkanlığı'na gönderilmekle; Ceza Genel Kurulun'ca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın üzerine yüklenen suçu, ağır tahrikin oluşturduğu psikolojik ortam altında mı, yoksa yasal savunmada zaruret sınırını aşmak suretiyle mi işlediği hususundadır.
Yasal savunma, TCK.nın 49. maddesinde düzenlenmiştir. Bir savunmanın yasal sayılabilmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bu koşulları iki grupta toplayabiriz.
1- Saldırıya ilişkin koşullar: Nefse ya da ırza yönelmiş haksız bir saldırı olmalıdır. TCK.nın 49. maddesinde; "...bir taarruzu filhal def'i zarureti" denilmek suretiyle, somut olarak bir saldırının varolması gerektiği belirtilmiştir. Saldırı ile savunma aynı anda olmalıdır. Muhtemel bir saldırıya karşı savunma yasal sayılamaz. Sona ermiş bir saldırıya karşı girişilecek hareket de savunma niteliğinde değildir. Bununla birlikte, henüz başlamamış ve fakat başlaması muhakkak olan, başladığında savunmayı olanaksız kılacak veya çok zor durumda bırakacak saldırıya karşı savunma yasal sayılmalıdır.
Öte yandan, sona ermiş olmakla beraber, yenilenmesi heran ve hemen beklenen saldırının da sona ermemiş sayılması gerekir.
Saldırının haksızlığı, onun mutlaka suç oluşturmasını gerektirmez. Önemli olan hukuk düzenine aykırılığıdır. Tabi ki, haksız saldırı nefis ya da ırza yönelik olmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin koşullar: Saldırıdan kurtulmak için savunmada bulunmak zorunlu olmalıdır. Faile kaçmak yükümlülüğü yüklenemez. Bu itibarla, kaçması olanaklı iken kaçmayarak kendini savunan fail yasal savunma hükmünden yaralanır.
3- Saldırı ile savunma arasındaki oran: Saldırıya uğrayan hak ile savunma arasında denge bulunmalıdır. Kendisini bir sopa ile döven kimseyi tabancasını ateşleyerek öldüren failin davranışı arasında denge bulunduğu söylenemez. Denge, saldırı ve savunmada kullanılan araçlar bakımından aranmalıysa da; bunu, araçların özdeşliği biçiminde anlamamak gerekir. Bu nedenle, saldırganın kullandığından daha etkili bir aracı saldırıyı önleyecek biçimde kullanmış olan failin, denge koşuluna aykırı davranması sözkonusu olamaz.
O halde, yasal savunma; failin ağır ve haksız bir saldırıyı kendisinden veya başkalarından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepkidir. Yasal savunma koşulları altında işlenen eylem hukuka uygundur. Bu halde, hukuka aykırılıktan sözedilemeyeceği için faile ceza verilemez.
TCK.nın 50. maddesinde düzenlenen, yasal savunmada zaruret sınırının aşılmasından sözedilebilmesi için, failin iradesinin savunmaya yönelik olması ve kendisini veya üçüncü kişileri savunma zaruretinde bulunması gerekir. Örneğin, failin karşılaştığı koşullarla, uygun olmayan araçlarla kendisini savunması veya saldırıyı etkisiz kıldıktan sonra da savunma ve tepkilerinde ısrar etmek suretiyle aşırılığa kaçması gibi...
Zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı belirlenirken, failin o an içinde bulunduğu ruh halinin (psikolojik durumu) gözönünde bulundurulması gerekir.
Uyuşmazlık konusu olayda; sanık Ertan ve beraberindekilerin Kızılcahamam
İlçesi'nde gözlem altında bulunan arkadaşlarını ziyarete gittikleri, ilçede karışıklık çıkması üzerine polis karakoluna sığındıkları, polis görevlilerinin Ankara'ya dönmelerini tavsiye ettikleri, bu tavsiyeye uyarak iki taksi ile Ankara'ya dönerlerken, yolda pusu kuran kalabalık bir grubun taşlı sopalı saldırısına uğradıkları, bu saldırıyı atlatan sanık ve arakdaşlarının içinde bulunduğu araçların ilçede petrol ofisi önünde bir başka kalabalık grubun saldırısı ile karşılaştıkları, ilk saldırıda otonun durdurulacağı veya fazla sürat nedeni ile kontrolden çıkacağı endişesi ile paniğe kapılan sanığın, kendilerine taşlı sopalı yoğun saldırıda bulunan kalabalığa doğru iki el ateş ettiği, kurşunlardan birinin ölenin sol kalçasından girip kasığından çıkmak sureti ile aşırı kan kaybından ölümüne sebep olduğu, savunma, tanık anlatımları, 17.5.1993 günlü tesbit tutanağı, ölü muayene ve otopsi tutanağı ve Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nün 18.5.1993 tarihli raporu ile anlaşıldığından, sanığın olay sırasındaki ruhsal durumu, kendilerine yönelik saldırının boyutunun ne olabileceğini öngörebilecek durumda olmaması nedeniyle yasal savunmada zaruret sınırını aşmak suretilye yüklenen suçu işlediğinden, direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
Karşı oy kullanan Kurul Üyeleri: "direnme kararının haklı nedenlere dayandığını" ileri sürmüşlerdir.
SONUÇ : Sanık müdafinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden, direnme kararının isteme aykırı olarak (BOZULMASINA), 22.5.1995 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.