Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1994/8-54
Karar no : 1994/79
Tarih : 28.3.1994

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • HIRSIZLIK ( Yargıtayın Esas Mahkemesinin Yerine Geçerek Yargılama Yapmasının Mümkün Olmaması )
  • YARGITAYIN ESAS MAHKEMESİNİN YERİNE GEÇMESİ ( Sayılı ve Sınırlı Durumlar Dışında Yargılama Yapmasının ve Karar Vermesinin Mümkün Olmaması )
  • DURUŞMA ( Yargılama İle İlgili Vakıaların Gerçekliğini Saptamak İçin Mevcut Olması )
  • YARGILAMA İLE İLGİLİ VAKIALARIN GERÇEKLİĞİNİN SAPTANMASI ( Duruşma Yolu İle Mümkün Olması )
  • ŞİKAYETÇİNİN HIRSIZLIK OLAYINA KATILDIĞI İDDİASI ( Sigorta Şirketinden Para Almak İçin Bu Yola Başvurduğu İddiasının Kanıtlanamaması )
  • YANGIN ÇIKARMA SUÇU ( Sanıkların Bu Suçu Şikayetçinin Sigortadan Para Almak İçin Çıkardıklarını Söylemeleri )
 
1412/m.254,322
DAVA : Hırsızlık ve kasten yangın çıkarmak suçlarından sanık İbrahim'in beraatine dair Mehmet'in hırsızlık suçundan beraatine, yangın çıkarmak suçundan TCK.nın 370, 62, 381/2, 55/3, 59. maddeleri gereğince 2 yıl 1 ay 27 gün ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 30.12.1991 gün 164/178 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen;
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 20.3.1992 gün 2867/3839 sayı ile;
"Eksik soruşturma" nedeniyle hükmü bozmuş, bozmaya uyan Yerel Mahkeme bozma gereğini yerine getirdikten sonra 28.12.1992 gün 83/218 sayı ile, sanık İbrahim'in tüm suçlardan, sanık Mehmet'in hırsızlık suçundan beraatlerine, Mehmet'in yangın çıkarmak suçundan mahkumiyetine karar vermiş, katılan ve sanık Mehmet vekillerinin temyizi üzerine;
Özel Daire bu kerre 11.5.1993 gün 3911/5343 sayı ile;
"Müdahilin, sanıkları sigorta bedelini almak için mobilya mağazasını yakmaya azmettirdiği konusunda, sanıkların atfı cürmünden öte hiçbir kanıt bulunmadığı gibi bu konuda verilen takipsizlik kararlarına ilişkin itirazlar da raddedilmiştir. Sanıklar hazırlık soruşturması aşamasında kolluğa, müdahilin mobilya mağazasında hırsızlık yaptıklarını ve suçu gizlemek için mağazayı yaktıklarını, çaldıkları eşyaları sanık İbrahim'in arkadaşı Şenol'un dükkanına emanet bıraktıklarını belirtmişler, bu bilgi üzerine kollukça yapılan araştırmada eşyalar Şenol'un dükkanında elde edilmiştir. Bu olgu sanıkların kolluktaki ilk beyanlarının oluşa uygunluğunu göstermektedir. Bu koşullarda her iki sanığın hırsızlık suçu yanında kasten yangın çıkarmak suçlarından da cezalandırılması gerekirken yangın suçu yanlış vasıflandırılarak sanık Mehmet'in TCK.nun 370. yerine 381/2. madde ile cezalandırılması, diğer sanık İbrahim'in üzerine atılan yangın suçundan mahkumiyeti yerine beraati ve her iki sanığın hırsızlık suçundan mahkumiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozmuş, Yerel Mahkeme 3.11.1993 gün 125/143 sayı ile;
"Sanıklar ilk ifadelerinde hırsızlık ve yangın suçlarını işlediklerini söylemişlerdir. Şüphe üzerine soruşturma genişletilmiş, sanık İbrahim suçu inkar etmiş, sanık Mehmet ise işyeri sahibinin isteği üzerine, sigortadan para alınmasını temin için yangın çıkardığını söylemiştir. Hırsızlık için mağazanın yakılması mantıkla bağdaşmamaktadır. Mağaza yüksek bedelle sigortalıdır. Sanık Mehmet'in anlatımları, şikayetçi ile sigorta şirketi arasındaki ilişkiler ve dosya kapsamı gözönüne alındığında olayda hırsızlık suçunun unsurları bulunmamaktadır. Şikayetçi hakkında verilen takipsizlik kararı kesinlik taşımayıp her zaman dava açılması mümkündür. Sigorta bedelinin alınması için yangın çıkartılmıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi katılan vekili tarafından süresinde istenildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "Onama" istemli 14.2.1994 tarihli tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Sanıklar hakkında kasten yangın çıkarmak ve hırsızlık suçlarından açılan kamu davasında, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık suçun sübutuna ilişkindir.
Dosya içeriğine göre;
Katılan Seyit'in ortağı olduğu sitelerde bulunan mobilya mağazasında olay tarihi olan 12.10.1991 pazar günü yangın çıkmış, dört katlı olan mağazada bulunan mobilyalarla mağaza içinde bulunan eşya ve dekorasyon hasar görmüş, yangın binaya sirayet etmemiştir.
Şikayetçi; olayı öğrenip mağazaya geldiğinde yangının söndürülmüş olduğunu, binanın ana şalterinin açık bulunduğunu, büro ve mutfak kısmının elektriklerinin yandığını, diğer katların ışıklarının yanmadığını, elektrik tesisatını bilmeyenlerin ışıkları yakamayacağını, bu nedenle çalışan birisinin yangını çıkarmış olduğunu, Pazartesi günü işçilere gelen olup olmadığı sorduğunda, 1,5 aydan beri yanında çalışan sanık Mehmet'in yalan söyleyerek gelen olmadı dediğini, halbuki diğer sanığın Cumartesi günü mağazaya gelmiş olduğunu, Salı günü işe gelmeyen sanığın Perşembe günü işten çıktığını, sanık Mehmet'in Pazar günü mağaza önünde vuku bulan bir trafik kazasından bahsetmesi nedeniyle ondan şüphelendiğini söylemiştir.
Şüphe üzerine yakalanan sanık Mehmet 24.10.1991 günü karakolda ilk defa alınan ifadesinde; "borçlu olduğunu, kasada para bulunduğunu düşünerek törpülediği anahtarla yanında diğer sanık olduğu halde, mağazaya girdiğini, kasayı yerinden çıkarıp sürüklediklerini, açamayınca diğer sanığın toplayıp çantaya koyduğu eşyalarla olay yerinden ayrıldıklarını, ertesi gün tekrar gelip uğraştıklarını, kasayı açamayınca, parmak izi kalmasın diye yangın çıkartan diğer sanığa kibriti veridiğini" söylemiştir. Ertesi gün karakolda alınan ek ifadesinde, "şikayetçinin, ( dört milyon lira vereyim, bir arkadaşımla mağazaya gir, kasayı devir, açmaya çalış, kağıtları yak, ufak tefek şeyleri alın ) dediğini, tarih belirtmediğini ve anahtar vermediğini, zaman zaman kapıyı açmak için aldığı anahtarın eşini yaptığını olay günü diğer sanıkla birlikte bu taklit anahtarla mağazaya girdiklerini, kasayı açmaya çalıştıklarını, sanık İbrahim'in çantaya koyduğu eşyaları aldıklarını, ertesi gün tekrar gittiklerini kağıt ve evrakı yere döktüklerini, kibriti vererek vukubulan trafik kazasına bakmaya gittiğinden İbrahim'in kağıtları tutuşturduğunu, mal sahibinin önerdiği parayı almak için yaktıklarını" söylemiş, Sulh Ceza Hakimliğince bu beyanını tekrarlamıştır. Duruşmada ise mal sahibinin dört milyon lira teklif etmesi üzerine sigortadan para alınması için hırsızlık süsü vererek yazıhane bölümündeki kağıtları tutuşturduğunu fiili tek başına işlediğini beyan etmiştir.
Sanık İbrahim'in hazırlık aşamasında benzer beyanlarda bulunmuş, duruşmada ise suçu inkar etmiştir.
Şikayetçinin sigorta şirketinden para almak amacıyla mobilya mağazasını sanıklara yaktırdığına ilişkin sanıkların çelişkili beyanlarından başka mahkumiyetine yeterli ve kesin kanıt bulunmamaktadır. Şöyle ki,
1- Mağazadan alınan eşyalar sanık İbrahim'in çalıştığı yerin deposunda bulunmuştur.
2- Sanıklar, olay yerini ve mağazaya girdikleri servis kapısını göstermişler, hadiseyi ilk ifadelerinde olduğu gibi anlatmışlardır.
3- Olaydan sonra yapılan tesbitte toplam zararın 704.375.000 lira olduğu saptanmıştır.
4- Yangın sigorta poliçesine göre mağazadaki eşyalar 700.000.000 liraya sigortalıdır. Meydana gelen hasar, sigorta bedelinden daha fazladır. Ayrıca mağaza dört katlı olup üç milyar değerindedir ve 300.000.000 liraya sigortalıdır.
Yangının nerede başlayıp nerede biteceği, nasıl sonuçlanacağı bilinemeyeceğine göre, içindeki eşyalarla birlikte yaklaşık dört milyar lira değerinde olan bir yerin bir milyar lira sigorta bedeli için yakılması hayatın olağan akışına ve mantığa aykırıdır.
5- Şikayetçiye ait mobilya mağazası ile otomobiller 1986 yılından itibaren düzenli olarak sigorta ettirilmiştir.
Mevcut eşyaların olaydan önce kaçırıldığı ve bilahare sigorta bedelinin alınması gayesiyle yangın çıkarıldığına dair iddia ve hiçbir kanıt bulunmamaktadır.
6- Sanık Mehmet 18 yaşından küçük olup 1,5 aydan beri sanığın işyerinde çalışmaktadır. Şikayetçinin, tanımadığı ve kısa süre yanında çalışan bir çocuktan, mağazayı yakmasını istemesi ve yanına birisini bul demesi, bir kişi dururken iki kişiye binayı yaktırması olağan olmadığı gibi sanık Mehmet, şikayetçinin beyanı üzerine yakalanmıştır. Mağazasını yaktıran şikayetçinin, ortada hiçbir delil ve şüphe yokken şikayetçi sıfatıyla alınan ifadesinde suç ortaklarını bildirmesi de düşünülemez.
7- Yerel Mahkeme'ce, hırsızlık suçuna ilişkin delillerin izlerini yok etmek için yangın çıkarılmasının mantığa aykırı olduğu ileri sürülmüşse de, suç delillerinin gizlenmesi için yangın çıkartılması görülen olaylardandır.
8- Sanıkların, şikayetçiden alacakları dörtmilyon lira için yangın çıkardıkları kabul edilmişse de, olaydan yakalandıkları tarihe kadar geçen sürede böyle bir parayı istedikleri veya aldıkları konusunda da kanıt bulunmamaktadır.
9- Sanık Mehmet Özsüz'ün bu olaydan sonra 23.6.1993 tarihinde işlediği bir başka hırsızlık suçu nedeniyle cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10- Sanıkların ek beyanları üzerine suça azmettirmekten şikayetçi hakkında yapılan soruşturma sonunda, delil yetersizliği nedeniyle verilen takipsizlik kararlarına vaki itirazlar da reddolunmuştur.
11- Öte yandan sanık Mehmet kendilerine şikayetçi tarafından anahtar verilmediğini, aralarında bir tarih belirlenmediğini söylemiştir. Sanık temin ettiği taklit anahtarla, kendilerini suça azmettirdiğini söylediği şikayetçiden habersiz olarak mağazaya girdiklerini bildirmiştir. Diğer bir anlatımla olayın vukuundan şikayetçinin haberi yoktur. Sanıkların, neden alındığı kesin olarak belirlenemeyen ek ifadeleri kendi içinde çelişkili olup diğer kanıtlarla doğrulanmamıştır. Sanıkların sağladıkları taklit anahtarla mağazaya girip hırsızlık yaptıkları ve yangın çıkardıklarına ilişkin ilk ifadeleri; bulunan çalıntı mallar, olay ile yer gösterme ve yangın tutanakları, iddia ve dosya kapsamıyla sabit olup ilk ifadeleri olayın akışına uygun bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle şikayetçinin olaya katıldığına ve sigorta şirketinde para almak için mobilya mağazasını yakmaları konusunda sanıkları azmettirdiğine ilişkin, varsayımdan öte her türlü kuşkudan uzak kesin kanıt bulunamadığı gibi sanıkların hırsızlık amacıyla şikayetçiye ait mağazaya girdikleri, çaldıkları eşyaları sanık İbrahim'in çalıştığı dükkanın deposuna sakladıkları, ertesi gün tekrar mağazaya girerek kasayı açmaya çalıştıkları, parmak izlerini yoketmek için yangın çıkardıkları tüm dosya kapsamıyla sübuta erdiğinden Özel Daire bozma kararında açıklandığı şekilde sanıkların her iki suçtan cezalandırılmaları gerekirken yazılı şekilde önceki hükümde direnilmesi isabetsiz olup, hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami SELÇUK "Yüce Kurulun verdiği karar bir çok yönlerden hukuka aykırıdır. Bunları belirleyebilmek için, ilkin Yargıtay, temyiz yolu ve denetimi üzerinde durmak; ikinci olarak da bunların ışığında yapılan yanılgıları incelemek gerekir".
"a- Türk Yargıtayı; Alman, Fransız, İtalyan vb. ülkelerdeki bozma mahkemelerinin ( cours de cassation ) aynısıdır. Bozma mahkemeleri doğrudan öğrenme yargılaması ( cognizione ), yani duruşma yapmamaktadırlar. Bu kurumlaşmanın doğasından kaynaklanan belirleyici, zorlayıcı sonuçlar ise şunlardır; Duruşma, yargılamanın en önemli aşamasıdır ve var olma ( icat ) nedeni de, hırsızlık, yaralama, şiddetli geçimsizlik, bir tanığın içtenliği, doğru söyleyip söylemediği gibi olayların gerçekleşip gerçekleşmediklerini saptamaktır. Bu saptama işinin ise, tutunakları göre değil; duruşmadan edinilen izlenimlere göre yapılması zorunludur. ( C.Y.Y. md. 254 ). Yukarıda da belirttiğim gibi, duruşmanın varlık nedeni budur. O yüzden, kanıtları yeterli/yetersiz, yanlı/yansız vb. gibi değerlendirme yetkisi, yanlız ve yanlız duruşma yapan, duruşmaya katılan, bu nedenle de taraflarla, kanıtlarla doğrudan ve yüz yüze ilişki kuran, onlar üzerine yapılan yüksek sesli tartışmaları dinleyen, bir sözcükle kanıtlarla doğrudan diyalektik ilişkide bulunan duruşma yargıçlarına aittir. Böyle bir değerlendirmeyi yapabilmek için hukuk öğrenimi görmeye gerek olmadığından, jürilerde görüldüğü üzere, çeşitli mesleklerden gelen kişiler de olay sorunlarını çözebilmektedirler. Yeter ki, duruşmada hazır bulunsunlar. O nedenle, isterse deneyimli hukukçu olsun, duruşmaya katılmamış bir yargıcın, olaya ilişkin sorunları çözmesi; eşyanın doğası gereği olanaksızdır. O yüzden, istinaf ve dolayısıyla duruşma yapma yetkisine haiz olmayan ve duruşma yapmayan Yargıtay yargıçları, dünyanın hiç bir ülkesinde, duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçerek, olay sorunlarını çözememektedirler. Dahası istinaf mahkemeleri de, yeni baştan duruşma yapma yetkisini kullanmamış, yalnızca taraflar dinlenmekle yetinmişlerse, ilk mahkemelerce sabit kabul edilen olaylara ilişmemekte, öbür hukuksal sorunları ele almaktadırlar. Çünkü, yargılamanın temel ilkesi şudur: "Yargılandığın oranda hüküm kur ( sonuç çıkar ) tantum Judicatum, quantum conclusum". Bu yüzden duruşma yapmayan Yargıtay, olay değerlendirmesi yapamayacak, "olay sabittir/değildir", "tanık yansızdır, doğru söylüyor ) gibi salt olgulara ilişkin hükümler kurarak duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçemeyecektir. Eğer kurabilseydi, yargılama Yargıtay'da biter, yollama yargılamasına gerek duyulmazdı. Yargıtay'ımız, benzerleri gibi, bozma kararından sonra yeniden duruşma yapılmak üzere dava dosyasını esas mahkemesine göndermektedir. Bu zorunludur. Çünkü, ilke şudur; "Yargıtay yargıcı, davanın ( esasın ) değil; verilen hükmün yargıcıdır". O nedenle de, Yargıtay'ın C. Yargılama Yasası'nın 322. maddesinde sayılı ve sınırlı durumlar dışında, ( ilk ) esas mahkemesinin yerine geçerek karar vermesi, kesinkes olanaksızdır".
"Yargıtay yargıcı, hükmün yargıcı olarak, esas mahkemesinin sabit kabul ettiği olayları, eylemleri ve olguları, iki yolla denetleyecektir. 1.si; olayları/eylemleri/olguları sabittir/değildir biçimindeki vicdani kanı yargısını oluşturmak için yapılan duruşmanın yargılama yasalarına uygunluğunu ele alacaktır. Yargılama kusurlu ( vitium in procedendo ) ise, bu nedenle karar bozulup esas mahkemesine, yeniden yargılama duruşma yapılması için gönderilecektir. Yargılama kusursuz ise, yargıtay, esas mahkemesi hükmünün yalnızca gerekçesini inceleyecektir. Zira, bir İtalyan Yargıtay kararında belirtildiği gibi, gerekçe her olay ve hukuk sorununu tek tek çözmesi gereken, mantıki ve hukuki bütünlük sergileyen bir yapıttır ( 20.12.1989 ). İşte Yargıtay olaylara, kanıt değerlendirmelerine ilişkin sorunların, doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uygun ele alınıp alınmadıklarını, salt gerekçe denetimi yaparak ele alacak, hukuksal denetim ve gerekçelerde disiplin sağlama görevini bu yolla yerine getirecektir. Ancak, Yargıtay bu konularla, ilk mahkemenin yerine geçerek kesin çözümler getiremez, getirmemelidir. İncelediğim Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki Yargıtaylar ( bozma mahkemeleri ), denetim yargılamasını böyle yapmaktadırlar ve bu hususta öğreti ile uygulama bire bir çakışmaktadır. Bu konuda İtalyan Yargıtay'ının birkaç kararını sunmakla yetiniyorum: "Yargıtay olayla ilgili değerlendirmeleri esas mahkemesinin elinden alamaz" ( sez. I, 7.6.1989; sez. VI, 30.10.1989 ). "Kanıt kaynağının ve kanıtın değerlendirilmesi, duruşma yapan ilk mahkemeye ait bir olay sorunudur. Yargıtay, bu konuda yalnızca gerekçeyi inceleyerek denetleme yapabilir" ( sez. I, 22.2.1990; sez. IV. 11.12.1990 ). Burada, önemle vurgulanması gereken nokta şudur: Gerekçe yoluyla denetlemek başka şeydir; ilk mahkemenin yerine geçerek sorunu esastan çözmek büsbütün başka şeydir. Bu başlıklar gözetilmez de ölü tutanaklara göre kanıt değerlendirilmeleri yapılarak olay sorunları esastan çözülürlerse, bir yargılama sendromunun yaşanması ve onun belirtilerine ve tehlikeli sonuçlarına katlanılması kaçınılmaz olacaktır. Bu sonuçlar şunlardır: a ) Doğrudanlık, yüzyüzelik, açıklık ve sözlülük ilkelerine göre yapılan duruşma hiçlenecek, gereksizleşecektir. Gerçekten, yalnızca tutanaklara göre karar verilecek idiyse niçin duruşma yapılmış ve karar verilmiştir? Bir yargıç soruşturmayı yapar, tuttuğu tutanakları Yargıtaya gönderir, karar verilebilir; böylece zamandan ve emekten kazanılmış olurdu. b ) Yargılamanın olmazsa olmaz ve en önemli aşaması olan, bu yüzden de sağ esen olması için yargılama yasalarının tüm maddelerinin seferbel edildiği duruşma sonucu oluşan olaylara ilişkin vicdani kanı yargısı; ölü tutanaklara göre oluşturulan vicdani kanı yargısına feda edilince, daha iyi araçlara sahip olanın yargısının yerine, daha kötü araçlara sahip olanın yargısı geçecek, hem eşyanın doğasını ve hem de "yargılandığın oranda hüküm kur" kurallarına ters düşülecektir. Kuşkusuz, böyle bir yargılamada, adli yanılgı oranı da çok fazla olacaktır. c ) Olaylara ilişkin gerekçenin dışlandığı ve gereksizleştiği bir ülkede ilk mahkeme yargıçları, yükü ve sorumluluğu Yargıtay'a atacaklarından, Yargıtay, gerekçelerde disiplin sağlama ve ilk yargıçları yetiştirme ( pedagojik ) görevlerini hiçbir zaman yerine getiremeyecektir. d ) Tutanaklara göre ( duruşmasız ) oluşturulan vicdani kanı yargısı, her zaman kuşkuyla karşılanacağından ve tarafların katkısı sıfırlaşacağından, kesin hüküm saygınlığı örselenecektir. Zira saydamlığa ve diyalektiğe dayanan adaletin yerini, gizli ve görünüşte adalet almıştır. Bu konudaki tehlike ve sonuçları, yaptığım araştırmaların bir bölümü olarak yayınladığım yazılarda ( Les voies de recours en France, A.Ü.S.B.F. Dergisi, CXLV, sayı: 1-4, Ocak 1990, sayfa: 119-184; Yargıtay'ın ( bozma mahkemesinin ) ve temyiz yolunun iyi algılanması ve kurumsallaştırılması sorunları, Yargıtay Dergisi, Ocak-Nisan 1992, sayfa: 19-449 ) ve Yüce C. Genel Kurulu'nun birçok kararlarında ( 14.4.1986, 521/219, 11.3.1991, 335/75, 4.5.1992, 110/132, 23.10.1992 252/308, 8.2.1993, 368/31, 14.6.1993, 110/168 ve bir İçtihadı Birleştirme kararında 14.12.1992, 1/5 R.G. 6.5.1993 ) ayrıntılarıyla sergilenmiştir. Üzülerek belirteyim ki, bugün ülkemiz, bu yargılama anlayışının açmazlarını yaşamaktadır ve inceleme konusu karar da bunun çarpıcı bir örneğidir".
B- Gerçekten verilen kararda bütün olasılıklar gözetilmiştir, gerekçede boşluk yoktur. Yüce C. Genel Kurulu'nun kanıtları değerlendirilerek yerel mahkemenin yerine geçerek verdiği karar, yetki aşımı ( exces de pouvoir ) nedeniyle sakatlanmış bulunmaktadır." düşüncesiyle ve kurul üyesi Turan Demirtaş da "mahkeme'ce gösterilen gerekçeye göre direnme hükmünün onanması" doğrultusunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak (BOZULMASINA), oyçokluğuyla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini