 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1994/72
Karar no : 1994/96
Tarih : 11.04.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Resmi belgede zincirleme biçimde sahtekarlık suçundan sanık K. E'in, TCK.nın342/1, 80. maddesi uyarınca 7 sene ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Diyarbakır 1 Ağır Ceza Mahkemesince 28.12.1992 gün ve 138-229 sayı ile verilen kararın, sanık müdafi tarafındantemyizi üzerine, dosyayı inceleyen
Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.1.1994 gün ve 9095-438 sayı ile; Usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 8.3.1994 gün ve 21813 sayı ile;
(Dava konusu eylemlerin sanık tarafından gerçekleştirildiğine dair yeterli derecede ve doğrudan doğruya kanıtlar bulunmamaktadır. Kuvvetli kuşku ve bazı karineler hükme esas alınmıştır. Halbuki, kuşkunun sanık lehine değerlendirileceği Ceza Hukukunun genel ilkelerindendir. Bu kuşku ve karinelerin çokluğu, onların doğruluğunu göstermez. Buna rağmen gerekçeli kararın altınca sahifesinde, "Her ne kadar bu durumlar tek başına sanığın müsnet suçu işlediğine kesin kanıt değilse de, bütün bunların bir araya gelmesi karşısında, sanığın üzerine atılı suçu işlediği kanaatini vermektedir." yazılıdır.
Bu kabul, kanaat ve sonuç tam bir kuşku ifadesidir. Kuşkuların toplamından kesinlik ve gerçeklik çıkarmak olanaklı değildir.
Sağlık karnelerinin kullanımı ve onlara dayalı olarak reçete yazılması, protokol numarası verilmesi, eczaneden ilaç alınması gelişigüzel bir biçimde yapılmaktadır. Sanığın, reçetede yazılı ilaçları vermesi için gerekli araştırmayı yapmaya olanağı yoktur.
Bu nedenle sanık, reçete altındaki imzanın sıhhatinden, karnedeki kayıtların gerçekliğinden veya sahteliğinden sorumlu tutulamaz.
Reçetelerin sahteliği, karnelerin hastane kayıtlarında bulunmaması, ilaçların yazılı kimselerce alınmaması, sanık eczacının suç kastına bağlanamaz. Bunlar onun bilgisi dışında gerçekleşmiş ve sanık bu durumları farketmemiş olabilir.
İlaç kupürlerinin ve kutularının değişkenliği ise bu ilaçların depodan alınması veya takası sırasında gerçekleşmiş bulunmaktadır.
İddiaları ve eylemleri kendi açısından karşılayıp, açıklayan sanığın savunması aşılabilmiş değildir. Sahtekarlık eyleminde suç kasdı ve iştirak iradesi belirlenememiştir.
Kaldı ki, karne sahiplerinin karnelerini başkalarına verdikleri ve yakınlarının ilaç almalarını sağladıkları bilinen, hususlardandır. Bu gibi hallerde karne sahiplerinin hem imzayı inkar etmeleri, hem de ilaç almadıklarını söylemeleri doğaldır.
Soruşturma raporunda, eylemlerin hastanelerden, doktorlara, hastane personelinin ilgisizliğinden kaynaklandığına işaret edilerek suç duyusurusnda bulunulmuştur.
Bu itibarla, sanığın hükümlülüğüne yeterli kanıt elde edilmeden, savunma çürütülmeden, kuşku/karinelere dayanılarak karar verilmiştir.) Açıklamasıyla itiraz etmiştir.
Dosya Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlıksanığın üzerine yüklenen suçun sübuta erip ermediği hususundadır.
Sanığın sahibi ve sorumlu müdürü bulunduğu Diyarbakır'da faaliyet gösteren Erdem Eczanesinden T.C. Emekli sandığınafatura edlen reçetelerdeki ilaç küpürlerinin sahte olabileceğinden kuşku duyulması üzerine yapılan denetimde; (Rocephin, Duocid, Cefobi, Ciforan gibi pahalı ilaçların sahte küpürlerinin reçetelere yapıştırılarak T.C. Emekli Sandığından tutarlarının tahsil edildiği, hasta ve doktorların bilgileri dışında sahte reçeteler düzenlendiği) saptamasıyla sanık hakkında soruşturmaya başlanmıştır.
Sanık aşamalardaki savunmasında; "İlaç küpürlerinin sahte olamayacağını, buna rağmen sahte oldukları saptanırsa, ilaç depolarından veya diğer eczanelerden takas yoluyla kendisine ait eczaneye gelmiş olabileceğinni, reçetelerdeki ilaçları emeklilerin bizzat veya yakınlarının almış olabileceğini, reçetelerin sahte olamayacağını" ileri sürmüştür.
Haluk Gürsoy, Mehmet Laçin ve Zafer Kaya'dan oluşan bilirkişeler kurulu 26.11.1992 günlü raporlarında, "suça konu reçetelerin sahte olduklarını, reçetelerdeki (ilaç veriyorum) yazıları ile onay imzalarının sanığın eli ürünü bulunduklarını ve reçetedeki diğer yazıların da sanık tarafından yzaıldıklarını" saptamışlardır.
Roche firmasının 25.9.1990, Pfizer firmasının da 6.12.1990 günlü yazılarında, "Suça konu ilaç küpürlerinin sahte olduklarının" bildirildiği görülmektedir.
Tanık olarak dinlenen ve reçetelerde hasta olarak gösterilen kişiler yeminli anlatımlarında, sanığın eczanesinden ilaç almadıklarını, yakınları tarafından da ilaç alınmadığını belirtmişler, hatta bazı tanıklar sanığın sahibi bulunduğu Erdem Eczanesinin yerini dahi bilmediklerini açıklamışlardır.
Toplanan bu kanıtlara göre, sanığın sahte reçetelere yapıştırdığı sahte ilaç küpürlerini T.C. Emekli Sandığına fatura ederek bedellerini tahsil ettiği, hiçbir duraksamaya yer kalmayacak biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının (REDDİNE) oybirliğiyle karar verildi.