 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1994/358
Karar no : 1994/65
Tarih : 13.03.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Hakaret suçundan sanık Sabahattin Ertekin'in yüklenen suçtan beraatine ilişkin İstanbul 4 üncü Ağır Ceza Mahkemesince 12.3.1993 gün ve 25477 sayı ile verilen kararın, katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen,
Yargıtay 4 ncü Ceza Dairesince 3.2.1994 gün ve 9056-668 sayı ile;
(Sanığın katılana yönelik olarak, "onun menfaat çığırtkanlığı" yaptığını ileri sürüp, küçültücü değer yargısında bulunduğu ve hukuka uygunluk sınırlarını aştığı gösterilmeden beraat kararı verilmesi) isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 29.4.1994 günve 63-91 sayı ile; Sanığın, mahkemeye sunduğu dilekçesi kül halinde değerlendirildiğinde, tarafların sıfatlarına,toplumsal örf ve adete göre söylenen sözler T.C.K.nun 486/2 nci maddesi kapsamında kaldığından, hakaret suçu oluşmamıştır. Açıklamasıyla önceki kararda direnmiştir.
Bu karar da katılan vekili tarafından süresinde temyiz edildiğinden, dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "Bozma" istekli 28.11.1994 günve 4/57474 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığa yüklenen hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşup, oluşmadığı hususundadır.
Bir fiilin suç oluşturabilmesi için, tipe uygun olmalı, bir başkahüküm tarafından hukuka uygun hale getirilmemeli ve failde suç kastı bulunmalıdır. Yasal Savunma, zaruret hali, mağdurun rızası, hakkın kullanılması ve benzeri haller gibi hukuka uyguunluk sebeplerinden, hakaret suçları bakımından hakkın kullanılması kavramı üzerinde durulduğunda; savunma, ihbar ve şikayet, haber verme, eleştiri, terbiye ve gözetim hakları sözkonusu olmaktadır.
Hakkın kullanılması olarak kabul edilen savunma hakkı, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ncı maddesinde; herkes, meşru vasıta yollarından faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir..." hükmü yeralmaktadır.
Görülüyorki, Anayasanın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmaktadır.
İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmalı gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşmasına, bir başka anlatımla, hakkın meydana çıkmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasanın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak, o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, yani davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan hakareti oluşturan yazı ve sözlerin sarfedilmiş bulunmasında meşruluk vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış dolayasıyla haysiyetler korunmamış olur.
Anayasadaki bu düzenlemeye paralel olarak, T.C.Y.nın486 ncı maddesinde yer alan hükme bakıldığında; maddenin 1. fıkrasında; "Tarafların veya vekil, müdafi, müşavir yahut kanuni mümesillerinin bir dava hakkında kaza mercilerineverdikleri dilekçe, layiha veya sair evrakın yahut yaptıkları iddia ve müdafaların ihtiva ettiği hakareti mutazammın yazı ve sözlerinden dolayı takibat yapılamaz." hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü gibi yasa koyucu burada savunma dokunulmazlığı denilen bir hukuka uygunluk sebebine yer vermiş bulunmaktadır.
Ancak, maddenin ikinci fıkrasında; "Dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde dahi iddia ve müdafaa hududunu aşan hakareti mutazammın yazı ve sözler yukarıda fıkra hükmünde hariçtir." hükmü yeralmaktadır. Demekki, iddia ve savunma hududu aşıldığı takdirde dokunulmazlık dışına çıkılmış olur. Hakaret suçunda savunma sınırının aşılıp aşılmadığını saptamak için yazılan yazı ve söylenen sözlerin, savunma konusuyla mantıksal bağlantısı ve savunmaya yararlı bulunmasını takdir etmek gerekir. Nitekim T.C.Y.nın 486. maddesini değiştiren 6123 Sayılı Yasaya İlişkin Adalet Komisyonu raporunda; "466 ncı madede bir dava hakkında mahkemeye verilen evrak ve irat olunan müdafaanın hududu tecavüz edilerek yapılan haraketle mütacavize ceza verilmesi icabettiği mütala edilerek maddenin buna göre tadili teklif edilmiştir. Mer'i metinde bir dava esnasında iki taraf veya vekilleri canibinde dava hakkıda mahkemeye verilen evrak ve irat olunan müdafaanın muhtevi olduğu elfası tahkiriyeden dolayı takibat icra olunamaz.
Şeklindeki hükme karşı tekliflerde 1. fıkra aynen alınmakla beraber, dava ile ilgili olarak yapılması ve söylenmesi zaruri olmayan haraketi mutazammın yazı ve sözlerin 1. fıkra hükmünden istisna edilerek T.C.K.nun mavacehesinde hakaret suçunu teşkil edeceği kabul edilmiş bulunmaktadır..." denilmektedir. O halde, dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde iddiave savunma sınırını aşan hakareti oluşturanyazı ve sözler hakkında T.C.Y.nın 486/1 nci maddesi uygulanamayacağından, hukuka uygunluk sebebinden sözedilemez.
İnceleme konusu olayda; sanık; davalı vekili olarak mahkemeye sunduğu 20.1.1992 günlü cevap dilekçesinde; davacı vekili katılanı kasdederek; "... Yoksa çeşitli yollara başvurmak sureti ile temin edlen bilirkişidenelde edilmiş fahiş ve hayal mahsülü kirayı içeren rapora dayalı karar verilmesini talep edip, menfaat çığırtkanlığı yapmak mı komiktir." demek suretiyle, davacı vekili katılanı menfaat çığırtkanlığı yapmakla suçlamaktadır. Söylenenbu sözlerin dava ile ilgisi ve yararı yoktur. Savunma hududu aşıldığından, hakareti oluşturan bu sözler nedeniyle sanığın savunma dokunulmazlığından yararlanması olanaklı değildir. Bu itibarla üzerine yüklenen suç yasal unsurlarıyla oluşmuştur. Direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
Karşı oy kullanan kurul üyeleri, direnme kararın haklı nedenlere dayandığını ileri sürmüşlerdir.
SONUÇ :Açıklanan nedenlerle, katılan vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden direnme kararının istem gibi (BOZULMASINA) oyçokluğu ile karar verildi.