 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1994/322
Karar no : 1994/343
Tarih : 19.12.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA: Sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından sanık Aysel'in, beraatine ilişkin, (Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi)'nce verilen 9.12.1993 gün, 14/167 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temiyi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 20.10.1994 gün 9566/9603 sayı ile;
"Yüklenen suçtan dolayı CMUK.nun 236. maddesinin yollamada bulunduğu aynı Yasanın 3842 sayılı sanığa, bu madde ile tanınıp savunmaya ilişkin bulunan hakları hatırlatılmadan ve hatırlatılmış ise bu husus tutanağa geçirilmeden karar verilmesi" isabetisizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 22.11.1994 gün, 15417 sayı ile;
"Sanığın, suç konusu çeki mal sattığı Cemil'den cirosuz olarak aldığı, boş olan keşide yeri ve tarihini yazarak ciro ettiğine ilişkin savunması, tanıklar tarafından doğrulanmıştır. Bu nedenle sanık hakkında TCY.nun 509/2, 511. maddeleri uyglanamaz. Yasal olarak edinilen çekte keşide yeri ve tarihinin sonradan tamamlanmasının sahtecilik suçunu oluşturmayacağı Özel Dairece kabul edilmiştir. Sahte olarak düzenlenmediği kabul edilen çekin tek başına ciro edilmesi, dolandırıcılık suçunun sania vasıtası olarak kabul edilemeyeceğinden beraet kararı doğrudur.
Bozma kararına gelince; sanığın usul hükümlerine uygun olarak savunmasının alınması yargılama hukukunun temel prensiplerindendir. 3842 sayılı Yasa ile sanığa tanınan hakların hatırlatılmaması, mahkümiyete ilişkin hükümlerde büyük önem taşımaktadır. ancak, beraet kararlarında aynı şekilde savunmaya önem atfedilmediği CMUK. nun 223/son, 253/son, ve 309. maddelerindeki düzelemelerden anlaşılmaktadır. CMUK.nun 223/son maddesi gereğince mahkümiyet dışında bir karar verilmesi halinde sorgu yapılmadan dava bitirilebilecek, Yasanın 253/son maddesine göre derhal beraette durma-düşme kararı verilemeyeğcektir. Sanık lehine olan hukuk kaidelerine muhalefet halinde CMUK.nun 309. maddesi uyarınca C. Savcısı sanık aleyhine hükmü bozduramayacaktır.
Maddi olayda beraet kararı usule ve kanuna uygun bulunduğundan CMUK.nun 135. maddesindeki hakların hatırlatılmaması, beraet kararının sanık lehine güvence teşkil etmesi nedinyel sonuca etkili olmayacağıdan bozma nedeni sayılmamalıdır. Kaldi ki, sanığın savunması alınmış alınmış, sadece CMUK.nun 135. maddedeki haklar hatırlatılmamıştır. Beraet kararlarının usul yönünden bozulması Yargıtay kararlarına uygun düşmemektedir" gerekçesiyle itiraz ederek, bozma kararının kaldırılıp hükmün onanması talep olunmuştur.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Sanığın, sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan beraatine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, beraet kararı verilmesi halinde de CMUY. nın 135. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
3842 Sayılı Yasanın 31. maddesi greğince Devlet Güvenlik Mahkemeleri görev alanı dışında kalan suçlarda uygulanması gereken CMUK.nun "İfade ve Sogunun Tarzı" başlıklı 135. maddesinde;
"Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1- İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tesbit edilir. İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2- Kendisine isnad edilen suç anlatılır.
3- Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguya hazır bulunacağı bildirilir. Yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir.
4- İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.
5- Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir.
6- İfade verenin veya sorguya çekileni şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7- İfade veya sorgu bir tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta:
a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade verme sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirlemediği, bu işlemler yerine getirilmiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer alır" hükmü bulunmaktadır. Madde ile, sanığa kendisini daha iyi savunma olanağı sağlanmış, bazı delillerin toplanmasını isteme hakkı verilmiş veya hiç bir şey söyleme imkanı tanınmıştır.
Aynı Yasanın 236. maddesinde, ise; "Duruşmaya tanıkların ve bilirkişinin yoklamasıyla başlanır. Bundan sonra sanığın açık kimliği ve şahsi durumu tespit olunur. Daha sonra iddianame okunur ve 135. maddeye göre sanık sorguya çekilir" hükmü yer almaktadır.
Açıklanan yasal hükümler karşısında duruşmaya, sanığın kimliğinin saptanması, iddianame okunduktan sonra 135. maddeye göre sorguya çekilmesi ile başlanacaktır. Bu hükme uyulmadığı yani, 135. madde gereğince sanık sorguya çekilmediği takdirde duruşma açılmış sayılmamaz. Duruşmanın açılmaması halinde de kanıt toplanamaz, mevcut kantılar değerlendirilemez ve hüküm kurulamaz. Öte yandan, fiilin suç oluşturmaması nedeniyle derhal beraet kararı verilmesi dışında, delillerin tayin ve takdiri gereken durumlarda sanığın sorgusu yapılıp savunması saptanmadan beraet kararı verilemeyeceği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerin uyum gösteren yerleşmiş kararlarındandır. Bu itibarla delillerin takdiri halinde CMUY.nın 223 ve 253/son maddelerinin uygulanma yeri bulunmamaktadır. Sanığın sorgusu ise CMUY.nın 135. maddesinde belirtilen şekilde yapılmalıdır. Maddede kabul edilen hakların, sanığa hatırlatılmaması mutlak bozma nedenlerindendir.
İncelenen dosyada, sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından sanığın beraetine ilişkin hüküm katılan vekili tarafından sanık aleyhine temyiz edilmiştir. Mevcut delillerin irdelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiğinden olayda, CMUY.nın 223/son ve 253/son. maddeleri gereğince sanığın sorgusu yapılmadan veya usulüne uygun şekilde sorgusu yapılmadan derhal beraet kararı verilemez. Bu nedenle olayda, sanığın sorgusunun yapılması, savunmasının alınması şarttır.
Katılan vekilinin temyiz davası açması üzerine, öncelikle emredici usul kurallarının uygulanıp uygulanmadığı, usuli bir hata olup olmadığı incelenmeli, olmadığı takdirde dosyanın esasına girilmelidir. Usuli hükümlerin, emredici kuralların bir tarafa bırakılarak önce işin esasının incelenmesi, sübut olmadığı takdirde hükmün onanması ve sübutun varlığında ise bu kez usulieksiklik nediniyle hükmün bozulması ve sübuttan bahsedilmesiyani sübuta göre farklı uygulama yapılmasının izahı mümkün olmadığı gibi uygulamada da yanlış anlamalara yol açacak, bozma kararı verildiğnide sübutun varlığı kabul edilmiş olacağından bozmanın da bir yararı hatta anlamı kalmayacaktır. Diğer bir anlatımla aleyhe temyiz halinde sübutun varlığını kabul ile CMUY.nın 135. maddesinin uygulanmadığından bahisle hükmün bozulmasında, artık bu hükmün uygulanmasının bir anlamı kalmayacaktır. Zira, suçun oluştuğu Yargıtay'ca peşinen kabul edilmiş ve Yargıtay görüşü belli olmuştur. Bu durum "oyun açıklanması niteliğinde olduğu gbi, bu aşamadaki bozma, sadece yasa hükmünü yerine getirmeye yönelik olup 135. maddenin amacı ile bağdaşmamaktadır. Usulüne uygun şekilde ve maddede belirtilen kurallara uygun olarak yapılacak sorgu sırasında sanığın hangi haklarını kullanacağı ve lehine hangi delilleri ibraz edeceği, savunmasında neler getireceği önceden bilinmeyeceğinden, esasa girilmeksizin hüküm öncelikle CMUY.nın 135. maddesinde aykırı davaranılması nedeniyle bozulmalıdır.
CMUY.nın 135. maddesinde yer alan güvencelerin sanığa hatırlatılması halinde, sanığın ikrarda bulunması ve bu beyanı ile elde edilecek delillerin gözardı edilemeyeceği nazara alınarak öncelikle adı geçen maddenin uygulanması, yasal hakların sanığa hatırlatılması zorunludur. Şu aşamada ikrar etmemiş ise bunun 135. maddenin getirdiği güvencelerden yoksun olmasından kaynaklanması da mümkündür.
Ayrıca, kamu düzeni ile ilgili ve buyurucu hüküm ola CMUY.nın 135. maddesine uyulmadığının saptanmasına rağmen dosyanın esasının incelenmesi, diğer usuli hataların da gözardı edilmesi ve dosyanın esasına girilmesi sonucunu düzenleyen bilirkişiye yemin verdirmemesi, esaslı işlemlerin yapıldığı, sanık ve tanıkların dinlendiği oturuma ilişkin duruşma tutanaklarının imzasız bulunması hallerinde de esasa girilmesi, sübutun varlığında bu nedenlerle bozma yapılması gerekecektir. Halbuki sübutun varlığı, bu delillerin takdiri sonucu olacaktır. Yeminsiz dinlenen bilirkişinin raporuna dayanılarak veya imzasız olması nedeniyle gerçek olup olmadığı bilinmeyen duruşma tutanakları esas alınmak suretiyle karar verilemez.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
KARŞI OY
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri; "haklı nedenlere dayanan C. Başsavcılığı itirazının kabulü gerektiği" düşüncesiyle ve üyelerden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami Selçuk ise; "Ceza Yargılamasının temel amacı, önce işlenmiş olan eylemle ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Ancak, bu amaç, ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilemez. Yapılan araştırma ve soruşturma, mutlak ve sınırsız değildir. bu etkinlikler sırasında kişisel veya da toplumsal değerlerin korunması zorunludur. Bu nedenlerle yasa koyucu, Ceza Yargılaması Yasasının çeşitli maddelerinde, kanıtın kendisi ve elde edilmesiyle ilgili birçok sınırlamalar ve yasaklar getirmiştir.
"Ceza Yargılama Yasasında 3842 sayılı Yasayla yapılan değişiklik de bu bağlamda olmuş, kanıt elde etme (md. 135/a) ve hukuka aykırı olarak elde edilen kanıtlarla ilgili değerlendirme (md.254/2) yasakları getirilmiştir.
"Ceza Yargılama Yasasının aynı Yasayla değişik 135. maddesinde öngörülen aydınlanma hakkı ve aydınlatma yükümlülüğüne uyulmayarak ve özellikle susma, savunma ve bir savunmandan yararlanma hakları bilidirilmeden yapılan sorgu ve bu sorguyla elde edilen anlatın kanıtı da, kuşkusuz hukuka bir kanıttır ve değerlendirme yasağı kapsamındandır."
"Ne var ki, Ceza Yargılamasının bir başka temel dayanağı da, kamu yararı ve birey yararı arasındaki duyarlı dengeyi kollayan ölçülülük ilkesidir. Bu
ilke gözedtilmez ve kamu yararı birey zararına işletilirse, haklar ve değerler örselenir; birey yararı toplum zararına kayılırsa yargılama kilitlenibilir. ve dolayısıyla her iki durumda da hukuk barışı tehlikeye düşe."
"Bu nedenlerle yasa koyucu, hukuka aykırı kanıtlar için değerlendirme yasağını getirirken, bu tür "kanıtların hükmü dayanak" yapılmayacağını, yapıldıkları takdirde hükmün sakatlanacağını (md. 254/2) belirtmekle birlikte, ayrıca bir hükmün bozulması için, hukuka aykırı işlemle hüküm arasında nedensellik bağı arayarak yasaya aykırılğın konulan hükmü etkilemesi geretiğini de vurgulamıştır (md.320/1)."
"Olayımızda, kurulan hüküm beraattir. Bu durumda ilkin, dosya incelenmek, beraat hakmü, yetersiz soruşturma gibi herhangi bir eksiklik nedeniyle bozulacaksa, o zaman söz konusu aykırılık bozmaya dayanak yapılmak gerekir. Başsavcılığın itirazında beaat kararının doğru olduğu belirtilmiştir. Sanık yarırına getirilmiş bir hükme dayanılarak hiç bir yarar getirilmeyecek biçimde bozma elbette yapılmaz (CYY. md. 309)."
"Sanığın, olayda herhangi bir ikrarı söz konusu değildir.İkrarı olsa ve buna dayanılarak bir hükümlülük kararı verilse, elbette hüküm bozulacaktı. Zira, böylebir durumda sanık yararına getirilen bir güvence hükmüne uyulmadığı gibi, hukuka aykırılığın nedensel (illi) bir değeri olurdu. Oysa, olayımızda ne dayanılacak bir ikrar vardır, ne de hükümlülük kararı söz konusudur. Bir başka deyişle hukuka aykırılığın nedensel bir gücü yoktur. Bu nedenlerle itiraz yerindedir" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), 19.12.1994 günü oybirliği karar verildi.