 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1994/295
Karar no : 1994/368
Tarih : 26.12.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Emniyeti Suistimal suçundansanık Durmuş Gökalp'in TCK.nun 510, 622, 647 Sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince 600.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.10.1993 gün ve 1992/202 1993/147 sayılı hüküm,sanığın temyizi üzerine, dosyayı inceleyen 9. Ceza Dairesince 7.10.1994 gün ve 1994/4939-5929 sayı ile (Kurul Üyeleri D.Tavil ile O.Kösebalaban'ın "Büroda çalışan tanık Katip ibrahim Altınkaynak'ın senetlerin bedellerini tahsil etmekle beraber, sanığa verdiğinin tesbit edilemediği, müştekinin sanığa vekaletname de verdiği, bu durumda kuşkunun sanık lehine yorumlanması gerekeceği yolunda karşı oy kullandıklarından) oyçokluğu ile onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı 31.10.1994 gün ve 9-94199 sayılı tebliğnamesiyle;
(Müştekinin dava konusu senetleri,sanığa ait olmayıp sanığın akrabası olan Avukat Nadir GÖKALP'in bürosunda çalışan katip İbrahim Altınkaynak'a verdiği ve katip tarafından tahsil edildiğininkatibin beyanından anlaşıldığı, ancak müşteki ile sanık arasında hizmete ilişkin vekalet olmadığı gibi, tahsil edilen senetlerin bedelinin sanığa verildiğinin de tesbit edilemediği,tanık Cemal İmamcı müştekiyi sanığın bürosuna götürdüğünü blirtmekte ise de, olayın geçtiği iddia olunan büroyla sanığın hukuki bir bağının mevcut olmadığı nedenleriyle, toplanan delillerin mahkumiyet hükmü verilmesine yeterli olmadığı gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasını talep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği, gereği konuşulup, düşünüldü.
KARAR : Emniyeti Suistimal suçundan dolayı sanık Durmuş Gökalp'in mahkumiyetine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık suçun sübutuna ilişkin bulunmaktadır.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre;
Sanık Durmuş Gökalp avukat olup, olay tarihinde Sıhhiye'de yazıhanesi bulunmaktadır. Sanığın amcasının oğlu Nadir GÖKALP de avukat olup sanık, zaman zaman onun Ulus'ta bulunan bürosuna uğramaktadır. olay tarihinde müşteki, yanında bir tanıdığı olduğu halde, elinde bulunan 500.000'er liralık iki adet bono bedelini yasal yollardan tahsil ettirmek için Nadir'in Ulusta bulunan bürosuna gitmiş, orada katip İbrahim Altınkaynak'tan başkası olmayınca, bonoların arkalarını onun,yanında ciro ederek tahsil edilmek üzere ona vermiştir. Müşteki, bürodan ayrılıp merdivenlerden inerek alt katta bulunan çay ocağının karşısına geldiği sırada Av.Nadir'in katibi İbrahim, merdivenlerin başından müştekiye seslenerek kendisinden 60.000 lira masraf istemiştir. O sırada çay ocağından çıkmakta olan sanık, müştekinin verdiği 100.000 liradan 60.000 lirasını masraf olarak aldıktan sonra müştekiye, 40.000 lira iade etmiştir. Bilahare, müşteki bonolarla ilgili durumu telefonla borçlu Adem Ünver'e bildirmiş, Gölbaşında oturmakta olan borçlu Adem, kendisine iki adet bono ile gelen katip İbrahim ALTINKAYNAK'a toplam 1.000.000 lirayı ödeyip iki adet bonoyu da ondan alarak yırtmıştır. Müşteki de, aradan uzun zaman geçmesine rağmen sanık Av. Durmuş Gökalp tarafından tahsil edilen bonoların bedelini kendisine ödemediği nedeniyle, sanıktan şikayetçi olmuştur.
Ceza Genel Kurulunda sübutun tartışılmasına geçildiği sırada, Kurul Üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Dr. Sami SELÇUK "Tanık İbrahim Altınkaynak'ın CMUK.un 50. maddesi hükmü karşısında yeminli olarak alınan ifadesinin değerlendirilmeye esas alınamayacağı, bunun için de hükmün bu yönden bozularak tanığın yeniden yeminden çekinme hakkı hatırlatılarak dinlenmesi gerekeceği" yolunda görüş ileriye sürmüş, bu suretle ortaya çıkan usuli sorun, 2/3 i aşan çoğunluğun tanığın yeminli olarak dinlenip saptanan ifadesi Tutanaklarda bulunduğuna göre yeniden dinlenmesine gerek ve yer yoktur biçimindeki oyları ile red edildikten sonra esasın incelenmesine geçilmiştir.
Sanık, duruşma esnasındaki savunmasında; kendisinin zaman zaman amcasının oğlu Av. Nadir Gökalp'in bürosuna uğradığını, müştekinin büro tahsil için bıraktığı bonolardan ve tanık İbrahim'in bono bedellerini haricen tahsil etmesinden haberi olmadığını, esasen bu olayla ilgisi de bulunmadığını ve suçsuz olduğunu söylemiştir.
Tanık İbrahim Altınkaynak dışında, diğer tanıkların ve müştekinin anlatımları ise; bonoların tahsil amacıyla Av. Nadir'in bürosunda Katip İbrahim'e ne şekilde teslim edildiğine ve onun tarafından paranın borçludan nasıl alındığına ilişkin olup sorumuzu çözmekten uzaktır. Çünkü, bu olayda asıl sorun; katip İbrahim Altınkaynak tarafından tahsil edildiği açıkça belli olan bonolar bedelinin, sanık Av. Durmuş'a verilip verilmediği hususudur.
Tanık İbrahim Altınkaynak ise, duruşmadaki anlatımında; müştekiden iki adet bonoyu kendisinin teslim alındığını, sanığın da kendisini senetlerle birlikte Gölbaşı'na gönderrdiğini, borçlu Adem Ünver'e bonoları vererek bedellerini tahsil ettiğini ve parayı getirip sanığa verdiğin söylemiştir.
Sanıkla müşteki arasında, vekalet ilişkisinin olmaması, sanığın, amcasının oğlu olan Av. Nadir'in bürosuna zaman zaman uğraması dışında, bu büro ile hukuki bağının bulunmaması ve bonoları tahsil için müştekiden, tanık İbrahim'in teslim alması karşısında, tanık İbrahim'in anlatımına rağmen suçun sübutu kuşkulu kalmıştır. Bu kuşkuyu ortadan kaldıracak nitelikte bilgi ve belge dosyada yer almamaktadır.
Ceza Yargılamasının amacı, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Kuşkuya rağmen mahkumiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıdır.
Belirtilen nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne ve direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri; sanığın suçunun sübut bulduğu ve Başsavcılık itirazının haklı nedenlere dayanmadığı gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Kurul Üyesi 4. Ceza Dairesi Başkanı Dr. Sami SELÇUK ise, "Yerel Mahkemenin, özellikle savunmayı reddederken dayandığı tanıklardan birinde İbrahim Altınkaynak'ın anlatımıdır. Oysa bu tanık aynı suçla hüküm giyme baskısı altındadır. O nedenle bu tanığın anlatımı, C.Yargılama Yasasının 51 ve 53. maddelerine göre, tanıklıktan ve en azından anttan çekinme hakkı bulunan ve bu hakkı kendisine anımsatılmayan birinin anlatımıdır ve hukuka aykırıdır. Davanın değil, kurulan hükmün yargıcı bulunan Yargıtay yargıçları, hukuka aykırı elde edilmiş kanıta dayanan gerekçesi nedeniyle mahkemenin kararını bozmak durumundadırlar. İlk mahkemenin bu tanığı yöntemince yeniden dinlemesi, anttan çekilip çekinmediğini ve olay içindeki konumunu da değerlendirerek bir karar vermesi sağlamak gerekirken, ilk mahkeme yerine geçilmiş; "olay kanıtlanmamıştır" denilerek davanın esas yargıcı gibi hüküm kurulmuştur. Yüce Kurulun kararı "yetki aşımı" nedeniyle sakattır" diyerek değişik gerekçeyle itirazın kabulü yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, 9. Ceza Dairesinin 7.10.1994 gün ve 4439/5929 sayılı onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, 28.11.1994 tarihinde yapılan 1. müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 2. müzakerede suulde ve esasta oyçokluğu ile 26.12.1994 günü karar verildi.