Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E. 1994/1-167
K. 1994/188
T. 27.6.1994

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
ADAM ÖLDÜRMEK
   TAAMMÜT
 
KARAR ÖZETİ Maddi olayda, öldürülenin sanığın eşini rızası ile kaçırdığı, birlikte yakalandıkları, sanığın şikayetten vazgeçmesiyle zina suçundan takipsizlik kararı verildiği, bu olaydan sonra maktulün sanığı tehdit ettiği, çıkan kavgada birbirlerini yaraladıkları, maktulün sanığın kayınpederine de telefonla tehdit ve hakarette bulunduğu, sanığın bu olaylar üzerine kendini korumak için tabanca temin ettiği, sanığın sarfettiği "Öldürsem mi, öldürmesem mi" ve "ne ölüsü ne dirisi bulunmayacak" sözlerinin kendine ve yakınlarına yönelik tecavüzkar hareketlere karşı gösterilen ve kararsızlığı ifade eden tepki sözleri olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın soğukkanlı olarak öldürme kararını verdiği, bu amaçla silah temin ettiği ve maktulü izlediği, aradan uzun zaman geçmesine rağmen öldürme kararından vazgeçmeyip ısrarla bu kararını icra ettiği hususunda taammüdün varlığını gösterir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmadığından, sanığın bu eylemi kasten adam öldürme suçunu oluşturur.
(765 s. TCK. m. 448, 450/4)
Adam öldürmek ve izinsiz silah taşımak suçlarından sanık Mustafa'nın, TCK.nın 450/4, 51/2, 59; 6136 sayılı Yasanın 13/1; TCK.nın 59. maddeleri gereğince 20 yıl ağır hapis, 10 ay hapis, 83.333 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin bir yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Aydın Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 5.11.1992 gün 130/290 sayılı hükmün sanık vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 26.10.1993 gün, 1575/21 24 sayı ile;
 
"Maktül Cihan' ın, sanığın nikahlı eşi Selma'yı rıza ile 3.1.1992 tarihinde kaçırdığı, 2.1.1992 günü sanığın şikayeti ile maktul Cihan ile Selma'nın birlikte yakalandıkları, sanık Mustafa'nın çocuğu olması nedeniyle 3.1.1992 tarihinde şikayetinden vazgeçmesi ile takipsizlik kararı verilmesinden sonra 4.1.1992 tarihinde maktul Cihan'ın sanığın evine gelip eşine laf atması ile karşılıklı etkili eylemde bulundukları 20.2.1992 tarihinde maktul Cihan'ın, sanık Mustafa'yı tehdit ettiği, 20.1.1992 tarihinde maktül Cihan'ın sanığın babası Kemal'e telefonla hakaret ve tehdit ettiği şeklindeki mütecaviz hareketlerinin devam etmesi nedeniyle sanığın soğukkanlı olarak öldürme kararını ne zaman verdiği, kararda sebat ve ısrar ettiği, karar ile fiil arasında ne kadar zaman geçtiği anlaşılamadığından sanık hakkında TCK.nun 448. maddesi ile ceza verilmesi gerekirken varsayımlarla suçun taammüden işlendiğinin kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına, "hükmün onanması gerektiği" karşı oyu ile ve oyçokluğuyla karar vermiş,
 
Yerel Mahkeme, 30.12.1 993 gün, 273/340 sayı ile;
 
"Sanığın eşi ile maktül kaçmışlar ve şikayetten vazgeçme nedeniyle haklarında takipsizlik kararı verilmiştir. Maktül bu olaydan sonra sanık ve kayın babasını tehdit etmiştir. Sanık bu tarihlerde tabanca temin etmiş, öldürme kararında sebat ve ısrarla vazgeçmeyerek bu suçu işlemiştir. Sanık kaçırma olayından sonra maktulden için "öldürsem mi, öldürmesem mi" demiş, " ne ölüsü ne de dirisi bulunmayacak" şeklinde beyanda bulunmuştur. Önceden plan yapmış, çapa ve kürek almış, maktulün giysilerini çuvala koymuştur. Bu hususlar, eylemin önceden planlandığını göstermektedir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
 
Kısmen, re'sen temyize tabi olan bu hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından da süresinde istenilmekle; dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın "bozma" istemli 25.5.1994 günlü tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, Ceza Genel Kurulu'nda duruşmalı inceleme yapılacağına dair yasal hüküm bulunmadığından sanık vekilinin duruşma isteğinin reddi ile incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
 
Sanığın adam öldürmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun taammüden işlenip işlenmediğine ilişkindir.
 
Taammüt (tasarlama) Ceza Yasasında tanımlanmamış, sadece bazı suçlarda ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Öğretide, hukuki mahiyeti tartışmalı olan bu kavram hakkındaki görüşlerin herbiri, müstakilen müesseseyi açıklamaya yeterli olmayıp eleştirilen birçok yönleri bulunmaktadır. Uygulamada ise herhangi bir görüş tek olarak benimsenmemiştir. Tasarlamanın varlığı için; failin bir kimseye karşı belli bir suçu işleme saikiyle bu konuda sebatla ve şartsız olarak karar vermesi, ulaştığı ruhi sükunete rağmen kararından vazgeçmeyip bu akış içinde ısrarla icra hareketlerine başlaması ve bu hususların olaysal olarak değerlendirilerek saptanması gerekir.
 
Dosya kapsamına göre, öldürülen ile sanığın karısı 31.12.1991 günü kaçmışlar ve 2.1.1992 günü suçüstü yakalanmışlardır. Sanığın 3.1.1992 tarihinde şikayetten vazgeçmesi üzerine, haklarında zina suçundan takipsizlik kararı verilmiştir. Bu olaydan sonra maktul, saldırgan davranışlarda bulunmuş, 4.1 .1992'de sanığı tehdit etmiş ve çıkan kavgada birbirlerini yaralamışlardır.
 
Maktul, sanığın kayınpederini telefonla tehdit etmiş, hakarette bulunmuştur. Daha sonra 20.2.1992 tarihinde sanığı tehdit ederek, karısını kaçıracağını söylemiştir. Sanık, bu olaylar üzerine kendini korumak için tabanca temin etmiştir. Tabancanın, maktulü öldürmek gayesiyle alındığına dair varsayımdan öte hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Varsayımlara dayanılarak hüküm kurulamaz.
 
Öte yandan sanık, karısının kaçması ve sanığın devam eden mütecaviz hareketleri sonucu kararsız kalmış, eşi ile yeniden bir araya gelip gelmeyeceği hususunda karamsarlığa düşmüş ve bu durumu arkadaşlarına açıklayarak görüşlerini öğrenmek istemiştir. Tanıklara söylenen "öldürsem mi, öldürmesem mi" ve "ne ölüsü ne dirisi bulunmayacak" sözleri kendine ve yakınlarına yönelik tecavüzkar hareketlere karşı gösterilen ve kararsızlığı ifade eden tepki sözleridir. Bu sözler, sanığın öldürme amacı güttüğünün ve bunun için planlar yaptığının kesin kanıtı sayılamaz.
 
Bu itibarla, öldürülenin mütecaviz hareketleri üzerine sanığın, soğukkanlı olarak öldürme kararını verdiği, bu amaçla silahı temin ettiği ve maktülü izlediği, aradan uzun zaman geçmesine rağmen öldürme kararından vazgeçmeyip ısrarla bu kararını icra ettiği hususunda, taammüdün varlığını gösterir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmadığından sanığın eylemi kasten adam öldürme suçunu oluşturmaktadır. Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
 
Kurul Üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami SELÇUK; "YüceKurul 'un verdiği karar bir çok yönlerden hukuka aykırıdır. Bunları belirleyebilmek için, ilkin Yargıtay, temyiz yolu ve denetimi üzerinde durmak, ikinci olarak da bunların ışığında yapılan yanılgıları irdelemek gerekir ".
 
"A) Türk Yargıtayı; Alman, Fransız, İtalyan vb. ülkelerdeki bozma mahkemelerinin (cours de cassation) aynısıdır. Bozma mahkemeleri doğrudan öğrenme yargılaması (cognizione), yani duruşma yapmamaktadırlar. Bu kurumlaşmanın doğasından kaynaklanan belirleyici, zorlayıcı sonuçlar ise şunlardır: Duruşma, yargılamanın en önemli aşamasıdır ve varolma (icat) nedeni de, hırsızlık, yaralama, şiddetli geçimsizlik, bir tanığın içtenliği, doğru söyleyip söylemediği gibi olayların gerçekleşip gerçekleşmediklerini saptamaktır. Bu saptama işinin ise, tutanaklara göre değil; duruşmadan edinilen izlenimlere göre yapılması zorunludur (CYY. m. 254). Yukarıda da belirttiğim gibi, duruşmanın varlık nedeni budur. O yüzden, kanıtları yeterli/yetersiz, yanlı/yansız vb. gibi değerlendirme yetkisi, yalnız ve yalnız duruşma yapan, duruşmaya katılan, bu nedenle de taraflarla, kanıtlarla doğrudan ve yüz yüze ilişki kuran, onlar üzerinde yapılan yüksek sesli tartışmaları dinleyen, bir sözcükle kanıtlarla doğrudan diyalektik ilişkide bulunan duruşma yargıçlarına aittir. Böyle bir değerlendirmeyi yapabilmek için hukuk öğrenimi görmeye gerek olmadığından, jürilerde görüldüğü üzere, çeşitli mesleklerden gelen kişiler de olay sorunlarını çözebilmektedirler. Yeter ki, duruşmada hatır bulunsunlar. O nedenle, isterse deneyimli hukukçu olsun, duruşmaya katılmamış bir yargıcın, olaya ilişkin sorunları çözmesi, eşyanın doğası gereği olanaksızdır. O yüzden, istinaf yetkisini ve dolayısıyla duruşma yapma yetkisini haiz olmayan ve duruşma yapma yan Yargıtay yargıçları, dünyanın hiç bir ülkesinde, duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçerek, olay sorunlarını çözememektedirler. Dahası istinaf mahkemeleri de, yeni baştan duruşma yapma yetkisini kullanmamış, yalnızca taraflar dinlenmekle yetinmişlerse, ilk mahkemelerce sabit kabul edilen olaylara ilişmemekte, öbür hukuksal sorunları ele almaktadırlar. Çünkü, yargılamanın temel ilkesi şudur: "Yargıladığın oranda hüküm kur (Sonuç çıkar): tantum judicatum, quantum conclusum ". Bu yüzden duruşma yapmayan Yargıtay, olay değerlendirmesi yapamayacak, "olay sabittir/değildir ", "tanık yansızdır, doğru söylüyor; yanlıdır, yalan söylüyor" gibi salt olgulara ilişkin hükümler kurarak duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçemeyecektir. Eğer kurabilseydi, yargılama Yargıtay'da biter, yollama yargılamasına gerek duyulmazdı. Yargıtayımızı , benzerleri gibi, bozma kararından sonra yeniden duruşma yapılmak üzere dava dosyasını esas mahkemesine göndermektedir. Bu zorunludur. Çünkü, ilke şudur: "Yargıtay yargıcı, davanın (esasın) değil, verilen hükmün yargıcıdır". O nedenle de Yargıtay'ın C. Yargılama Yasasının 322. maddesinde sayılı ve sınırlı durumlar dışında, (ilk) esas mahkemesinin yerine geçerek karar vermesi, kesinkes olanaksızdır ".
 
"Yargıtay yargıcı, hükmün yargıcı olarak, esas mahkemesini sabit kabul ettiği olayları, eylemleri ve olguları, iki yolla denetleyecektir. 1.si; olayları/eylemleri! olguları, sabittir/değildir biçiminde vicdani kanı yargısını oluşturmak için yapılan duruşmanın Yargılama Yasalarına uygunluğunu ele alacaktır. Yargılama kusurlu (vitium in procedendo) ise, bu nedenle karar bozulup esas mahkemesine yeniden yargılama/duruşma yapması için geri gönderilecektir. Yargılama kusursuz ise, Yargıtay, esas mahkemesi hükmünün yalnızca gerekçesini inceleyecektir. Zira, bir İtalyan Yargıtay kararında belirtildiği gibi, gerekçe, her olay ve hukuk sorununu tek tek çözmesi gereken, mantıki ve hukuki bütünlük sergileyen bir yapıttır (20.12.1989). İşte Yargıtay, olaylara, kanıt değerlerine ilişkin sorunların, doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uygun ele alınıp alınmadıklarını, salt gerekçe denetimini yaparak ele alacak, hukuksal denetim ve gerekçelerde disiplin sağlama görevini bu yolla yerine getirecektir. Ancak, Yargıtay, bu konularda, ilk mahkemenin yerine geçerek kesin çözümler getiremez, getirmemelidir. İncelediğim Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki Yargı taylar (bozma mahkemeleri), denetim yargılamasını böyle yapmaktadırlar ve bu hususta öğreti ile uygulama bire bir çakışmaktadır. Bu konuda İtalyan Yargıtayı 'nın birkaç kararını sunmakla yetiniyorum:
"Yargıtay, olayla ilgili değerlendirmeleri esas mahkemesinin elinden alamaz" (sez. 1, 7.6 .1 989; sez. Vİ, 30.10.1989)~ "Kanıt kaynağının ve kanıtın değerlendirilmesi duruşma yapan ilk mahkemeye ait bir olay sorunudur. Yargıtay bu konuda yalnızca gerekçeyi inceleyerek denetleme yapabilir" (sez. 1, 22.2.1990, sez. IV, 11.12.1 990) Burada, önemle vurgulanması gereken nokta şudur: Gerekçe yoluyla denetlemek başka şeydir, ilk mahkemenin yerine geçerek sorunu esastan çözmek büsbütün başka şeydir. Bu başkalıklar gözetilmez de ölü tutanaklara göre kanıt değerlendirmeleri yapılarak olay sorunları esastan çözülürlerse, bir yargılama sendromunun yaşanması ve onun belirtilerine ve tehlikeli sonuçlarına katlanılması kaçınılmaz olacaktır. Bu sonuçlar şunlardır: a) Doğrudanlık, yüzyüzelik, açıklık ve sözlülük ilkelerine göre yapılan duruşma hiçlenecek, gereksizleşecektir. Gerçekten, yalnızca tutanaklara göre karar verilecek idiyse niçin duruşma yapılarak ve karar verilmiştir? Bir yargıç duruşmayı yapar, tuttuğu tutanakları Yargıtaya gönderir, karar verilebilir; böylece zamandan ve emekten kazanılmış olurdu. b) Yargılamanın olmazsa olmaz ve en önemli aşaması olan, bu yüzden de sağ esen olması için yargılama yasalarının tüm maddelerinin seferber edildiği duruşma sonucu oluşan olaylara ilişkin vicdani kanı yargısı; ölü tutanaklara göre oluşturulan vicdani kanı yargısına feda edilince, daha iyi araçlara sahip olanın yargısının yerine, daha kötü araçlara sahip olanın yargısı geçecek, hem eşyanın doğasını ve hem de "yargıladığın orandahüküm kur" kuralına ters düşülecektir. Kuşkusuz, böyle bir yargılamada, adli yanılgı oranı da çok fazla olacaktır. e) Olaylara ilişkin gerekçenin dışlandığı ve gereksizleştiği bir ülkede ilk mahkeme yargıçları, yükü ve sorumluluğu Yargıtaya atacaklarından, Yargıtay, gerekçelerde disiplin sağlama ve ilk yargıçları yetiştirme (pedagojik) görevlerini hiç bir zaman yerine getiremeyecektir. d) Tutanaklara göre (duruşmasız) oluşturulan vicdani kanı yargısı, her zaman kuşkuyla karşılanacağından ve tarafların katkısı sıfırlaşacağından, kesin hüküm saygınlığı örselenecektir. Zira saydamlığa ve diyalektiğe dayanan adaletin yerini, gizli ve görünüşte adalet almıştır. Bu konudaki tehlike ve sonuçları, yaptığım araştırmaların bir bölümü olarak yayınladığım yazılarda (Les voies de recours en France, AUSBF. Dergisi e. XLV, sayı: 1-4, Ocak-1990, sayfa: 119-184; Yargıtayın (bozma mahkemesinin) ve temyiz yolunun iyi algılanması ve kurumsallaştırılması sorunları, Yargıtay Dergisi, Ocak-Nisan 1992, 19-44) ve Yüce C.G.Kurulu 'nun birçok kararlarında (14.4.1986, 521-.219, 11.3.1991, 335-75, 4.5.1992, 110-132, 23.10.1992, 252-308, 8.2.1993, 368-31, 14.6.1993, 110-168) ve İçtihadı Birleştirme kararında (14.12.1992, 1/5, Resmi Gazete 6 .5 .1 993) ayrıntılarıyla sergilenmiştir. Üzülerek belirteyim ki, bugün ülkemiz, bu yargılama anlayışının açmazlarını yaşamaktadır ve inceleme konusu karar da bunun çarpıcı bir örneğidir ".
 
"B) Olayımızda, tartışılan konu, tasarlamadır (taammüt). Bu kavram, T.C. Yasasında tanımlanmamıştır. Ancak, İtalya'dan alınan T.C. Yasası, Ankara ve İstanbul Hukuk Fakültelerinde, Cumhuriyetin başlangıcında, Fransız Ceza Hukukuna göre yorumlanmıştır. Bu, kolayca ve yanlış bir yoldu. Zira, Fransız Ceza Yasası, Kilise hukukuna tepki olarak doğmuştu ve ayrı bir hukuk zaman ve mekanında, bir sentez yasası olarak ortaya çıkan kaynak Zanardelli Yasasının sisteminden farklıydı. O nedenle, Fransız Ceza Yasasındaki yorumlar, olduğu gibi İtalyan Ceza Yasasına aktarılamaz. Nitekim, şu anda yürürlükten kalkmış bulunan 1810 tarihli Fransız Ceza Yasasının 296 ncı maddesinde tasarlamayla ya da pusu kurarak adam öldürme, katil (ağırlaştırılmış adam öldürme: assasinat) olarak öngörülmüştür. 297 nci maddede tasarlama psikolojik bir düzlemde tanımlanmıştır. 298 inci maddede ise, tasarlamaya en yakın bir olgu, yani pusu kurma tanımlanmıştır. Görülüyor ki, Fransız Ceza Yasasının sistemi, psikolojik tanıma, yani soğukkanlılık temeline denk düşmektedir. O yüzden de, bu ülkede öğreti ve uygulama, bu yönde ve sisteme uygun biçimde gelişmiştir. Oysa, İtalyan Ceza Sisteminde, tasarlamanın ne olduğu duruşma yargıcına bırakılmıştır. İtalyan öğreti ve uygulaması da, sistemin özü doğrultusunda gelişmiş ve soğukkanlılık öğesi bir yana itilmiştir. o nedenle, haksız tahrikle tasarlama, İtalya 'da ve Türkiye'de yanyana gelebilmektedir ve bu uygulama yerindedir. Ancak sis sık soğukkanlılık ölçütüne yer veren ve Fransız sistemiyle İtalyan sistemi arasında bocalayan Türkiye'deki uygulamanın bir iç çelişki yarattığı yadsınamaz. Bu açmazı aşabilmek için herşeyden önce Türk Yargıtayı, tasarlamanın öğelerini bir saptamalı ve tanımlamalı; ilk mahkemelerin kararlarını da bunların ışığında denetlemelidir".
 
"Bizim hukuk sistemimize göre ~tasarlamanın öğelerine gelince:
 
1- Düşünsel öğe: Az çok süren ve dönülmez biçiminde oluşan suç kararı. 2- Psikolojik öğe: Zaman içinde dalgalanmalar görülse bile, icradan yana tutum alma. 3- Kronolojik öğe: Suç kararı ile icra arasında hukuken değerlendirilebilir bir sürenin geçmesi. 4- Bu üç öğenin dışa yansıyan bulgularla sergilenmesi. İtalyan öğretisi ile, Fransız ve Almanya'dan da esinlenen, İspanyol öğreti ve uygulaması da bu yoldadır. Nitekim, İspanyol Yargıtayı, 24.1.1975, 21.12.7981, 27.9.1983 tarihli kararlarında bu öğeleri aramış ve ilk mahkeme kararlarını salt gerekçe açısından denetlemiştir ".
 
 
"Bu durumda:
 
"1- Yerel Mahkemenin gerekçesi, T.C. Yasasının sistemine uymamaktadır ve de yetersizdir" .
 
"2- Yüce Kurulun gerekçesine ise sözlü açıklamalarına göre bir ölçüde katılmak olanaklıdır. Ancak, Yüce Kurulun, olaysal bir saptama olan tasarlama var/yok diyerek ve ilk mahkemenin yerine geçerek karar vermesi yukarıda (A) bölümünde sergilenen ilkelere aykırıdır" görüşüyle ve değişik gerekçeyle hükmün bozulması yönünde;
 
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Üye ise; "Yerel Mahkemece gösterilen gerekçe ve takdire göre direnme hükmünün onanması" doğrultusunda oy kullanmışlardır.
 
Sonuç Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 27.6.1994 günü oyçokluğuyla karar verildi.
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini