 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas no : 1994/17
Karar no : 1994/43
Tarih : 14.02.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Efrada kötü muamelede bulunmak suçundan sanık Sırrı'nın TCK.'nun 245 ve 81/2. maddeleri uyarınca 7 ay hapis ve 7 ay suretiyle memuriyetten mahrumiyet cezalarıyla cezalandırılmasına sanık Nurettin'in TCK.'nun 245.647. Sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 900.000 lira ağır para ve 3 ay süreyle memuriyetten mahrumiyet cezalarıyla cezalandırılmasına verilen cezaların ertelenmesine iftira suçundan sanık Mehmet'in beraatine ilişkin Sinop Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 25.11.1992 gün ve 1989/103-1992/82 sayılı hükmün sanıklar Sırrı ve Nurettin tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen;
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 07.12.1993 gün ve 10642/12321 sayı ile;
Başkan M. Aksoy ve Üye ü. Kızılkılıç'ın "sanıklar aleyhine hükme dayanak olarak şikayet ve rapor delil olarak kabul edilmiş ise de, bizzat mağdur Hüseyin'in eşi Aynur'un 15.03.1990 günlü ifadesinden kocasının bu şikayeti Poliş Cevat ile Tacettin isimli şahısların baskısıyla yaptığı anlaşılmış, aşamalardıka yakınmalarda bir komiser ile iki polisi hedef aldığı halde sonradan polislerden sadece Nurettin'i tercih etmiş bu mağdur hakkında iki kez ifftsizlikle melüf karısını fuhuşiyata tahrikten bir kez de hırsızlık suçundan dava açıldığı ahlak masasında görevli sanıklara bu yüzden muğber olabileceği savunulmuş yine dosyadan akıl hastası olduğu iddiasıyla babası Osman veannesi Hayriye'nin oğullarının saldırılarından korunmak için güvenlik güçlerinden tedbir istedikleri belgelenmiş, Samsun Ruh Hastalıkları Hastanesi'nin 14.10.1992 günlü raporundan bu kişinin kronik şizofren tedavisi gördüğü tebeyyün etmiş ruh hastalığının bu aileden kalıtım gösterdiği kardeşi Şenol'un da atipik psikozdan muzdarip olduğu belirlenmiş olmakla tıbben hayal aleminde şüphe duygularını olabildiğince genişletip yoğunlaştırma eğilimi tanımlanan bu tür ruhsal ve ahlaki yapıdaki bir kişinin salt iddiadan ibaret ithamlarının delil değeri taşımayacağı sadece ropurunda sanıkların bu suçun faili olduğunun ispata medar yeterlilikte kabul edilemeyeceği kanısıyla çoğunluğun iberaat yerine meslekten ihraca müncer olarak mahkumiyeti tercih eden görüşüne katılmadığımız gibi;
Bu uygulamaya göre de Emniyet Amiri Sırrı hakkında memuriyetten geçici yasaklama cezasının TCK.'nun 3679 Sayılı Yasayla değişik 20. maddesindeki asgari haddin üzerine tayininde takdire dayanılıp şiddet sebebi gösterilmediği cihetle hükmün bozulması düşüncesinde olduğumuzdan aksine tecelli eden görüşe de iştirak etmiyoruz" biçimindeki karşı oylarıyla kararı onamıştır.
Bu kararı karşı 14.01.1993 gün ve 101655 sayı ile itiraz yoluna başvuran Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı;
Mağdurun emniyette dövüldüğüne ilişkin iddiasına dayanarak yaptığı rapordan başka delil yoktur. Kamu davası açıldıktan sonra mağdur mahkemeye ibraz ettiği 04.12.1989 günlü dilekçesinde hırsızlık sanığı olarak emniyete görütürünce korku ve kızgınlık sonucu şikayette bulunduğunu belirtmiştir.
Yargılamanın sadece bir oturumuna katılan müşteki şikayet dilekçesiyle hazırlık anlatımlarının doğru olduğunu tekrarlamakla yetinmiştir. 06.09.1989 tarihinde Cumhuriyet Savcılığınca alınan ifadesinde iki polis ve bir komiser hakkında şikayetçi olduğunu söylediği halde aynı gün yaptırılan leşhiste kendisini dövenlerin sanıklar olduğunu söylemiştir. Böylece sanığın iddiasının tutarsız bir düzeyde kaldığı görülmüştür. Yargılamada savunma müştekinin eşini fuhuşiyete tahrik ve hırsızlık suçlarından hakkında yasal işlem yapıldığını ruhsal yönden dengesiz ve hasta olduğunu ileri sürmüş ve belgelendirmiştir. Nitekim karşı oy gerekçesinde bu husus vurgulanmıştır.
Sanıkların atılı suçu işlediklerine dair mağdurum iddia ve raporu delil olarak kabul edilmiş olup başkaca delil yoktur. Mağdurum kişiliği ve iddiasına ilişkin anlatımları gözönüne alındığında iddianın samimi ve inandırıcı olmadığı en azından kuşkulu bir durumun bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuşku uyandıracak anlatım ve raporun kesin kanıt olarak kabulü mümkün değildir" görüşüyle Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini telep etmiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okunup, gereği konuşulup, düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Gece bekçisi Mahmet'in saat 23.00 sıralarında evinin kapısını yoklayan ve içeriyi gözleyen şahsı mağdura benzetip emniyete bildirmesi üzerine mağduru
karakola celbeden sanıkların suçunu söyletmek için onu dövdükleri iddiasıyla açılan davada Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık suçun sübuta erip ermediğine ilişkindir.
Mağdur Hüseyin Yiğit aşamalarda Bekçi Mehmet'in şikayeti üzerine sanıkların kendisini karakola celbedip dövdüklerini iddia etmiş sanıklar ise yüklenen suçu işlemediklerini savunmuşlardır.
Mağdurun mueyenesine ilişkin 06.09.1989 ve 11.09.1989 günlü doktor raporlarında ayak tabanlarında künt darbe sonucu oluşmuş şişlik, göğüs, karın ve lombar bölgelerde duyarlılık saptandığı bu arazların 2 gün iş ve gücüne engel olacağı belirtilmiştir.
Mağdur hakkında gözaltına alındığı suçtan dolayı dava açılmadığı, sanıklarla arasında husumet bulunmadığı ve şikayetin salıverildiği gün yapıldığı gözetildiğinde doktor raporlarıyla doğrulanan oluşa uygun iddiaya itibar edilmesi gerekir.
Her ne kadar mağdurun eşi Aysun zabıtaca saptanan 15.03.1990 günlü ifadesinde mağdurun Polis Memuru Cevat ve teyzesinin oğlu Tacettin'in baskıları sonucu sanıkları suçladığını beyan etmiş mağdurda mahkemeye verdiği 04.12.1989 günlü dilekçesinde sanıkların kendisini dövmediklerini belirtmişse de tanık Aysun duruşmada olay hakkında bilgisi olmadığını söyleyip zabıtaca alınan ifadesinden rücu etmiş tanıklar Tacettin ve Cevat da sanıkları suçlaması için mağdura baskı yapmadıklarını beyan etmişlerdir.
Mağdurun 04.12.1989 günlü dilekçesi de var olan deliller karşısında inandırıcı nitelikte görülmeyip sanıkları suçtan kurtarmaya yönelik olduğu anlaşılmıştır.
Bu itibarla tanık Aysun'un zabıtaca alınan ifadesine ve mağdurun 04.12.1989 günlü dilekçesine dayanılarak savunmaların doğrulandığı söylenemez.
Öte yandan mağdurun kronik şizofren tedavisi gördüğü eşi Aysun'u fuhşiyata tahrik ettiği anne ve babasına karşı olumsuz davranışlarda bulunduğu ileri sürülüp bu tür ruhsal ve ahlaki yapıya sahip bir kişinin iddiasına itibar edilemeyeceği belirtilmişse de mağdurun sanıklara yönelik suçlaması salt iddiadan ibaret değildir. Kişiliğine ilişkin hususlar sabit olsa bile bu olaydaki iddiası yukarıda açıklanan delillerle doğrulandığından Yerel Mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri Cumhuriyet Başsavcılığı itirazlarının haklı nedenlere dayandığını belirterek kabulü yönünde oy kullanmışlardar.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), oyçokluğuyla karar verildi.