 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1993/7
Karar No: 1993/63
Tarih: 15.03.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Zimmet suçundan sanık Mehmet Özbal'ın değişen suç vasfına göre T.C.Y.nın 240. maddesi uyarınca 1 yıl hapis 20.000 lira ağır para cezası ve 6 ay süre ile memuriyetten yasaklanmasına ilişkin Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesince 23.12.1991 gün ve 173-209 sayı ile verilen hükmün, sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 30.6.1992 gün ve 1942-2285 sayı ile;
(Sair itirazlar yerinde görülmeyerek;
Ahmet Erdoğan'ın evinden yapılan hırsızlık suçunu soruşturmakla görevli sanığın suç kanıtı olabileceği düşüncesiyle tutanağa geçirip elkoyduğu dürbünü, koğuşturma evrakı ile birlikte C. Savcılığına göndermeyip, masasında alıkoymaktan ibaret eyleminin, oluş ve kabule göre görevi ihmal suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi,
Kabule göre, yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden paraya çevirme ve ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi) isabetsizliğinden bozmuştur.
Yerel Mahkeme ise (2) numaralı bozmaya uyarak, 5.10.1992 gün ve 110/131 sayı ile, sanığın suça konu dürbünü mal edinmek amacı ile özel eşyaları arasında sakladığı ve görevi kötüye kullanmak suçunun yasal unsurlarının oluştuğu, açıklamaları ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükümde sanık tarafından süresinde temyiz edildiğinden, dosya Yargıtay C. Başsavcılığının "Onama" istekli 30.12.1992 gün ve 5/98092 sayılı tebliğnamesiyle, 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın işlediği sabit kabul edilen eylemin, oluşturduğu suçun niteliğine ilişkindir.
Jandarma karakol komutanı olarak görev yapan sanık Ahmet Erdoğan adlı kişinin evinde yapılan bir hırsızlık suçu nedeniyle, soruşturmaya başladığı, hırsızlık yapılan evde bulunan suça konu dürbünde parmak izi bulunabileceği düşüncesi ile bu dürbüne el koyduğu ve düzenlediği olay tesbit tutanağına dürbüne elkonulduğunu yazdığı, bu tutanağın sanık ve görevli jandarma erlerince imzalandığı, ancak, koğuşturma evrakı olay tesbit tutanağı da dahil olmak üzere C. Savcılığına gönderilirken, dürbünün gönderilmediği dairedeki masanın çekmecesinde kaldığı,bilahare sanık hakkında Atatürk'ün hatırasına hakaret iddiasıyla başlatılan koğuşturma sırasında yapılan aramada masanın çekmecesinden suça konu dürbünün elde edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Sanığın aşamalarda tutarlı ve samimi görülen, aksi de kanıtlanamayan savunmasında, dürbüne üzerinde parmak izi bulunabilir düşüncesi ile elkoyduğunu, olay tesbit tutanağına yazdığını, her an parmak izi incelemesi yapılabilir düşüncesi ile masasının çekmecesinde tuttuğunu, ileri sürmektedir.
Gerçekten de dürbün, sanığın dairedeki masasının çekmecesinde elde edilmiş olup, burada özel eşyalara değil, bir başka suç nedeniyle elkonulan ip vesair suç eşyalarının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Sanık el koyduğu dürbünü olay tesbit tutanağına yazmak ve bu tesbit tutanağını C. Savcılığına göndermek suretiyle, dürbünü mal edinme amacı bulunmadığını göstermiştir. Dolayısıyla eylemi görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturmaz.
Ancak, işin birinci müzakeresi sırasında sanığın eyleminin Özel Daire bozması doğrultusunda görevi ihmal suçunu mu oluşturduğu, yoksa beşeri bir hata niteliğinde mi olduğu hususu tartışılmıştır.
Sanık hırsızlık olayının soruşturmasına 1.10.1989 tarihinde başlamış ve dürbüne de o tarihte elkoymuştur. Pınarbaşı C. Savcılığının 5.12.1989 günlü yazısına göre, olay tesbit tutanağında, parmak izi incelemesi yapılmak üzere alınan dürbünle ilgili evrakın, sanık tarafından 24.10.1989 tarihinde C. Savcılığına gönderildiği belirtilmiştir. 1.10.1989 tarihinden 52 gün sonra sanığın çekmecesinde yapılan aramada dürbün elde edilmiştir.
Bu oluşa göre, suç kanıtı olabileceği düşüncesi ile tutanağa yazarak dürbüne elkoyan sanığın, aksi kanıtlanamayan savunmasına göre dürbünü koğuşturma evrakı ile birlikte C. Savcılığına göndermemesi beşeri bir hataya dayalıdır. Özel saikle işlenmesi olanaklı görevi ihmal suçu oluşmamıştır. Bu itibarla suç kastı bulunmayan sanığın beraetine karar verilmelidir.
Bu itibarla direnme kararının bozulmasına, bozmanın içeriğine göre, C.Y.U.Y.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanığın beraatine karar verilmelidir.
Karşı oy kullanan kurul üyeleri Özel Daire bozmasının haklı nedenlere dayandığını, hükmün bu sebepten bozulması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden direnme kararının istem gibi (BOZULMASINA), C.Y.U.Y.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak sanığın (BERAATİNE), 15.3.1993 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.