 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1993/2
Karar No: 1993/23
Tarih: 08.02.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Koşullu tehdit suçundan sanık Emin Ercan'ın beraatine ilişkin Bornova 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.5.1990 gün ve 254/269 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen;
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 22.1.1991 gün ve 1990/6433-1991/182 sayı ile:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak Yerel Mahkeme sanığın saptanan tehdidi içeren sözleri (kavga sırasında öfke ile söylediği ve bu nedenle de suçun kast öğesinin oluşmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar vermiştir.
Karar aşağıdaki nedenlerle yerinde değildir.
1 - T.C. Yasasının 188 ve 191 maddelerinde yer alan cürümlerde manevi öğe tehdit etme bilinç ve iradesi öğelerinden oluşan genel kasttan ibarettir. Bu kast, kastın oluşum süreci ve yoğunluğu açılarından bir düşünce (sürekli) kastı (dolo di proposite) ya da bu kastın en yoğun biçimi olan tasarlama (taammüt) veyahut kavga ve tartışma gibi çoğu durumlarda görüldüğü üzere öfke taşkınlık kastı (dolo di impeto) da olabilir.
2 - Öfke saptandığı takdirde bilinç ve iradeyi kaldırmayıp yalnızca iradeyi dolayısıyla sorumluluğu zayıflattığından suç kastının ortadan kalkması söz konusu olamaz. Bu durumda koşulları bulunduğu takdirde ancak ve yalnızca T.C. Yasasının 51. maddesinde öngörülen yasal indirim uygulanabilir. nitekim bütün ülkelerde uygulama bu yöndedir ve öfkenin suç kastını kaldırmadığı öfke kastının da bir kast türü olduğu benimsene gelmiştir.
3 - Bir tehlike suçu olan tehdidin ciddi olup olmadığı ise oluştuğu ortama ve tarafların bedensel ve ruhsal durumlarına göre (tehdidi içeren sözlerin gerçekleşmesinin kaçınılmaz olup olmamasına göre değil) bunun olasılığı ve mağdurun iradesini etkileme derecesi ölçüleri içinde ilk mahkemece değerlendirilecek olgusal (fiili) bir sorundur. İlk Mahkeme ağır olmayan (hafif) tehditlere karşıda cezai yaptırım gerektiren TCY.sı koyucusundan bu konudaki duyarlılığını da gözeterek tehdidin ciddiliği sorununu çözmek zorundadır. Öfkeyle söylenen sözlerde tehdidin ciddi olmayacağı yolunda önceden içtihat boyutunda bir görüş ileri sürmek olanaksızdır. Tehdit cürmünün hukuki ve maddi konuları suç kastını zaman süreci içindeki oluşumu ve niteliği suçun yapısına ilişkin yukarıda açıklanan nedenler gözetilmeden tartışma ve kavga sırasında salt öfkeyle işlenen tehdidin suç olamayacağı nedenine dayanılarak yasal temelden yoksun gerekçeyle hüküm kurulması" isabetsizliğinden kararı bozmuştur.
Yerel Mahkeme 26.3.1991 gün ve 241/277 sayı ile:
Sanığın kavga sırasında öfke ile söylediği sözlerde tehdit suçunun tasarlama unsuru bulunmadığından beraatine karar verilmesi yerindedir. Biçimindeki açıklamalarla önceki hükümde direnmiştir.
Üst Cumhuriyet Savcısının temyizi üzerine dosyayı inceleyen Ceza Genel Kurulu 23.12.1991 gün ve 343/370 sayı ile "hükmün esasını oluşturan kısa kararda yeni bir hüküm kurulmadığından" bahisle direnme kararını bozmuştur.
Bozmaya uyup gereğini yerine getiren Yerel Mahkeme 5.3.1992 gün ve 89/94 sayı ile yeniden direnmiştir.
Bu hükümde müdahil vekili tarafından temyiz edildiğinden dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz isteminin reddini içeren 21.12.1992 gün ve 4/33044 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel kurulu'nca okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
5.3.1992 tarihinde müdahilin yüzüne karşı verilmiş bulunan direnme kararı müdahil vekili tarafından 17.3.1992 tarihinde temyiz edilmiştir.
Temyiz incelemesinin yapılabilmesi için açılmış bir temyiz davasının varlığı gerekir. Yargılama yasası temyiz davası açılmasını iki koşula bağlamıştır.
Bunlar;
a) İstek koşulu: Temyiz davasının kendiliğinden açılmaması bir isteğe gerek duyulması kuralıdır. Davasız yargılama olmayacağı ilkesi de bunu gerektirir. Bu kuralın ayrıcalığını kendiliğinden tabi cezalar oluşturur.
b) Süre koşulu: Temyiz davası belli bir süre içerisinde açılmalıdır. CMUK.nun 310. maddesine göre bu süre hükmün tefhim veya tebliğinden itibaren bir haftadır süre hesabında tefhim veya tebliğ günü nazara alınmaz. Son gün resmi tatile rastlarsa süre ertesi günü çalışma saati bitiminde sona erer.
Bu iki koşula uygun temyiz davası yoksa yukarıda açıklanan ayrıcalık dışında hükmün Yargıtay'ca denetlenmesi olanaklı değildir.
İncelenen dosyada direnme hükmüne yönelik temyiz dilekçesinin yasal süreden sonra verildiği saptandığından temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle müdahil vekilinin temyiz isteminin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca (REDDİNE) isteme uygun olarak 8.2.1993 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.