Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1993/15
Karar No: 1993/62
Tarih: 15.03.1993

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Fiili livata suçundan sanık Alpaslan'ın, TCK.nın 414/2, 55/3. maddesi uyarınca 6 sene 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi)nce 21.10.1992 gün ve 146-152 sayı ile verilen hükmün, sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nce, 29.12.1992 gün ve 3991/4289 sayı ile; (Hüküm, karar tarihinde yürürlükte bulunan CYUY.na uygun olarak verilmiş bulunduğundan, sonradan yürürlüğe giren 3842 sayılı Yasanın uygulanması hususundaki düşünceye iştirak edilmeyerek, usul ve yasaya uygun görülen hükmün onanmasına) oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 22.1.1993 gün ve 92/5-91816 sayı ile; karşı oy görüşü doğrultusunda; (1.12.1992 tarihinde yürürlüğe giren 3842 sayılı Yasanın 15. maddesi ile değişik "Baronun müdafi tayini) başlıklı 138. maddesi, "Yakalanan veya sanık; 18 yaşını doldurmamış ve sağır ya da dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafii de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir" hükmünü getirmiştir.
Bu cümleden olarak, CYUY.nın 138. maddesi hükmünün savunma hakkının kullanılmasına ilişkin bulunması ve usul yasalarının derhal uygulanırlık ilkesi uyarınca, henüz sonuçlanmamış veya yasa yolu aşamasında bulunan, ancak inceleme sırasında 18 yaşını doldurmamış veya maddede sayılan vasıftaki sanıklar hakkında yasada öngörüldüğü biçimde zorunlu olarak müdafi tayini gerekir.
Uyuşmazlık konusu dosyada, inceleme sırasında 18 yaşını doldurmamış olan sanık hakkında bu kural uygulanmalı ve öncelikle bu sebepten kara bozulmalıdır) görüşüyle itiraz etmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığı gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
 
KARAR : Çözümlenecek sorun, 1.12.1992 gün ve 3842 sayılı Yasanın 15. maddesi ile değiştirilen CYUY.nın 138. maddesi hükmü karşısında, temyiz incelemesi sırasında 18 yaşını doldurmamış ve müdafii de bulunmayan sanık hakkındaki hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına gerek bulunup bulunmadığı hususundadır.
Ceza Yargılaması, suç işlendikten sonra başlar, çoğu zaman hemen sonuçlanmaz. Ceza Yargılamasının sonuçlanması önemli bir zaman diliminin geçmesini gerektirebilir. Ceza Yargılamasının başlaması ile sonuçlanması arasında yeni yasalar yürürlüğe girerek, muhakeme kanununda değişiklikler yapılabilir. İşte bu gibi hallerde, suç işlendiği ve Ceza Yargılamasının başladığı zaman yürürlükte olan yasa mı, yargılama sürerken daha sonra yürürlüğe giren yasa mı uygulanmalıdır?
Usul Hukukunda genel ilke, olay ve işlemlerin o sırada yürürlükte bulunan hukuk kurallarına bağlı olmasıdır. Bir usul işlemine, o sırada yürürlükte olan hukuk kurallarının uygulanmasına hemen uygulama "derhal uygulama" ilkesi denilmektedir. Bir olay veya işleme daha sonra yürürlüğe giren bir hukuk kuralının uygulanması ise istisnayı oluşturur. Sonradan yürürlüğe giren hukuk kuralının bir olay veya usul işlemine uygulanmasına "geçmişe yürüme" ilkesi denilmektedir.
Geçmişe yürüme esasen bir istisnadır. Ceza Yasası veya ceza hükmü taşıyan özel yasalarda yapılan değişiklikler, eğer sanık lehine iseler, yeni yasa TCK.nın 2/2. maddesi uyarınca uygulanacaktır. Muhakeme Kanunlarında yapılan değişiklikler ise derhal uygulanmaya başlarlar. Bu değişikliklerin sanık lehine olup olmamaları önemli değildir. Esasen derhal uygulama ilkesi yeni yasanın eskisinden daha mükemmel olması ve ülkede aynı anda iki muhakeme kanununun uygulanmaması ve kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde, düzenledikleri sahalarda uygulanacağı ilkesine dayalıdır.
Böylece muhakeme kanunlarında derhal uygulama ilkesinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde geçerli olduğu belirlenmiş bulunmaktadır. Bu ilkeye bağlı kalınarak, eski muhakeme kanunu zamanındaki işlemler eski kanuna göre sonuçlandırılmalıdır. Yeni kanun ise yürürlüğe girdikten sonraki işlemlere uygulanmalıdır. Böylece yeni kanunun geçmişe yürümeyeceği kabul edilmelidir. Yeni kanunun geçmişe yürümeyeceği ilkesinin sonucu olarak, eski kanun zamanında yapılıp tamamlanmış işlemler geçerliliklerini korumakta ve yenilenmemektedirler. 
O halde, derhal uygulama ilkesinin sonucu olarak;
a - Usul işlemlerinin mutlaka yürürlükteki muhakeme kanununa göre yapılacağı,
b - Yürürlükteki muhakeme kanuna uygun olarak yapılan usul işlemlerinin sonradan değiştirilen muhakeme kanunu uyarınca geçerliliğini kaybetmeyeceği,
c - Yeni muhakeme kanununun yürürlüğe girmesinden sonra yapılması gereken usuli işlemlerinin yeni kanuna tabi olacağı,
d - Yeni muhakeme kanununun uygulanmasında, yeni düzenlemelerin sanığın leh veya aleyhinde olmasına bakılamayacağı,
Sonucu çıkarılmalıdır. Ancak, derhal uygulama ilkesinin geçerli olmadığı hallerin varlığı da söz konusu olabilmektedir. Şöyle ki; sırf üst dereceli mahkemenin iş yoğunluğunu azaltmak için kabul olunan görev normlarının, üst dereceli mahkemede açılmış davalarda, hatta duruşma başlamadan da olsa derhal uygulanmaması, yani yürürlükten kalkan normun uygulanmasına devam edilmesi, devamlı olmayacağı ve görevsizlik kararları ile işler uzayacağı için geçici maddelerle kabul olunabilir. Örneğin, 2248 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi ile bu yol izlenmiştir.
Keza, derhal uygulama ilkesi bazen haksız sonuçların doğmasına da yolaçabilir. Örneğin eski kanuna göre, kanun yoluna başvuran için daha uzun bir süre tanınmış iken, yeni kanun bu süreyi kısaltmış olabilir. Yeni Kanunun kanun yoluna başvuru için öngörülen süreyi kısaltması durumunda, eski kanun zamanında daha süresi olduğu düşüncesiyle bekleyip, kanun yoluna gitmemiş olanlara uygulayarak, önceki kanuna göre düşmemiş olan "kanun yoluna başvurma hakkı"nı bu gibi kimselere tanımamak haksızlık olacağından, yeni kanunu derhal uygulamamak gerekir. Bu gibi durumlar yeni kanunun derhal uygulanması ilkesinin istisnalarını oluşturur.
Ancak, eski kanunun bir usul işleminin yapılması için öngördüğü süreden fazla bir süre, aynı usul işlemi için yeni kanunda benimsendiği takdirde, durum yeni kanunun derhal uygulanırlığı ilkesine göre çözümlenmelidir. Şöyle ki, eski kanun zamanında o usul işlemi için bir haftalık bir süre öngörülmüş iken, bu süre içerisinde usul işlemi yerine getirilmemişse, yeni kanun bunu 15 güne çıkarmış olsa bile, yeni kanuna göre yapılacak bir işlem kalmamıştır. O usul işlemi ile ilgili iş eski kanuna göre ölmüştür, yeni kanun onu diriltemez. Ancak, eski kanunda öngörülen 1 haftalık süre dolmadan yeni kanun yürürlüğe girseydi, ilgili kişi 15 günlük süreden yararlanabilecektir. Eğer eski kanun 15 gün süre vermişken, yeni kanun bunu 1 haftaya indirseydi, sürenin başlangıcından itibaren, 1 hafta geçmemişse işlem yeni kanuna tabi olacak, sürenin başlangıcından itibaren 1 hafta geçmişse yeni kanun uyarınca işlem yapılamaz hale girecektir.
Demek ki, derhal uygulanırlık ilke olmakla beraber, bu ilkenin haksızlıklara sebebiyet vermesi halinde buna istisna tanınması gerekir.
İnceleme konusu olayda, 3842 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önceki dönemde, CYUY.nın 138. maddesi 15 yaşını doldurup, 18 yaşını bitirmemiş olan sanığa zorunlu müdafi atanması sistemini benimsemiyordu. Bu nedenle değişiklikten önceki muhakeme kanunu uyarınca Yerel Mahkeme, müdafii bulunmayan 18 yaşından küçün olan sanık hakkında yargılamayı sürdürerek hüküm kurmuş ve bu hüküm sanık tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmiş bulunmaktadır.
O halde, önceki yasanın (138. md.) yürürlükte olduğu dönemde yasaya uygun biçimde yapılan usul işlemleri ve yargılama yasaya uygundur. Geçerliği sürer ve tartışılamaz. Hüküm kurulmasından sonra 1.12.1992 tarihinde yürürlüğe giren 3842 sayılı Yasa ile CYUY.nın 138. maddesi değiştirilerek, 18 yaşından küçük sanıklara zorunlu müdafilik sistemi benimsenmiştir. Ancak, bu kural yasanın yürürlüğe girdiği 1.12.1992 tarihinden sonrası için hüküm ifade edebilir. Bu tarihten önce 18 yaşından küçük olan ve müdafi bulunmayan sanıklar hakkında kurulan hükümlerin sırf bu nedenle bozulması, muhakeme kanunlarının derhal uygulanma ilkesi uyarınca olanaklı değildir.
Ancak, eğer kanun yolu aşamasında inceleme duruşmalı olarak yapılsaydı, bu durumda bulunan sanığa zorunlu müdafi tayini için gerekli usul işlemlerinin Yargıtay Özel Dairesince yerine getirilmesi gerekecekti. Halbuki, inceleme konusu olayda temyiz incelemesi dosya üzerinden yapılmaktadır. Sanık, 3842 sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce yürürlükte bulunan yargılama yasasına uygun biçimde verilen hükmü, yasal süresinde temyiz ederken, duruşma isteminde bulunmamıştır. O halde, sırf müdafi bulunmaması, hükmün bozulmasını gerektirmez. Bu durum yargılama yasalarının derhal uygulama ilkesine uygundur. Aksine düşünce, muhakeme kanununun geriye yürümesi sonucunu doğurur ki, açıklanan ilkeye kesinlikle aykırıdır. Aksi yönde bir kabul ve uygulama; temyiz incelemesi aşamasındaki bir davanın dosyanın duruşma ve hatta hazırlık aşamasına geri dönmesi durumunu yaratır ki buna usul hukukunun ana kuralları ve genel yapısı müsait değildir ve müsaade etmez.
Bu açıklamalar ışığında itirazın reddine karar verilmesi gerekir.
 
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının  REDDİNE, 15.3.1993 gününde yapılan ikinci müzakerede üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI
Karşı oy kullanan Kurul Üyeleri; 3842 sayılı Yasa ile değiştirilen CYUY'nın 138. maddesi ile 18 yaşından küçük olan sanığa zorunlu müdafi atanması ilkesinin benimsendiğini, bu durumun savunma hakkının koyutlarını genişlettiğini, bu nedenle hükmün sair yönleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle bozulup yerel mahkemeye gönderilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini