 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 1993/128
Karar No: 1993/156
Tarih: 17.05.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Hakaret suçundan sanık Mustafa Dursun Özsağlam'ın TCK.nın 480/1, 647 Sayılı Yasanın 4. maddeleri gereğince 145.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının teciline ilişkin Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.5.1991 gün, 494-54w sayılı hükmün sanık vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi 4.3.1992 gün, 746/1713 sayı ile; "1- Sanığın beraatine ilişkin Sulh Ceza Mahkemesi kararı görev yönünden bozulmuş, Asliye Ceza Mahkemesi sanığın muhkumiyetine karar vermiştir. Kuşkusuz her yargıç, kanıtları değerlendirme ve vicdani kanı oluşturma açısından bağımsızdır. Ancak bu değerlendirme ve vicdani kanısının bozulan karardaki değerlendirmenin tersine bir sonuca uluşma olasılığı varsa ve madde açısıdan asıl yetkili mahkemenin, yetkisiz mahkemenin yaptığı işlemlerini yineleme olasılığı bulunyorsa, belge ve dolaylı kanıt niteliğinden bulunan ve yalnızca tanık anlatımlarını yansıtan tutanaklarla yetinmesi yerindelik ilkesine ve duruşmanın temel kurallarına aykırıdır. İşlemler yinelenmeli, kanıt kaynaklarıyla yüzyüzelik ve doğrudanlık ilkesi uyarınca ilişki kurulmalı ve sözlülük ilkesi uyarınca da tanıklar bizzat dinlenilmeli, duruşmadan edilenilen izlenimlere göre vicdani kanı yargısı oluşturulmallıdır. Tersi durumda elverişsiz araçlarla vicdani kanı oluşturanın yargısı, daha iyi araçlarla ve daha sağlıklı vicdani kanı oluşturanın yargısına üstün tutulmuş, olur, üstelik mahkeme, çelişki karşısında sanığın aleyhine olan tanıklığı niçin yeğlediğini de kararında açıklamak zorundadır.
Bu durum karşısında eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,
2- Söylediği koşullar da gösterilerek, kanıtlandığı kabul edilen "seni bir kobay gibi kullanmış, dışardan getirilen böbrekleri ekibiyle birlikte satıyor" demekten ibaret eylemin, ne suretle belli bir olay yükleyerek hakaret suçunu oluşturduğu hususunun tartışılmaması,
3- Kabule ve suç tarihine göre eksik para cezası verilmesi,
4- Yüze karşı açıklanan hükümde yargılama gideri gözetilmediği halde gerekçeli kararda yazılmak suretiyle karışıklığa yol açılması" isabetsizliğinden hükmü bozmuş,
Yerel Mahkeme 17.7.1992 gün, 692/873 sayı ile 3 ve 4 nolu bozmaya uymuş, 1 ve 2 nolu bozma sebeplerine ise ;
"Şahitler Sulh Ceza Mahkemesince dinlenmişlerdir. Aralarındaki mübayenet giderilmeye çalışılmıştır. Suç, hakaret olup ancak tanıkla ispatlanabilir. Şahitler bu sözlerin sanık tarafından söylendiğini anlatmışlardır. Tanıkların açık ve kesin beyanları karşısında mahkememizde yeniden dinlenmelerin ihtiyaç doğmadığı gibi yasal bir zorunluluk da yoktur.
Sanığın söylediği sözler, hasta Kayhan'ın ameliyatı ve tedavisi nedeniyle söylenmiştir. Müdahilin kişiliğini ve mesleki kariyerini küçük düşürücü sözlerdir" gerekçesyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi, sanık vekili tarafından süresinde istenildiğinde dosya; Yargıtay Cumhuruyet başsavcılığının bozma istemli 28.4.1993 tarihli tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okunduğu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın, yokluğunda müdahile hakaret ettiğinden bahisle TCK.nın 482/1. maddesi gereğinde cezalandırılması için açılan davada, Sulh Ceza Mahkemesi; "dinlenen tanıkların, hastalıkları nedeniyle dostor olan müdahile bağımlı olduklarını, beyanlarının samimi olmadığını, yüklenen suçun işlendiğine dair yeterli ve kesin delil bulunmadığını" kabul ile sanığın beraatine karar vermiştir.
Hükmün temyizi üzerine dosyayı inceleyen özel Daire, "eylemin kanıtlanması halinde TCK.nın 480. maddesinin uygulanması ihtihali nazara alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden" bahisle hükmü bozmuş, bozmaya uyan Sulh CEza Mahkemesi görevsizlik kararı ile dosyayı Asliye Ceza Mahkemesine göndermiştir.
Görevli mahkeme olan Asliye Ceza Mahkemesi, sadece sanık ve katılan vekilini dinlemiş, madde itibariyle görevsiz mahkemece toplanan kanıtlara itibar ederek, bu kerre sanığın muhkumiyetine karar vermiştir. Mahkumiyet hükmü, sanık vekilinin temyizi üzerine özel Dairece;
1- Kanıtların yeniden toplanıp değerlendirme olanağı varken görevsiz mahkemece toplanan delillerle yetinilmesi.
2- Eylemin ne suretle belli bir olay yükleyerek hakaret suçunu oluşturduğunun tartışılmaması.
3- Para cezasının eksik tayini.
4- Tefhim edilmediği halde, gerekçeli kararda yargılama gideri yazılmak suretiyle karışıklığa yol açılması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel mahkeme 3 ve 4 nolu bozmaya uymuş, 2 nolu bozmaya ise; "yeni gerekçe ve açıklamalarla eylemin ne suretle maddeli hakaret suçunu oluşturduğunu" belirterek eylemli olarak uymuş, 1 nolu bozma nedenine yukarıda açıklanan gerekçelerle direnmiştir.
Dosya içeriğine göre, Sulh Ceza Mahkemesince verilen beraat kararı "görev" yönünden bozulmuş, görevli mahkeme sanığı dinlemekle yetiniş başkaca bir işlem yapmadan, ilk kararın aksine muhkumiyet hükmü kurmuştur. Gerek beraat kararı veren görevsiz mahkeme, gerekse muhkumiyet hükmü kuran görevli mahkeme aynı kanıtlara, aynı tanık beyanlarına dayanarak karar vermişlerdir.
Her mahkeme, mevcut kanıtları değerlendirme ve hüküm kurma yönünden bağımsızdır. Ancak hüküm kurulurken gösterilen gerekçe hukuka ve dosya kapsamına uygun olmalı, mevcut bilgi ve belgelerin yerinde takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli, yeterli ve yasal olması aranmalıdır. Karar, tarafları tatmin etmeli, hiç bir kuşkuya yer bırakmamalıdır. Oysa aynı delillere adanılarak beraat ve muhkumiyet gibi birbirine tamamen zıt iki karar verilmesi, tarafları tatmin etmeyecektir. Bu nedenle, inclenen dosyadaki kararların niteliğin nazara alınarak görevli mahkemece olanaklar ölçüsünde toplanması mümkün olan delillerin yeniden toplanması tanık beyanları arasındaki çelşkilerin giderilmeye çalışılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden direnme hükmü bozulmaladır. Belirlenen bu boma sebebine göre şu aşamada Özel Dairece inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi BOZULMASINA, bozma nedenine göre gereği mahallinde yapılam üzere dosyanın iadesi için Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 17.5.1993 günü oybirliğiyle karar verildi.