 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1992/176
K: 1992/201
T: 29.06.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Mühür bozmak suçundan sanık Nuri Yücel'in TCK.nun 274/1. ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuçta 490.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına 100.000 lira maktu vekalet ücretinin sanıktan alınıp katılan belediyeye verilmesine ilişkin Karşıyaka 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.6.1991 gün ve 232/447 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi 4.5.1992 gün ve 2452/3193 sayılı ile kararı onamıştır.
Bu karara karşı 2.6.1992 gün ve 4/71181 sayı ile itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığı:
CMUK.nun 365. maddesine göre suçtan zarar gören müdahale yolu ile kamu davasına katılabilir. Suçtan zarar görme "bir hakkın suçla ihlalini ve zararın doğrudan doğrulayanı gerektirir.
Kamusal otoritenin sarsılmasından başka belediyenin herhangi zararı vardır denilemez. Bu da maddi ve doğrudan zarar değildir.
Özel Dairenin şimdiye kadar uygulamalarında TCK.nun 274. maddesine muhalefette belediyenin katılma hakkı olmadığı yönündedir.
Belediyenin suç ihbarı niteliğindeki yazısı esas alınarak müdahiliğine karar verilmesi lehine vekalet ücretine hükmülonması yolsuzdur görüşüyle Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu. Gereği
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık mühür bozma suçlarında Belediye Başkanlığının müdahele yolu ile kamu davasına katılıp katılmayacağına ilişkindir.
3006 ve 3207 sayılı Yasalarla iki kez değiştirelen bu maddenin değişiklikten önceki şekline göre suçtan zarar gören şahsın kamu davasına müdahele edebilmesi için suçun hayata, sıhhate, ırza, şahsi haklara ve mallara yönelik olması gerekmekteydi. 3207 sayılı Yasayla bu tahdit kaldırılmış ve işlenen herhangi bir suçtan dolayı zarar gören her şahsın tahkikatın her halinde müdahale yolu ile kamu davasına katılma olanağı getirilmiş olduğundan uyuşmazlığın çözümü için "suçtan zarar gören" kavramı üzerinde durulmalıdır.
Yasalarımızda "suçtan zarar gören" kavramının tanımına rastlanmamaktadır. Bunun nedeni yakın ilişki içinde olduğu kavramlarla değişik biçimde ortaya çıkabilmesidir. Örneğin şikayet hakkının kullanılmasında çizilecek sınır ile şahsi davada ya da müdahalede çizilecek sınır birbirinden farklı olacaktır. Bu noktalar gözönünde tutulduğunda yasalarda suçtan zarar gören konusunda tanımı aramanın yersiz olacağı kolayca anlaşılır.
Suçtan zarar gören kavramı konusunda üzerinde durulacak ikinci nokta ise; suçtan zarar gören kavramının suç oluşturan olayın pasif süjesini ilgilendiren bir kavram oluşudur. Fakat suçun pasif süjesine verilen mağdur teriminden de farklıdır. Mağdur terimi suçtan zarar gören kavramı ile bazen uyuştuğu halde bazende farklı olabilir. Suçtan zarar gören olduğu halde olayın mağduru olmayabilir. Örneğin adam öldürme olayından mağdur öldürülen kişidir. Suçtan zarar görenler ise bu kişinin öldürülmesinden ötürü hakları ve çıkarı zedelenenlerdir.
Ayrıca suçtan zarar gören kavramı bir yargılama hukuku kavramı olmasına rağmen bir ceza yasasında yada bir özel yasada da yer alabilir (Prof. Dr. Erdener Yurcan, Ceza Yargılaması Hukuku 1982 İst. Sh. 151-152).
Suçtan zarar gören kavramının kapsamı konusunda ise değişik görüşler vardır.
İddia edelin fiil ile haklı çıkarı zedelenen kişiye suçtan zarar gören niteliği tanıyan görüşün gerek Alman Hukukunda, gerekse Türk Mahkeme kararlarında belli ölçüde uygulandığı ve yansıdığı görülmektedir (Prof.Dr.Erdener Yurtcan, AGE). Bu görüş iddia edilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin o suçun koğuşturulması konusundaki isteğini, o suçun kişide yyarattığı tatmin edilme arzusunu esas almakta ve suçun kişi üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi gözönünde tutmaktadır. O kişinin fiilin yargılanmasında aktif ve etkin bir rol oynaması haklı görüldüğünde bu kişiye suçtan zarar gören niteliği tanınmalı aksi sonuca varıldığında suçtan zarar görme sujeliği reddedilmelidir.
Gerçekten fiille haklı çıkarı zedeleme ve fiilin kişi üzerinde yarattığı psikolojik etki öğelerine dayanan bu ölçüt örneğin adam öldürme suçlarında ölenin yakınlarının koğuşturma ve cezalandırma isteklerini cevaplandırabilmektedir. Ancak bu anlayışta da matematik bir kesinlik yoktur. Çünkü haklı çıkar ve cezalandırma istemek için gerekli psikolojik durum kavramları bu kesinlikten yoksun kavramlardır.
Görüldüğü üzere suçtan zarar görme kavramının sınırları saptanırken yargıca yol gösterici nitelikte bazı ilkeler sunulmakta fakat bu alanda asla matematik kesinlik taşıyan bir ölçüte ulaşmanın imkansız olduğu belirtilmektedir. Bunun sonucu olarak suçtan zarar görenin sınırarının saptanmasında yargıcın geniş takdir yetkisi ortaya çıkmakta ve yargıcın haklı çıkar ve cezalandırma konularındaki psikolojik durumu iyi değerlendirmesi gerekmektedir.
O halde Yargıç bir olayda suçtan zarar görenin sınırlarını belirlerken sanığa yüklenilen cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza koğuşturması konusundaki isteğini gözönünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği taşımak durumundadır. (Prof. Dr. Erdener Yurtcan, AGE, Sh. 154-155) İncelenen olayda sanığın Belediyece mühürlenen ruhsatsız ve fenni sorumlusu olmayan yapının mühürünü söküp inşaata devam ettiği saptanarak TCK.nun 274. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmiştir.
Bu madde TCK.nun sistemi içinde Devlet İderesi aleyhine işlenen cürümler bölümünde yer almaktadır. Belediyeler kamu kudretini kullanan örgütler olduğuna göre kamusal otoritenin sarsılması Devlet Yönetiminde tehlikeyi de beraberinde getirir ve etkin görev yapılmasını önler. Belediyelerin asli görevleri arasında yer alan imar planlarının uygulaması dolayısıyla çarpık kentleşmenin ve yapılaşmanın önlenmesi ancak kamu kudretinin kullanılması ve gerekli önlemler alınıp uygulaması ile olanaklı olduğundan ruhsatsız ve fenni sorumlusu olmadığı için mühürlenen yapının, mühür bozularak yaşattığı belirsiz inşaata devam edilmesi beledi hizmetle açısından belediyeyi önemli zarara uğratan bir durumdur.
Zarar tabiri tehlikeyide içine aldığına göre sanığın eyleminden dolayı belediyenin zarar gördüğünün kabulü gerekir.
Bu itibarla belediyenin müdahiliğine ve bunun doğal sonucu olarak vekalet ücretine hükmolunmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. C.Başsavcılığı itirazının açıklanan nedenlerle reddine karar verilmelidir. (Oybirliği ile)