 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1991/88
K: 1991/117
T: 08.04.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : İncelenen dosyaya göre;
Sanık Mahmut Korkmaz'ın, hükmü temyiz etmiyen arkadaşı Kamil Özkan ile birlikte 61 AH 456 plakalı kamyonla, orman idaresi tarafından istihsal edilen, ancak istif yerine veya depoya taşınmamış tomrukları çaldıkları; ihbar üzerine sanıkların suça konu emval ile yakalandıkları, el konulan emvalin yediemine teslim edildiği dosya içeriğinden anlaşılmakdadır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında açıklanan oluşta bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusunu, katılan idareye teslim edilen çalıntı emvale rağmen, sanığın kabulü nedeniyle maddi ödenceye ve buna bağlı olarakta nisbi avukatlık ücreti ile nisbi harca hükmedilip edilemeyeceği hususu oluşmaktadır.
Ceza yargılamasında suç nedeniyle, gerçek veya tüzel kişilerin zarar görmüş olması, kişilerin de koğuşturma görevinde bir rol üstlenmelerini olanaklı kılmaktadır. İddia makamını C.Savcısı ile birlikte kisinin de işgal etmesi kamu davasına suçtan zarar gören kişinin katılması yoluyla sağlanmaktadır.
Kamu davasına katılma sağlandığında, suçtan zarar gören kişi bakımından şahsi hak davası açılabilmesi de olanaklı hale gelmektedir. Katılan, şahsi haklarının hüküm altına alınmasını istediği takdirde şahsi hak davası da ceza davası ile birlikte görülmektedir.
Ceza Mahkemesince şahsi hakkın hüküm altına alınabilmesi için bir takım koşulların gerçekleşmesi gerekir. Buna göre;
a- Ceza Davası sonucunda sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
b- Mahkumiyete konu fiilin (eylem) doğurduğu ve bunun sonucu katılanın uğradığı bir zararın varlığı,
c- Uğranılan bu zararın istenmesi, koşulların gerçekleştiği durumlarda, Ceza Mahkemesi zararın varlığı veya miktarı hakkındaki incelemelerin ceza davasını uzatmayacağını da görürse ödenceye hükmedecektir.
O halde ceza davasında ödencenin dayanağının, failin üzerine yüklenen suçun sübuta ermesi, bu suç sonucunda katılanın doğrudan doğruya bir zarara uğraması ve istekle bulunulması oluşmaktadır.
Bu koşulların bir arada gerçekleşmediği hallerde Ceza Mahkemesi ödenceye hükmedemez. Bu haliyle ceza mahkemesinde şahsi hak davasının, hukuk Mahkemesindeki benzeri davalardan önemli farkları bulunmaktadır. Şöyle ki;
a- Hukuk Mahkemesinde davacının davasını bizzat veya vekille takip etme zorunluluğu bulunduğu halde, Ceza davasında katılan şahsi hak davası bakımından davayı takip etmek zorunda değildir.
b- Hukuk Davasında hakim, tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olduğu, bunun dışına çıkamadığı halde, ceza hakimi şahsi hak davasında da zararın doğup doğmadığı ve miktarı bakımından tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı değildir. Kendiliğinden araştırmalar yapabilir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, ceza mahkemesindeki şahsi hak davasında, H.Y.U.Y.nın 92. ve 95. maddelerinde yer alan kabul hakkındaki hükülerin soyut olarak uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Ceza Yargılamasındaki şahsi hak davalarında kabulün kesin hükmün sonuçlarını doğurabilmesi için, yukarda açıklandığı üzere sanığın mahkumiyeti, mahkumiyete konu fiilin katılanda doğrudan doğruya doğurduğu bir zararın varlığı ve bu zararın istenmesi koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Uyuşmazlık konusu olayda, sanığın üzerine yüklenen suç sübuta ermiş ve mahkumiyet kararı verilmiş, ayrıca katılan idare sanıktan 463.336 lira maddi ödence isteminde bulunmusa da, suça konu yediemine teslim edilmiş bulunan çalıntı emvalin, katılan idareye aynen teslimine karar verilmiş ve sonuç olarak sanığın fiili sonucunda katılan idarenin hergangi bir zarara uğramadığı anlaşılmış bulunmasına göre, sanığın kabulüne dayanılarak, maddi ödence ve bağlı olarak nisbi avukatlık ücreti ile nisbi harca hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır (oybirliği ile).