 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1991/83
K: 1991/113
T: 08.04.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Görevi kötüye kullanmak suçundan sanık Ömer'in TCY.nın 240, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 46.666 lira ağır para cezası ve beş ay süre ile memuriyetten yoksun bırakılmasına ilişkin (Yahyalı Asliye Ceza Mahkemesi)nce 24.10.1990 gün ve 137/240 sayı ile verilen hükmün sanığın temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nce 27.2.1991 gün ve 627-1235 sayı ile "usul ve yasaya uygun görüldüğünden onanmasına" karar verilmiş,
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 14.3.1991 gün ve 22 sayı ile; (24.10.1990 günlü duruşmada, C. Savcısının esas hakkındaki görüşünü açıklamasından sonra, hazır bulunan sanıktan savunması sorulmuş, daha sonra müdafiine söz verilmiş, müdafiinin savunmasından sonra son söz sanığa verilmeden ve müdafiinin savunmasına ekleyecek bir sözü olup olmadığı sorulmadan hüküm kurulmuştur.
CYUY.nın 251. maddesinin buyurucu hükmüne göre son söz sanığa verilmeli, müdafii savunmada bulunsa bile, buna diyeceği olup olmadığı sanıktan sorulmalıdır gerekçesiyle itiraz etmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
24.10.1990 günlü duruşmada hazır bulunan sanık ve müdafii C. Savcısının esas hakkındaki görüşüne karşı savunma yaptıktan sonra, müdafiinin savunmasına diyeceği olup olmadığı sorulmadan ve son söz sanığa tanınmadan, Yerel Mahkemece hüküm kurulmuştur.
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, yukarıda açıklanan hususa ilişkindir.
Ceza Yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bunun için kanıtların toplanmasından sonra, sonuç çıkarabilmek için tartışma devresi başlar. Ceza Yargılamasında tartışma devresinin kabul edilmesindeki sebep uyuşmazlığı çözecek olan mahkemeye ışık tutmak üzere, hükmün nasıl olması gerekeceği hakkında tarafların görüşlerini bildirme olanağının sağlanmasıdır. Bu görüşlere "esas hakkında görüş" denilmektedir.
C. Savcılığı hükmün nasıl olması gerektiğine ilişkin esas hakkındaki görüşünü açıkladıktan sonra, CYUY.nın 251. maddesine göre, malen sorumluya, arkasından da sanığa söz verilmelidir. Bu husus yerine getirilmiş ve sanığın müdafiine de söz verilmiştir.
Ancak, 251. maddenin son fıkrasına göre, sanık adına müdafii savunmada bulunsa bile, ekleyecek başka bir husus olup olmadığı sanıktan sorulmalı ve maddenin ikinci fıkrasına göre en son söz mutlaka sanığa verilmelidir.
Bu demektir ki duruşma mutlaka sanığın son sözü ile bitecek ve hakim onun etkisine başka hususlar katılmadan karar verecektir. Son sözün sanığa tanınması savunma bakımından çok önemlidir. Bu usul kuralı buyurucudur. Savunmanın kısıtlanamayacağı ilkesinin doğal sonucudur.
Nitekim Usul Yasası 308. maddesinde yargılama yasasına mutlak aykırılık hallerini sekiz bent halinde saymış ve sekizinci bendinde, "Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararı ile müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması" halini kesin bozma sebebi olarak göstermiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda, C. Savcısının esas hakkındaki görüşene karşı sanık ve müdafiiden savunmaları sorulduktan sonra, müdafiinin savunmasına ekleyecek bir husus olup olmadığı sanıktan sorulmadan ve en son söz sanığa verilmeden hüküm kurularak CYUY.nın 251. maddesinde düzenlenen buyurucu usul kuralına aykırı davranılmıştır. Bu hal yasaya mutlak aykırılık oluşturduğundan itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararı kaldırılarak hükmün öncelikle bu sebeple bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının kabulüyle, Özel Daire onama kararı kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün öncelikle bu usule aykırılık nedeniyle BOZULMASINA, 8.4.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.