 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1991/348
K: 1993/70
T: 05.04.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Tehdit suçundan sanık Erol'un beraatine ilişkin, (Nazilli Asliye Ceza Mahkemesi)'nce verilen 18.12.1990 gün, 495/809 sayılı hükmün, müdahil vekili tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 30.10.1991 gün, 5435/6467 sayı ile;
1- TCY.nın 191. maddesinde yer alan, yardımcı hüküm niteliğinde olan ve (amaç-tehdit) olarak salt tehdit eylemini cezalandıran cürmün manevi öğesi, tehdit etme bilinç ve iradesi öğelerinden oluşan genel kasıttan ibarettir. bu kasıt kastın oluşum süreci ve yoğunluğu açılarından bir düşünce kastı (dolo di propasito) ya da bu kıstan en yoğun biçimi olan tasarlama (taammüt) veyahut da kavga ve tartışma gibi çoğu durumlarda görüldüoğü üzere bir öfke (taşkınlık) kastı (dolo di impeto) do olabilir. Bu nedenle de saptandığı takdirde öfke bilinç ve iradeyi kaldırmayıp yalnızca iradeyi ve dolayısıyla sorumluluğu zayıflattığından, suç kastının ortadan kalkması sözkonusu olamaz. Bu durumda koşulları bulunduğu takdirde yalnızca (TCY.'nın 51. maddesinde öngörülen yasal indirim uygulanabilir. Nitekim bu hareketin, bir amaç-tehdit olarak değil, bir araç-tehdit olarak cezalandırıldığı TCY.'nın 258, 308, 416, 429, 495 ve benzer birçok maddelerinde suç kastının kapsamına girdiği halde, öfkeyle söylenen tehdit hareketinin kasıt bulunmadığı ya oda ciddi olmadığı ileri sürülmemiş, bu suçları işleyen failler uygulamada yerinde olarak cezalandırıla gelmişlerdir. TCY.'nın amaç-tehdit (madde 191) ve araç tehdidi (madde 188) cezalandıran 191 ve 188. maddelerinde öfkenin suç kastının kaldırılacağını ve öfkeyle söylenen tehdidin ciddi olmayacağını ileri sürmek, kuşkusbuz yukarıdat anılan maddelerdeki suç, araç-tehdidin kalkmasını ve dolayısıyla bu suçların da oluşmasını doğruru ve TCY.'nın sistemi içinde bir çelişki yaratır.
2- Bir tehlike suçu olan tehditin ciddi olup olmadığı hususu ise, tehdidi içeren sözleri gerçekleşmesinin kaçınılmaz olup olmamasına göre değil, oluştuğu ortama ve tarafların bedensel ve ruhsal durumlarına göre tehdit edici sözlerin gerçekleşme olasılığı ve mağdurun iradesini etkileme derecesi ölçüleri içinde, önceden bir bir sayılması olanaksız etkenler gözetilerek ilk mahkemece değerlendirilerek olgusal (fiili) bir sorundur. İlk mahkeme, ağır olmayan (hafif) tehditlere karşı da cezai yaptırım gerektiren yasa koyucunun bu konudaki duyarlılığını da gözeterek, tehdidin görünüşte ciddi olup olmadığı sorununu çözmek zorundadır. Öfkeyle söylenen tehditlerin ciddi olamayacağı yolunda önceden ilke boyutunda ve üstelik bir olay içtihadı yaratmak olanaksızdır.
"Tehdit cürmünün hukuki ve maddi konuları, suç kastını zaman süreci içindeki oluşumu ve niteliği, suçun yapısına ilişkin yukarıta açıklanan nedenler gözetilmeden, tartışma ve kavga sırasında salt öfkeyle işlenen tehdidin suç olamayacağı nedenine dayanılarak yasal temelden yoksun gerekçeyle hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 12.12.1991 gün, 54 sayı ile;
"Ceza Genel Kurulu'nun 18.02.1991 gün, 368-36 sayılı kararında belirtildiği şekildet, mağdurda endişe ve korkunun doğması, tehdit ihtiva eden sözlerin ciddi ve etkili olmasına bağlıdır. Tehdidin hukuken değerlendirilebilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik şartları gerçekleşmelidir. Söylenmesi için sebep olmayan ve yapılması mümkün bulunmayan, kızgınlıkla söylenen sözlerde tehdit suçunun kast unsuru yoktur" gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını talep etmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Olay günü sanık, mobiletini apartman giriş kısmına koyarak üçüncü katta bulunan babasının evine gitmiştir. Mobiletin, apartmana giriş ve çıkışı engellemesi nedeniyle müdahil ile sanık arasında münakaşa çıkmıştır. Katılanın "mobiletini kaldır, Kürt, anarşist" demesi üzerine, üçüncü kattaki evlerinin penceresinden bakan sanık, "motoru buradan alacak adamı oyarım, ben ananşist isem gelir seni oyarım" demiş ve aşağıya inerek müdahili; kardeşi ile birlikte dövmüştür.
Sanık hakkında tehdit suçundan kamu davası açılmış, Yerel Mahkeme "kavga sırasında kızgınlıkla söylenen sözlerle tehdit suçunun taammüt unsurunun bulunmadığını" kabul ederek sanığın beraatine karar vermiştir. Hüküm; katılanların temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuş, bozma kararına itiraz edilmiştir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, yukarıda açıklanan olayda sanığın eyleminin tehdit suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.
1- Bir eylemin suç teşkil etmesi için yasada belirlenen suç tipine uygun olması gerekir. Tehdit, ağır ve haksız bir zarara uğratılacağının mağdura bildirilmesidir. Gerçekleşmesi failin iradesine bağlı olan ve gelecekte vuku bulacak bir kötülüğün gerçekleşecek gibi gösterilmelidir. Tehdit, mağdurun karar verme ve serbest hareket etme özgürlüğünü kısıtlamalı, iç huzurunu bozmalı, onu endişeye düşürmelidir.
Failin sözleri, mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratmıyorsa sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse tehdit suçunun olşutuğu ileri sürülemez. Mağdur ve içinde bulunduğu ortam nazara alınmalıdır.
2- Öğretide tehdit fiilinin bilerek, isteyerek (irade ederek) işlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
"Tehdit fiilinin niyet unsuru için hukuki nazariyetça kabul edilen prensip tehdit fiilinin taammüdien vukua gelmesidir. Puccini "diğerini tehevvürer tehdit eden bir kimyesi bu madde hükmüne göre cezalandırmak doğru değildir" diyor. Bu fikri Carrana dahi hukuk ilmi prensibiten muvaffık olarak tasvip etmiştir. Bu mütalaalara biz de katılmaktayız. Zira, eğer tehdit şahsi hürriyet aleyhine bir cürüm telakki ediyorsa bu bir şahsi yapmak istediği şeyi yapmamaya zorlamak suretiyle tezahür eder. Tabiidir ki, tehdit ciddi şekilde vaki olmazsa kanunun bu fiil için talep ettiği hudut ve mahiyet unsurları meydana çıkmaz. Piacenzo Ceza Mahkemesi bir sarhoşun silah kaldırmasına, tehdit cezası verilemeyeceğine karar vermiştir" (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, C. 2, Sh. 124 ve dv.).
"Şu hale göre failin cürmün icrasındaki cürüm kastı suçun manevi unsurunu teşkil etmekte ise de, vuku bulan tezahürler bu kastın vücudunda şüphe bırakmayacak derecede ve mahiyette olmalıdır. Bu itibarla failin haraketindeki ciddiyet esası müessir bir unsurdur. Fail tarafından düşünülp taşınılarakr icrasına niyet edildiği hususunda şüphe almaması lazımdır. Tezahür eden hallerin maksada nüfuzu mümkün halde bulunması şarttır" Nejat Öztürk, Türk Ceza Kanunu Şerhi ve Tatbikatı, C. 1, Sh. 168).
"...Failin mağduru haksız bir zarar uğratacağını bildirmeyi istemesi lazımdır. Bu takdirde ancak tehdidin ciddi bir nitelik taşıdığı kabul olunabilir" (A. Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu, C. 2, Sh. 519).
"Mağduru haksız bir zarara uğratmak için tehdit hususunda şuurlu bir irade, tehdit suçunun manevi unsurunu, teşkil eder. Failde hareketinin haksızlığı şuurununu mevcut olması zaruridir". (Prof. Faruk Erem, Türk Ceza Hukuk, C.3, Sh. 256).
"Tehdit konusunda bazı Yargıtay kararlarından yer alan "taammüt" kavramı, adam öldürme suçunda olduğu gibi önceden tasarlama, belli bir süre geçtiği halde soğukkanlılıkla düşünüp fikrinden caymama anlamında kullanılmamıştır. tehdit, bir kimseye haksız ve ağır bir zarara uğratılacağının bildirilmesi olduğuna ve bireyin iç huzuru ihlal edildiğine göre, mağdurda ciddi bir korku yaratmalıdır. söylenen sözlerin ürkütücü, korkutucu, sonuç alıcı boyutta ve ağırlıkta olması gerekir. Tehdidin ciddi olması, korkutuculuğa götürür. tehdidin korkutucu olabilmesi için fiil, bilerek, sonuçları öngörülerek, istenerek işlenmelidir. Zarar tehlikesiyle korkutma kastı mevcut olmalıdır. Ortam ve mağdurun iradesini etkileme derecesi nazara alınmalı, bu nedenle eylemde sonuca elverişlilik, uygunluk, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Kavga sırasında söylenen sözlerde bu koşullar gerçekleşmemiştir. Çünkü, kavga esnasında failin, bu yönleri ciddi olarak düşünüp, bu sözleri sarfettiğini kabul olanaksızdır. Yapılması olanaksız olan, kızgınlıkla sarfedilen sözlerde tehdit kastının varlığından bahsedilemez. Fevren söylenen sözlerde ciddilik bulunmadığından mağdur üzedrinde korku meydana getirmeyecektir. Önceki Yargıtay kararlarında kavga sırasında söylenen sözlerde taammüd bulunmadığı belirtilirken "taammüd" kavramı yukarıda açıklanan anlamda kullanılmıştır" (Sedat Bakıcı, Tehdit Suçu ve Unsurları, ABD., S. 1992/5, Sh. 721 ve dv.).
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 18.02.1991 gün, 368-36 sayılı kararında "tehdit mağduru istenilen bir haketi yapmaya zorlamak ve onu korkutmak olduğuna göre, hukukin değerlendirilebilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Ani oluşan kavgada kızgınlıkla söylenen sözlerde bu koşullar gerçekleşmediğinden tehdit suçu oluşmayacaktır. Söylenmesi için sebep olmayan ve yapılması mümkün bulunmayan, ancak kızgınlık anında rastgele sarfedilen sözlerde bu nitelik bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın basit bir tartışma sırasında söylediği "seni öldüreceğim, buraya gömeyeceğim" sözleri, tehdit suçunu oluşturmamaktadır! denilmiştir. 01.03.1993 gün, 355-39 sayılı kararda ise, "kavga sırasında fevren seni öldüreceğiz, köyde yaşatmayacağız diye söylenmesinde tehdit suçunun yasal unsurlarının gerçekleşmediği ve mağdurun şikayet dilekçesinde tehdit suçundan bahsetmeyip tanıkların dinlenmesinden sonra korkmadığını gösterdiğinden, Yerel Mahkeme beraat hükmünün doğru olduğu" belirtilmiştir. Ancak, Ceza Genel Kurulu4nun 25.03.1991 gün, 66-92 sayılı kararında açıklandığı üzere" ciddi ve yoğun çekişme nedeniyle araları açık ve kavgalı bulunan katılana karşı sanığın geçmiş ve süregelen olayların etkisinde kalarak suça konu sözleri sarfettiği ve söylediği şekilde sonradan samanlığın yıkıldığı olayda" tehdit suçunun yasal unsurları gerçekleşmiştir.
3- Tehdit suçunun oluşması için özel kast aranmaz. Failde suç işleme genel kastının bulunması yeterlidir. Fiilin belli bir saikle işlenmesi aranmaz. Fiilin bilerek ve istenerek (irade ederek) işlenmesi, verileceği söylenen zararın haksız olması yeterlidir. Fiilde korkutuculuk, ürkütücülük, elverişlilik, ciddiyet yoksa tehdit kastının varlığından söz edilemez. Bir babanın iyiliği için çocuğuna kızmasında, malına zarar vereni uzaklaştırmak için mal sahibinin sonucunu düşünmeden ve istemeden fevren bağırmasında tehdit suçunun oluşmaması öfkenin suç kastını kaldırması ve öfkeyle işlenen tehdidin suç olmayacağı nedeniyle değil, söylenen sözlerde ciddiyet bulunmaması sebebiyledir. Zira mağdur haksız bir zarar uğrayacağı endişesine kapılmamıştır. Failde böyle bir zarar uğratma düşüncesi de bulunmamaktadır.
4- Tehdit suçunun yukarıda açıklanan yasal unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği olaysal olarak değerlendirilmeli ve olayda; fail ile mağdurun içinde bulundukları ortam, söylenen sözler, söylenme nedeni ve söylendiği koşullar nazara alınmalıdır.
Maddi olayda; üçüncü kat penceresinde bulunan sanık ile apartman girişinde bulunan müdahiller, apartmana mobiletd konması nedeniyle münakaşa etmişlerdir. Bu tartışma sırasında söylenen "motoru alacak olanı oyarım. Anarşiszt isem gelir seni oyurım" şeklindeki sözlerde yukarıda açıklanan niteliklrin hiçbirisi mevcut olmadığından, tehdit suçu oluşmamıştır. Kaldı ki sanığın bu sözleri mağdurlar üzerinde korku yaratmamış, sanığın üçüncü kattan olay yerine gelmesini beklemişler ve kavga etmişlerdir. Bu durum da, söylenen sözlerin ciddiye alınmadığını, mağdurlar üzerinde etkileyici dahi olmadığını ve söylenen sözlerin umursanmadığını, dikkate alınmadığını göstermektedir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyereleri; haklı nedenlere dayanmayan itdizanı reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜNE, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün aıçıklanan DEĞİŞİK BU GEREKÇELERLE ONANMASINA yapılan üçüncü oturumda oyçokluğuyla karar verildi.