 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1991/301
K: 1991/334
T: 02.12.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Kasten nikahlı eşini ve öz kızını öldürmek suçundan sanık Mahmut'un, TCY.nın 449/1, 51/1, 59/2 ve 450/1, 59. maddeleri uyarınca mahkumiyetine ilişkin (Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi)nce 4.10.1990 gün ve 67-125 sayı ile verilen hükmün kendiliğinden temyize tabi bulunması ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce, 14.2.1991 gün ve 3546-368 sayı ile;
(Karısını ve kızını öldürdüğü kuşkusuyla 28.12.1988 günü gözaltına alınan sanık, 1.1.1989 tarihinde yapılan sorgulamada suçu inkar etmesine rağmen serbest bırakılmayarak gözetim altında bulundurulmaya devam edildiği sırada, el yazısı ile yaptığı başvurusu üzerine C. Savcısı tarafından emniyette, daha sonra Sulh Hakimliğinde ve bilahare C. Savcılığında alınan ifadelerinde suçu ikrar etmişse de, ikrarlar arasında esasa ilişkin çelişkiler bulunduğu gibi, esasen duruşmada bu ifadelerinin maddi ve manevi cebirle alındığını ileri sürüp yüklenen suçları kabul etmemesi, ölenin kolundaki bileziklerin elde edilememesi ve kaybolma nedeninin açıklanamaması, çocuğunu öldürmesi için herhangi bir neden bulunmaması, kesin ölüm saatinin belirlenememesi, olay günü saat 07.40'da işine gitmek için evinden çıkan sanığın gittiği yerlerde kuşkulu bir halinin saptanamaması, bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesi'nin 16.8.1990 gün ve 13653 sayılı raporunda; "suçta kullanıldığı ileri sürülen bıçakta kan ve doku hücreleri bulunmadığının belirtilmesi" karşısında, ilk ifadelerinde sanıkla ölen arasında geçimsizlik bulunmadığını ifade eden ölenin yakınlarının sonraki ifadelerinde, sanıkla, karısı arasında geçimsizlik olduğu ve sebebinin sanığın bekar iken tanıştığı bir kadına karşı duyduğu sevgi olduğunu ileri sürmelerinin sanığın karısını ve suç tarihinde beş yaşına yeni girmiş kızını öldürdüğünün kesin kanıtı olamayacağı gözönünde tutularak beraatine karar verilmesi gerektiği) isabetsizliğinden bozulmuş,
Yerel Mahkeme ise, 18.6.1991 gün ve 45-80 sayı ile; sanığın hazırlık soruşturması sırasında iradi ve özgür ikrarı bulunduğu, biçimindeki açıklama ile önceki hükümde direnmiştir.
Bui hükmün de kendiliğinden temyize tabi bulunması ve sanık müdafii tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın "onama" istekli 6.11.1991 gün ve 2481 sayılı tebliğnamesiyle dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Ceza Genel Kurulu'nda duruşma yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, sanık müdafiinin bu husustaki isteminin reddine karar verilerek incelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın üzerine yüklenen suçların sübuta erip ermediği hususundadır.
Uyuşmazlığın çözümü için kanıtlara bakıldığında;
1 - 28.12.1988 günü akşam üzeri gözaltına alınan sanığın üç gün sonra 1.1.1989 tarihinde alınan ifadesinde: Yüklenen suçları inkar ederken, (Olay günü saat 07.45 sıralarında, doldurmak üzere boş piknik tüpü ile evden çıktığını, servis aracı ile işyerine giderek, Şahin'in çağırması üzerine saat 13.00'den sonra DSİ'ne, oradan da terminale gittiğini, tesadüfen karşılaştığı akrabaları Mevlüt ve Şükrü ile evine gittiğinde olayı öğrendiğini) savunmakta,
2 - 4.1.1989 günü el yazısı ile; (Hiçbir baskı altında kalmadan, vicdanımın sesine dayanarak itiraf ediyorum. Eşimi ve kızımı ben öldürdüm. Kullandığım bıçağı su ile yıkayap kaşıklığa bıraktım) biçiminde itirafda bulunmaktadır.
3 - Bu itirafname üzerine 5.1.1989 tarihinde C. Savcısı tarafından karakolda ifadesine başvurulan sanık; (Karımın sık sık yakınmaları nedeniyle gözünün dışarda olduğu inancına kapıldım. Olay sabahı 07.40'da uyandım. Kahvaltı hazırlaması için onu uyandırdım. Aynı şekilde mırıldandığını duydum. Bu nedenle kendimi kaybettim. Boş piknik tüpü ile kafasına vurdum. Yere düştü, Tezgah üzerinden aldığım bıçakla boğazına bir kez vurdum. O sırada kızım uyanmıştı. Ona vurduğumu hatırlamıyorum. Belki araya girdiği sırada vurmuş olabilirim ... Eşimin kolundaki üç adet bileziği benden sonra eve gelmiş olanlar almış olabilir...) demek suretiyle yüklenen suçları ikrar etmekte ve bu ikrarı 5.1.1989 tarihinde Sulh Hakimi önünde de yinelemektedir.
4 - Duruşmadaki sorgusunda ise, bu ikrarın özgür irade mahsulü olmadığını, maddi ve manevi baskı sonucu elde edildiğini ileri sürerek, yüklenen suçları işlemediğini savunmaktadır.
5 - Olayda görgü tanığı bulunmamakta, ölen Fatma'nın yakınları hazırlıktaki anlatımlarında herhangi bir geçimsizlikten söz etmezlerken duruşmada; sanıkla ölen Fatma arasında geçimsizlik bulunduğunu ve suçu sanığın işlemiş olabileceğini söylemektedirler.
6 - Sanığın servis aracında ve işyerinde bütün gün gözleyen tanıklar Ali, Şahin, Mevlüt, Ahmet, Zeki, Çerkez herhangi bir fevkaladelik göstermediğini, normal yaşantısını sürdürdüğünü açıklamakta, Emine, Hikmet, Şerife, Yakup sanıkla ölen arasında herhangi bir geçimsizliğe tanık olmadıklarını açıklamaktadırlar.
7 - Yerel Mahkemenin ilk hükmünün bozulması üzerine; sanığın suçu işlediğini söylediği ekmek bıçağı üzerinde Adli Tıp Biyoloji İhtisas Kurulu'nca yapılan inceleme sonucunda; "Bıçakta kan veya doku hücreleri bulunmadığı" 16.8.1990 günlü raporla saptanmıştır.
8 - 27.11.1988 günlü ölüm muayene tutanağında; (ölen Fatma'nın boynunun sağ ve sol yanında ve sırtında saptanan kesici alet yaralarının hayati damarları ve kalbe giden sinirleri tahrip edip ölüme neden olduğu, solda boyun üzerinde sol kulak memesine 5 cm. uzaklıkta, 1 cm. genişliğinde, yarım cm. eninde kanamalı kesici alet yarası, sol çene altında biri 2 cm. diğeri 5 cm. uzunluğunda iki adet kesici alet yarası, ensede 1 cm. ve 2 cm. uzunluklarında dört adet kesici alet yarısı sırtında dört kesici alet yarası ve yine sırtta 3 cm. uzunluğunda kanamalı kesici alet yarasından ibaret toplam 11 kesici alet yarası bulunduğu, boğazda derin olmayan boğma izinin görüldüğü, başkaca darp, cebir asarına rastlanmadığı ölen Esra'da ise değişik yerlerde 8 adet kesici alet yarası bulunduğu) belirtilmektedir.
Açıklanan bu kanıtlara göre; sanığın hazırlık soruşturması sırasıda, alınan ilk ifadesinde suçu inkar etmesine rağmen, gözaltında tutularak, duruşmada maddi ve manevi baskıya dayalı olduğunu ileri sürdüğü, hiçbir yan kanıtla doğrulanmayan, aksine ölü muayene tutanağındaki fenni bulgularla esaslı çelişkiler içeren ikrarına dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulması, Ceza Hukukunun maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer kalmaksızın açığa çıkarılması ilkesine aykırıdır. İkrarın kabule değer olabilmesi için özgür ve iradi olması koşuldur. Kaldı ki, fenni kanıtlarla çelişen ve hiçbir yan kanıtla doğrulanmayan soyut ikrarın mahkumiyet kararına dayanak yapılması kabul edilemez.
Bu itibarla, sanığın üzerine yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Direnme hükmünün değişik gerekçe ile bozulması yolunda oy kullanan Kurul Üyesi S. Selçuk; "İlk mahkeme, yöntemince ikrarın özgür ve iradi olup olmadığını tartışıp saptamamıştır. Bu konuda dinlenen tanıklığı da değerlendirmemiştir. Kararın yalnızca bu açıdan bozulması gerekir. Yargıtay'ın ilk mahkemenin yerine geçerek ve ikrarı değerlendirerek, karar vermesi olanaksızdır ve bu yetki aşımıdır" görüşünü ileri sürmüştür.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, kendiliğinden de temyize tabi hükmün, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, sonuçta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile, 2.12.1991 gününde karar verildi.