 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1991/221
K: 1991/290
T: 21.09.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Tutuklu bulundukları cezaevinden firar etmekten sanık Durdu ve Ergün'ün hükümlülüklerine dair (Erfelek Sulh Ceza Mahkemesi)nden verilen 29.12.19980 gün ve 149/140 sayılı hüküm üst C. Savcısının temyizi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nce incelenerek 13.5.1981 gün ve 2728/3024 sayılı ilam ile bozulmasına karar verilmiştir.
C.Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi uyarınca özel daire bozma kararına itiraz etmesi ve bozma kararının kaldırılmasına ve esasın incelenmesi için dosyanın iadesine karar verilmesi istemini bildiren 4.5.1981 gün ve 38 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Tutuklu bulundukları cezaevinden firar suçundan sanıklar Durdu ve Ergün'ün tecziyelerine ilişkin hüküm özel dairece; (TCK.nun 298. maddesindeki suçlara sulh ceza mahkemesinin bakacağı Mer'iyet Kanununun 29. maddesinde belirtilmiş ise de bu maddenin 3038 sayılı Yasa ile değiştirilmesi ve hatta son fıkrasının uygulanmasının asliye ceza mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması.. İsabetsizliğinden, sair yönleri incelenmeksizin, hükmün vazife yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
C.Başsavcılığı itirazında ise: 825 sayılı Yasanın 29. maddesinde, TCK.nun 298. maddesinin sulh ceza mahkemelerinin görevine girdiği açıkca belirtilmiştir. Ancak 1936 yılında yürürlüğe giren 3038 sayılı Yasa ile sözü edilen 298. maddesine iki fıkra eklenmiş, önceden mevcut fıkra maddenin yeni şeklinde ikinci fıkra olarak yer alırken (tehdit) ve (kaçmaya mani olacak vasıtaları bozarak) unsurları da eklenerek yeniden düzenlenmiştir. Ceza tür ve miktarında değişiklik ve artırma yapılmamıştır.
Maddenin değişik şeklinde yer alan ilk fıkra, daha az bir ceza tertip edildiği ve daha hafif ve basit fiilleri cezalandırdığı için sulh ceza maddesi olarak tartışmasız kabul edilmekte, uygulama da bu yolda yapılmaktadır. 3038 sayılı Yasa ile değiştirilen son fıkranın ise, ağır cezalık madde olduğu CMUK.nun 421. maddesi hükmü karşısında cezanın türünden açıkca bellidir.
TCK.nun 298. maddesinin 2. fıkrasının hangi mahkemenin görevine girdiği hususundaki değişik uygulamalar nedeniyle konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na götürülmüş ve genel kurul 22.3.1954 gün 6/6 sayılı İçtihadı ile bu fıkra ile açılan davaları görmenin asliye ceza mahkemesine ait olduğu kararlaştırılmıştır. Buna rağmen aynı konu 1975 yılında itirazı üzerine tekrar Ceza Genel Kurulu'nca ele alınmış ve 2.6.1975 gün ve 2/113 sayılı içtihatla TCK.nun 298. maddesinin 2. fıkrası ile tecziye için açılan davalara bakmaya sulh ceza mahkemelirinin görevli olduğuna karar vermiştir. Genel Kurulun 1975 tarihli gün ve 2/113 sayılı içtihatla TCK.nun 298. maddesinin 2. fıkrası ile tecziye için açılan davalara bakmaya sulh ceza mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiştir. Genel Kurulun 1975 tarihli içtihadında konu etraflıca tartışıldığı gibi aksi sonuca varmış olan 1954 tarihli Genel Kurul Kararının doyurucu bir gerekçeyi kapsamadığı ileri sürülmüştür.
Sözü edilen 2. fıkrada, değişiklik getirilen "kaçmaya mani olacak vasıtaları bozarak" unsuru ile daha önce tahdidi olarak belirtilen hususlar genel ve daha geniş kapsamlı bir deyime yer verilerek açıklanmak ve düşülecek tereddütler ile boşluklar karşılanmak istenmiştir. Değişiklikle getirilen "tehdit" unsuru ise ilk şekilde yer alan "eşhasa karşı şiddet" unsurunu tamamlamak ve tehditle işlenmesi halini karşılamak için getirilmiştir. Genel anlamda fıkrada yer alan bu tehdidi vasıflı şekilleri ile düşünerek fıkranın sulh ceza mahkemesinin görevini aştığını düşünmek mümkün değildir. Yasa koyucu maddeyi yeniden düzenlerken getirdiği yeni unsurları diğerlerinden daha ağır görse idi hiç olmaza ceza miktarında bir artırmaya giderdi.
3038 sayılı Yasanın değiştirmesi nedeniyle TCK.nun 298. maddesinin hüviyet değiştirdiği, yeni madde olup 825 sayılı Yasanın 29. maddesinde sözü edilen 298. maddeden başka bir madde olduğu şeklindeki düşünceye gelince: Maddenin 2. fıkrası diğer unsurlar ile çelişmeyen iki unsur eklenmesi yanında amacı, özellikleri, ceza tür ve miktarı itibariyle hüviyet değişikliği göstermediği gibi, 3038 sayılı Yasanın bu fıkra ile ilgili gerekçesinde (maddede... fiilin tecrimindeki gayeye göre metnin tashihine lüzum görülmüştür..) denilmesine göre yasa koyucu maddeyi, kapsamını genişletip açıklamaya çalışarak düzeltmeye gitmiş, yeni madde şeklinde değiştirmemiştir. Eğer maddeyi değişmiş ve yeni bir hüviyet kazanıp 825 sayılı Yasanın 29. maddesinde sözü edilmeyen bir yeni madde kabul edersek 298. maddenin 1. fıkrasını da asliye ceza maddesi saymamız gerekir.
Sonuç olarak; yukarıdaki açıklamalar yanında 4. Ceza Dairesi'nin, Genel Kurulun 1975 tarihli içtihadını benimseyip bu yolda uygulamaya devam etmekte olmasına, Genel Kurul kararındaki gerekçelere, TCK.nun 298. maddesinin 2. fıkrasının asliye ceza mahkemesinde görüleceğine dair başka bir yasada hüküm bulunmamasına, halen yürürlükte bulunan 825 sayılı Yasanın 298. maddenin 2. fıkrası bakımından yürürlükten kaldırıldığının kabul edilemeyeceğine göre özel dairenin göreve dair bozma kararının kaldırılması ve esasın incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi talep edilmiştir.
İtirazda belirtildiği ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2.6.1975 gün, 2/113-124 sayılı kararında da açıklandığı üzere; TCK.nun 298. maddesi değişiklikten evvelki ilk şeklinde sadece: (Bir kimse kanun dairesinde tevkif olunduktan sonra eşhasa karşı şiddet kullanarak veya kapı ve pencere kırarak ve duvar delerek tevkifhaneden kaçarsa üç aydan 18 aya kadar hapsolunur) hükmünü içermekte idi. Daha sonra 3038 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte bu madde, "tehdit" ve "kaçmaya mani olacak vasıtaları bozarak" unsurları da eklenerek, cezanın tür ve miktarında hiçbir değişiklik yapılmadan, 2. fıkra olarak aynen bırakılmış, maddeye iki yeni fıkra eklenmiştir.
ı Maddenin değişik ilk fıkrası, firarın en hafif hali ele alınarak daha hafif bir ceza tertip edildiğinden sulh ceza maddesi olduğunda hiç kuşku yoktur. 3. fıkrada ise eylem ağır hapsi gerektirmesi nedeniyle, CMUK.nun 421. maddesi hükmü karşısında, ağır ceza mahkemesinin görevine dahil bulunduğu hususunda da hiçbir duraksamaya yer yoktur.
2. fıkraya 3038 sayılı Yasa ile eklenen sözü edilen iki unsur, diğerlerinden ayrı bir özellik arzetmemektedir. 3038 sayılı Yasanın bu fıkra ile ilgili gerekçesinde de: (maddede... filin tecrimindeki gayaye göre metnin tashihine lüzum görülmüştür) denilmesine göre yasa koyucunun metnin 2. fıkradaki eski durumu koruduğu anlaşılmaktadır. Yasa koyucu maddeyi, kapsamını genişletip açıklamak suretiyle düzeltmeye gitmiş, yeni bir madde şeklinde değiştirmemiştir. Gerçekten, yasa koyucu, getirdiği iki yeni unsuru nitelik itibariyle diğerlerinden ağır görse idi ceza miktarında da bir arttırmaya gitmesi ve 825 sayılı Mer'iyet Kanununun 29. maddesini de TCK.nun 298. maddesindeki değişiklikle birlikte tadil etmesi gerekirdi. Yasa koyucu bu tadile lüzum görmemiştir.
Bilindiği gibi halen yürürlükte olan 825 sayılı Yasanın 29. maddesi, TCK.nun 298. maddesini sulh ceza mahkemesinin görevi içinde saymıştır. 298. maddenin, eski durumunu aynen koruduğu anlaşılan, 2. fıkrasındaki davaların sulh ceza mahkemelerinde görülmeyeceğine ilişkin bir başka yasa hükmü de bulunmaktadır. Değişiklikle getirilen genel anlamdaki "tehdit" unsuru, sulh ceza mahkemesinin görevini aşan vasıflı bir hal aldığı takdirde, TCK.nun 79. maddesi gözönünde tutularak, yüksek dereceli mahkemenin işi ele alacağında hiç kuşku yoktur.
Açıklanan bu duruma göre, TCK.nun 298. maddesinin 2. fıkrasındaki suç ile ilgili davalarında sulh ceza mahkemesinin görevi içinde bulunduğunu kabul zorunludur.
Bu nedenle, C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile özel dairenin 13.5.1981 gün ve 2728/3024 sayılı kararının kaldırılmasına ve işin esası incelenmek üzere dosyanın bu daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nin 13.5.1981 gün ve 2728/3024 sayılı kararının kaldırılmasına ve işin esası incelenmek üzere dosyanın bu daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na tevdiine, 21.9.1991 gününde oybirliği ile karar verildi.