Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1991/1-4
K: 1991/39
T: 18.2.1991

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
765/m.449/1-son,49
 
Adam öldürmek suçundan sanık Sahinur'un TCY.nın 449/1-son, 51/2, 59. maddeleri gereğince 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi )nce verilen 20.6.1990 gün, 279/ 166 sayılı hükmün sanık vekili ve davaya katılan tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 28.11.1990 gün 2695/2996 sayı ile;
"Tombalacılık yapan sanığın; olay gecesi sarhoş vaziyette eve gelip, çocuğunun annesi ve altı yıllık eşi sanığı bıçakla tehdit edip zorla livata suretiyle ırzına geçerek sokağa attığı, çırılçıplak olduğu için eve dönmek zorunda kalan ve olayın şokunu henüz atlatamamış olan sanığın, ikinci defa livata suretiyle ırzına geçmeye yeltenince elinde bulunan kızgın yağı maktulün üzerine serptiği ve bu eylemi dolayısıyla öldüreceği korkusuna kapılıp, kendisini toparlamaya çalışan maktulün boğazını sıkarak öldürdüğü dosya içeriğinden açıklıkla anlaşılmaktadır.
Nefse veya ırza yapılan saldırının halen varlığını geniş manada anlama ve başlayacağı artık muhakkak olan saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı henüz sona ermemiş saymak ve zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı hususunda ise sanığın içinde bulunduğu ruh halinin gözönünde tutulması gerekir.
Yukarıda açıklanan olaylar zinciri içinde sanığın ırzına yönelik bir tecavüzü filhal def'i zaruretiyle hareket ettiği ve savunmada aşırılığa da kaçmadığının kabulü ile hakkında TCK.nun 49/2. maddesinin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu halde yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozmuştur.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 4.1.1991 gün ve 2 sayı ile;
"Kocanın, eşi ile rızası dışında livata yoluyla ilişkide bulunması TCY.nın 478/3. maddesine göre takibi şikayete bağlı bir suçtur. Bu itibarla, Yasanın 49/2. maddesinde öngörülen ırza vaki tecavüz, olayda sözkonusu değildir.
Sanık; zorla ilişki kuran kocasından kaçıp kurtulduğu halde tekrar eve gelmiş, kocasının teklifi üzerine kızarak kızgın yağı üzerine dökmüş ve boğarak öldürmüştür. Tecavüzün def'i zarureti tahakkuk etmemiştir",
Gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını talep etmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nda okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın, adam öldürmek suçundan TCK.nun 449, 51/2, 59. maddeleri gereğince cezalandırıldığı olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın maktulü yasal savunma sınırları içinde mi, yoksa ağır tahrik altında mı öldürdüğüne ilişkindir.
Yasal savunma ( meşru müdafaa ); bir kimsenin, kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız maddi bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
Yasal savunma halinde, işlenen fiil hukuka uygundur. Bunun sebebini, hukuk düzeninin hakkın saldırıya uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak gerekir ( Jhering, Hukuk Uğruna Savaş, Sh. 5 ). Hukuk, esasen haksızlığı yenmek, adaletsizliği, saldırıları yasaklamak amacını güder. Hukuku korumak, haksızlığı yenmek için savaşan kimsenin hareketini ise hiçbir hukuk düzeni hukuka aykırı olarak kabul edemez, bu nedenledir ki, savunmanın meşruluğu hukukun kendi görev kavramlarından doğmaktadır ( Del Vecchio, La Guistizia, Sh.185 ).
Savunmada bulunmak her canlının ve bu arada, insanın kendisini ve mensup olduğu türü korumak tepkisinin bir sonucudur. Bu tepki aynı zamanda toplumun yararlarına da uygundur ( Raineri, 146; Antolisei, 210; Donnedieu de Vabres, 200 ).
Yasal savunmada hiç bir zaman ve hiç bir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağının bulunup bulunmadığı da, dikkate alınamaz.
Yasal savunmadan sözedilebilmesi için, maddi mahiyette bir saldırının bulunması, savunma ile saldırının hemzaman olması, savunmanın saldırının devamı sırasında yapılması, savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması gerekir. Saldırı başlamadan önce müdafaaya geçilmesi meşru sayılmayacağı gibi saldırı bittikten sonra savunmada bulunmak da meşru sayılamaz.
Ancak, saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlanmış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur ( Manzini, 343; Ranieri, 146; Magiore, 308; Antolisei, 212; R.De Lestang, No: 101 ). Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, bir çok hallerde savunma etkisini kaybetmiş olur. Örneğin, elindeki tüfeği ihtara rağmen bırakmayan bir kimse saldırıya başlamış sayılacağı gibi hasmını yere yıkan kişinin bu saldırısını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılmakta ise yine saldırı sona ermiş sayılmaz ( Maggiore, 308 ). 1931 tarihli İtalyan Ceza Yasası "Saldırının değil ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından" sözetmiştir. Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de bulunabilir ( Pannain, 534; R.De Lestang, No: 101 ; Logoz, Art. 33, No: 2 a ).
Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı da, her olayın özelliğine göre saptanmalıdır. Belirli bir durumda zorunlu olmayan bir savunma, başka koşullar altında zorunlu görülebilir ( Raineri, 148; Battiol, 215; Maggiore, 311; Antolisel, 213; Garraud, 11 No: 446 ). Saldırıya uğrayanın bizzat fail olması gerekmez. 3. bir kişinin tecavüze maruz kalması halinde de yasal savunma koşulları gerçekleşebilir.
Failin kendisi veya bir başkasını savunurken karşılaştığı koşullarla ve vasıtalarla denk olmayan şekilde savunmada bulunması veya saldırganı etkisiz hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi halinde zaruret sınırının aşılması sözkonusu olacaktır.
Zaruret sınırının aşılması konusunda; failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda gözönünde tutmak gerekir. Hakimin, failin zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için kendisini; tecavüze uğrayan ve o anda ruh halinin değişmesi icap eden failin yerine koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirme oranı, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır ( Logoz, 136, No.6 ).
Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin def'inden ziyade kin duygusunu tatmine yönelik ise "zaruret sınırını" aşma değil, ancak tahrik sözkonusu olur ( Majno, 1, No: 231 ).
Zaruret sınırını aşma ile tahrik birlikte kabul edilemez. Çünkü aynı sebep bu hallerden herbirine dayanak olamaz ( A.P. Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu c. 1, sh. 198 ).
Maddi olayda; sanık ile öldürülen altı yıllık evlidirler. Maktul başka kadınlarla ilişki kurmuş, eşi olan sanığı dövmüş ve olaylar karakola intikal etmiştir. Olay gecesi saat 24.00 sıralarında eve sarhoş gelen maktul, bıçakla tehdit ederek, soyduğu sanığın sırtına bıçağı batırmış ve livata yaptıktan sonra çıplak vaziyette sokağa atmıştır. Sanık bir süre sonra pencereden içeri girince yanına gelen öldürülen "hoşuna gitti mi, tekrar yaparım" demiş ve sanıktan yemek yapmasını istemiştir. Sanık, yemek yapmak için yağ kızdırırken yanına gelerek tekrar livata yapmak istemiş ve bıçakla tehdit etmiştir. Bunun üzerine sanık, elindeki kızgın yağı öldürülenin suratına fırlatmış ve yanması nedeniyle odaya giden maktulün bu kerre daha yoğun ve vahim saldıracağı korkusuyla arkası sıra odaya girip boynunu sıkmıştır.
Maktul, boyna yapılan tazyik ile solunum yollarına yağlı madde aspire edilmesinin müşterek tesiri ile mekanik asfiksiden ölmüştür.
Sanığa ait doktor raporlarında; her iki omuzda, boyunda ve sırtta yaygın ekimotik lezyonlar, sırtta ve sağ dizde sıyrıklar olduğu ve livata fiiline maruz kaldığı bildirilmiştir.
Dosya içeriğine göre, sanık tarafından yapılmış hiçbir haksız hareket olmadığı halde, geceyarısı sarhoş olarak eve gelen maktul; sanığa karşı müessir fiilde bulunmuş, zorla livata yapmıştır. Çırılçıplak dışarı atılan sanığın pencereden içeri girmesi üzerine fiilini tekrarlamak istemiştir. Sanık, nefsine vaki saldırı üzerine sanığın yüzüne kızgın yağı dökmüş ve peşinden odaya giderek boğazını sıkmıştır. Ortada hiç bir şey yokken saldıran maktulün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli biçimde saldırması kuvvetle muhtemeldir. Tekrarından korkulan bir saldırı sözkonusudur. Nefse yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan, tecavüz önlenememiştir. Sanık "Yandım" diyerek odaya giden maktulün, gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla hemen peşinden odaya gitmiş ve onu öldürmüştür. Bu nedenle olayda yasal savunma sınırları aşılmamış ve fiil, yasal savunma koşulları içerisinde işlenmiştir. Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Bir kısım Kurul üyeleri; "maktulün tecavüzü, yüzüne yağ dökülmekle önlenmiş ve maktul odaya gitmiştir. "Gelerek eylemi tekrarlar" düşüncesiyle odaya gidilerek maktulün öldürülmesinde yasal savunma sınırı aşılmıştır. Sanık hakkında TCY.nın 50. maddesi uygulanmalıdır" düşüncesiyle,
Bir Üye; "sanığın ırzına ve nefsine saldırıda bulunulduğundan itirazın reddi gerekir" görüşüyle
Bir Üye de; "sanığın nefsine ve ırzına saldırıda bulunulmuştur. TCY.nın 49, 50. maddelerinin Yerel Mahkemece tartışılması gerekir. Hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir" gerekçesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmamışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının, ( REDDİNE ), 18.2.1991 günü oyçokluğuyla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Suçlar] Dolandırıcılık mı hukuki ihtilaf mı 
  • 25.04.2024 13:09
  • [Alacak tahsil] Vekalet sözleşmesinde zamanaşımı süresi başlangıcı 
  • 23.04.2024 00:24
  • [Mirasçılık] Abilerim babamı sokağa atıyor. Dedem tapuyu abilerimin üzerine yapmış. 
  • 22.04.2024 06:30
  • [Boşanma davaları] Vasi ataması hk. 
  • 18.04.2024 09:43
  • Beraat sonrası yurtdışı çıkış yasağı kaldırma sorunu 
  • 16.04.2024 15:18


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini