Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1990/5-105
K: 1990/128
T: 14.05.1990

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • ZORLA IRZA GEÇMEK
  • MAYUBİYET
  • EVLENME VAADİYLE KIZLIK BOZMAK
ÖZET:15  yaşını  doldurup  reşit olmayan bir kızla; evlenme vaadi olsun  olmasın rızasıyla cinsel ilişkide bulunarak  kızlığını  bozmak  TCK.nun  416/son, 418. maddelerine, evlenme  sözü  vererek  fakat  cinsel ilişkide  bulunmadan kızlığını bozma ise TCK.nun 423. maddesine uygun bulunmaktadır. Olayımızda,  17  yaşında  olan  mağdurenin  bakire  olduğu,  kızlık  zarının  duhule müsait olmaması nedeniyle cinsel ilişkinin  gerçekleşmediği  ve  gebeliğinin ırz ve namusa tasaddiyi mutazammın fiillerin işlenmesi  sırasında meydana  geldiği  anlaşıldığından  sezeryan  ile  çocuğun  alınması  hali  dışında,  normal  yolla  doğum  yapılmasıyla  kızlık  zarı bozulacağından,  bu tarihten itibaren yasal  sürede  yapılacak  şikayet  ile  diğer  koşulların  CMUK.nun  253/4.  maddesi uyarınca kamu davasının durmasına karar verilmesi  gerekir.
(765 s. TCK. m. 416/son, 418, 423)
 
Sanık  Cahit'in  TCY.nın  416/son,  80,  430/2,  80, 71. maddeleri gereğince 14 ay hapis cezası  ile  cezalandırılmasına  ilişkin,  (Urla  Asliye Ceza Mahkemesi)nce verilen 29.12.1989 gün  242/299  sayılı  hükmün  sanık  vekili  ve  üst  C.  Savcısı  tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 27.3.1990 gün, 1242/1645 sayı ile;
Alıkoyma  suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanmasına, mağdurenin rızası ile cinsel ilişkide bulunmak suçuyla ilgili hükmün ise; "Mağdurenin muayenesine ait 4.11.1989 gün ve 12.12.1989  günlü  raporlar  içeriğinden  bakire  olduğu  ve  kızlık  zarının  duhule  müsait bulunmadığı  anlaşılması  karşısında,  cinsi münasebetin gerçekleşmediği, gebeliğin ırz ve namusa tasaddiyi mutazammın  fiiller  sırasında  meydana  geldiği,  bu  fiillerin  rızaen işlenmesi  ve  mağdurenin  onbeş  yaşını bitirmiş olması nedeniyle suç oluşturmadığı ancak normal yolla doğum yapılmasıyla kızlık zarının  bozulacağı  ve  bu  tarihten  itibaren süresinde  yapılacak  şikayet  ile  diğer  şartların  mevcudiyeti  halinde  evlenme  vaadi  ile kızlık  bozma  suçunun  oluşabileceği  nazara  alınarak  kamu  davasının  durmasına  karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması"
İsabetsizliğinden bozulmasına karar vermiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 10.4.1990 gün, 27 sayı ile;
"Evlenme  vaadi  ile  kızlık bozma suçunun unsurları; a) Mağdurenin 18 yaşını doldurmuş bulunması, b) Alacağım diye kandırılması, c) Cinsel  ilişkide  bulunularak  kızlığın bozulmasıdır.
Olayımızda;  1-  Mağdure  suç tarihinde 18 yaşını bitirmemiştir. Reşit olmayan mağdurenin evlenme vaadiyle de  olsa  rızasıyla  kızlığının  bozulması  eyleminin,  TCY.nın  416/son maddesine  uygun  bulunduğu  25.4.1956 gün 5/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilmiştir. Mağdurenin yaşı itibariyle evlenme vaadi ile kızlık bozma suçu oluşmamıştır.
2-  Cinsel  ilişkinin  gerçekleşmediği  daire  kararında  kabul  edilmiştir.  Evlenme  vaadiyle kızlık bozma suçu  için,  cinsel  ilişki  şarttır.  Tasaddide  bu  suç  işlenemez.  Tasaddi sırasında rastlantıyla gebe kalınmasında kızlık bozma kastından sözedilemez.
Bu  nedenlerle,  sanığın  eylemi suç oluşturmayacağından, eylemin evlenme vaadiyle kızlık bozma niteliğinde  oluşabileceğine  ilişkin gerekçenin  kaldırılması  ve  yerel  mahkeme hükmünün, eylemin suç oluşturmadığı gerekçesiyle bozulmasını" talep etmiştir.
Dosya, 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
"Olay  tarihinde  17  yaşında  olan  mağdure  ile,  cinsel  ilişkide bulunmayan fakat rızasıyla seviştiği  sırada  onu  hamile  bırakan sanığın eylemi, mağdurenin yaş ve rızası nedeniyle tasaddi  suçunu  oluşturmamakta  ise  de,  doğum sonunda kızlık zarının bozulması ve diğer koşulların oluşması halinde evlenme sözü vererek kızlık bozma suçunun oluşup oluşamayacağı Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı  arasındaki  uyuşmazlığın  konusunu teşkil etmektedir.
Kaynak  İtalyan  Ceza  Yasasında yer almayan ve 1274 tarihli Ceza Kanununun 1341 sayılı Kanunla değişik 200. maddesi esas alınarak düzenlenen ve 2275 sayılı Yasa ile değiştirilen TCY.nın  423.  maddesinin  1. fıkrasında, "Her kim onbeş yaşını dolduran bir kızı alacağım diye kandırıp  kızlığını  bozarsa  altı  aydan  iki  seneye  kadar  hapsolunur"  hükmü  yer almaktadır.
15  yaşını  bitiren  bir  kimseye  zorla  tasaddide bulunmak TCY.nın 416. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş, rızasıyla tasaddide bulunulması ise cezalandırılmamıştır.
TCY.nın  416.  maddesine, 15.7.1953 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 6123 sayılı Yasa ile,  "Reşit  olmayan  bir  kimse  ile  rızasıyla  cinsi  münasebette  bulunanlar  fiil daha ağır cezayı  müstelzim  bulunmadığı  takdirde  altı  aydan  üç  seneye  kadar  hapis cezası ile cezalandırılır" hükmünü içeren 3. fıkra ilave olunmuştur.
Yapılan bu  yasal  düzenleme  karşısında,  onbeş yaşını  bitirip  onsekiz  yaşını  ikmal etmemiş olan  bir  kızın,  evlenme  vaadiyle  kızlığının  bozulması  halinde,  fail  hakkında TCY.nın 416/son maddesinin mi, yoksa 423. maddesinin mi uygulanacağı sorunu 25.4.1956 gün, 5/2  sayılı  İçtihadı  Birleştirme  Kararı  ile  çözümlenmiştir.  Sözü  edilen kararda, "Memnuiyet hilafına  onbeş  yaşını  bitirmiş  olup  da  onsekiz  yaşını  ikmal  etmeyen  bir  kızla  cinsi münasebette bulunanların hareketleri 423. maddede mevzu cezadan daha ağır bir müeyyide ile tecziye  kılınmasına ve kanun vazının maksuduna göre böyle bir kimse ile mukarenet halinde fiilin  423.  maddede mezkur unsur ve şartların mevcudiyeti aranmaksızın 416. maddenin son fırkasında yazılı suçu teşkil edeceği" kabul edilmiştir.
O  halde,  TCY.nın  416.maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmesi halinde aynı Yasanın 423. maddesi uygulanamayacaktır. Bu nedenle iki maddenin unsurları incelenmelidir.
TCY.nın 416/son maddesinin uygulanabilmesi için;
a) Mağdurenin reşit olmaması,
b) Cinsel ilişkide bulunulması,
c) Cinsi münasebetin, mağdurenin rızasıyla olması,
d)  Suçun  genel  kasıt  altında  işlenmesi gerekir. TCY.nın 423. maddesindeğdüzenlenen evlenme sözü vererek kızlık bozma suçunun unsurları ise;
a) Mağdurenin 15 yaşını doldurmuş olması,
b) Evlenme sözü verilmesi,
c) Evlenme sözü verilerek kandırılan mağdurenin kızlığının bozulması,
e) Suçun genel kasıtla işlenmesidir.
Yukarıda açıklandığı üzere, Türk Ceza Yasasının 416/son maddesinin uygulanabilmesi için mağdure ile cinsel ilişkide bulunulması şarttır. Cinsi münasebette bulunulmamışsa bu hüküm tatbik edilemez.
Buna  karşılık,  423.  maddede  yasa  koyucu  tarafından  korunan ve değer verilen "kızlık zarıdır. "Burada, cinsel  ilişkide  bulunmak  cezalandırılmamakta,  kızlık  zarının  bozulması ve  verilen evlenme sözünün nedensiz olarak tutulmaması sebebiyle faile ceza verilmektedir. Bu  suçta  cezalandırılabilme  şartı  kızlığın  bozulmasıdır.  Yani  cezalandırılan  eylem,  cinsel ilişkide  bulunmak  olmayıp  kızlık bozmaktır (Sulhi Dönmezer, Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı  cürümler, 5. Bası, Sh. 204; Sedat Bakıcı, Evlenme Sözü Vererek Kızlık Bozma Suçu ve Unsurları, ABD., 1985/1 , Sh. 38).
Yapısı itibariyle  kızlık  zan  bozulmayan  mağdurenin  hamile  kalması  halinde,  suçun; normal  doğum  sonucu kızlığın bozulması ile oluşacağının ve şikayet süresinin bu tarihten başlayacağının  kabul  edilmesi  de  (CGK.nun 30.5.1983 gün, 63/261 sayılı kararı) korunan menfaatin kızlık zarı olduğunu göstermektedir.
O halde, maddenin tatbiki için  cinsel  ilişkide  bulunulması  şart  değildir.  Kaldı  ki, maddede  "cinsi  münasebetten"  sözedilmiş  "...  kızlığını  bozarsa"  denmek  suretiyle kızlık zarının  cinsel ilişki  sonucu  veya  tasaddi  neticesi  hamile  kalınması sonucu doğumla bozulması  arasında fark bulunmadığı kabul edilmiştir. Kusurlu hareketi sonucu, mağdurenin kızlığının bozulmasına  sebep  olan  fail,  neticeyi  de  kabul  etmiş  sayılır  ve  sonuçtan sorumludur.  Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 28.10.1959 gün, 73/74 ve 5. Ceza Dairesi'nin 22.6.1976 gün, 2015/1933 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Açıklanan  nedenlerle,  15  yaşını  doldurup  reşit  olmayan  bir kızla, evlenme vaadi olsun olmasın rızasıyla cinsel ilişkide bulunarak  kızlığını  bozmak  TCY.nın  416/son,  418. maddelerine;  evlenme  sözü  vererek fakat cinsel ilişkide bulunmadan kızlığını bozmak ise TCY.nın 423. maddesine uygun bulunmaktadır.
Bu  itibarla  olayımızda;  17  yaşında  olan  mağdurenin  bakire  olduğu  ve  kızlık  zarının duhule  müsait  olmaması  nedeniyle  cinsel  ilişkinin  gerçekleşmediği ve gebeliğin ırz ve namusa tasaddiyi mutazammın fiillerin işlenmesi sırasında meydana geldiği anlaşıldığından, sezeryan  ile  çocuğun  alınması  hali  dışında,  normal yolla doğum yapılmasıyla kızlık zarı bozulacağından,  bu  tarihten  itibaren yasal  sürede  yapılacak  şikayet  ile  diğer koşulların oluşması  halinde  evlenme sözü vererek kızlık bozma suçunun oluşabileceği nazara alınarak CYUY.nın  253/4.  maddesi  uyarınca kamu davasının durmasına karar verilmesi gerektiğinden itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyelerden Vural SAVAŞ:
(Suç  tarihinde  17  yaşı  içinde bulunan mağdure ile, sanık arasında "cinsi münasebetin gerçekleşmediği,  gebeliğin  rıza  ile  yapılan  ırz ve namusa tasaddiyi mutazammın göller sırasında  meydana  geldiği"  hususunda  uyuşmazlık  bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu: Sanığın eyleminin suç  teşkil  edip  etmediği  ve  sanığa  TCK.  nun  423.  maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı hususlarıdır.
15  yaşını  bitirmeyen  bir  küçüğe  yapılan tasaddi eylemleri TCK.nun 415. maddesinde; onbeş  yaşını  bitiren  bir  kimseye  zorla  veya  416/1.  fıkrada açıklandığı şekilde tasaddide bulunanların eylemleri 416/2. maddesinde müeyyideye bağlanmıştır.
Bu  eylemlerden  dolayı,  mağdurelerin  kızlıkları  da  bozulacak  olursa,  sanıklara  verilecek cezalar, TCK.nun 418/2. maddesi gereğince yarı oranında artırılarak hükmolunacaktır.
Irza tasaddi  eylemlerinin  işlenmesi  dolayısıyla  husule  gelebilecek,  kızlık  bozma  dahil her  çeşit  mayubiyet  halleri  için, yasa koyucunun TCK.nun 423. maddesi dışında özel bir düzenleme  yaptığı  ve  onbeş  yaşını  bitiren  bir kimseye  rızasıyla yapılan tasaddinin suç teşkil etmediği gözden uzak tutulmamalıdır.
Çoğunluğun,  bazı  (Özel Daire ve Ceza Genel Kurulu kararlarına dayanarak vardığı sonuç şudur:  "Mademki  onbeş  yaşını  bitiren  bir  kişiye rızasıyla tasaddide bulunmak suç teşkil etmiyor,  öyleyse mağdurenin hamile kaldığı ve doğumla kızlığının bozulabileceği gözönünde tutulmalı ve diğer unsurları da gerçekleşirse sanığa TCK.nun 423. maddesi uygulanmalıdır".
Bu görüşe katılmaya imkan yoktur. Zira:
a- TCK.nun 423. maddesinde yazılı, alacağım diye kandırıp kızlık bozma suçunun oluşması için, normal bir cinsel ilişki sonucu kızlık zarının bozulması gerekmektedir.
Cinsel ilişki, iki kişi arasındaki bir CİMA fiilinden,  yani  aktif  failin  tenasül aletini diğerinin vücuduna normal veya anormal bir şekilde ithal eylemesinden, sokmasından ibarettir.  Cinsel  ilişki  dışındaki  sevişmeler  sırasında,  mesela  parmakla  veya başka bir şekilde mağdurenin kızlığının bozulması halinde bu suç oluşmaz (S.DÖNMEZER, Genel Ahlak ve Aile  Düzenine  Karşı  Cürümler,  4.  Bası,  S. 175; S. Bakıcı, Evlenme Sözü Vererek Kızlık Bozma Suçu ve Unsurları, Ankara Barosu Dergisi, 1985/1, S. 35).
Yargıtay  5.  Ceza  Dairesi'nin  6.6.1984  gün  ve  1691/2582 sayılı kararında, "Suçun oluşması için cinsel  ilişkinin  yapılması  şarttır", 26.5.1955  gün  ve  1174/  2216  sayılı kararında, "Failin mağdureyi evlenme  vaadi  ile  kandırıp,  cinsel  ilişki  sonucu  kızlığını bozmuş olması  gerekir.  Mağdurenin  azası  ile, cinsi münasebete varmayan şehvet hissini tatmine  yönelik  yapılan  badana  gibi  hareketlerde  maddenin  uygulanmayacağı  açıktır" denilmek  suretiyle  bu  husus  vurgulanmıştır.  Özel  Dairenin  22.1.1985  gün 4668/95 ve 28.3.1985 gün 244/1308 sayılı  kararları  da  bu  doğrultudadır.  "Cinsel  ilişki"yi  hem alacağım  diyerek kandırıp kızlık bozma suçunun unsuru saymak, hem de "doğumla kızlık zarı bozuldu" diye, cinsel ilişki  olmaksızın  gerçekleşen  ve  suç  teşkil  etmeyen  tasaddi eylemlerine TCK.nun 423. maddesini uygulamak mümkün değildir.
b-  Irza  tasaddi  suçu  dolayısıyla  husule  gelen  kızlık  bozma  eylemleri  için yasamızda özel bir düzenleme yapılmasaydı dahi, sanığa TCK.nun 423. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
Zira, önceleri ceza sorumluluğu netice sorumluluğuna dayandırılmıştır. Netice sorumluluğundan  kusur  sorumluluğu  dönemine  geçildiğinde,  kusur failin gerçekleştirmek istediği netice ile olan  ilişkisi  olarak  anlaşıldı  ve  kişiyi  kaderin  elinde  bir  oyuncak şeklinde gören netice sorumluluğu, yerini tamamen kusur esasına terketti.
TCK.nun  45.  maddesine göre, "cürümlerde kastın bulunmaması cezayı kaldırır" ve yasada açıkca  belirtilen  ayrık  haller  dışında,  bir  kimse  kasten  işlemediği  bir  suçtan sorumlu tutulamaz.
Bugün  doktrinde  egemen  olan  görüşe  göre  kasta "tipiklikte yer alan objektif unsurların failce bilinmesi ve istenmesi" veya "tipiklikteki  objektif  unsurların  bilmeye  dayanan istenmesi" Şeklinde  tarif  edilmektedir  (Maurach'a atfen Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt: 2, 1989, S. 290 ve devamı).
Olayımızda  ise,  sanık  mağdurenin  kızlığını bozmak istemediği için, bir kaç defa sevişme imkanı  bulduğu  halde  tasaddide  bulunmakla yetinmiştir. Mağdurenin hamile kalacağını ve dolayısıyla kızlığının  bozulacağını  bilseydi,  eylemini  yine  de  yapacağı,  mevcut  delillere göre iddia edilemez.
Konunun  Genel  Kurulumuzda  müzakeresi  sırasında bazı üyeler "sanığın belirli olmayan kasıtla hareket ettiğinden bahisle, neticeden sorumlu tutulmasının yasaya uygun olduğundan sözetmişlerdir.  Ancak,  "istememiş  olmama"  hali gerçekleşmediğinden ve öngörülebileceği sonuçların  "gerçekleşmeyeceği  umudu"  ile  hareket  ettiği  açıkca anlaşıldığından, sanığın belirli olmayan kasıtla hareket ettiği de kabul edilemez.
Bu nedenlerle, suç  teşkil  etmeyen  eylemiyle  bağlantılı  olarak,  "tazminat"  ve  "babalık davası" açılmak suretiyle ancak hukuki müeyyidelere muhatap olabilecek olan sanık hakkında yazılı şekilde  hüküm  tesis  yasaya  aykırı  olduğundan;  C.  Başsavcılığı  itirazının  kabulü gerektiği görüşüyle) karşı oy kullanmıştır.
Sonuç:  Açıklanan  nedenlerle,  Yargıtay C. Başsavcılığının 10.4.1990 gün, 27 sayılı itirazının (REDDİNE) 14.5.1990 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini