 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1990/36
K: 1990/87
T: 26.03.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : İncelenen dosyaya göre;
Sanığın kızkardeşi Caziye ile evli olan maktül Mehmet Ece'nin içki ve kumara müptela olması nedeniyle, mali sıkıntıya düştüğü, bu yüzden aile reisliğinin gerektirdiği sorumlulukları yerine getiremediği gibi, eşine kötü davranmaya başladığı, kocasının kötü alışkanlıklarına ve olumsuz davranışlarına dayanamayan Caziye'nin babası evine gitmek ve boşanma davası açmak zorunda kaldığı, buna kızan maktülün zaman zaman kayınpederi Mehmet'in evine telefon ederek eşini ve yakınlarını ölümle tehdit ettiği, bu tehditlerden korkan sanığın babasının 10.12.1987 tarihli dilekçe ile C.Savcılığına başvurduğu, olay günü olaydan yarım saat önce eve telefon eden maktülün "Benim hayatta beklediğim hiç bir şey yok, evinizi bombalayacağım, silahım da var sizi öldürüp yurt dışına kaçacağım" deklinde tehditte bulunduğu, sanık ile babasının otomobille ilçe merkezine geldiğini görüp yolları üstünde karşılarına çıkıp elini beline attığı; önceki olaylar nedeniyle bu hareketten paniğe kapılan sanığın daha aitik davranarak otomobilden inip, hamili bulunduğu tabancayla müteaddit el ateş ederek onu yaraladığı, ikisi göbekten birisi de dirsekten olmak üzere üç kurşun yarası alan maktülün hastaneye görülürken yolda silahını polise verdiği olay yerinde yapılan incelemede 8 adet boş kovan bulunduğu, Ankara'ya götürülen maktülün almış olduğu yaraların tesiriyle 26.1.1988 günü öldüğü; iddia, ikrar, olay yeri tutanağı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Özel Daire ile C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın maktulü meşru müdafaa sınırlarını aşmak suretiyle mi, yoksa ağır tahrik altında mı öldürdüğüne ilişkindir.
Meşru müdafaadan söz edebilmek için; maddi mahiyette haksız bir saldırının bulunması, savunma ile saldırının hem zaman olması, savunmanın saldırının devamı sırasında olması, savunma ile saldırı arasında uygun olan bulunması gerekir.
Ancak; saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlatmış, keza bitmiş olmasına rağen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.
Meşru müdafaa halinde işlenen fiil hukuka uygundur. Bunun sebebini hukuk düzeninin hakkın tecavüze uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak gerekir.
Ancak;
Failin karşılaştığı şartlarla münasip olmayan vasıtarla kendini müdafaa etmesi veya saldırğanı zararsız hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar edip sürdürmesi halinde zaruret sınırı alışmış olur. Zaruret sınırının aşılması konusunda falin o anda içinde bulunduğu ruh halini de adil bir şekilde gözönünde tutmak lazımdır. Hakimin failin zururet sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için kendisini tecavüze uğrayan ve o anda ruh hali değişmesi icap eden failin yerine koyması gerekir. Meşru savunmada hiçbir zaman ve hiç bir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti tahmil edilemez ve kaçarak kurtulması istenemez veya bu halin yani kaçma imkanının var olup olmadığı meşru müdafa saptınırken asla gözetilemez.
Zaruret sınırını aşma ile tahrik bir arada kabul edilemez.
Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında maktülün eşinin evi terketmesi nedeniyle aralarında husumet bulunan sanığa telefon edip silahlı olduğu ve kendisini mutlak suretle öldüreceğini söylediği kısa bir süre sonra önlerine çıkıp aniden karşılaştıklarında ölenin elini beline attığı ve silahlı olduğu anlaşılmasına göre, sanık yasal savunma koşulları içindedir.
Fakat bir iki el hayati olmayan nahiyeye veya çevresine ateş etmekle yetinmesi gerekirken, arabadan ininceye kadar kendisine ateş etmeye maktüle 8 el ateş etmesi savunmada zaruret sanırını aştığını gösterdiğinden hakkında TCK.nun 49. maddesi delaletiyle 50. maddeyle uygulama yapılması gerekir.
1. Müzakerede sanığın yüklenilen suçu;
a) Yasal savunma sınırlarını aşmak suretiyle,
b) Yasal savunma sınırları içerisinde,
c) Ağır tahrik altında işlediği yönünde yeterli çoğunluğu sağlanamayan üç ayrı görü belirdiğinden, ikinci müzakerede aşamalı oylama yapılıp ilk aşamada "sınırlarının aşılıp aşalmadığına bakılmaksızın olayda yasal savunma koşullarının bulunup bulunmadığı oylanmış, bir üyenin "olayda yasal savunma koşulları yoktur" yönündeki karşı oyu ile olayda yasal savunma koşullarının bulunduğuna karar verildikten sonra; CMUK.nun 384. maddesi uyarınca karşı oy kullanan üyeninde katılımıyla yapılan ikinci aşama oylamada "sanığın yasal savunma sınırlarını aşmak suretiyle maktülü öldürdüğüne, çoğunluk karar verilmiş olduğundan C.Başsavcılığı itirazının kabülüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün açıklanan bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerektiği belirlenmiştir. (Oyçokluğu ile).