 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1990/263
K: 1990/336
T: 10.12.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Laikliğe aykırı olarak şahsi nüfuz veya menfaat sağlamak maksadıyla propaganda yapmak suçundan sanık Osman'ın TCY.nın 163/4-5, 59. maddesi uyarınca 2 yıl 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin; (İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi)nce 29.12.1989 gün ve 84-101 sayı ile verilen hükmün, sanık müdahil tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 11.4.1990 gün ve 536-1538 sayı ile;
(1 - Belediye başkanı seçilerek kişisel ve siyasal amacına erişmiş olan sanığın, görevine başlamadan önce, sadece Kur'an okutmak biçiminde oluşan eyleminde, atılı suçun nüfuz ve yarar sağlama öğesi yanında propaganda ve telkin öğelerinin de bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, 2 - Kabule göre; Kur'anın belediyede okutulması suçun oluşmasında öğe kabul edilmiş bulunmasına rağmen TCY.nın 163. maddesinin 4. fıkrası ile tayin edilen cezanın 5. fıkra ile artırılması) isabetsizliğinden oyçokluğuyla hükmü bozmuş;
Yerel Mahkeme ise 30.7.1990 gün ve 60-65 sayı ile; Özel Daire çoğunluğun kararına karşı oy kullanan Daire Başkanının, karşı oy yazısı doğrultusunda; 2 numaralı bozma nedenine uyarak 1 numaralı bozmaya karşı, "sanık belediye başkanı seçilmesi üzerine göreve başladığı olay günü belediye binasına, halktan 40-50 kişilik grubu çağırarak, üç din görevlisine kur'an okutmak suretiyle, şahsi nüfuz veya menfaat sağlamak amacıyla dini ve dini hissiyatı alet ederek, propaganda ve telkinde bulunmak suretiyle yüklenen suçu işlemiştir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş ve TCY.nın 163/4, 59. maddesi uyarınca sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından, süresinde temyiz edilmesi üzerine dosya, C. Başsavcılığı'nın "onama" istekli 19.9.1990 gün ve 4004 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Ceza Genel kurulu'nda, duruşma yapılacağına ilişkin usul kuralı bulunmadığından, sanık müdaafiinin bu husustaki isteminin reddine karar verilerek, dosya üzerinde yapılan incelemede:
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanığın sübut bulan eyleminin, TCY.nın 163/4. maddesinde yazılı suçu oluşturup oluşturmadığı hususundadır.
Uyuşmazlığın çözülebilmesi için konuyla ilgili yasal düzenlemelere baktığımızda:
163. madde; TCY.nın "cürümler" başlıklı, "ikinci kitap" "Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler" başlıklı "1. Bab" "Devlet Kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı "ikinci fasıl" da yer almaktadır. O halde suçun, Devletin Şahisiyetine karşı işlenmiş suçlardan olduğu görülmektedir.
Suçun maddi Ceza Hukukunda düzenleniş biçimine bakmadan önce, pozitif hukukumuzda geçirdiği evreler incelendiğinde:
Türkiye Cumuriyeti'nin temelinde laiklik ilkesi vardır. Zira, dini temellere dayalı Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması üzerine, milli sınırlar içerisinde kurulup, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılması amacı ile yasa koyucu, laiklik ilkesinin korunmasına özen göstererek yabancı yasalarda örneğine rastlanmayan biçimde, yıkıcı ve gerici nitelikte bulunan faaliyetlere karşı, Hiyaneti Vataniye Kanununa ek olarak 556 sayılı Kanunla "dini veya mukaddesatı diniyeyi siyasi gayelere esas ve alet edilmesi maksadıyla cemiyetler kurulmasını yasaklamıştır.
Bu yasanın etkisiyle 163. madde, 1 Mart 1926 tarihli, 765 sayılı TCY.na alınmış, 16.6.1949 gün ve 7234 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 5435 sayılı Yasa ile değiştirilmiş, en son olarak da 22.1.1983 gün ve 17936 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 2787 sayılı Yasayla değiştirilerek bugünkü şeklini almıştır.
Önceki Anayasalarımızda olduğu gibi, 1982 tarih ve 2709 sayılı TC. Anayasası'nda da laiklik ilkesi özenle ve önemle Cumhuriyetin vezgeçilmez nitelikleri arasında sayılmıştır. 1982 Anayasası'nın "Başlangıç" ilkelerinde; "...ve laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı..... kuralı yer alırken, "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti... başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, LAİK ve sosyal bir HUKUK DEVLETİ'dir" hükmü yer almış, "Değiştirilemeyecek hükümler" başlıklı 4. maddesinde ise; " 2.... nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri... değiştirilemez ve değişitirilmesi teklif edilemez" kuralı vazedilmiştir.
Bütün bu düzenlemeler göstermektedir ki, Türkiye Cumhuriyet'inin anayapı taşlarının en önemlisi laikliktir ve bu temel ilke mutlaka korunmalıdır. Anayasanın bu ilkelerine paralel olarak TCY. nın 163. maddesindeki düzenleme yer almaktadır.
TCY.nın 163. maddesi ile korunmak istenen hukuki yarar (suçun konusu) "LAİK DEVLET DÜZENİ'DİR."Laik düzen: Devletin dinler karşısında tarafsız bir konumda bulunmasıdır. Siyasi otorite olarak Devlet, dini esas ve inançlar doğrultusundaki saldırılardan kendisini koruyacak, Devlet ve din işleri birbirinden ayrılacaktır. Kişilerin de inanç hürriyetleri korunacaktır. Kısaca "LAİKLİK", devletin dinsel inançlara göre kurulmaması ve yönetilmemesi, kişilerde vicdan ve inanç hürriyetinin tanınması demektir.
Bu genel açıklamalardan sonra, Özel olarak TCY.nın 163. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen ve uyuşmazlık konusunu oluşturan suça gelince:
Maddenin 4. fıkrasında; "ŞAHSİ NÜFUZ VEYA MENFAAT temin maksadıyla;
a- Dini,
b- Dini hissiyatı,
c- Dince mukaddes tanınan şeyleri,
d- Dini kitapları
Alet ederek, her ne suretle olursa olsun PROPAGANDA veya TELKİNDE bulunan kimse.... cezalandırılır" hükmü yer almaktadır. Bu fıkra 2787 sayılı Yasayla, 6187 sayılı Yasadan alınan hükmü ile oluşturulmuştur. Bu fıkranın uygulanabilmesi için laikliğe aykırılık veya devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki düzenini kısmen veya tamemen değiştirmek amacı aranmamakta, bunlar olmasa dahi, dini hislerin şahsi nüfuz veya menfaat temini maksadı ile istismarı yeterli görülmektedir. Suçun maddi unsurunu ise, PROPAGANDA veya TELKİN oluşturmaktadır.
Maddedeki bu kavramlardan:
1 - ŞAHSİ NÜFUZ : Bir kimsenin yaşamakta bulunduğu toplumda, dini hisleri alet ederek yaptığı propaganda veya telkinle, çevresindekiler üzerinde farklı ve hakim biri konuma yükselmesidir.
2 - ŞAHSİ MENFAAT : Bir kimsenin yaşadığı çevrede, dini hisleri alet etmek suretiyle yaptığı propaganda veya telkinle kişisel maddi veya manevi çıkar sağlamasıdır.
Dini hisleri istismar yoluyla yukarıda açıklanan amaca ulaşabilmek için propaganda veya telkin yapılması gerekmektedir.
3 - PROPAGANDA : Sözcük anlamı olarak; "Bir bütün olarak toplumun yada belirli bir kesimin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek amacıyla bilinçli olarak seçilmiş bilgi, olgu ve savları sistemli bir çaba ve çeşitli araçları kullanarak yayma etkinlikleridir (Ana Britannica, Cilt 18, S: 169). Propaganda geniş bir kitleyi, belirli hedefler doğrutusunda ikna etmek çabasıdır" Bu yolla kitle desteği sağlamak istenmektedir.
4 - TELKİN : Bir görüşü bir kimsenin zihnine sokmak, yerleştirmek anlamına gelmektedir. Propagandaya genellikle birçok kimse muhatap iken, telkinde bir veya birkaç kişi muhatap olabilir.
Suçun unsurlarına; yasal düzenlemelerin amaç ve gelişimine ilişkin bu tesbitler ışığında somut olaya bakıldığında;
Yerel seçimlerde; Burdur İli, K......Kasabası Belediye Başkanlığı seçimini kazanan sanığın, bu göreve başlayacağı 3.4.1989 günü öğle namazını takiben, kasabada bulunan iki camiin cemaatini belediye binasına davet ederek toplanan 40-50 kişi huzurunda, birisi 12 yaşlarında çocuk olan üç kişiye Kur'an okutturduğu ve konuşma yaptığı sabittir.
Olay yeri, halkın davet biçimi, sanığın yeni ihraz ettiği sıfat ve görevi gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde, eylemin; "mücerret ve dini amaçlı Kur'an okutmaktan ibaret olmayıp" toplumun dini hislerini ve dince mukaddes sayılan şeylerini; başladığı kamu görevinde ön planda tutacağı görüntüsünü ve mesajını eylemli olarak vermek suretiyle propaganda ve telkinde bulunduğu, böylece kasaba halkı indinde kendisine farklı bir görüntü vererek manen üstün kabul görmeyi amaçladığı ve bu yönüyle kendine dinsel açıdan hakim bir konum oluşturarak ŞAHSİ NÜFUZ ve manevi çıkar (MENFAAT) sağladığı anlaşılmakla müsnet suç tüm yasal unsurları ile oluşmuştur.
Bu açıklamalara göre direnme hükmü yerindedir ve onanmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, sanık müdafinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle direnme hükmünün istem gibi ONANMASINA 10.12.1990 gününde yapılan ikinci müzakerede 2/3'ü geçen çoğunlukla karar verildi.