 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1990/1-250
K: 1990/276
T: 12.11.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ADLİ TIP KURUMU İHTİSAS KURULU RAPORU (KONUNUN UZMANI)
ÖZET: Konunun uzmanının katılmadığı Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu raporuna dayanılarak hüküm kurulması yasaya aykırıdır. Sair yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle bu usule ilişkin nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
(2659 s. ATK. m. 7/a, 23/B)
Kasten adam öldürmek suçundan sanık Mehmet'in, TCK.nun 452/2, 51/ 1, 59. maddeleri gereğince 3 yıl, 1 ay, 15 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve feri ceza tayinine ilişkin, (Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen 30.11.1989 gün 182/149 sayılı hükmün, sanık ve davaya katılanlar vekilleri tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 29.3.1990 gün 492/792 sayı ile;
"Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu'nun 14.4.1989 tarihli raporunda; Nazif'e ika edilen kesici, delici aletin cilt, ciltaltı ve adaleye münhasır olduğu bildirildiğine göre doğrudan öldürücü nitelikte bulunmadığı ancak kesici delici alet yaralamasına maruz kalan kişinin olayı müteakip hastahaneye müracaatında göğüs ağrısı ve dispne şikayetlerinin de mevcut olduğu, yapılan tedaviye rağmen iyileşmeden üç gün sonra kalp yetmezliğinden öldüğü bildirildiğine göre stresin ölümde etkisi olduğu, bu ahvalde de olayla ölüm arasında illiyet rabıtası bulunduğu durumunun TCK.nun 452/2. maddesine mümas nitelikte olduğu mütalaa olunur" denilmekte ise de, Dairemizin ve Ceza Genel Kurulu'nun uyum gösteren çeşitli kararlarında belirtildiği gibi, olayla ölüm arasında illiyet bağının tespiti mevcut raporları da değerlendirerek davaya bakan hakime aittir.
Maktul Nazif müessir fiilden değil, olaydan üç gün sonra kalp hastalığından ölmüştür. Anılan Adli Tıp Kurulu raporunda; "olayın stresinin ölümde etkisi olduğundan söz edilmekte ise de "stres" gibi, psikolojik haller, pekçok nedenden etkilenerek azalıp çoğalabileceğinden her krizin nedenini olayımızda olduğu gibi tek nedene yani olaydan çok önce vukubulmuş bir müessir fiile bağlamak, o müessir fiil olayı olmasa dahi vukubulabilecek bir ölüm olayından sanığın sorumlu tutulmasına neden olabileceğinden ve böylece "şüpheli hallerde sanık lehine yorum yapılması gerektiği" ilkesi zedeleneceğinden kabul edilemez. Sanığın maktule karşı yaptığı müessir fiil dışındaki eylemleri, sanıkta (maktulde) stres yaraları veya mevcut stresin artmasına neden olsa dahi TCK.nun 452. maddesinin uygulanmasını gerektirmez. Olay günü maktulün eşi Güner de ölmüştür. Bu halin dahi mevcut kalp hastalığını artıran stresin nedeni olabileceği gözönünde tutulmaksızın, Nazif'e karşı eyleminin bıçakla yaralamak şeklinde nitelendirilmesinde zorunluluk bulunan sanık hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi" isabetsizliğinden bozulmasına, "sanığın getirip koyduğu odunların anlaşmazlık konusu yolu daraltması nedeniyle maktul Güner ile başlayan ağız münakaşasına mağdur Nazif'in de katılması . üzerine gelişen kavgada; sanığın hamili bıçakla maktuleye vurup kasten öldürdüğü, diğer maktul Nazif'in ise sırtından aldığı yaralar nedeniyle tedavi gördüğü hastanede stresten öldüğü dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Yaralanma ile ölüm arasında geçen üç günlük süre içinde eşini kaybeden ve kendisi de ağır yaralanan maktul Nazif'in bu süre içinde yeni bir stres yaşadığını ve ölümün ondan husule geldiğini söylemek mümkün değildir. Bu kadar ağır bir olayı yaşayan kişinin normal hayatın oluşturduğu streslerden etkilenmesi için oluşan bu streslerin yaşanan olayı unutturacak boyutta olması lazımdır. Kaldı ki hastane ortamında, başka bir ifade ile huzur ortamında yaşanan ağır olayı unutturacak, ona baskın çıkabilecek yeni streslerin varlığını ileri sürmek varsayımdan.ibarettir. Nitekim, Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesi de bu düşünceden hareketle olayla ölüm arasında illiyet bağının varlığını kabul etmiştir.
Uzunca bir süreç içinde psikolojik etkenler, yani stres hallerinin yaşanacağı mümkün olmakla beraber eşinin öldürülmesi kendisinin de ağır yaralanması gibi bir olayı unutarak günlük yaşamın oluşturduğu streslerin etkisinde de kalabileceğini kabul etmek bu olayın özelliği itibariyle mümkün olması gerekir. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir" karşı oyu ile ve oyçokluğuyla karar vermiştir.
Yerel mahkeme, 14.6.1990 gün 64/65 sayı ile;
"Maktul, olaydan üç gün sonra, yaralarından dolayı hastanede tedavi altında iken kalp yetmezliğinden ölmüştür. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun 14.4.1989 günlü raporunda, sanığın fiili nedeniyle olayın stresinde kalan maktulün, bu stresten dolayı öldüğü, ölüm ile fiil arasında illiyet bağı bulunduğu belirtilmiştir. Üç günlük süre, stresten uzaklaşmayı sağlayacak bir süre sayılamaz. Olayın şokunu üzerinden alamamıştır. Teknik ve tıp sahasında sağlıklı sonuca ulaşabilmek için uzmanların görüşüne ihtiyaç vardır. Olay sebebiyle strese giren maktulün kalp yetmezliği hızlanmışdır", gerekçesiyle bozma ilamına uyulması gerektiği" karşı oyu ile ve oyçokluğuyla direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde istenildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 28.9.1990 tarihli tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, Ceza Genel Kurulu'nda duruşmalı inceleme yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından sanık vekilinin duruşmalı inceleme isteğinin reddiyle incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Kasten adam öldürme suçundan sanık hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, sanığın TCY.nın 452/2, 51/1, 59. maddeleri ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 7. maddesinin (a) bendinde; "Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun birer, Adli Tıp, Patolojik Anatomi, İç Hastalıkları, Kardioloji, Genel Sirurji, Nöroşirürji, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanından oluşacağı, "23. maddenin (B) bendinde ise "İhtisas Kurulunun,başkanın başkanlığında en az dört üye ile toplanacağı ve İncelenecek konunun, ilgili uzman üyenin hazır bulunmaması halinde müzakere edilemeyeceği" hükme bağlanmıştır.
İncelenen dosyada, hükme dayanak yapılan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun 14.4.1989 gün, 8564-890404-297/607 sayılı raporu yeter sayıda üyenin katılmasıyla düzenlenmiş ise de, raporda; maktulün kalp yetmezliğinden öldüğü ve olayın stresinin ölümde etkisinin bulunduğu belirtildiği halde, bu konunun mütehassıs (uzman) üyesi olan "Kardioloji uzmanı" müzakereye katılmamıştır.
Bu itibarla, konunun uzmanının katılmadığı İhtisas Kurulu raporuna dayanılarak hüküm kurulması yasaya aykırıdır. Sair yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle, bu usule ilişkin nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Yerel Mahkeme direnme hükmünün sair yönleri incelenmeksizin öncelikle, yukarıda açıklanan nedenlerle, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 12.11.1990 günü oybirliğiyle karar verildi.