 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1990/1-139
K: 1990/163
T: 4.6.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
765/m.450/4
Tasarlayarak adam öldürmek suçundan sanık Mehmet'in TCY.nın 450/4, 59. maddeleri uyarınca müebbeden ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve fer'i ceza tayinine ilişkin, ( Alanya Ağır Ceza Mahkemesi )nce verilen 7.6.1989 gün 50/77 sayılı, re'sen de temyize tabi olan hükmün sanık ve davaya katılan vekilleri tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 24.10.1989 gün 2392/2851 sayı ile;
"13.2.1989 günü nezarete alınan sanığın 17.2.1989 tarihinde polis görevlilerine ikrarda bulunduğu anlaşılmakla birlikte ayar gün C. Savcısına verdiği ifade ve Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgusunda ikrarının zora dayanarak alındığını, müsnet suçla ilgisi olmadığını belirtmesi; ikrarının başka delillerle doğrulanmaması ve söz konusu ikrarda suç ortağı olarak gösterilen sanık Mustafa'nın yerel mahkemece beraetine karar verilmiş olması gözönünde tutulduğunda, mahkumiyetine yeterli, inandırıcı delil elde edilmeyen sanık Mehmet'inde beraetine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi"
İsabetsizliğinden bozmuş,
Yerel Mahkeme, 7.3.1990 gün 1/20 sayı ile;
"Sanık, karakolda alınan ifadesinde ve yer gösterme sırasında olayı tüm ayrıntıları ile anlatmıştır. Kolluk makamlarının, işlemediği bir suçu sanığa kabul ettirmeleri mümkün değildir. Aksi halde beraet eden Mustafa'nın da ikrarını sağlamaları gerekir, sanığın ikrarı zora dayalı olmayıp atılı suçu işlediği sabit olmuştur" gerekçesiyle "yeterli delil bulunmadığından sanığın beraeti gerekir" karşı oyu ile ve oyçokluğuyla önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmünde, Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde istenildiği gibi, re'sen de temyize tabi bulunduğundan, dosya Yargıtay C. Başsavcılığı'nın onama istemli 14.5.1990 tarihli tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu:
Ceza Genel Kurulu'nda duruşma yapılacağına ilişkin hüküm bulunmadığından sanık vekilinin duruşma isteğinin reddiyle, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Özel Daire ile Yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanığın, yüklenen adam öldürmek suçunu işleyip işlemediğine ilişkindir.
Olay tarihinden beş yıl önce kardeşi Ahmet'in maktulün yakınları tarafından öldürülmüş olması nedeniyle sanık ile maktulün aralarının açık olduğu, birbirleri ile konuşmadıkları ancak zaman zaman biraraya geldikleri, olay gecesi ise sanığın bilinmeyen bir nedenle maktulü evinden dışarı çağırdıktan sonra av tüfeği ile ateş ederek öldürdüğünün; sanığın karakolda alınan ifadesi ve yer gösterme sırasında olayı tüm ayrıntılarıyla anlatması, tüfeğin ele geçmesi ile sabit olduğu kabul edilerek, Yerel Mahkemece sanığın cezalandırılmasına karar verilmiş ise de;
Açıklanan ve dosyada mevcut olan deliller, sanığın mahkumiyeti için yeterli değildir. Şöyleki:
1- Sanık hazırlık soruşturması sırasında; olay gecesi, midesi ağırdığı için evinde yatan maktulü, birlikte gittikleri Mustafa'nın dışarı çağırarak kafasına tahta ile vurduğunu, kendisinin de av tüfeği ile bir el ateş ederek maktulü öldürdüğünü ikrar etmişse de, C. Savcılığında ve duruşmada alınan ifadelerinde suçu inkarla, karakolda alınan ikrarın baskıya dayalı olduğunu söylemiştir.
2- Sanık, 13.2.1989-17.2.1989 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur. 17.2.1989 tarihinde karakolda ikrarı havi ifadesi alındıktan sonra aynı gün C. Savcılığı'na sevkedilmiş ve yüklenen suçu inkar etmiştir.
3- Sanık ile öldürülen arasında, öldürmeyi gerektirecek bir uyuşmazlık yoktur. Sanığın ağabeyi Ahmet'i öldüren, maktulün amcasının torunudur. Aralarında kan davası yoktur. Maktul ile sanık arasında geçmişte olay vuku bulmamıştır. Zaman zaman bir araya gelmektedirler. Yerel mahkeme de, öldürme nedenini saptayamamış, bilinmeyen bir nedenle sanığın maktulü öldürdüğünü kabul etmiştir.
4- Mahkumiyete esas alınan sanığın ikrarı bölünmüş, aynı delillerle sanık Mustafa'nın beraetine sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
5- Sanığın, olay yerini göstermesi sırasında hazır bulunan ve muhtar olan tanık Celalettin, sanığın yavaş hareket ettiğini, tanık Ahmet ise üç gün nezarette aynı yerde kaldığını, yanına götürüldüğünde sanığın ellerinde şişlik gördüğünü, ekmeği koparamayan sanığa yardım ettiğini söylemiştir.
6- Bir kısım tanıklar, maktulün mazbut bir yaşantısı olmadığını, bazı kadınlarla ilişkisi olduğunu, eşi ve çocuklarından ayrı yaşadığını beyan etmişlerdir.
7- Sanığın hazırlıktaki ikrarı fenni bulgularla da çelişmektedir.
a ) Sanık, olay yerinde bulunan ve kırık olan öx8 cm. ebadında, 120 cm. boyundaki kalasla, birlikte gittikleri Mustafa'nın bir kez maktulün kafasına vurduğunu söylemişse de yapılan otopsiye göre öldürülenin başında birden fazla darbe izi mevcuttur.
b ) İkrara göre, herhangi bir tartışma ve kavga olmadan av tüfeği ile ateş edilerek maktul öldürülmüştür. Halbuki otopsi tutanağına göre cesetin yarım metre uzağında 6-8 kg. ağırlığında, sivri ve keskin olan kısmında kan lekeleri bulunan taşla birlikte, maktulün çenesinde kanlı bir yumak saç parçası bulunmuştur. Sol diz ve sol tibia kemiğinde sıyrıklar, sol pariyetal kemiği üzerinde muhtelif darp izleri ( kesik, sıyrık ) ile kafa derisinin ezilerek sıyrıldığı saptanmıştır. Bu bulgular maktulün ölmeden önce bir mücadeleye girdiğini göstermektedir.
c ) Sanığın evinde bulunan av tüfeği ile ateş edilip edilmediği saptanmamıştır.
d ) Sanık ikrarında, bir el ateş ettiğini söylediği halde olay yerinde beş adet av tüfeğinden atılan fişeğe ait kartuş tamponu bulunmuştur.
Açıklanan nedenlerle; hiç bir yan delille desteklenip doğrulanmayan, baskıya dayalı olduğu bildirilerek sonradan geri alınan hazırlık soruşturması sırasındaki ikrardan başka, kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığı halde, sanığın yüklenen suçu işlediği kabul edilerek yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile re'sen de temyize tabi olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün isteme aykırı olarak ( BOZULMASINA ), 4.6.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.