 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1990/142
K: 1990/165
T: 04.06.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Dolandırıcılık suçundan sanık Melih Cem Güleç'in beraatine ilişkin İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.1.1989 gün 562/25 sayılı hüküm davaya katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı, inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi 25.5.1989 gün 4174/5249 sayı ile; "Katılan çağrılarak borç ilişkisinin nasıl kurulduğu konusunda açıklama yaptırılması, bononun verildiğine ilişkin tanıkların dinlenmesi, katılan hakkında sahtecilik suçundan Bakırköy C. Savcılığının 1986/26800 Hz. sayılı dosyasında soruşturma açıldığı belirtildiğine göre, bununla ilgili evrakın getirilip incelenmesi ve birleştirme olanağı varsa birleştirilmesi ve sonucuna göre yasal gereğinin tayin ve tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel Mahkeme 22.11.1989 gün 615/943 sayı ile;
"İddianame kapsamı dışına çıkarılarak önceki borç ilişkisi araştırılamaz. Hukuki ihtilaf tanık dinlenerek ceza mahkemesinde çözülemez. İmzanın inkarı, hukuki çekişme olup hile ve sania olarak kabul edilemez. Önceden doğan bir borç sebebiyle sonradan hile kullanılarak belge verilmesi dolandırıcılık suçunu oluşturmayacaktır. Zira, sonradan belgeyi verene maddi bir çıkar sağlamayacağı, eski borcun aynen baki olup, belgeyi alanın zararından sözedilemeyeceği ve dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı anlaşılmıştır. Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi katılan vekili ve Cumhuriyet Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın, aleyhinde yapılan icra takibinde, borçlusu bulunduğu 6.12.1985 düzenleme, 6.5.1986 vade tarihli bonodaki imzasını inkar etmesi üzerine, alacaklı-şikayetçinin İcra Tetkik Mercii Hakimliğinden "itirazın kaldırılmasını" isteyen talebi reddolunmuştur. Müdahil, sonradan bulduğu bir bankadaki sanığa ait hesap kartonunda mevcut imza ile senetteki imzanın birbirine benzediğini senete değişik imza atılarak dolandırıldığını iddia etmiştir.
İstanbul 3. İcra Tetkik Mercii hakimliğinin 1986/1808 sayılı dosyasına sunulan 18.9.1987 tarihli bilirkişi raporunda; senetteki imzanın, sanığın eli mahsulü olmadığı belirtilmiştir.
Sanık suçun inkarla, şikayetçiyi tanımadığını, senet vermediğini ve bankada hesabı olmadığını savunmuştur.
Sanığın beraatine ilişkin Yerel Mahkeme kararı, müdahil vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece "borç ilişkisinin nasıl doğduğunun katılandan sorulması ve katılan hakkında sahtecilik suçundan yapılan soruşturma sonucunun araştırılması gerektiğinden" bahisle bozulmuş ise de; 15.2.1988 günlü şikayet dilekçesinde önceden doğan borç ini senet verildiği belirtilmiştir. Bu nedenle, şikayetçi ile sanık arasında olaydan önce doğan bir hukuki ilişki bulunmaktadır. Ayrıca, sanığın kabul etmediği banka hesap kartonundaki imza ile senetteki imzanın ayniyeti ve sanığa aidiyeti hakkında herhangi bir tespit de bulunmamaktadır.
Öte yandan davaya katılan hakkında yapılan soruşturma sonucunun, sanığın yüklenen suçu işleyip işlemediği hususuna etkisi olmayacağından usul ve yasaya uygun bulunan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, C. Savcısı ile davaya katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yerel mahkeme direnme hükmünün isteme aykırı olarak onanmasına 4.6.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.