 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1989/312
K: 1989/372
T: 27.11.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Sınır bozmak suçundan sanıklar; Kazım ve Aşırın TCK.nun 513/1, 522 ve 647 sayılı yasanın 4. maddeleri uyarınca 106.666'şar Tl ağır para cezalarıyla cezalandırılmalarına ilişkin Havza Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 29.3.1989 gün ve 1989/23-29 sayılı hüküm sanıkların temyizi üzerine sekizinci Ceza Dairesince incelenerek 19.9.1989 gün ve 5927/6828 sayı ile;
"Sanıkların müşteki ile köyde mutad olduğu üzere bırakılan 30-40 cm. enindeki ortak sınırın tümünü sürdükleri dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
TCK.nun 513/1. maddesinde yazılı suçun oluşması için sadece sınırın bozulması yeterli olmayıp komşu taşınmaza da tecavüzün şart bulunmasına ve ortak sınır olarak bırakılan yerin Medeni kanunun 647. maddesi uyarınca iki komşu arasında müşterek olarak kullanılmasının asıl olmasına sanıkların bu yerin tümünü sürerek müştekinin ortak sınırdan faydalanmasının engellenmiş olmasına göre yasanın anladığı anlamda suç oluşmuştur. Tebliğnamedeki (1) nolu bozma düşüncesine bu nedenle iştirak edilmemiştir.
Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine ancak :
TCK.nun 513/1. maddesinde yazılı sınır bozma suçu ani suç olmakta suç tarihinde yürürlükte olmayan 3506 sayılı yasanın 4. maddesi uygulanarak fazla ceza tayini.
İsabetsizliğinden bozulmuştur.
Bu karara karşı 9.11.1989 gün ve 68 sayı ile itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı "... Tarafların tarlaları arasında anlaşarak bıraktıkları 30-40 cm. genişliğinde ortak sınır bulunmaktadır. Sanıklar bu sınırın tamamını sürerek ortadan kaldırmışlardır.
TCK.nun 513/1. maddesindeki suçun oluşması için;
a) Başkasının arazisine bu araziyi kısmen ve tamamen zapt ve tasarruf etmek ve bundan faydalanmak kastıyla tecavüz edilmesi
b) Eylemin emlak ve arazinin hudutları değiştirilerek veya bozularak yapılması gerekmektedir.
Sanıklar müşterek hududu tamamen sürüp ortadan kaldırmakla beraber müştekinin arazisine tecavüz etmemişlerdir. Böyle bir kasıtları olduğu yolunda bir delil de bulunmaktadır.
Medeni kanunun 647. maddesinde iki gayrimenkulu birbirinden ayıran duvar, çift ve parmaklık gibi şeylerin komşu arazi sahiplerinin müşterek mülkiyetinde oldukları belirtilmiştir. Müşterek hudut da bunlar gibidir. Bu gibi yerlere tecavüz halinde tarafların idari ve hukuki yollara başvurarak hak aramaları gerekir. Aksinin kabulü halinde bir nitelik fark bulunmamakla beraber müşterek hududun ne kadarını sürüp bozmanın suç oluşturacağı bir mesele olarak ortaya çıkabilecektir..." görüşü ile Yerel Mahkeme hükmünün esastan bozulmasını istemiştir.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle ceza genel kurulnca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Dosya içeriğine göre;
Sanıkların müştekiye tarlaları arasında bırakılan 30-40 cm. enindeki ortak sınırın tümünü sürdükleri saptanmıştır.
TCK.nun 513/1. maddesinde yazılı suçun oluşması için sadece taşınmazın arz üzerindeki bölünüşünü gösteren her türlü işaretin (sınırın) bozulması veya değiştirilmesi yeterli değildir. Bu eylemlerin başkasının mutasarrıf olduğu emlak ve araziyi tamamen veya kısmen zapt ve tasarruf etmek veya bunlardan yararlanma amacına yönelik olması gerekir.
incelenen dosyada sanıkların köyde mutad olduğu üzere bırakılan 30-40 cm. enindeki müşteki ile aralarındaki ortak sınırın tümünü sürerek kendi tarlalarına kattıkları saptanmıştır.
Görüldüğü gibi sanıkların eylemleri sadece ortak sınırı bozmaktan ibaret değildir. Müştekinin payını da kendi tarlalarına katmak suretiyle müştekinin bu sınırdan yararlanmasını da engellemişlerdir.
Medeni Kanunun 647. maddesi iki komşu taşınmaz arasındaki ortak sınırın mülkiyetinin müşterek olduğu hükmünü içerdiğine göre sanıkların müşteki ile mülkiyeti müşterek olan suçu konusu ortak sınırın tümünü sürüp kendi tarlaların katmak şeklinde belirlenen eylemlerinde "sınır bozmak" suçunun unsurları oluşmuştur.
Bu nedenle C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul ve Üyeler; "TCK.nun 513/1. maddesinde yazılı suç sınırın bozulması veya değiştirilmesiyle tamam olur. Ancak failde sınırın değiştirilmek veya bozma genel kastı yanında özel bir kastın da bulunması gerekir. Bu özel kast başkasının mutasarrıf olduğu emlak ve araziyi tamamen veya kısmen zapt ve tasarruf etmek veya bunlardan yararlanmak için fiili işleme niyet ve isteğidir. Eğer failin böyle bir kastı yoksa eylem nasıl ızrar suçunu oluşturur.
İncelenen olayda sanıkların 30-40 cm. enindeki ortak sınırın tümünü sürüp kendi tarlalarına kattıkları anlaşılmakla beraber hiç bir engel bulunmadığı halde sınırı aşarak müştekiye ait taşınmaza tecavüz etmedikleri görülmüştür. Kast iradenin fiile yönelmesi olduğuna göre, komşu taşınmaza tecavüz etmeyen ve sadece ortak sınırı sürüp bozmakla yetinen sanıkların anılan taşınmazı zapt ve tasarruf etmek veya ondan yararlanmak özel kastıyla hareket ettikleri söylenemez. Bu nedenle olayda TCK.nun 513/1. maddesine muhalefet suçu oluşmamıştır. C. Başsavcılığı itirazının açıklanan bu gerekçesiyle kabulüne karar verilmelidir..." görüşüyle ;
Üye Vural Savaş ise; "Kesinleşmiş kadastro tesbitinden sonra hudut bozma suçunun işlenmesi mümkün değildir. Zira gerçek müşterek sınır tarafların tesbit ettiği veya bilirkişinin keşif sırasında gösterdiği sınır değil haritasında gösterilen ve teknisyenlerce yapılacak ölçümlerle kolaylıkla belirlenebilecek sınırdır. Bunun da bozulmasına olanak yoktur. Kadastro haritasında gösterilen sınır alınmış ve bir müdahale söz konusu ise taraflarn el atmanın önlenmesi davası açılabilir. Bu nedenle itiraz kabul edilmelidir." görüşüyle ;
C. Savcılığı itirazının kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün bozulması yönünden oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 27.11.1989 gününde çoğunlukla karar verildi.