 |
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1989/1-357
K. 1989/420
T. 25.12.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Adam öldürmek suçundan sanık Subat'ın TCY.nın 450/8, 59. maddeleri gereğince ömür boyu ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve fer'i ceza tayinine ilişkin, ( Van Ağır Ceza Mahkemesi )nce verilen 12.5.1988 gün 113/123 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi ve kendiliğinden de temyize tabi bulunması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 10.11.1988 gün 3152/4019 sayı ile;
"Sanık ( H.Ç. ) ve Metin'in duruşma safhasında rücu ettikleri inzarî tahkikattaki atfı cürümlerin serbest irade mahsulü olmadığı" karşı oyu ile oyçokluğuyla hükmün onanmasına,
Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 13.12.1988 gün 136 sayılı onama kararının kaldırılmasını isteyen itirazı üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 20.3.1989 gün 549/111 sayı ile;
"Ceset bulunduktan sonra, katılan Antika'nın anlatımı üzerine sanık ile yeğeni ( H.Ç. ) ve oğlu Metin sanık olarak gözaltına alınmışlardır. ( H.Ç. ) ve Metin'in jandarmada ve sulh hakimi önündeki, sanığın suçu işlediğine yönelik anlatımları katılan Antika'nın anlatımı doğrultusunda ve iddiaya göre baskı ile alınmıştır. Beyanları, tanık Nihat tarafından doğrulanmadığı gibi, cesetin ilk atıldığı söylenen köprünün altı trafiğin yoğun olduğu şehirler arası yoldur. Orada cesetin 6-8 gün görülmemesi düşünülemez. Sanığın, tanık olmaları için oğlu ve yeğenini getirmesi de mantıki görülemez.
Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu'nun saptadığı bulgulara göre, ölenin kafasındaki çökme kırıkları birçok darbe ile oluşmuştur. Metin ve ( H.Ç. )'nin anlatımları fenni bulgularla uyum göstermemektedir. Sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından, Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına" karar vermiş, Yerel Mahkeme, 6.10.1989 gün 100/222 sayı ile;
"1- Başsavcılık, onama istediği kararın onanması üzerine verilen karara itiraz edemez.
2- Cesetin bulunduğu yer trafiğin yoğun olduğu bir yol olmayıp, sabah ve ikindideki sefer dışında motorlu vasıta işlememektedir.
Şahitin darbe sayısını unutması, gece görmesinin zor olması, ifade alınırken sorulmaması nedeniyle net cevaplamaması mümkündür. Darbenin birden fazla olduğu Adli Tıp raporunda belirtilmemiştir. Sanığın tek darbe ile maktulü öldürdüğüne ilişkin ( H.Ç. )'nin beyanı raporla doğrulanmıştır.
Bölgede cinayetler, genellikle yakınları ile beraber işlemektedir. Maktul savunmada olduğu gibi kuzu almaya gitseydi, ceseti başka bir yolda olurdu gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de, Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde istenildiğinden ve kendiliğinden temyize tabi bulunması nedeniyle dosya Yargıtay C. Başsavcılığı'nın bozma istemli 4.12.1989 tarihli tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu. Ceza Genel Kurulu'nda duruşmalı inceleme yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından sanık vekilinin duruşma isteğinin reddiyle dosya üzerinde yapılan incelemede, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : C. Başsavcılığı itirazı üzerine, Ceza Genel Kurulu'nca esastan incelenip karara bağlanmış bir konu hakkında, Yerel Mahkemenin direnme kararı verip veremeyeceği hususunun, ön sorun olarak incelenmesine karar verildikten sonra, aşağıdaki hüküm kurulmuştur:
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 14.6.1982 gün, 12/281 sayılı kararında açıklandığı üzere Yerel Mahkemelerin direnme kararları ile Yargıtay C. Başsavcılığı itirazı arasında prosedür, dayanak ve hukuki yapı itibariyle farklar mevcuttur. Şöyleki:
1- İtirazda, Yargıtay C. Başsavcılığı görüşü ile Özel Daire arasında, direnmede ise Yerel Mahkeme ile Özel Daire kararları arasındaki uyuşmazlık vardır.
2- İtiraz üzerine C. Başsavcılığı görüşü red veya kabul edilirken, direnmede onama veya bozma kararı verilerek Özel Daire ile Yerel Mahkeme kararlarından birinin hukuka uygunluğu kabul edilmektedir.
3- İtirazda; itiraz nedenleri, direnmede Yerel Mahkeme kararındaki gerekçe ve kanıtlar hukuki değerlendirmenin esasını oluşturmaktadır.
4- Direnme kararı tarafların temyizi üzerine incelenmektedir. İtirazda ise, tarafların iradesi dışında Yargıtay C. Başsavcılığı'nın başvurusu üzerine Ceza Genel Kurulu'nca inceleme yapılmaktadır.
5- İtiraz ve temyiz sürelerinin farklılığı iki kurum arasındaki maddi ayrıcalığı göstermektedir.
6- İtirazda Yerel Mahkeme ilk kararı, direnmede ise bozma üzerine verilen ikinci karar incelenmektedir.
7- İtirazda, Ceza Genel Kurulu itiraz mercii olarak, direnmede ise açılan bir temyiz davası üzerine inceleme yapılmaktadır.
Ayrıca direnme mahkemeler için bir haktır, istisnai bir yol değildir. CMUY. nın 303. maddesinde yer alan "itiraz üzerine verilen kararlar kesindir" hükmünün, temyiz faslının 322. maddesinde yer alan C. Başsavcılığı itirazında uygulanma yeri yoktur. Direnme kararı üzerine verilen Ceza Genel Kurulu kararlarına, CMUY.nın 326/1. maddesi gereğince uyma mecburiyeti olduğu halde itiraz üzerine verilen kararlarda böyle bir mecburiyet konulmamıştır.
Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazı üzerine verilen Ceza Genel Kurulu kararına karşı Yerel Mahkemelerin direnme hakları bulunduğundan, işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verildikten sonra yapılan incelemede:
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 20.3.1989 gün, 549/111 sayılı kararında açıklandığı üzere; sanığın, oğlu Metin, yeğeni ( H.Ç. ) ile birlikte ineklerini satıp koyun satın almak isteyen öleni, sevk ve idaresindeki kamyonu ile Van'a götürürken, Özalp'ı 30 kilometre geçtikten sonra, kamyonu durdurarak lastiklere bakmasını istediği ölenin, başına yerden aldığı 5-6 kg. ağırlığındaki taşla vurarak öldürdükten sonra cebindeki paraları alarak ceseti Memedik Köprüsü altına bıraktığı, 8-10 gün sonra atıldığı yerden alarak, cesetin bulunduğu Koçgediği Mevkii'nde dere içine taşındığı, iddia ve kabul edilerek mahkumiyet kararı verilmiştir.
Ölenin, sanığın kamyonu ile köyden ayrılışından bir ay sonra cesedin bulunması üzerine, soruşturmaya başlanmış; davaya katılan ölenin eşi Antika'nın anlatımı doğrultusunda, köyden birlikte ayrıldıkları, sanık, oğlu ve yeğeninin anlatımları saptanmıştır.
Yerel Mahkeme, Metin ve ( H.Ç. )'nin jandarma ve sulh ceza hakimliğindeki, sanığın mahkumiyetine esas alınan anlatımlarının Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporu ile doğrulandığını kabulle, sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Açıklanan ve dosyada mevcut olan deliller sanığın cezalandırılması için yeterli değildir. Şöyle ki:
1- Olayın görgü tanığı yoktur. Mahkemece beyanlarına itibar edilen Metin sanığın oğlu, ( H.Ç. ) ise yeğenidir. Tanık olarak ifadeleri alınmamış, davaya katılanın beyanı üzerine sanık olarak gözaltına alınmışlar ve sanık sıfatıyla anlatımları saptanmıştır. Normal şartlarda, baba ve amcalarını suçlamaları düşünülemez. Beyanları ikrar değil, sanık olarak gözaltına alındıklarından, atfı cürüm niteliğindedir.
2- Olay tarihinde Metin 14, ( H.Ç. ) 17 yaşındadır. Dört gün nezarette kalmışlardır. Duruşmada alınan ifadelerinde, sanığı suçlayan hazırlık beyanlarının baskıya dayalı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
3- Sanık ile ölen arasında öldürmeyi gerektirecek bir uyuşmazlık yoktur. Mahkemece; maktulün parası için öldürüldüğü kabul edilmiştir. Sanığın para için suçu işlemesi halinde, ölenin ineklerini, değerini bulup bulmadığına bakmaksızın satması, parasını alması gerekirdi. Oysa sanık, ölenin Van'da kalıp koyun almaya gittiğini savunmuş ve inekleri geri getirerek katılana teslimini sağlamıştır.
4- Metin ve ( H.Ç. ), 5-6 kg. ağırlığındaki taşla ölenin kafasına bir kez vurulduğunu söylemişlerse de, bu beyanları; ölenin kafatasındaki çökme kırıklarının tek darbe ile değil birçok darbe ile oluştuğunu açıklayan Adli Tıp Kurulu 1. ihtisas Kurulu raporu ile çelişkilidir. Diğer bir ifadeyle anlatımları fenni bulgulara uyum göstermemektedir.
5- Cesedin atıldığı söylenen Memedik Köprüsü üzerindeki yolda trafiğin yoğun olmadığı Yerel Mahkemece kabul edilmiştir. Trafiği yoğun olmayan ve yoldan geçenlerce görülemeyen bir cesedin yerinin değiştirilmesine ve toplu yerleşim bölgesinin 6-7 km. yakınında bir yere getirilmesine neden gerek görülmüştür?
Cesedin yerinin değiştirildiği kabul edildiğinde, bulunmasını önlemek için nakledildiğinin kabulü zorunludur.
6- Ölümün; nerede, nasıl, ne zaman olduğu da şüphelidir. Ceset, ölenin kaybolmasından bir ay sonra çürümüş vaziyette bulunmuştur. Ölüm tarihi saptanamamıştır.
Metin ve ( H.Ç. ) sonradan döndükleri, baskı altında alındığını ileri sürdükleri beyanlarında, cesedin sanık ve kardeşi Nihat tarafından yerinin değiştirilerek saklandığını söylemişlerdir. Nihat, bu beyanı doğrulamamış ve açılan davada beraet etmiştir.
Yerel Mahkeme, cesedin yerinin değiştirilmesinde Nihat'ın yardımı olmadığını kabul etmektedir. Yani, Metin ve ( H.Ç. )'nin fenni bulgularla doğrulanmayan hazırlık beyanını bölmekte, suçun Memedik Köprüsü'nde işlendiğini, cesedin sanık tarafından Koçgediği Mevkii'ne getirildiğini kabul etmektedir.
Metin ve ( H.Ç. )'nin beyanlarına itibar edildiğinde, cinayetin sanık tarafından işlendiği, cesedin yerini sanıkla Nihat'ın birlikte değiştirdiklerinin kabulü gerekir. Nihat hakkında hiçbir delil olmaması ve beyanların bu bölümüne değer verilmemesi, sanık Subat ile ilgili kısmın da sağlıklı olmadığını göstermektedir.
Ölenin bir başka yerde öldürülüp cesedin bulunduğu yere mi getirildiği, yoksa bulunduğu yerde mi öldürüldüğü, savunmada ileri sürüldüğü gibi köylere koyun almaya gittiğinde mi öldürüldüğü açıklığa kavuşturulamamıştır.
Açıklanan bu duruma, beraet eden sanıklar Metin ve ( H.Ç. )'nin sanıkla ilgili beyanlarının irdelenen mahiyetlerine göre kabule şayan olmadığı sonucuna ulaşılmakla, sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı başkaca kanıt da elde edilemediğinden ve tebliğnamede onama isteyen Yargıtay C. Başsavcılığı'nın dairece verilen onama kararına itiraz edemeyeceğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, itiraz üzerine verilen Ceza Genel Kurulu bozma kararı yerinde olup uymak gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizdir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyeler; mahkemece gösterilen gerekçeye göre direnme hükmünün onanması doğrultusunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki istem gibi direnme hükmünün ( BOZULMASINA ), 25.12.1989 gününde 2/3'ü aşan oyçokluğu ile karar verildi.