Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1988/9-339
K. 1988/394
T. 31.10.1988

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralanmaya sebep olmak suçundan sanık Çetin'in "TCK.nun 459/2- son, 2790 sayılı yasa ve 647 sayılı yasanın 4 ve 5. maddeleri gereğince sonuç olarak 18.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, verilen cezanın birer ay aralıkla beş eşit taksitte sanıktan tahsiline, müdahilin şahsi hak bakımından hukuk mahkemesine müracaatta muhtariyetine" dair Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesince 18.6.1987 gün ve 279-275 sayı ile verilen hükmün müdahil tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi:
İstenildiği halde hüküm altına alınmayan tazminat miktarına göre hükmün temyizi mümkün olduğu kabul edilerek yapılan inceleme sonunda :
1 - Eczacı sanık tarafından yanlış verilen ilacın kullanılış biçimine göre mağdurenin hayati tehlike geçirip geçirmediğinin tesbiti yönünden Adli Tıp kurumundan kesin rapor alınması gerektiğinin düşünülmemesi,
2- Kusur durumunun tesbiti açısından Adli Tıp Kurumu ile ihtisas dairesinden rapor alınması yerine, varsayıma dayalı olarak kusurdan indirim yapan bilirkişi raporuna istinaden hüküm kurulması,
3- TCK.nun 467. maddesine aykırı olarak manevi tazminat isteği konusunda karar verilmemiş olması isabetsizliğinden bozmuş:
Yerel Mahkeme ise, 10.5.1988 gün ve 231-291 sayı ile Adli Tıp Kurumundan ancak, raporlar arasında çelişki varsa veyahut da mahkemece tereddüt edilen hususlarda mütalaa alınabilir. Müdahil mağdure hakkında alınan rapor, tatminkar ve olaya uygundur. Kusur oranı Adli Tıp Kurumundan sorulmuş, Kurumun bu konuda vazifeli olmadığı bildirilmiştir. Müdahilin tazminat isteminin tahkiki de zaman alacağından bu hususta hukuk mahkemesine müracaatta muhtariyetine karar verilmiştir. Gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de müdahil tarafından şahsi hak yönünden de temyiz edilmesi üzerine dosya, C.Başsavcılığının Daire kararı doğrultusunda bozma isteyen 1.7.1988 gün ve 3080 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmiş olmakla; Ceza Genel Kurulunda okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralanmaya sebep olmak suçundan verilen hükmün CMUK.nun 305. maddesi uyarınca temyizi kabil olmamakla birlikte, bu suçla bağlantılı olarak müdahilce istenilen 5.000.000 liralık manevi tazminata ilişkin hükmün, HUMK.nun 427. maddesi gereğince temyizi kabil olduğundan; şahsi hakka ilişkin temyiz incelenmesi sırasında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralanmaya sebep olmak suçundan verilen hükmün de inceleme konusu yapılarak, bu hükümde yasaya aykırılıklar varsa bozma nedeni yapılıp yapılamayacağının "önsorun" olarak tartışılmasına karar verilmesi üzerine, bir kısım üyeler şahsi hak istemi konusunda verilen kararın temyiz incelemesine tabi tutulmasının sanık aleyhine açılan kamu davası sonunda kesin olarak verilen kararda belirlenen yasaya aykırılıkların da bozma nedeni yapılmasına vesile teşkil edemeyeceğini ileri sürmüşlerse de; bu konuda çoğunluk görüşüne esas alınan yasa maddeleri, Yargıtay Kararları ve bilimsel görüşler aşağıda özetlenmiştir.
a- "Yargıtay Yerel Mahkemenin vermiş oldukları kararları inceleyerek, yanlış olanları bozma ve doğru olanları onama yetkisine sahip en yüksek bir mahkemedir.
Her insan gibi hakimler dahi yanılabilirler ve bunun sonucunda yanlış kararlar verebilirler. Bundan başka, birkaç anlama gelebilen bir hukuk kuralının yorumlanmasında mahkemeler arasında görüş ayrılığı olabilir. Yargı kararlarının doğru olması, bu kararlarda yanılma bulunmaması, devletin temel işlerinden olan adalet dağıtma işinin başlıca ilkesidir. Sosyal hayatta, mahkeme aracılığı ile bir insanın uğradığı haksızlıktan daha ağır ve derin yaralar açan hiçbir haksızlık düşünülemez. Yanlış kararlar verilmesini önlemek düşüncesi ile, mahkeme kararlarını daha yüksek bir mahkemeye inceletmek ve bu kararlar içinden yanlış olduğu anlaşılanların yüksek mahkemece bozulmasını ve doğru olduğu anlaşılanların ise, doğru oldukları belirtilerek onlar üzerindeki yanlışlık kuşkusunun ( Şüphesinin ) kaldırılmasını sağlama yolu benimsenmiştir. Yargıtay kuruluş amacı budur.
Yargıtay, incelemelerini yalnız temyiz dilekçeleri ve layihaları ile bunlara verilmiş karşılıklarda gösterilen yönler üzerinde yapmakla yetinemez. O bütün dosyayı inceleyerek ileri sürülmeyen bir yasaya aykırılık bulunup bulunmadığını da araştırır ve şayet hükmün sonucunu değiştirebilecek nitelikte bir yasaya aykırılık görürse, ilgililerce sözkonusu edilmiş olmasa bile kararı bu nedene dayanarak bozar" CMUK.nun 320 - ( Recai Seçkin, Yargıtay Tarihçesi, Kuruluş ve İşleyişi, 1,3,96 )
b- Müdahale yoluyla dava, suçtan zarar görenin, savcının açtığı kamu davasına katılarak, onunla birlikte iddia görevini yaptığı bir yargılama türüdür. Müdahale yoluyla davada adeta iddia faaliyetinin yürütülmesi bakımından Devlet-birey işbirliği ortaya çıkmaktadır. Müdahale istemi kabul edilen suçtan zarar gören müdahil sıfatını aldıktan sonra, şahsi davacı gibi, yasada aksine hüküm bulunmadığı durumlarda C.Savcısının sahip olduğu hak ve yetkilere sahip olmaktadır.
Müdahil de şahsi davacı gibi şahsi hak davası açarak hukuki istemlerinin yerine getirilmesini ceza yargıcından isteyebilir. CMUK.nun 365- hatta müdahilin durumu bir açıdan şahsi davacıdan daha iyidir, çünkü şahsi davacı gerektiğinde güvence vermek zorunda olmasına rağmen CMUK.nun 349- müdahil güvence vermek zorunda değildir. CMUK. 366/son- ( Prof.Dr. Erdener Yurtcan, Ceza Muhakameleri Usulü Kanun Şerhi, 3. Cilt, 1987, S. 212-215 )
c- 1936 yılında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik yapılıncaya kadar yalnız şahsi hak bakımından müdahale edilebilirdi. Ancak, değişiklikten sonraki hükümlere göre, kamu davasına katılma, koğuşturma makamını işgal etmek için yapılmaktadır. Müdahil şahsi haklarının hüküm altına alınmasını istediği takdirde, şahsi hak davası ceza davası ile birleştirilerek görülür-CMUK.365- Bundan anlaşılıyor ki sadece şahsi hak istenmek suretiyle katılma olmaz. Şahsi hak isteminin Ceza davasına katılma isteği anında olması şart değildir. Sonradan da, hukuk mahkemesine dava açılmış olmadıkça istenebilir. Birleştirilerek görüldüğü asıl dava, yani kamu davası her ne şekilde olursa olsun sona erince, katılma davası da sona erer ( Prof.Dr.N.Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku 8. Bası, 1986, S. 202-208; Prof. Dr. F. Erem, Ceza Yargılanması Hukuku 6. Bası, 1987, S.624 ).
d- Ceza Mahkemesinde "Şahsi hak davası" ile "kamu davası" arasındaki ilişkisi birleştirilerek görülme ve kamu davasının bitmesi ile şahsi hak davasının da sona ermesinden ibaret değildir. Sanığın mahkumiyeti, Ceza mahkemesinin şahsi hakka hükmetmesinin başta gelen koşuludur. Mahkemenin sanığın beraatine karar vermesi durumunda, şahsi hak konusunda karar vermesi olanaksızdır. Bunun dışında davanın herhangi bir nedenle düşmesine karar verilmesi durumunda, genel af, zaman aşımı, sanığın ölümü gibi, yine şahsi hakka hükmedilmez. Bir başka engelleyici neden de cezayı ortadan kaldıran - iskat-kararlarıdır- TCK.nun 485/2. maddesinde olduğu gibi ( Prof. Dr. Erdener Yurtcan, Şahsi Dava ve uygulaması, 2. Bası, 1985, S. 188-200 )
Böyle durumların varolmasına rağmen, ceza mahkemesinde şahsi hakka hükmedilmesi halinde yasaya aykırı şekilde hukuk mahkemelerinin görev sahasına el atılmış olur. Unutmamak gerekir ki, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir ve "Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi" CMUK.308/4. maddesi gereğince "Kanuna mutlak muhalefet edilmiş sayılan" hallerdendir ve Yargıtay'ca re'sen ( kendiliğinden ) gözönünde inceleme yetkisi bulunduğu durumlarda, tesbit edilen bütün yasaya aykırılıkların bozma nedeni yapılması gerekir.
e- CMUK.nun 306. maddesine göre " hükümden evvel verilip hükme esas teşkil eden kararlar dahi hükümle beraber temyiz olunabilir"
Yasa koyucunun bu şekilde hükme esas teşkil eden "arsa kararlarının" dahi ( Prof.Dr. Nurullah Kunter-adı geçen eser, S. 977- bu kararları" son kararın çıkması ile bağlantısı olan ve onu yaratan kararlar" diye nitelendirmektedir ) yasaya uygun olmasını aradığı ve ceza mahkemesinde "şahsi hak davası" ile "kamu davasının" birlikte görülmesinin kabul edilmesindeki amaçlardan birinin aynı eyleme ilişkin olarak cezai ve hukuki sorumluluk tesbit edilirken çelişkili kararlar verilmesinin önlenmesi olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
f- 1.7.1942 gün ve 25-18 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla "Hükmolunan ceza miktarı itibariyle kesin olan hükmün 50 lirayı geçen zoralıma bağlı olarak temyiz yeteneği olduğu" kabul edildiği gibi; özel daireler ve Genel Kurulumuz, asıl ceza yönünden temyiz incelemesine tabi tutulmayan bir hükme bağlantılı olarak verilen "Müsadere" "meslek ve sanatın tatili" "işyerinin kapatılması", "kahvehanenin karayolu kenarından kaldırılması" "müeccel cezanın TCK.nun 95/2. maddesi uyarınca aynen çektirilmesi" "sürücü belgesinin geri alınması" ve benzeri bağlantılarda ve suç vasfına yönelik temyiz istemi'nin "şahsi hakka ilişkin temyizinin" hüküm temyiz edilebilirlilik vasfını kazandırdığına karar vermişler ve bu uygulamalar istikrar kazanmıştır bazı örnekler vermek gerekirse; Ceza Genel kurulunun 9.7.1973 gün ve 233-527, 14.1.1985 gün ve 533-10, 9.11.1987 gün ve 440-537, 25.4.1988 gün ve 91-173, 23.5.1988 gün ve 162-226, 30.5.1988 gün ve 148-242, 6.6.1988 gün ve 194-246, 6.6.1988 gün ve 196-255, 20.6.1988 gün ve 219-285, 20.6.198, gün ve 222-286 2. Ceza Dairesinin 2.9.1966 gün ve 5833-5165 4. Ceza Dairesinin 2.5.1974 gün ve 4154-3190, 2.2.1988 gün ve 185-664, 29.1.1988 gün ve 10311-547, 16.3.1988 gün ve 1660-2037, 7. Ceza Dairesinin 18.12.1967 gün ve 9841-9883, 9. Ceza Dairesinin 31.1.1984 gün ve 145-684 sayılı kararları )
Açıklanan hususlar gözönünde tutularak, temyiz incelemesine konu yapılan "şahsi hak davası" ile bağlantılı olarak, sanık Çetin'e tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralanmaya sebep olmak suçundan kesin olarak verilen mahkumiyet kararının da her yönüyle temyiz incelenmesine tabi tutulmasına üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildikten sonra yapılan incelemede dosya içeriğine göre:
Mağdur müdahil Perihan'ın olay tarihinde bazı tıbbi kontroller yaptırmak üzere Yüksek İhtisas Hastanesi'ne gittiği, hastahanece kendisinden gizli şeker durumunu kontrol için 50 gram glikoz istendiğinde, kızı Alev ile Damadı Önder'in sanığın eczanesine gidip, eczacı olan sanıktan 50 gram glikoz istedikleri, sanığın önce yok deyip sonra içeriye kontrol ettikten sonra tartıp bir pakete koyduğu kristalize maddeyi verdiği, madde hastaneye getirildiğinde, tanık servis hemşiresinin bu kristalize maddeyi bir bardakta eritip mağdureye verdiği, mağdurenin verilen maddeyi içtiği ve komaya girip fenalaştığı, şuurunun bozulup aniden şoka girdiği, bunun üzerine verilen maddeden şüphelenip, sanıktan 2. kez aynı miktarda glikoz istendiği sanığın glikoz yerine aynı maddeyi verdiği Hıfzıssıhha Enstitüsü Laborotuvarında yaptırılan inceleme ve tahlilde, maddenin glikoz olmayıp saf potasyum klorür olduğunun saptandığı anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Uzmanı Dr. Talat tarafından düzenlenen raporda "Perihan'ın yapılan muayenesinde, 50 gram Potasyum klorürün eritilip bir defada içilmesi ve bağırsaklardan veya mideden emilmesi halinde şahsın hayatını tehlikeye maruz kılacağı" Ankara Eczacı Odasınca Yerel Mahkemeye isimleri bildirilen bilirkişiler Akın, İsmail ve M. Fethi tarafından düzenlenen 17.3.1987 tarihli raporda "Müşteki, potasyum klorürün kusturucu yan etkisiyle hayati bir tehlikeyle karşı karşıya gelmemiştir" denilmek suretiyle çelişkiye düşüldüğünden bu hususta Adli Tıp İhtisas dairesinden rapor alınmalıdır. Ayrıca Adli Tıp Kurumu cevabi yazısı gözönünde tutularak ve mevcut rapor oluşa ve dosyaya uymayıp varsayıma dayandığından, sanığın kusur oranının saptanması için Eczacılık Fakültesinden seçilecek 3 kişilik bilirkişi heyetinden yeniden mütalaa alınması gerekli görülmüştür.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 4.3.1985 gün ve 336/116 sayılı kararında açıklandığı gibi, TCK.nun 467. maddesinin yazılış şekli manevi tazminat istemlerinin hüküm altına alınmasını zorunlu kılan nitelikte olup, sanığın mahkumiyetine karar verildiği halde "şahsi hak bakımından müdahilin hukuk mahkemesine müracaatta muhtariyetine" karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, müdahilin temyiz isteminin bu nedenlerle kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan her üç nedenle tebliğnamedeki istemden değişik gerekçe ile Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, 31.10.1988 gününde ve oybirliğiyle karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini