 |
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1988/5-220
K. 1988/322
T. 03.10.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Reşit olan ( K )'ı zorla kaçırıp alıkoymak mayubiyetini müstelzim şekilde zorla ırzına geçmek ve kaçırma iştirak suçların sanık ( N.A ) ve ( F.A. )'ın beraatlerine ilişkin Bergama Ağır Ceza Mahkemesince 10.6.1987 gün ve 17/37 sayı ile verilen hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen 5. Ceza Dairesi, 26.2.1988 gün ve 1987/4966 Esas, 1988/1277 sayı ile;
Müdahil K.C. tarafından açıldığı ve Bergama Asliye Hukuk Mahkemesinin 1987/105 esasına kayıtlı olduğu bildirilen boşanma davası sonuçlanmadığına göre öncelikle mağdure ile sanık ( N.A. )'ın evlenmiş olmaları nedeniyle TCK.nun 434. maddesi uyarınca sanıklar hakkındaki kamu davasının teciline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraat hükmü tesisi yasaya aykırı isabetsizliğinden bozmuştur.
Daire kararına karşı itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığı ise;
Yüksek Dairenin görüşü evlenme vukuunda 434. maddesinin öncelikle uygulanacağı merkezindedir. Oysa bizim görüşümüz öncelik sıralamasında, sanık yararına olan beraat kararının başta olduğu ve beraat kararı verilmesi gereken hallerde, 434. madde uyarınca tecil ve düşme kararı verilmemesi doğrultusundadır.
Bu düşüncemizi haklı kılan nedenleri iki yönden ele alarak izaha çalışacağız.
1 - Esas yönünden:
Öğretide, 434. madde cezalandırılabilmeyi kaldıran hal olarak nitelendirilmekte ve bir tür faal ne damet maddesi olarak görülmektedir. ancak işbu faal nedamet, sonucu itibariyle hükmedildiği hallerde cezanın infazını durduran bir sebep niteliğini almakta ve "müruruzaman haddine kadar erkek tarafından haksız olarak vukua getirilmiş bir sebeple boşanmaya" hükmedilmediği hallerde ise devletin ceza verme hakkı düşmektedir. Sözü geçen halde, 434. madde bir düşme sebebini içermiş bulunmaktadır. Böylece evlenme fail bakımından bir süre için geçici ve şart gerçekleşmediği takdirde kesin, şerikler için ise daimi kesin bir cezalandırılabilmeyi kaldıran hal olmaktadır.
Ceza sorumluluğunun fail bakımından kaldırılması ile izlenen esas maksat aile menfaatinin üstünlüğünü sağlamak ve mağduru için bir telafi imkanı meydana çıktığında, bundan onu faydalandırmaktadır. Böylece suçtan meydana gelen zararlı sonuçları hafifletmek maksadı güdülmektedir. ( Ord. Prof.Dr. Sulhi Dönmezer Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler )
Demek ki; öğretide sözü edilen maddenin uygulanabilmesi için ceza sorumluluğunun varlığı ve devletin ceza verme hakkının doğmuş olması koşulu aranmaktadır. Esasen bir ceza sorumluluğu yoksa ceza kanunlarımızda yer alan faal nedamet maddesini uygulama olanağı da bulunmamaktadır.
Öğretide olduğu gibi uygulamada da böyme olmalıdır. Hukuka amme davasının avdeti cezalandırmayı gerektirecek nitelikte değilse yani davanın avdetinde subuta bağlı olarak faile ceza verilemeyecekse maddenin uygulanması öncelik almamalıdır. Örneğin, sanığın eylemi suç oluşturmadığı ya da suç işlediğine ilişkin kanıt elde edilemediği takdirde müruruzaman haddine kadar haksız boşanma gerçekleşse bile faile ceza veremeyeceği cihetle tecil ve düşme hükmünün uygulanması pratik yarar da sağlamayacaktır.
Olayımızda; sanık ( N.A. ) 5.2.1987 tarihinde müdahili zorla kaçırıp zorla ırzına geçtiği ve sanık ( F.A. )'ın da kaçırma suçuna katıldığı iddia edildiği 9.2.1987 tarihinde sanık ( N ) ile müdahil ( K ) arasında evlenme vaki olduğu hazırlık soruşturması sonunda, delil elde edilemediğinden bahisle takipsizlik kararı verildiği itiraz üzerine takipsizlik kararı kaldırılmış olduğundan dava açıldığı ve mahkemece yapılan yargılama sonunda reşit olan müdahilin eylemlerde rızası bulunduğu kesin şekilde belirlenmekle beraat kararı verildiği anlaşıldığından, 434. maddenin uyglanmamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
2 - Usul Yönünden:
Mahkemeler karar verirken usul hükümlerini uygulama zorundadır. CMUK.nun 253. maddesinde hüküm niteliğindeki kararlar sayılmıştır. Bunlar içerisinde 434. maddede düzenlenen tecil hükmü bulunmamakla birlikte tecilin durma niteliğinde bir karar olduğu açıktır. 253. maddenin son fıkrası derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma ve düşme kararı verilemeyeceğine amirdir.
Beraat hükümleri niteliği itibariyle soruşturmanın tamamlanmasını gerektiren hükümler olduğu halde, durma ve düşme kararları soruşturmanın her aşamasında verilebilecek kararlardandır. Yasa koyucu hükme varmayı çabuklaştırmak düşüncesiyle durma ve düşme kararı verilebilecek hallerde, soruşturmanın devamına cevaz vermemekle beraber herhangi bir nedenle soruşturma tamamlanmış ve mevcut duruma göre hem beraat ve hemde durma - düşme kararı verilebilmesi mümkün bir aşamaya gelinmiş olduğu takdirde yargılamanın amacına ulaşması ve sanık yararına olması bakımından durma - düşme kararı yerine beraat kararı verilmesini uygun bulmuştur. Yüksek Ceza Genel Kurulunun 17.1.1977 gün ve esas 1977/7-573 ve karar 1977/8 sayılı kararındaki gerekçeler de bu yoldadır.
Olayımızda müdahil ( K ) evlenmenin tehdit altında yapıldığını iddia ettiğinden mahkemece duruşmanın başında tecil - düşme kararı verilmeyip bu iddiaya bağlı olarak yargılama sürdürülmüş ve son soruşturma tamamlanarak derhal beraat kararı verilebilecek hale gelinmiş olduğu anlaşıldığından ittihaz edilmiş olan beraat kararı verilebilecek hale gelinmiş olduğu anlaşıldığından ittihaz edilmiş olan beraat kararı usul yönünden de yerinde görülmüştür. Biçimdeki açıklamalarıyla özel daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi istemiyle dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : TCK.nun 434. maddesinde Kaçırılan alıkonulan veya 414, 415 ve 416. maddelerde yazılı cürümlerden birinin mağduru olan kız veya kadınla sanık veya mahkumlardan birinin evlenmesi halinde kamu davasının ve hüküm verilmiş ise cezanın çektirilmesinin tecil olunacağı yazılıdır.
Bu hüküm sanığı, mağdure ile evlenmeye teşvik düşüncesine ve evlenmeyi gerçekleştirip namusu ihlal edilen kız veya kadına bu suretle en büyük telafi sebebi sağladıktan sonra kurulmuş olan ailenin huzur ve sükununu bozmamak ve ceza takibatı dolayısıyla bunları birbirinden ayırmamak gibi maksatlara dayanmaktadır.
Evlenmeye rağmen kovuşturmaya devam edilirse kurulmuş olan aile huzuru bozulur ve boşanmaya kadar varabilecek sürtüşme ve çatışmalara yol açılır. Bu nedenle evlenme üzerine kovuşturmaya son verilerek ve maddenin lafzına ve ruhuna sadık kalınarak kamu davasının teciline karar verilmelidir.
434. madde ile getirilen bu kural açıklandıktan sonra kamu davasının tecili ile CMUK.nun 253. maddesinde yer alan kamu davasının durmasının bir olmadığı üzerinde durulmak gerekir. Şöyle ki;
1 - Zamanaşımı, "kamu davasının durması"ında durur "kamu davasının tecili"nde durmaz.
2 - Durma kararı kişiseldir. Tecil ise şeriklere de sirayet eder.
3 - Durma kararında gaye, sanığa ceza verilmemesini temin; tecilde ise kurulan evlilik müessesini korumaktadır.
4 - Durma kararının kalkması, sanığın iradesi dışında bir şahıs merci veya organın şikayet, izin veya kararına bağlıdır. Tecilin kalkması ise tamamen sanığın iradesiyle haksız boşanmaya sebebiyet vermektedir.
İşte işlevleri bir noktada benzer olmakla beraber bir çok noktalarda ise farklılık arzeden ve getiriliş gayeleri değişik bulunan ve biri genel diğeri tamamen özel olan bu iki müessesinin birbirine karıştırılmaması gerekir.
Bu nedenlerle TCK.nun 434. maddesindeki TECİL ile CMUK.nun 253. maddesinde yer alan Durma ve Düşme'yi aynı nitelikte göstermek mümkün değildir.
Şu hususu da belirtmek gerekir: 1973 yılında 1696 sayılı yasayla 253. maddeye ilave edilen, Derhal beraat kararı verilecek hallerde durma veya düşme kararı verilemez" hükmüne dikkat edilecek olursa, maddede "Beraat kararından" değil, "Derhal beraat kararından" bahsedilmektedir.
Beraat kararı ile Derhal beraat kararı arasında farklılıklar ve özellikler vardır.
Bunlar şöyledir:
a - Beraat kararı verilmesi kesindir.
b - Bu hal hazırlık aşamasında farkedilirse takipsizlik kararı verilir.
c - Derhal beraat kararı verilecek hal anlaşılırsa esasına girilmeden ( o hal ) aranır.
d - Derhal beraat kararı Muhakeme faaliyeti yapılmadan verilir
Bu haller ise şunlardır :
1 - İddianamede sanık diye gösterilen kimsede sanık sıfatı yoktur.
2 - Tarif edildiği şekliyle fiil suç değildir.
3 - Fiil suç olmaktan çıkmıştır.
Bu haller gerçekleştiği takdirde "Derhal beraat" kararı verilecektir. Aksi halde duruşmaya devamlı sonucuna göre bir karar verilecektir. O halde usuldeki "Derhal beraat kararı" kavramı ile "kamu davasının tecili" müessesesinin aynı nitelikte olmadıklarının kabulü gerekir.
Olayımızda: Sanık ( N.A. ) 5.2.1987 tarihinde katılan K.C. zorla kaçırıp zorla ırzına geçtiği sanık F.A. ın da kaçırma suçunda iştirak ettiği iddiasıyla 6.2.1987 günlü şikayet dilekçesi ile katılanın babası M.C.in C.Savcılığına başvurduğu, daha henüz soruşturmaya başlanmadan önce ve 9.2.1987 gününde mağdure K.'la sanık N.A.'ın evlendikleri, buna rağmen soruşturmaya devamla 17.3.1987 gün ve 293/126 sayı ile kamu davası açıldığı, evlenmeye rağmen üç celse duruşmaya devam edildiği, bu arada mağdurenin Bergama Asliye Ceza Mahkemesinde boşanma davası açtığı, davanın 1987/105 esasına kaydının yapıldığı, ancak bu davanın sonucu sorulmayıp yukarıda da belirtildiği gibi üç celse duruşmaya devamla sonunda beraat kararı verildiği anlaşılmıştır.
Bu hal TCK.nun 434. maddesinin açık ihlalidir.
Bu itibarla yerinde bulunmayan itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk oyuna karşı olan üyelerden Vural Savaş ( Erteleme, işlediği bir suçtan dolayı bir kimse hakkında hükmedilen cezanın infazının belli bir süre için geri bırakılmasıdır.
TCK.nun 434. maddesi uyarınca, kamu davası sonuçlanmadan verilen kararlar kanunda "tecil" denmesine rağmen, niteliği itibariyle "durma" kararıdır. N. Kunter'e atfen S.Dönmezer, Genel Adap ve Aile Düzenine karşı cürümler 4. Bası, s. 126/1
15.3.1973 gün ve 14477 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 1696 sayılı yasa ile CMUK.nun 253. maddesine eklenen son fıkraya göre "derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma ve düşme kararı verilemez."
1696 sayılı yasanın gerekçesinde "Durma ve düşmee sebepleri netice itibarı ile mahkumiyet kararı verilmesini önlemek üzere kabul edildiklerinden ayrıca muhakeme faaliyeti yapmadan beraat kararı verilebilecek hallerde bu kararın verilmesine engel olamayacaklarının belirtilmesi, fertler bakımından bir teminat teşkil edecektir" denilmek sureti ile konuya açıklık getirilmiştir.
Gerçekten durma ve düşme sebepleri, aleyhe sonucu önlemek için kabul edilmişlerdir. Ve CMUK.nun 253/son maddesinin açık hükmü karşısında lehe olan sonuca engel olamazlar. Yasa delillerin tümüyle toplanmış sanığın isnat edilen suçu işlemediğinin anlaşılması veya unsurları bakımından eylemin suç oluşturmadığının anlaşılması hallerinde uyuşmazlığı kökünden çözen karar olarak beraat kararının verilmesini istemektedir. ( N.Kunter Ceza Muhakemesi 8. Bası. S. 868; E. YURTCAN, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Şerhi, Cilt. 2. 1987, S.209 )
Bu itibarla C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir. diyerek;
Kurul Başkanı ve Üyeler: Erteleme, işlediği bir suçtan dolayı bir kimse hakkında hükmedilen cezanın infazının veya açılan kamu davasının belli bir süre için geri bırakılmasıdır.
TCK.nun 434. maddesi uyarınca kamu davası sonuçlanmadan verilen kararlar, kanunda tecil denmesine rağmen nitelik itibarı ile "Durma" kararıdır. ( N.KUNTER'e atfen S. DÖNMEZER Genel Adap ve Aile Düzenine karşı Cürümler 4. Bası, S.126 )
15.3.1973 gün ve 14477 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 1696 sayılı yasa ile CMUK.nun 253. maddesine eklenen son fıkraya göre "derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma veya düşme kararı verilemez"
1696 sayılı yasanın gerekçesinde "Durma veya düşme sebepleri netice itibarı ile mahkumiyet kararı verilmesini önlemek üzere kabul edildiklerinden ayrıca muhakeme faaliyeti yapmadan beraat kararı verilebilecek hallerde bu kararın verilmesine engel olamayacaklarının belirtilmesi fertler bakımından bir teminat teşkil edecektir." denilmek sureti ile konuya açıklık getirilmiştir. Gerçekten durma ve düşme sebepleri aleyhe sonucu önlemek için kabul edilmişlerdir ve CMUK.nun 253/son maddesi açık hükmü karşısında lehe olan sonuca engel olamazlar. Yasa, delillerin tümüyle toplanmış ve sanığın isnat edilen suçu işlemediğinin anlaşılması veya unsurları bakımından eylemin suç oluşturmadığının anlaşılması hallerinde, uyuşmazlığı kökünden çözen karar olarak beraat kararının verilmesini istemektedir. ( N.KUNTER, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. Bası, S. 868; E.YURTCAN, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Şerhi Cilt. 2, 1987/S.209 ) biçimindeki gerekçesiyle itiraz yazısındaki görüşlere katılarak itirazın kabulü yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C.Başsavcılığının 9.5.1988 gün ve 5/64 sayılı itirazının REDDİNE, 3.10.1988 günlü 2. müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.