 |
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1988/4-357
K. 1988/401
T. 31.10.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Görevli hakime sıfat ve hizmetinden dolayı mektupla hakaret etmekten sanık S.K.'ın TCK.nun 482/1, 273, 647 sayılı yasanın 4 ve TCK.nun 72. maddeleri uyarınca 5.900 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, 250.000 lira manevi tazminatın sanıktan alınarak katılana verilmesine ilişkin Pülümür Asliye Ceza Mahkemesince 9.4.1987 gün ve 1986/42 Esas, 1987/33 karar sayı ile verilen hüküm sanık tarafından temyiz edilmesi, üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi 14.12.1987 gün ve 1987/7558 esas, 1987/9381 karar sayısı ile;
Sanığın parti ilçe başkanına yazdığı özel mektupla müdahil hakime vaki hakaretine ihtilat unsurunun oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozmuş;
Yerel Mahkeme ise 23.3.1988 gün ve 5/20 sayı ile karar yerinde yazılı gerekçe ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından süresinde verilen dilekçe ile temyiz edilmiş olduğun dosya C.Başsavcılığının "Daire kararı doğrultusunda bozma" isteyen 13.7.1988 gün ve 4321 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Mektupla gıyapta hakaret suçundan verilen hükmün CMUK.nun 305. maddesi uyarınca temyizi kabil olmamakla birlikte, bu suçla bağlantılı olarak istenen 250.000 TL.manevi tazminata ilişkin hüküm HUMK.nun 427. maddesi gereğince temyizi kabil olduğundan; şahsi hakka ilişkin temyiz incelenmesi sırasında, mektupla gıyapta hakaret suçundan verilen hükmün tamamının inceleme konusu yapılarak, bu hükümle yasaya aykırılıklar varsa bozma nedeni yapılıp yapılmayacağının "önsorun" olarak tartışılmasına karar verilmesi üzerine, bir kısım üyeler "şahsi hak istemi konusunda verilen kararın temyiz incelenmesine tabi tutulmasının sanık aleyhine açılan kamu davası sonunda kesin olarak verilen kararda belirlenen yasaya aykırılıkların da bozma nedeni yapılmasına vesile teşkil edemeyeceğini" ileri sürmüşlerse de bu konuda çoğunluk görüşüne esas alınan yasa maddeleri, Yargıtay kararları ve bilimsel görüşler aşağıda özetlenmiştir.
A ) "Yargıtay yerel mahkemelerin vermiş oldukları kararları inceleyerek yanlış olanları bozma ve doğru olanları onama yetkisine sahip en yüksek bir mahkemedir.
Her insan gibi hakimler dahi yanılabilirler ve bunun sonucunda yanlış kararlar verebilirler. Bundan başka birkaç anlama gelebilen bir hukuk kuralının yorumlanmasında, mahkemeler arasında görüş ayrılığı olabilir. Yargı kararlarının doğru olması bu kararlarda yanılma bulunmaması, devletin temel işlerinden olan adalet dağıtma işinin başlıca ilkesidir. Sosyal hayatta, mahkeme aracılığı ile bir insanın uğradığı haksızlıktan daha ağır ve derin yaralar açan hiçbir haksızlık düşünülemez. Yanlış kararlar verilmesini önlemek düşüncesi ile mahkeme kararlarını daha yüksek bir mahkemeye inceletmek ve bu kararlar içinden yanlış olduğu anlaşılanların yüksek mahkemece bozulmasını ve doğru olduğu anlaşılanların ise, doğru oldukları belirtilerek onlar üzerindeki yanlışlık kuşkusunun kaldırılmasını sağlama yolu benimsenmiştir. Yargıtayın kuruluş amacı budur.
Yargıtay incelemelerini yalnız temyiz dilekçeleri ve layihaları ile bunlara verilmiş karşılıklarda gösterilen yönler üzerinde yapmakla yetinemez. O bütün dosyayı inceleyerek ileri sürülmeyen bir yasaya aykırılık bulunup bulunmadığını da araştırır ve şayet hükmün sonucunu değiştirebilecek nitelikte bir yasaya aykırılık görürse, ilgililerce söz konusu edilmiş olmasa bile kararı bu nedene dayanarak, bozar, CMUK.nun 320 ( Recai SEÇKİN, Yargıtay Tarihçesi, Kuruluş ve İşleyişi, S.1.3, 96 )
B - Müdahale yoluyla dava suçtan zarar görenin, savcının açtığı kamu davasına katılarak, onunla birlikte iddia görevini yaptığı bir yargılama türüdür. Müdahale yoluyla davada adeta iddia faaliyetinin yürütülmesi bakımından devlet- birey işbirliği ortaya çıkmaktadır. Müdahale istemi kabul edilen suçtan zarar gören müdahil sıfatını aldıktan sonra, şahsi davacı gibi yasada aksine hüküm bulunmadığı durumlarda C.Savcısının sahip olduğu hak ve yetkilere sahip olmaktadır.
Müdahil de, şahsi davacı gibi şahsi hak davacı açarak hukuki istemlerinin yerine getirilmesini ceza yargıcından isteyebilir, CMUK.365. Hatta müdahilin durumu bir açıdan şahsi davacıdan daha iyidir; çünkü şahsi davacı gerektiğinde güvence vermek zorunda olmasına rağmen CMUK. 349, müdail güvence vermek zorunda değildir. CMUK. 366/ son ( Prof. Dr. Erdener YURTCAN, Ceza Muhakemeleri Usulü kanunu şerhi 3. cilt, 1987/, s. 212, 215 )
C - 1936 yılında Ceza Muhakemeleri Usulü kanununda değişiklik yapılıncaya kadar, yalnız şahsi hak bakımından müdahale edilebilirdi. Ancak değişiklikten sonraki hükümlere göre, kamu davasına, katılma, kovuşturma makamını işgal etmek için yapılmaktadır. Müdahil şahsi haklarının hüküm altına alınmasını istediği takdirde, şahsi hak davası, ceza davası ile birleştirilerek görülür, CMUK. 365. bundan anlaşılıyor ki, sadece şahsi hak istenmek suretiyle katılma olmaz. Şahsi hak isteminin ceza davasına katılma isteği anında olması şart değildir. Sonradan da hukuk mahkemesine dava açılmış olmadıkça istenebilir. Birleştirilerek görüldüğü asıl dava, yani kamu davası her ne şekilde olursa olsun, sona erince katılma davası da sona erer Prof. ( Dr. N. KUNTER, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. bası, 1986.S. 202 - 208 Prof. Dr. F. EREM Ceza Yargılaması Hukuku 6. Baskı 1987. S. 624 )
D - Ceza Mahkemesinde "şahsi hak davası" ile kamu davası arasındaki ilişki, birleştirilerek görülme ve kamu davasının bitmesi ile şahsi hak davasının da sona ermesinden ibaret değildir. Sanığın mahkumiyeti ceza mahkemesinin şahsi hakka hükmetmesinin başta gelen koşuludur. Mahkemenin sanığın beraatine karar vermesi durumunda şahsi hak konusunda karar vermesi olanaksızdır. Bunun dışında davanın herhangi bir nedenle düşmesine karar verilmesi durumunda; genel af, zamanaşımı sanığın ölümü gibi yine şahsi hakka hükmedilmez. Bir başka engelleyici neden de cezayı ortadan kaldıran, ıskat kararlarıdır. TCK.nun 485/2. maddesinde olduğu gibi ( Prof.Dr. Erdener YURTCAN, Şahsi Dava ve Uygulanması, 2. bası. 1985 s. 188 - 200 )
Böyle durumların varolmasına rağmen ceza mahkemesinde şahsi hakka hükmedilmesi halinde yasaya aykırı şekilde hukuk mahkemelerinin görev sahasına el atılmış olur. Unutmamak gerekirke göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir ve " mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi" CMUK.308/4. maddesi gereğince "kanuna mutlak muhalefet edilmiş sayılan" hallerdendir ve Yargıtay'ca re'sen ( kendiliğinden ) gözönünde tutulur. Bağlantı nedeniyle de olsa, Yargıtay'ın davayı esas yönünden inceleme yetkisi bulunduğu durumlarda tesbit edilen bütün yasaya aykırılıkların bozma nedeni yapılması gerekir.
E - CMUK.nun 306. maddesine göre "hükümden evvel verilip hükme esas teşkil eden kararlar dahi hükümler beraber temyiz olunabilir"
Yasa koyucunun, bu şekilde hükme esas teşkil eden "ara kararları"nın dahi ( Prof. Dr. Nurullah KUNTER Adı geçen eser, s. 977, bu kararları " son kararın çıkması ile bağlantısı olan ve onu yaratan kararlar" diye nitelendirilmektedir. ) yasaya uygun olmasını aradığı ve ceza mahkemesinde " şahsi hak davası" ile kamu davanın birlikte görülmesinin kabul edilmesindeki amaçlardan birinin aynı eyleme ilişkin olarak cezai ve hukuki sorumluluk tesbit edilirken çelişkili kararlar verilmesinin önlenmesi olduğu da gözden tutulmamalıdır.
F - 1.7.1942 gün ve 25 - 18 sayılı içtihadı birleştirme kararlarıyla " hükmolunan ceza miktarı itibariyle kesin olan hükmün elli lirayı geçen zoralıma bağlı olarak temyiz yeteneği olduğu " kabul edildiği gibi özel daireler ve Genel kurulumuz, asıl ceza yönünden temyiz incelemesine tabi tutulmayan bir hükme bağlantılı olarak verilen "müsaderede, meslek ve sanatın takili işlerinin kapatılması kahvenin karayolu kenarından kaldırılması müeccel ve benzereri bağlantılarda ve suç vasfına yönelik temyiz isteminin veya "şahsi hakka ilişkin temyizen" hükme, tümüyle ve her yönden temyizen incelenebilirlik vasfını kazandırdığına karar vermişler ve bu uygulamalar istikrar kazanmıştır. ( Bazı örnekler vermek gerekirse Ceza Genel Kurulunun 9.7.1973 gün ve 233 - 257; 14.1.1985 gün ve 533 - 10 ve 9.11.1987 gün ve 440 - 537; 25.4.1988 gün ve 91 - 173; 23.5.1988 gün ve 162 - 226; 30.5.1988 gün ve 148 - 242, 6.6.1988 gün ve 196 - 255; 20.6.1988 gün ve 219 - 286; 20.6.1988 gün ve 4154 - 3190, 2.2.1988 gün ve 195 - 663; 29.1.1988 gün ve 10311 - 547; 16.3.1988 gün ve 1660 - 2037; 7. Ceza Dairesinin 18.12.1967 gün ve 9851 - 9883; 9. Ceza Dairesinin 31.1.1984 gün ve 145 - 684 sayılı kararları ).
Açıklanan hususlar gözönünde tutularak temyiz incelenmesine konu yapılan şahsi hak davası bağlantılı olarak kesin olarak verilen mahkumiyet kararının her yönüyle hiç bir husus inceleme dışı bırakılmaksızın bütün yasaya aykırılıklara şamil olmak üzere temyiz incelenmesine tabi tutulmasına üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildikten sonra, yapılan incelemede dosya içeriğine göre;
Sanık tarafından yazılan mektup özel bir mektup olup muhataf el şahıstır. Müsnet suçun oluşması için gerekli ihtilat unsuru yoktur.
Bu itibarla sanığın temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün suç tekevvün etmediğinden esastan bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle tebliğnamedike istem gibi direnme hükmünün BOZULMASINA, 31.10.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.